Silivri Günlüğü – 22
Fatih Altaylı
Temmuz 24, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü – 22
Silivri Günlüğü – 22
Selamlar Emre,
Nasılsın?
Ben gayet iyiyim.
Umarım sen de, bizi izleyenler de, ekip arkadaşlarımız da iyidir…
Bugün hepinize bir teşekkürle başlamak istiyorum.
Sana, çocuklara ve özellikle de Bedia Ceylan Güzelce’ye teşekkürle başlamak istiyorum.
El birliği ve ciddi gayretlerle Teke Tek Sanat kanalımızı hayata geçirdiniz.
Yaklaşık 15 yıl önce başlattığım Tek Tek Bilim’den sonra şimdi de Teke Tek Sanat’ı başlattık.
Bilim ve sanatla bağı koparılan milletlerin; hayatla, dünyayla bağının kopacağını bilen, öğrenen kişiler olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konulardaki yaklaşımının, Türkiye’yi Afganistan gibi olmaktan koruyacak tek unsur olduğunu bildiğimiz için bir hayalimiz olan Teke Tek Sanat’ı başlattık.
Bunu da, bu alanda Türkiye’nin en iyi yayıncılarından biri olan sevgili Bedia Ceylan Güzelce ile birlikte gerçekleştiriyoruz.
Bedia, yıllardır farklı televizyonlarda özellikle de Bein çatısı altında yaptığı mükemmel kültür sanat yayıncılığını artık burada, Teke Tek Sanat kanalımızda sürdürecek.
Zaten kanalın asıl patronu o ve Teke Tek Bilim gibi bir marka olacağına inanıyorum.
Bugün cezaevi dahil her yerde Tek Tek Bilim’in hayatına dokunduğu gençlerle, ana babalarla karşılaşıyor ve mutlu oluyoruz.
Tek Tek Bilim’den elde ettiğimiz gelirlerle oluşturduğumuz fonla Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı aracılığıyla, karşılıksız yurt dışı eğitim bursları veriyoruz.
Şimdi artık, bu milletin bir diğer hayat damarının nabzını Teke Tek Sanat’la tutacağız.
Ben cezaevindeyken Bedia Ceylan Güzelce ile birlikte bu kanalı hayata geçirdin.
Hepinize teşekkür ediyorum.
O da Teke Tek Bilim gibi büyüyüp gelişecek, nesillerin hayatına dokunacak.
Gelelim gündeme…
Özellikle gazetelerde, televizyonlarda göremeyeceğiniz buraya özel konulardan başlayayım.
Biliyorsun, ben öyle siyasetçilerle sürekli görüşüp konuşan, içli dışlı, kimi siyasetçilerle enseye tokat gazetecilerden değilim.
Samimi olduğum siyasetçi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Hepsiyle mesafeli, saygılı bir ilişkim vardır.
Cezaevine girince hiç görmediğim kadar çok ve hiç olmadığı kadar fazla siyasetçi ile bir araya geliyoruz.
Her gün pek çok milletvekili, siyasi parti genel başkanı; görüşmeye, geçmiş olsun demeye, selam vermeye geliyor.
Sakın yanlış anlaşılmasın, bundan hiçbir şikayetim yok.
Sağ olsunlar hatırlanmak, aranmak güzel.
Ve bu sayede siyasetin nabzını cezaevinde, hücremde bile tutabiliyorum ve buradan bile medyaya haber kaynağı olabiliyorum.
Dünkü ziyaretçilerim arasında Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu ve ekibi, eski İYİ Parti’li yeni CHP’li Ümit Özlale ve akşama doğru da Yeni Yol’dan Gelecek Parti’li Selçuk Özdağ vardı.
Selçuk Özdağ ile siyasetin geleceği üzerine öngörülerini konuştuk. AKP’de büyük bir kan kaybı olduğunu, taban oy olan %20’ye doğru gerilediğini ve artık toplumdan tamamen koptuğunu ve AKP’li vekillerin artık sokağa çıkamaz hale geldiğini anlattı.
“AKP’de olan bitenin farkında olan iyi düzgün arkadaşlarımız var ama etkileri yok. Olan biteni izliyorlar ve utanıyorlar. Tayyip Bey ise bence olan bitenden, ülke gerçeğinden haberdar değil. Sokaktaki, mutfaktaki durumu bilmiyor. Bilmediği için de eskiden olduğu gibi etkili siyaset üretemiyor” dedi.
CHP’nin iyi yönetildiğini, tansiyonu iyi taşıdığını, Özel’in çok başarılı bir sınav verdiğini söyledi.
“İmamoğlu yasaklı hale gelirse ne olur?” diye sorunca “Mutlaka alternatif vardır ama bugün bunu açıklamaya gerek yok. Çünkü ona da bir operasyon yapılır diye kaygı duyarım” diyerek güldü.
Gelecek Partisi’nden kopan isimleri de sordum.
“Kendilerince nedenleri varmış. Beklenmeyen bir şey değildi” dedi.
“AKP’ye geçerler mi?” diye sordum.
“Zannetmem” dedi.
“Bence AKP ya da Erdoğan onların, yeni bir parti kurmasını isteyecektir. Yeni bir parti kurma olasılıkları var” diye ekledi.
Bu arada Yeni Yol grubuna katılması muhtemel en az bir vekil olduğunu öğrendim.
Namuslu, demokrat, özgürlükçü bir isim…
Anahtar Parti Genel Başkanı Ağıralioğlu ise parti yöneticisi dört arkadaşı ile birlikte geldi ziyaretime.
1 saat kadar oturduk.
Yarım saatinde gülmekten karnıma ağrılar girdi.
Yavuz Bey hiç kuşkusuz gördüğüm en eğlenceli, konuları çok iyi gözlemleyip ti’ye alabilen muhafazakar-milliyetçi.
Parti, anketlerde görünür hale gelmeye başladığı için mutlu ve keyifliydi.
“Üç günde sadece İstanbul’da 300 yeni üye geldi ve MHP’den ayrılıp bize geldiler” diye lafa girdi.
Bu gelişleri MHP’nin yıllardır bebek katili ve bölücü başı dediği Öcalan’ın “Kurucu Önder” seviyesine çıkarmasına bağlıyordu.
Milliyetçi sahada birleşme ya da seçim iş birliği konusunda net konuştu.
“Ümit Özdağ ile konuştuk. İYİ Parti de zaten kuruluşunda yer aldığım bir parti. Özdağ’a söylediğimi size de söyleyeyim. Zafer Partisi ile birleşmemiz ya da seçim iş birliği yapmamız, bize de onlara da bir şey kazandırmaz. Tam aksine ikimize de oy kaybettirir. Biz önce biraz yalnız yürüyüp sonuçlarını, nereye kadar çıkacağımızı görelim. İşbirliğine sonra bakarız. Şu anda anketlerde 1,5 ila 3 arasında çıkıyoruz. Bu 5’i bulursa katlanarak artabilir, bunu görmek istiyoruz” dedi.
İşbirliği konusunda ısrarlı sorular sormam üzerine “Zafer ya da İYİ Parti değil ama DEVA ya da Saadet’le niye olmasın? Mesela bana ekonomi ile ilgili bir soru sorulduğu zaman Ali Babacan gibi düşünüyorum diyorum. Ali Bey, bu ülkenin önemli bir değeri ama siyasetçi değil. Ben Babacan’ın bu ülkenin geleceğinde olmasını isterim ama DEVA siyaset üretmiyor. Ali Bey, siyasete zaman ayırmaktansa çözümler üzerinde çalışmayı tercih ediyor. Bizimle birlikte DEVA bir PDF partisi olmaktan kurtulur. Her sorunla ilgili bir çözüm önerileri ve bunu görselleştiren bir PDF’leri var ama siyasi olarak çok içe dönük, çok donuklar. Oysa bu ülkenin Ali Bey’e ihtiyacı var.”
Ağıralioğlu, AKP’den en çok oy devşirecek partinin kendileri olduğu iddiasını dile getirince son konuşmamızda sorduğum soruyu, yani kendileri ile ilgili duyulan kaygıyı dile getirdim.
“Herkes partisinin AKP tarafından desteklendiğini ya da eninde sonunda AKP’yi destekleyeceğini düşünüyor. Hatta AKP’nin partiyi parasal olarak da desteklediğini, desteklettiğini söyleyenler var” derken lafımı ağzıma tıktı.
“Bu bize Sinan Oğan ve Meral Akşener‘in bıraktığı bir leke. Onlar yüzünden herkeste bu kaygı var. Haklılar. Bizim de 50 milyon dolar alıp seçmeni satacağımızı düşünüyorlar. Peki şunu sorayım, sizce AKP bugüne kadar beni hiç davet etmedi mi? Gittim mi! 2023’ü düşünün. Ben İYİ Parti’den niye koptum, Kılıçdaroğlu’nu aday gösterecekler diye. Peki Kılıçdaroğlu, AKP’nin istediği aday değil miydi? AKP’nin adamı olsam Kılıçdaroğlu aday yapılamasın diye partiden ayrılma pahasına mücadele eder miydim?” dedi
“Ben AKP’ye yaklaşmam. Çünkü bilirim ki gölgeye sığınanın gölgesi olmaz.” diye veciz bir cümle ile tamamladı.
“Terörsüz Türkiye” sürecineyse karşıydı.
“Bunlar değil miydi on ay önce terörü bitirdik diyen, 100 kişi kaldılar diyen, hepsinin göz rengini biliyoruz, ayakkabı numarasını biliyoruz diyen. Ne oldu, biten örgütle masaya oturmak, sanki eşitler arası bir pazarlık varmış gibi pazarlık edecek hale geldiler. 30 kişi törenle geldi, Türkiye Cumhuriyeti’ne bir ultimatom okudu ve dağa geri döndü. Hani pazarlık şart şurt yoktu. Süleyman Soylu korucu ailelerle bir toplantı yapmıştı. Orada korucu aşiret reisleri Soylu’ya ‘Biz tam PKK’yı yenip yok olma noktasına getiriyoruz, Ankara bir düdük çalıyor. Mücadele duruyor, o arada PKK kendini topluyor’ demişlerdi. Korkarım bugün yine olan bu.”
Ağıralioğlu’na Bahçeli’nin “bir Alevi bir de Kürt Cumhurbaşkanı Yardımcısı” önerirsini de sordum tabii ki.
Yanıtı şu oldu:
“Birisi de bir görevi Türklere uygun görse keşke. Bugün Gürcü olduğunu söyleyen bir Cumhurbaşkanı’mız var, yardımcısı bildiğimiz kadarıyla zaten Kürt. Yönetimde Kürt var, Gürcü var, Laz var, Arap var. Türk var mı bilmiyorum. Onlar olmasın demiyorum ama bunlara bakarak ne yönetim, ne meclis ne de bürokrasi oluşturulur. Türkiye Cumhuriyeti’nde bu anlayış yoktur, olamaz. Ama bir etnik grubu koruyacaksak bugün Türkiye’de korunması gereken Türkler.”
Ağıralioğlu’nun anlattıkları bunlar.
Ben de kendisine partisinin oylarını artırmak için bir süre Silivri’de yatması tavsiyesinde bulundum…
Gündemdeki konulara gelirsek, çok tehlikeli bir yasa daha çıkarıldı. Kenevir kullanımı yasallaştı diyeyim özetle.
Kenevir dediğin şey canabis, yani ot, yani esrar.
Yıllardır “Dişi Hint keneviri yakalandı” diye duyduğumuz şey.
Sözde tıbbi kullanım adı altında serbestçe satılacak.
Bu çok tehlikeli.
Bu konu ile ilgili uzun süredir pek çok makale okudum.
Yabancı makalelerin hepsi bu durumun yani serbestçe satılan Hint kenevirinin ciddi psikolojik sorunlar ve sonrasında daha ağır uyuşturuculara geçiş ve toplumsal çöküşünün tetikleyicisi olduğunu somut kanıtlarla belirtiyor.
Sigara ile mücadele eden bir iktidarın otu serbest bırakması akıl alır gibi değil.
Sanki bitirimlerin ağzına pelesenk olmuş “ottur günahı yoktur” cümlesine inanmış gibiler.
Ama bilsinler ki ottur günahı çoktur.
Dün yine ziyaretime gelen CHP’li Aylin Nazlıaka ile de konuştuk. Meşhur terörsüz Türkiye komisyonuna katılıp katılmayacaklarını sordum.
“Katılmazsak ‘Bakın terörsüz Türkiye istemiyorlar’ diyecekler. Katılacağız elbette. Ama üç seçenekli bir durumumuz var.
Bir, katılır katkı sunarız. İki, katılırız sunduğumuz katkı kabul görmezse dinlemede yetinir konuşmayız. Üç, katılırız yaklaşımları soruna çözüm değil, iktidarın siyasi manevra alanı açmak için kullandığını görürsek komisyondan çekiliriz” diye özetledi bakışlarını.
Makuldü.
Konuşulduğunu gördüğüm bir başka mesele ise Özgür Özel’in “Arkadaşlarımız tahliye edilir ve tutuksuz yargılanırsa biz de miting programımızı gözden geçiririz” deyince kimi eleştiriler yükseldi.
Bana sorarsan haksız eleştiriler.
Özel, bu mitingleri tutuklamalara tepki olarak başlattı.
Yargılamayın demedi, tutuklama hukuki değil dedi.
Tutuklamalar kalkarsa mitinglerin azaltılması normal.
Bunu Aylin Nazlıaka’ya da sordum.
“Mitingler, il örgütleri arasında bir yarışa dönüştü ve teşkilata büyük dinamizm kazandırdı. Ve bu mitinglerde, CHP mitinglerinde asla karşılaşmadığımız vatandaşlarımızı görmeye başladık. Aralıkları azalabilir ama bitmez. Seçime kadar sürdürecek enerji var” dedi.
DEM Parti gibi siyasi birikimi yüksek ve seçmeninin siyasi bilinci oldukça dikkat çekici olan bir partinin, en azından bazı isimlerinin demokrasi olmadan sorunlar çözülebilirmiş gibi davranması akıl alır gibi değil.
Özgür Özel’in “Doğu’da demokrasi Batı’da otokrasi” eleştirisi çok yerinde.
DEM bunu görmeli.
Önceki akşamüzeri tutukluluğumun bir ayı dolduğu için gözden geçirme duruşması vardı.
Avukatlar SEGBİS ile katılacağımı söyleyince “Kararları baştan belli, katılmak istemiyorum. Kendimi kötü hissetmek istemiyorum” dedim.
Israrları üzerine yargıya saygı gereği katıldım.
İlginçti.
“Diyecek bir şeyiniz var mı?” sorusu ile başladı, lafım bitmeden tutukluluğun devamı kararı açıklandı.
Karara değil ama tavra çok üzüldüm.
Yazık.
Seçilmiş başkanlar, fikir beyan etmekten başka suçu olmayanlar böyle baştan savma kararlarla tutuklanırken katiller ve tecavüzcüler rahatça kol geziyor.
İşte Ayşe Tokyaz’ın katili.
Diyarbakır’da bir kadını dövüp camdan atıyor, iddianamesi iki yıl yazılmıyor.
Adam serbestçe geziyor.
İki yılın sonunda, 4 Temmuz günü tutuklanma kararı çıkıyor.
Yine tutuklanmıyor ve beş gün sonra, 9 Temmuz’da, 22 yaşında bir genç kızı öldürüyor.
Gazetecileri, siyasetçileri evden alan yargı bir katili 2 yıl 5 gün boyunca tutuklamayınca bir can daha gidiyor.
Al sana dönem adaleti!
Laf buraya gelmişken, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç Bey’e bir çağrım, bir ricam var.
Kendi adıma değil buradaki herkes için.
Geçen gün, beni vekil görüşmesi için hücremden almaya gelen infaz koruma memuru hazırlanmam için beklerken bir yandan da televizyonda izlemekte olduğum üniversiteliler oyunlarındaki Çin ile Japonya arasındaki masa tenisi müsabakasını izlemiş.
“Çok iyi oynuyorlar” dedi.
Ben de “Keşke burada bir masa tenisi masası olsaydı” deyince “Var zaten” dedi.
“A, ne güzel dilekçe yazayım da oynarız” dedim, güldü.
“Spor tek başına yapabiliyorsunuz. Tek başınıza zor olur” deyince güldük.
Sonra baktım tüm tutuklular bu masa tenisi ya da pinpon işinden dertli.
Bakanlık izin verse de en azından iki kişi masa tenisi oynasa tuttuklular.
Ben oynamam ama herkese iyi gelir.
Emrecim fazla uzatmayayım, herkese sevgiler hürmetler.
Kanal İstanbul rezaletini de yarın konuşalım!
Senden de ricam, güzel bir limon ve çilek sorbe yapın Shark Ninja ile ve benim için afiyetle yiyin!
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar