Silivri Günlüğü – 27
Fatih Altaylı
Temmuz 30, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü – 27
Silivri Günlüğü – 27
Selamlar Emre,
Bizi sabah izleyenlere günaydın, akşam izleyenlere de iyi akşamlar diyerek başlayalım.
Emre, soğuk denilen Silivri çok sıcak, hava 38 derece ve özellikle hücremin yatak bölümü inanılmaz ısınıyor.
Sıcaktan uyumakta güçlük çekiyorum ve sonunda, cezaevine geldiğim gün infaz memurlarının “yazın lazım olacaktır, mutlaka al” dediği vantilatörü aldım.
Dün getirdiler.
Elbette Shark’ın arkamda dönen vantilatörü ile alakası yok.
Ne onun gibi sıcağa karşı su partikülleri yapıyor, ne onun gibi sessiz çalışıyor ve en önemlisi ne de onun gibi şarj edilebilir olmadığı için priz olmayan yatak bölümüne taşıyıp gece serinleyebiliyorum.
Ama en azından gündüz saatlerinde çalışırken masamda terlemeden çalışmama imkan sağlıyor.
Dediğim gibi hava çok sıcak ve gündem de çok sıcak.
Orman yangınları sıcak gündemin yakıcı parçası.
Olaydaki sorumluluğu aşikar olan ve sorumsuzluğu nedeniyle sorumlu olan iktidar, tam da beklendiği üzere mücadeledeki başarısızlığın suçunu ana muhalefete yıkma çalışmalarına başladı.
Şaşırdım mı? Hayır.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı’nı ekranlarda gördüğüm anda
“Şimdi iktidar sorumluluğu CHP’li belediyelere yıkacaktır. Bursa Belediye Başkanı’nın iyi niyetli çabaları AKP tarafından kullanılacaktır yakında” dedim ve oldu.
Tam da beklediğim gibi “görev belediyelerin” açıklaması geldi.
Daha önce “sorumluluk bakanlığın” diyenler, sanki bunu hiç söylememişler gibi suçu ve sorumluluğu belediyelere yıktı.
Aslında “Belediye CHP’li ise sorumluluk onundur” deseler niyet daha iyi anlaşılırdı.
Oysa yasa açık.
Görev Orman Bakanlığı’nın ve Orman Genel Müdürlüğü’nün…
Kadider bile orada.
Sorumluluğu belediyelere verebilirsiniz ama bu yasa ile olur.
Madem sorumlu belediyeler, niye yıllardır Orman Bakanları hazırlıklardan, uçak alımlarından söz edip övünürler!
Bırakın o zaman kullanmadığınız yangınla mücadele bütçesini aktarın belediyelere, kadroları aktarın belediyelere, illerdeki orman personelini aktarın belediyelere…
Yangını söndürmeyi beceremeyince at sorumluluğu belediyeye…
Ne güzel iş!
Ama sonuçta herkes, her şeyi görüyor biliyor…
Ha unutmadan dün duyduğum çok acayip bir şeyi seninle paylaşmak istedim.
Biliyorsun her gün genç avukatlar moral vermeye, selam vermeye, hal hatır sormaya Silivri’de ziyaretime geliyorlar.
Dün de 3 genç avukat cezaevi kapısından bizim bulunduğumuz 9 nolu yerleşkeye gelmek için baronun ring aracına binmişler.
Araçta bir avukat gençlere kimi ziyaret edeceklerini sormuş.
Gençler de ona “Siz kimin avukatısınız?” diye sormuşlar.
Şile Belediye Başkanı’nın avukatı olduğunu öğrenince “Fatih Altaylı ve Can Atalay‘ı…” yanıtını vermişler.
Şile Belediye Başkanı’nın avukatı olduğunu söyleyen avukat “Can’ı anladım da Fatih Altaylı adlı faşisti niye ziyaret ediyorsunuz?” diye genç avukatlara bozuk atmış.
Şaşırdım.
AKP trollerinden sonra ilk kez biri bana böyle bir şey söylüyor.
Bak sen şu edepsize!
Kimmiş merak ettim.
Dün gelen ziyaretçiler arasında Hikmet abi de vardı.
Sevgili Hikmet Çetin her gelişinde mutlaka bana da uğruyor.
Dün de Zeydan Karalar, Ekrem İmamoğlu ve benimle görüştü.
Hikmet Çetin’e, Öcalan’ın talebi üzerine, MHP ve AKP’nin öncülüğünde, DEM Parti’nin de desteği ile oluşturulmakta olan komisyona CHP’nin katılımıyla ile ilgili fikrini sordum.
“CHP katılmıyorum diyemez, hayır diyemez. Sonuçta CHP bu sorunun diyalog ile çözülmesi için 40 yıldır çaba gösteren tek parti. Hayır demesi mümkün değil. AKP ne kadar samimi bilmem ama CHP samimi. Ancak körü körüne kabul edemez komisyon önerisini, şartları olmalı.”
Bu şartların ne olması gerektiğini sordum.
“Bence üç şart öne sürülmeli. 1, yasa dışı tutuklamalar sona ermeli. Sadece CHP’li belediye tutsakları değil, iki HDP eş başkanı Yüksekdağ ve Demirtaş, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen tutulan Atalay ve Kavala… Demokrasi demek hukuk demek. Önce bu hukuksuzluk ortadan kalkmalı. Tek başına yetmez elbet ama silah yakmak gibi bir sembol olur. Yani 2. şart da böylece ortaya çıkar. Demokrasiye dönüş... Ve tabi en önemli şart 3. şart. Yürütülecek süreç silah bırakma süreci ve PKK’nın kendini gerçekten lağvetmesi Kuzey Suriye’yi de kapsamalı. Kuzey Suriye ve YPG‘yi kapsamayan bir fesih PKK’nın feshi değil, terör örgütü olarak tanınan bir örgütün isim değiştirerek terör örgütü olarak tanınmayan bir örgüt haline gelmesidir. Bu yüzden komisyonun görevi Kuzey Suriye’yi de kapsamalıdır.”
Bunun üzerine Hikmet Çetin’e Suriye’deki durumla, Türkiye’ye yönelik riskleri ve Suriye’nin geleceğini sordum.
Çünkü gençler hatırlamaz ama Hikmet Çetin, Afganistan’ın normalleşme ve yeniden inşası sırasında Birleşmiş Milletler ve NATO adına bu ülkeye yönetici olarak atanmıştı.
Ve yıllarca bu ülkeyi toparladı.
Ve bugünün Suriye’si, o günün Afganistan’ını da andırıyor.
Hikmet Çetin çok önemli şeyler söyledi.
“Suriye’nin kısa vadede normalleşeceğine inancım yok. Beni ilgilendiren tarafı Türkiye’ye yarattığı risk. Türkiye’nin terörsüzlük dediği planın ve bunun için kurulan komisyonun Kuzey Suriye’yi kapsamasını bu yüzden şart görüyorum. Orada 100 bine yakın Amerikan eğitimli, Amerikan askeri standartlarında donatılmış silahlı adam ve kadın var. Suriye Merkezi Ordusu’ndan daha güçlü ve eğitimli. Şimdi Suriye’nin HTŞ’li Devlet Başkanı Türkiye’den askeri yardım istiyor. Bu ne demek, kime karşı yardım? Türkiye, İsrail ile mi savaşacak El Şara için, yoksa ABD korumasındaki Kürtlerle mi? Kime karşı koruyacağız El Şara’yı? Bunlar tehlikeli oyunlar. Düşmemek lazım.”
Hikmet Çetin, TSK’nın AKP tarafından fazla siyasallaştırıldığı ve bu haliyle eski gücünden uzak olduğu kanaatindeydi.
“Baksana ormanlar yanıyor, burada bile askere yardım ettirmiyorlar. Eskiden GATA vardı. Seyyar hastane, seyyar mutfak kurardı. Tankeri ile, arazöz ile personeli ile devreye girerdi. Ordumuz yok gibi” diye noktaladı.
Sonra Fikri Sağlar geldi.
Mektepten abimdir, epey kaynattık.
TOKİ’nin pazarlamaya başladığı gayrimenkul sertifikaları ile ilgili fikrimi sormuşsun. Şahsın için sorduysan, uzak dur!
İzleyiciler için sorduysan, aman ha!
Bunlar Özal’dan beri defalarca denenmiş işler.
Öyle ekonomistler gibi havalı anlatmayacağım.
Bu orta gelirlinin para harcamasını engellemek için üç kuruş biriktirebiliyorsan, nasılsa bir halt almam ev araba sahibi olamam diyerek tasarruf etmeyenlerin ve restoran veya kafelere gidenlerin parasını elinden alarak enflasyonu engelleme aracı.
Sistemi çok iyi kurulmamış, o yüzden ben sana alma derim.
Şöyle diyeyim “Almayayım, alana da mani olmayayım!”
Suriye’nin kuzeyi ile ilgili, daha doğrusu; YPG’nin, ABD elçisi Tom Barrack’a verdiği yanıtla ilgili soruna az sonra yanıt vereceğim ama önce bir başka konuya çok şaşırdım ona değineyim.
Murat Ağırel‘in yazısı ile vakıf olduğum bir konu.
Orman yangınları ile mücadelede en fazla işimize yarayan uçakların Türk Hava Kurumu’nun CL 215 amfibik yangın söndürme uçakları olduğunu biliyoruz, bunu yıllardır söylüyorum.
AKP bakanları niyeyse bu uçaklara hep karşı çıktılar, bunları kullanmaktansa ihale yapıp uçak kiralamayı tercih ettiler.
Ama Murat’ın yazısından öğreniyoruz ki, bu uçakların uçamamasının nedenlerinden biri de iki bankanın bu uçaklara haciz koydurması imiş.
AKP kayyumları ile mahvedilen THK’nın bu uçaklarına iki banka alacakları nedeniyle haciz koydurmuş.
Hangi bankalar bunlar?
Biri Albaraka, diğeri Akbank.
Ormanlar yanıyor, uçaklar hacizli yerde çürüyor, icradan satışa da teklif bile gelmiyor.
Orman Genel müdürlüğü ise yılın ilk altı ayında bütçesinin sadece 3’te 1’ini harcamış.
Oysa en önemli dönem bu.
İlk 6 ayda hazırlıkları bitirip uçağın malzemesini alacaksın ki; 6., 7., 8. Ve 9. aylarda mücadele edebil.
Türkiye kötü yönetiliyor deyince kızıyorlar bana, içeri atıyorlar ama beni assalar da durum bu!
Hikmet Çetin bile “Cumhurbaşkanı’na Katar’ın verdiği uçağı satsınlar, 50 yangın uçağı alırlar” diyor, haksız mı?
İçeri attıkları bir diğer kişinin, Ekrem İmamoğlu’nun yüksek lisans diplomasını da iptal etmişler.
Acaba Sorbonne Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi’ndeki dekanın doktorasını iptal etti mi?
Bence bu kadar uğraşacaklarına direkt ilkokul diplomasını iptal etsinler, hepsi iptal olmuş sayılır.
Diyebilirsin ki, doğum belgesini iptal daha kolay olmaz mı!
Olur da bu sefer olmayan birini hapse atmış olurlar, ki çok garip olur.
Savcılığın çete lideri olarak tanımladığı Aziz İhsan Aktaş’ın ifadeleri doğrultusunda, dün 25 kişi hakkında daha gözaltı kararı alındı ve 23’ü gözaltına alındı.
Anlamadığım şu, çete lideri dışarıda, çete içeride.
Eğer hakikaten bir çete var ise lideri nasıl dışarıda olabilir?
Merak ettiğim bir başka konu ise yine bu Aziz İhsan Aktaş ile ilgili…
Bu herif Diyarbakır’da bir okulun kantininde tost yaparken AKP’li belediyelere iş yapa yapa zengin olmuş.
Milyarlık işler yapmış, yapmaya da devam ediyor.
Peki bunca parayı kazanan Aziz İhsan Aktaş bugüne kadar kaç lira vergi vermiş?
Maliye Bakanlığı açıklar mı?
Bir de bu adamın ana babasını da merak ediyorum.
Çünkü kardeşi olan hanım da çalıştığı kurumu dolandırma iddiası ile mahkemelik.
Acaba ana babası “çocuk nasıl yetiştirilmemeli” diye bir kitap yazmayı düşünür mü?
Bugün bana çok soru iletmişsin.
Bunlardan biri de Merkez Bankası’nın enflasyon anketindeki tutarsızlığı nasıl yorumladığım…
Haklısın çok tutarsız.
Üç ayrı kesim, birbiriyle alakası olmayan üç ayrı beklenti…
Bankacılık ve finans sektörü %25, reel sektör %35, hane halkı %55 enflasyon bekliyor.
Ama üçü de gerçekçi…
Bankacılık ve finans, Mehmet Şimşek’in “partner in crime” dedikleri türden ortağı.
Büzükdeş derdi anneannem.
Hedefler tutsun ki, karlılık artsın.
Kredi sistemi çalışsın.
İkincisi taşın altında eli olanlar...
Piyasayı gören yaşayan, ithalat yapan, ihracat yapmaya çalışan, geliri giderek azalan bir kesime bir şeyler üretip satma derdinde olanlar…
En gerçekçi onların tahmini.
Hane halkı ise daha çok gıda enflasyonu ve konut-kira fiyat artışları ile enflasyonu yaşayanlar.
Yani çoğunluğun hissettiği enflasyon...
Benim sene başı tahminim % 35’ti.
TÜİK her türlü cambazlığı yapar, 30-35 arası olur.
Altı mümkün değil.
Emre bu kafa ile enflasyon düşmez.
Enflasyonun üzerinde 20 puan “hukuksuzluk primi” var.
Yatırım gelmiyor, yerli yatırımcı yurt dışına kaçıyor, üretim artmıyor, iç piyasa can çekişiyor, ihracat neredeyse zararına yapılıyor.
Bak geçenlerde ziyaretime bir avukat geldi.
Çok büyük bir mali müşavirlik firmasının hukuk departmanının başı.
Yüzlerce orta ve büyük firmaya mali müşavirlik ve danışmanlık hizmeti veriyorlar.
Anlattıkları korkunç.
Türkiye’de yatırımı olan 125 yabancı firmaya hizmet veriyorlarmış.
Son üç yılda bunların yarısı gitmiş.
Yerine gelen tek tük firma ile şu anda 75 yabancı kökenli firma kalmış.
Onlar da müşteri arıyor dedi.
Yabancı sermaye deyince iktidarın aklına dev yatırımlar geliyor.
Oysa yabancı sermayenin büyük bölümü 30 ila 50 milyon dolar arası, KOBİ ölçekli yatırımlardır.
Toplamı büyük olur.
Gelmiyorlar artık Emre.
Hukuk olmayınca korkuyorlar.
Korkan ekonomi büyümez.
Kamu harcamaları ile büyümüş gibi görünür ama aslında sorunları büyür.
Burada çokça CHP’li vekille görüşüyorum.
Hemen hepsi Özgür Özel’in son beş aydaki liderliğini çok beğeniyorlar, tecrübeli politikacı Hikmet Çetin “Atom karınca gibi, ben bu kadar çalışkan bir CHP Genel Başkanı görmedim” dedi, haklı.
Ben de görmedim.
Fikri Sağlar da memnundu ama “CHP’nin özünü unutmamak lazım” diye ekleyince, ben de “Abi belki de unutmak lazım. Çünkü öz dediğimiz şey ne artık bilmiyoruz. Atatürk CHP’sinden daha öz ne olabilir” dedim.
Ben CHP liderinin en önemli sözlerinden biri olarak “Biz buraya miting yapmaya değil, eylem yapmaya geldik” cümlesini görüyorum.
Bu cümle düne kadar CHP’yi beğenmeyen, yetersiz bulan genç bir kitlenin ruhuna hitap ederek CHP’yi çekim merkezi yapıyor.
Haber yollamış ve nane-maydonoz salatamın orta yaşlı ev hanımları arasında çok popüler olduğunu, yeni tarifler yok mu diyerek sormuşsun.
Olmaz mı, var elbet.
Yarın veririm, bugün çok uzadı.
Hatta buradan bir MasterChef Silivri bile düşünmedim değil.
Ama Adanalı Zeydan Başkan varken biz dereceye giremeyiz.
Şimdi yemeği nereden hatırlattın…
Aklıma üç beş çok sevdiğim lokanta geldi.
Bir ara onları da söyleyeyim de yasak konmamış kimse kaldıysa memlekette, gitsin!
Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum.
Yarın görüşmek üzere…
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar





