İstanbul 22°
FatihAltayli

Fatih Altaylı

Diğer yazılarıFatihAltaylı

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü – 25

detail banner reklam

Silivri Günlüğü – 25

FatihAltaylı
Köşe Yazısı

Fatih Altaylı

Temmuz 30, 2025

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü – 25

Silivri Günlüğü – 25

Selamlar Emre, herkese güzel bir hafta diliyorum…

Bu şartlarda olabildiğince… 

Ama ne diyoruz; enseyi karartmıyoruz, kuyruğu dik tutmaya devam ediyoruz…

Benim nasıl olduğumu soracak olursan… 

Cuma gününden bu yana biraz sinirliyim. 

Nedenini anlatayım istersen sen de sinirlen, istersen gül, istersen bana deli de. 

Bak niye sinirliyim…

Cuma televizyon kanalları arasında gezinirken TRT’de bir yarışmaya denk geldim, durup bakayım dedim.

Adını bilmediğim bir sunucu lakayıt bir eda ile sorular soruyor, üç kadın yarışmacı sorulara yanıt vererek puan almaya çalışıyorlar. 

Ben açtığım sırada Güneş sistemi ile ilgili sorular sorulacağı açıklandı.

Bu konuda üç soru sorulacak dendi ve sorular pes peşe geldi.

Yirmilerinin sonunda, bilemedin otuzlarında 3 yarışmacı, yanıt vermek için önlerindeki butonlara basacaklar. 

İlk soru şu: “Güneş sisteminde kaç yıldız vardır?” 

Üç yarışmacı da önlerindeki butonlara basmadılar. 

Yanıtın ne olacağı konusunda fikirleri bile yok. 

Süre doldu, yanıt yok. 

İkinci soruya geçildi. 

Soru şu: “Güneş sistemindeki en büyük gezegen hangisidir?” 

Tam süresi dolacakken biri butona bastı ve yanıt verdi “Venüs” 

Sunucu güldü. Doğru yanıtı verdi “Jüpiter” dedi. 

Sonra üçüncü soru geldi. “Güneş’e en yakın gezegen hangisidir?” 

Biri yanıt vermek için butona bastı ve “Dünya” dedi. 

İlkokul düzeyinde üç soru, üniversite mezunu üç yarışmacıdan tek bir doğru yanıt çıkmadı. 

Acayip asabım bozuldu.

Televizyonu kapadım, düşündüm. 

AKP’nin eğitimde Türkiye’yi getirdiği nokta buydu işte. 

Bir bilgi yarışmasına katılacak kadar bilgisine güvenen üç kişi bu seviyede ise gerisini sen düşün Emre. 

Gerçekten çok sinirlendim. 

Gerçi memlekette sinirlenecek onca şey varken sinirlene sinirlene buna mı sinirlendin diyenler olabilir ama aslında diğer tüm sinirlendiğimiz şeylerin nedeni bu. 

Yani cehalet…

İliklere kadar işlemiş cehalet… 

Yoksa elbette mağarada ölen 12 askerimizden sonra; kışlada, muhtemelen kötü yemekle, muhtemeldir ki tavuk yemeği ile falan zehirlenen askerlerimizin haline de üzülüyoruz… 

Bu çocukları öldürüp öldürüp sonra şehit oldular diye kendimizi avutuyoruz. 

İstersen sana bir hafta sonu raporu da vereyim kısaca… 

Cuma günü aile görüşü vardı. 

İlk kez izin çıkan iki arkadaşım da katıldı bu kez görüşe.

Cam arkasından, telefonla tabii… 

Hande beni her zamanki gibi çok güldürdü. 

Zeynep de gidip Gazeteciler Cemiyeti’nin ödülünü aldı benim yerime. 

Normalde pek sevmez böyle şeyleri ama hatırımı kırmadı, gitti aldı. 

Güzelce bir konuşma yapmış, güldük eğlendik. 

Eren, Gülay, Alper, Ceyda… 

Bir sen yoktun... 

Sana henüz izin çıkmadı ama kulağını epey çınlattık.

Oradan ayrıldım, vekil görüşü var dediler açık görüş odasına gittik. 

Karşımda Tuncay Özkan. 

Kemal Kılıçdaroğlu bana hakaretler yağdırdığı zaman “Bunu kimin yazdırdığını biliyorum” demiştim.

Tuncay da mesaj atmış “Beni kastettiysen ben aylardır Kemal Bey’i görmüyorum” demişti. 

Onu kastetmemiştim zaten. 

Ziyaretinde bunu tekrarladı önce. 

Sonra siyaset konuştuk. 

CHP’nin seçimi zorlaması gerektiğini düşünüyordu. 

“Erdoğan erken seçim falan yapmaz, 2027’den önce asla olmaz” dedim. 

Onun ise bir fikri vardı. 

“Tüm muhalefet milletvekilleri ve tüm muhalefet belediyeleri aynı anda istifa ederse ortaya çok büyük bir meşruiyet sorunu çıkar. Mecbur kalırlar erken seçime” dedi.

Güldüm. 

“Saf olma. Erdoğan’ın meşruiyet diye bir derdi yok. Ara seçim yapar. Sayısını artırır, devam eder” dedim. 

O yine de istifadan yana…

Ardından DEVA’dan istifa edip CHP’ye geçen vekiller geldi ziyaretime. Siyasi dedikodu yaptık biraz. 

Cumartesi sabah erkenden gelen vekil ise Enis Berberoğlu oldu. 

“Rüyanda beni mi gördün de sabah sabah geldin” dedim. 

Hürriyet’te yıllarca yan yana odalarda oturmuştuk, 30 yıllık arkadaşım… 

1 saatten fazla sohbet ettik. 

Gelelim güncel konulara…

En çok konuşulan konu komisyon meselesi... 

Çözüm komisyonu… 

Komisyonda çoğunluk AKP-MHP-DEM ittifakında. 

Yani Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Artık üçlü ittifak olduk” dediği grupta. 

Eğer komisyon kararları salt çoğunluk ile alacaksa CHP’nin bu komisyonda işi olmamalı. 

Hatta hiçbiri olmamalı. 

Yeni Cumhur İttifakı kendi çalıp kendi söylesin. 

Tabii hesabı Öcalan’a verirler o ayrı…

Çünkü Öcalan “CHP olmalı” diyor.

En güzel soruyu ise Sözcü TV yayınında Milli Yol Genel Başkanı Remzi Çayır sordu. 

“Pazarlık yok ise eğer komisyon niye?” 

Ne kadar yerinde bir soru… 

Ama bence de pazarlık yok. 

Pazarlık çoktan yapılmış, bitmiş. 

Öcalan taleplerini dikte etmiş, şimdi komisyon bunları yerine getirecek.

CHP’yi de gerekirse bir günah keçisi olarak kullanmak üzere istiyorlar. 

Bir yandan da yangınlar sürüyor…

Biz mutfakta yangın var derken memleketin ormanları da yanmaya başladı. 

Eskiden Ege-Akdeniz ile sınırlı olan yangınlar şimdi İç Anadolu ve Karadeniz’e kadar çıktı.

Yangınların yanı sıra her türlü felaket peş peşe geliyor.

Batıl inançlarım yoktur ama bence Allah mesaj yolluyor.

“Adaletsizlik yapıyorsunuz, size ceza veririm” diyor sanki.

Var bir uğursuzluk gerçekten…

İktidarın uğuru kaçtı sanki…

Arada başka bir konuya değinmeden geçmeyeyim…

Birkaç hafta önce hayatını kaybeden Yiğit Bulut’u biliyorsun, herkes biliyordur.

Gençler kendisini “jöleli danışman” diye hatırlar.

Cumhurbaşkanlığı Danışmanlığı’nın yanı sıra, Saray’daki Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi idi.

Ayrıca iktidarın arpalıklarından Türk Telekom’un da yönetim kurulu üyesi yapılmıştı.

Bir ara hatırlat da hem rahmetli Bulut’u anlatayım bizi dinleyen gençlere, hem de Türk Telekom’un özelleştirilme rezaletini…

Yiğit Bulut ölünce, Bulut’tan boşalan Türk Telekom Yönetim Kurulu Üyeliği’ne İskender Pala’yı atamışlar…

İskender Pala kim?

Muhafazakar İslamcı kesiminin sevilen, bilinen şairlerinden, yazarlarından, entellerinden biri.

Severim de…

Yıllardır Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Politikaları Kurulu Başkanı…

Hiç de itirazım yok, kendisine uygun bir görev.

Peki Türk Telekom Yönetim Kurulu Üyeliği neyin nesi!

Hadi Cumhurbaşkanı seçiyor, sayıyor bu yüzden de atıyor o göreve…

Yahu biriniz de deyin ki “Sayın Cumhurbaşkanım ben ne anlarım Türk Telekom’dan, ne anlarım şirket yönetmekten. Layık gördüğünüz için teşekkür ederim ama bu göreve benden daha uygun biri atamanız hem şirket hem de memleket için daha hayırlı olacaktır”

Çok mu zor bunu demek?

Biriniz de deyin bunu be!

Bir kişi desin!

Ama nerede…

İskender ihtiyacın mı var buna?

Kültür Bakanı yapılsa ağzımı açıp tek kelime etmem ama Telekom
ne ya!

Emre iki konu dikkatimi çekiyor; biri Murat Çalık diğeri Abdurrahman Tutdere… 

İlki ile ilgili toplumda müthiş bir mağduriyet, insafsızlık, insanlıktan çıkma algısı var. 

Enteresan olan, iktidar bu algının oluşmasına izin veriyor gibi. 

Görüntüler alınıyor, milletin içi acıyor, tüm bu eziyet topluma çok açıkça yansıtılıyor. 

Oysa biliyoruz ki, iktidar istese tüm bunları engelleyebilir; hiçbir görüntü vermeden bu nakilleri, hastane süreçlerini götürebilir. 

Ama gizleme gereği duymuyor, açıktan yapıyorlar.

Sonra, AKP’nin vicdanı olmaya soyunan Bülent Arınç ziyaretine gidiyor, çok hoş açıklamalar yapıyor. 

Bilmiyorum Emre… 

Çok normal değil. 

Keza Abdurrahman Tutdere’nin ev hapsi sona eriyor. 

Tutdere’nin ev hapsi zaten çok saçma idi ve Adıyaman’da çok ciddi tepki vardı. 

Ve yargı, pardon bağımsız yargı, bir anda hatadan dönmeye karar veriyor. 

İlginç… 

Bu arada CHP de Tutdere’nin serbest kalmasına şaşkın. 

Sevinemiyor bile…

Adaletin çalışması o kadar şaşırtıcı ki!

Adalet demişken, geçen hafta benim de bir aylık tutukluluktan sonra otomatik olarak yapılan tutukluluğun gözden geçirilmesi duruşmam vardı, bahsetmiştim. 

Sulh Ceza Hakimi tutukluluğa devam kararı vermişti.

Yazılı karar elime cuma günü ulaştı. 

Hakimlerin işlerini nasıl yaptığı ile ilgili fikrin olsun diye anlatayım da duy… 

Hakime Hanım kararı şöyle yazdırmış: 

“...... mevcut delil durumuna göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olgu ve delillerin bulunması, suçun niteliği ve önemine göre tutuklama tedbirinin ölçülü olması, soruşturmanın hala sürmesi karşısında delilleri karartma şüphesinin varlığı, muhtemel ceza tehdidi karşısında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağının anlaşılması..…”

Komik… 

Şu açıdan komik, 

Delil dediği 2,5 dakikalık bir konuşma.

Her yerde kayıtlı, dosyada mevcut.

Soruşturmanın sürmesi diyor….

Soruşturma çoktan bitmiş, iddianame yazılmış. 

Ama Hakim bunları bile ya bilmiyor ya dikkate almıyor…

Tutukluluğu devam ettir ettireceksen ama biraz özenli yaz şu gerekçeyi ya!

Ayıp…

Bana değil, adalete ayıp!

Suriye’de neler oluyor, ne öngörüyorsun diye sormuşsun… 

Suriye’de uzun sürecek bir istikrarsızlık öngördüğümü daha önce defalarca söyledim. 

Ama şunu da söyleyeyim… 

Çok da uzun olmayan bir süre sonunda Suriye’nin başına Mazlum Abdi, yani YPG’nin başındaki PKK’lı geçecektir. 

Bunun adımlarını ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın adımlarında görüyorum.  

ABD ve İsrail, Esad’ı devirmek için kullandığı cihatçı, El Kaideci bir adamı orada lider olarak tutmaz. 

İsrail ve ABD için bu tür selefi gruplar ve liderleri, kullanışlı aparatlardır. 

Ama uzun süreli olmaz.

Çok belli ki, ABD bir süre sonra Suriye’nin başına Mazlum Abdi’yi getirir.

Tıpkı Irak’ta yaptığı gibi, ülkedeki Kürt grupları ülkenin başına geçirecektir.

Türkiye’yi yönetemeyenler YPG’ye karşı zafer ilan etmeye çalışıyorken bunu da bilsinler. 

Hakan Fidan’ın NTV ekranlarında anlattıkları ise önemliydi ve aslında terörsüz Türkiye denilen durumun ne kadar gerçekçi olduğunu da gösteriyordu. 

Fidan’ın ağzından sürecin çok riskli, çok kırılgan ve çok da güvenilir bir durumda olmadığını duyduk. 

Belli ki bizim kafamızdaki sorular Fidan’ın kafasında da var. 

Kafasında hiç soru işareti olmayan tek kişi galiba Devlet Bahçeli. 

Ve mecburen onunla hemfikir olan Erdoğan… 

ABD yıllardır desteklediği, silahlandırdığı, beslediği, büyüttüğü ve parlattığı YPG’yi boşuna bu kadar cilalamamıştır. 

YPG, Batı basınında uzun zamandır batılı, medeni, laik, IŞİD’e karşı batı dünyasını koruyan muhteşem savaşçılar olarak pazarlanıyor.

Yılların pazarlama faaliyeti boşa olamaz.

Bir anda çöpe atılamaz. 

Biraz da Silivri havadisi aktarayım… 

Silivri çok sıcak ve bu hafta daha da sıcak olacakmış.

Genelde keyifler fena değil. 

Gelen dedikodulara göre adli tatil olmasına rağmen belediye başkanları ile ilgili iddianameler yazılmaya başlanmış. 

Ve Eylül ortalarında iddianameler çıkar diyorlar. 

Ki buna Ekrem İmamoğlu ile ilgili olanlar da dahil deniyor. 

Yani Ekim-Kasım gibi duruşmalar başlayabilir deniyor. 

İşlerin hızlanmasında MHP’nin çıkışlarının da etkisi olabilir. 

Burada en büyük sorunu Ayşe Barım yaşıyor. 

28 kilo veren Barım’ın beyin anevrizması ve kalbinde ciddi sorunlar var. 

Geçen hafta içinde de sabah sayımında yerde baygın bulundu. 

Şimdi kendisinin en yakın sağlık kuruluşunda tedavi edilip cezaevine geri yollanması kararı çıktı. 

Zannedersin nezle oldu da tedavi edilip geri gelecek… 

Ayşe Barım’ın talebi ise yıllardır hastalıklarını takip eden doktorların ve daha önceki operasyonlarını da gerçekleştiren hastanenin tedaviyi yapması… 

Barım’ın psikolojisi çok ama çok bozuk… 

Hafta sonu konuklarım arasında Saadet Parti’li Birol Aydın ve İşçi Parti’li Erkan Baş da vardı.

Birol Bey “Haksızlığa uğradığı çok açık olan bir gazeteciye yalnız olmadığını hatırlatmak için buradayım. Bütün arkadaşlarımızın selamını getirdim” dedi.

Haliyle güncel siyaseti de konuştuk. 

İktidarın üç yıl dayanamayacağı ve bir erken seçimin kaçınılmaz hale geleceği kanaatini paylaştı. 

Erkan Baş da CHP’nin çok iyi bir ivme yakaladığını düşünüyordu. 

Özel’i çok başarılı buluyor ve 19 Mart’tan bu yana gerçek bir lidere dönüştüğüne inanıyordu.

Şahsımın vaziyetini merak ediyorsan aşırı sıcaklar dışında bir sorunum yok. 

Silivri‘de 40 güne yaklaştım ve bu süre zarfında değil yağmur, bulut bile görmedim.

Giderek daha sıcak, daha beter bir hava… 

Envayi çeşit böcek ve bolca Silivrisinek… 

Ama şunu bil ki burada gençleştim, 4 kilo verdim. 

Düzenli yürüyüş ve spor yapıyorum. 

Spor dediysem daha çok esneme, hafif jimnastik…

Artık çok rahat eğiliyor, eğilip avuçlarımı yere değdirebiliyorum. 

Tek ayak üzerinde durabilme sürem 10 saniyeden 2 dakikaya yaklaştı, ki bu iyi bir şey. 

Su bidonlarından yaptığım dambıllarla çalışmayı ise kardiyoloğumun uyarısı ile bıraktım. 

Aort genişlemesi olanlar için tehlikeli imiş. 

Bugün anlatacak çok şey var… 

Tuncay Özkan’ın anlattığı ilginç şeyler var 

Keza Erkan Baş’ın da…

Onları önümüzdeki günlerde paylaşırım.

Ama daha acil konuşmamız gereken konular var.

Mesela 200 PKK’lının salıverildiği iddiaları… 

Devlet af ilan edebilir, bununla ilgili yasal düzenleme yapabilir ama tepkiden korktuğu için yasal düzenleme yapmadan teröristleri, mahkumları serbest bırakıyorlarsa bu tam bir felaket olur. 

Ve ne yazık ki, bu olursa bile bunun hesabını soracak kimse yok. 

Emrecim bunca felaket bunca rezalet, bu depremler, bu yangınlar başka bir iktidar döneminde olsa; bu iktidarın sahipleri ve yandaşları neler neler söylerdi…

Şimdiyse bizimle dalga geçiyorlar. 

Tarım ve Orman Bakanı “Biz bu yangınlarla başedecek güçteyiz” diyor.

Bundan çıkan anlam şu: “Bilhassa söndürmüyoruz”

Bu nasıl laf Allah aşkına! 

Tabii memlekette herkes şaşırmış. 

Ekrana çıkan sözde uzman “Uçakla yangın sönmez” diyor. 

İstiyor ki karadan personel artsın. 

Yoksa o da bal gibi biliyor; uçurumlarla, vadilerle dolu ormanda karadan mücadele olmayacağını, oralara ne adam, ne araç, ne de su ulaştırılamayacağını… 

Samimiyetsizlik, çıkarcılık siyasetçilere mahsus değil ki! 

Sevgili Emre, burada gündemi haber kanallarından, gelen siyasetçilerden, günlük olarak okuduğum üç gazeteden ve ziyaret eden avukat dostlarımız aracılığı ile takip ediyorum. 

40 günlük sürede Yavuz Ağıralioğlu ile yaptığımız sohbet dışında hiçbir aktarımımızla ilgili sorun olmadı çok şükür. 

Haber televizyonlarını izlerken ya da bazı haberleri okurken cehalet karşısında şaşkınlığa düşüyorum. 

Bir de unutkanlık karşısında… 

CHP’li gölge bakanlardan Deniz Yavuzyılmaz, Irak’tan gelip Yumurtalık’a uzanan petrol boru hattı ile ilgili bir belge açıkladı.

Medyamız çok şaşırdı. 

Ben saçımı başımı yoldum. 

Oysa Deniz Bey’in verdiği bilgi aslında 2 yıllık. 

İki yıl önce Irak Hükümeti’nin başvurusunu değerlendiren uluslararası tahkimin Türkiye’ye 1 milyar 800 milyon dolar ceza verdiği haber olmuş ama hemen üzeri kapatılmıştı.

O gün bugündür petrol boru hattından petrol gelmiyor, Türkiye milyonlarca dolar para kaybediyordu.

Olaydaki tek yenilik, geçen hafta Türkiye ile Irak arasında bu boru hattının kullanımı ile ilgili sözleşmenin iptal edilmesi oldu.

Yavuzyılmaz, iktidar tarafından örtbas edilmek istenen bu skandalın belgelerini bulmuştu ama balık hafızalı medyamız olayı hatırlamıyordu bile. 

Yeni bir şey gibi üzerine atladı.

Ve Dezenformasyon Merkezi doğrulama gibi bir yalanlama yaptı.

Merak ediyorsan detayını yarın konuşuruz.

Günler hızla geçiyor Emre…

Ben de burada inşallah bu hafta belirlenecek olan duruşma günümü bekliyorum.

Beklerken de okuyor, yazıyor, anlatıyorum.

Ziyaretime gelen genç avukatların duruşları karşısında duygulanıyor; ailemin, dostlarımın ziyaretleri ile keyifleniyorum.

Bir yandan da gazetecilik faaliyetlerimi buradan sürdürüyorum.

Pazar günü Mehmet Şef’in restoranını izlerken çıkınca gideyim diye özeniyorum.

Ama gerçekten en çok hangi yemeği özledim diye merak ediyorsan söyleyeyim, kaşarlı güzel bir tostu özledim…

Yine de halimden şikayetçi değilim bilesin.

Herkesi sevgiyle kucaklıyorum…

Bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan milyonlara da teşekkür ediyorum…

Bu arada şahane bir YouTube programında benim durumumu ele alan sevgili Dücane Cündioğlu’na, cezaevi ve fikirler arasındaki bağlantıya ilişkin müthiş bir analiz yapan psikolog Feyza Bayraktar’a, destek yazısı için Ertuğrul Özkök’e, şahane hukuki analizi için hukuk profesörü Tolga Şirin’e ve burada belki de göremediğim tüm destek yazısı kaleme alanlara teşekkürlerimi iletin. Sağ olsunlar.

Emre Bey kitap tavsiyesini unuttum zannetme!

Bugün size bir, hatta iki kitap tavsiye edeceğim.

Ben yıllar önce televizyonda, Türkiye’de İstanbul’un işgali ile ilgili doğru düzgün bir külliyat olmadığından söz edince, Murat Bardakçı “Utanıyoruz o yüzden yok galiba” demişti.

Sonrasında birkaç kitap çıktı. 

Son olarak da Turan Akıncı “İşgal: İstanbul’da Yabancı Güçler 1918-1923” adında kitap çıkardı.

Müthiş bir kitap…

Tüm Cumhuriyet düşmanlarına okutmak gereken, Cumhuriyet aşıklarının ise mutlaka okuması gereken çok nitelikli bir araştırma. 

Aslına bakarsan yayınlanalı birkaç yıl oldu ama kısmet bugüne imiş…

Herkese tavsiye ediyorum. 

Diğeri ise Acar Baltaş’ın son kitabı “Hayalini Yorganına Göre Uzat” 

O da dönemin saçmalıklarını, yaşam koçluğu gibi şeyleri ele alıp eleştiren, kolaycı başarı satıcılarıyla dalga geçen bir kitap. 

Kolay okunan, kısa ama lezzetli bir kitap…

Hadi artık uzatmayayım. 

Herkese iyi haftalar… 

Yarın görüşmek üzere…

FatihAltaylı
X’te yanıtla

X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.

FatihAltaylı
  • Geçmiş yazılar

TümüFatihAltaylı
Silivri Günlüğü - 61
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 61

Fatih Altaylı

Eylül 16, 2025

Silivri Günlüğü - 60
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 60

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

Silivri Günlüğü - 59
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 59

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

  • Videolar

TümüFatihAltaylı
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Fatih Bey ile Röportaj" görseli
FatihAltaylı
Bugün
FatihAltaylı
YouTube
Zülfü Livaneli yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Fatih Bey ile Röportaj"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 19, 2025
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Barış" görseli
Dün
FatihAltaylı
YouTube
CHP Eski Genel Başkanı Hikmet Çetin yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Barış"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 18, 2025
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye" görseli
2 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube
Mehmet Demirkol yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 17, 2025