Silivri Günlüğü – 34
Fatih Altaylı
Ağustos 11, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü – 34
Silivri Günlüğü – 34
Emre Bey selamlar,
Yokluğumda koltuğu doldurduğunuz, izleyicilerimizi yorumsuz ve habersiz bırakmadığınız, izlenme sayılarımızı arttırdığınız, varlığınız, çalışkanlığınız ve gayretleriniz ile bayrağı yere düşürmediğiniz için başta sana, sonra Gülay’a, Derya’ya, Özgür’e ve adlarını tek tek sayamayacağım tüm ekibe Silivri’den en içten teşekkürlerimi, sevgilerimi yolluyorum.
Tabii bir kocaman teşekkür, hatta teşekkürden öte en içten minnetlerim de sevgili izleyicilerimize, takipçilerimize, abonelerimize…
Sağ olsunlar, var olsunlar.
Duyduğum, öğrendiğim kadarıyla kanalımıza erişim yasağı getirilecekmiş.
Ellerinde tüm medya, yüzlerce, binlerce, satın alınmış gazete, gazeteci, yayın, yayıncı…
Bir tek bana tahammül edemiyorlar.
Böyle yasak mı olur!
Suç varsa o yayına engel gelir, ne demek toptan yasak?
Elbette yasal haklarımızı arayacağız, yasa varsa ve bulabilirsek.
Ama zannederim VPN ile izlemek mümkün olmalı.
Devam edebilirsek öyle ederiz.
Hayırlısı diyelim devam edelim.
Ben de burada, Silivri’de vakit öldürüyorum.
3 Ekim’de yapılacak duruşmama hazırlanıyor, yazıyorum, çiziyorum, bol bol okuyorum, temizlik yapıyorum, yemek icat etmeye çalışıyor, avukatlarla, milletvekilleriyle, izin alıp görüşmeye gelenlerle sohbet ediyor, işin özünde aslında vakit öldürüyorum.
Sana komik bir şey söyleyeyim de gül.
Son günlerde Cumhurbaşkanı gibi davranmaya başladım.
Yok yok öyle değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi davranıyorum.
Cezaevinde sigara içen kimi görsem, kendisini sigarayı bırakmaya ikna etmeye çalışıyor, uzun uzun sigaranın zararlarını anlatıyorum.
Gerçekten de tütün bağımlılığı gerçek bir felaket.
Ama tütün bağımlılığı ile haklı ve başarılı olmasa da ısrarlı bir mücadele ile takdir toplayan iktidarın, keneviri serbest hale getirmesi akıl alır gibi değil, o da ayrı.
İnşallah yakında buradaki genç arkadaşlara 4 çocuk yapın falan demeye başlamam.
Zaten bu maaşlar, bu kiralar, bu fiyatlar ile kimse 4 çocuk falan yapmaz, 1 çocuk yapana helal olsun demek lazım.
Fakirlikten girmişken, önce biraz ekonomi ve enflasyon konuşalım uygun görürsen.
Biliyorsun, Türkiye her ay başında 3 ayrı kurumun enflasyon hesabını ve bunların arasındaki farkları konuşuyor.
TÜİK’in siyasi bağımlılık nedeniyle yaptığı ya da yapmak zorunda bırakıldığı enflasyon hesabı, inandırıcılıktan uzak ve zaten doğruyu yansıtmıyor.
Buna rağmen, yani kontrol altındaki TÜİK’e rağmen, 23 yıldır bir kez bile Merkez Bankası’nın ve ekonomi yönetiminin hedeflediği enflasyon tutmamış.
Daha doğrusu bir kez, 2000 yılında tutmuş ama o yıl kriz nedeniyle Türkiye büyük oranda küçüldüğü için olmuş.
Dahası, Başkanlık sistemine geçildikten sonra enflasyon hedefindeki sapma kimi yıllarda 10 katı aşmış.
Hedef enflasyonun 6 olduğu bir yılda, gerçekleşen enflasyon TÜİK’e rağmen % 70 - 80’e ulaşmış.
Mehmet Şimşek’in gelmesinden sonra bu sapma % 50 - 60’lar seviyesine çekilmiş.
Asıl mesela Türkiye’de kentler; kentlerin nüfus yoğunluğu, arz-talep dengesine göre farklı enflasyonlar yaşıyorlar.
İstanbul’un Muş ile enflasyonu aynı değil.
Ankara’nınki de ne bileyim Bitlis ile aynı değil.
Ayrıca gelir gruplarına göre de enflasyonlar farklı.
Sadece kira ve gıda harcamaları yapan, yapabilen alt gelir gruplarında enflasyon çok daha yüksek.
Çünkü TÜİK’e göre kira enflasyonu %60, gıdada %50’nin üzerinde, eğitimdeyse %70.
Yani zaruri ihtiyaçları ötesinde bir harcama şansı olmayan dar gelirlinin enflasyonu TÜİK’e göre bile %60.
Kur ya da talep azalması nedeniyle Louis Vuitton ya da Hermes ürünlerinde meydana gelecek indirimler ya da bunlara zam gelmemesi enflasyonu düşürebilir.
Ama bu, fakirin enflasyonunu düşürmez.
Enflasyon bile alt sosyal sınıflara daha kötü davranıyor.
Fakirin dostu yok.
Bu iktidar fakirden hoşlanıyor çünkü sadaka ile sadakat sağlamayı kolaylaştırıyor.
Gördün mü bilmem DİSK’in Araştırma Birimi, DİSK derken sendika DİSK, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun Araştırma Birimi enfes bir araştırma yayınladı ve çalışan kesimlerin, bordro mahkumları denilen grubun, devleti yönetenler tarafından nasıl soyulduğunu göstermiş.
Araştırmaya göre yılın ilk 7 ayında, vergi dilimlerinde değişiklik yapılmaması artı enflasyon nedeniyle 17 milyon çalışanın cebinden 972 milyar Türk Lirası çalınmış.
Zaten bilinen bir şeydir, enflasyon hükümetlerin aldığı gizli bir vergidir.
Ve bizim iktidar, bu yolla sadece işçi kesiminden 1 trilyon lira vergi almış ve bu aldığı parayı müteahhitlere aktarmış. Net.
Şimdi herkes ‘’Türkiye dibe vuracak ve oradan yükselmeye başlayacak’’ diyor.
Ben de herkese ‘’Dip diye bir şey yok. Bu bataklıktır.
Dibi bulduğunuzda zaten çoktan boğulmuş olursunuz. Dip diyorsanız, dip Afganistan’dır, Suriye’dir’’ diyorum.
Dün en sonunda adı koyulan komisyonun üyelerinden, CHP’li üyelerinden biri ile sohbet ettim.
İlginç bilgiler edindim.
CHP’nin komisyona verdiği 10 üyeden 2’si böyle bir komisyona karşı. Parti bunu bilerek mi yaptı bilemem ama iyi yapmış.
Buna karşın, karşı olan milletvekili bile komisyonun ilk çalışmaları sırasında CHP’nin orada bulunmasının yararına tanık olmuş.
‘’Biz orada olmasak olmayacak olan şeyleri kabul ettirdik ilk toplantıdan. Mesela komisyon çalışmalarının medyaya, yani topluma açık olması teklifimiz kabul edildi. Oysa AKP, bu komisyonun gizli çalışmasını istiyordu ama bizim dediğimiz oldu. Bir diğer önemli konu, komisyona kimin başkanlık edeceğiydi. İlk teklif, Numan Kurtulmuş Bey’in olmadığı zamanlarda komisyonun kendi başkanını belirlemesi idi. Bu durumda hep AKP’li bir başkan olacaktı. Biz, sırayla dedik.
O da kabul gördü. Başından beri talebimiz olan komisyonun adında ‘demokrasi’nin de olması da komisyonda kabul ettirdiğimiz bir başka CHP isteği oldu. Tüm taleplerimiz yerine geldi diyebilirim’’ dedi.
Komisyon başkanlığı sırası CHP’ye geldiği zaman yapmayı düşündükleri ya da masaya getirmeyi düşündükleri özel bir şey olup olmadığını sordum.
Güldü.
‘’CHP komisyona başkanlık edemesin diye Numan Bey’in her toplantıya katılacağını düşünüyorum. Gelmemezlik etmez’’ dedi.
Konuştuklarımızdan anladığım kadarı ile CHP, Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyeleri arasında Yeniden Refah Partisi’nin CHP ile yakın bir anlayışla bulunduğunu düşünüyordu.
Bana göre ise bu komisyonun bir sekretaryası olmaması büyük eksiklik.
E-devlet konusuna gelelim…
Tam da öngördüğümüz ve Onlar TV ekibinin anlattığı gibi; sahte diploma, sahte kimlik falan derken sahte tapu da soruşturmalara dahil oldu.
Doğru düzgün bir sistem olsa, bu rezalet çok derinlere gider ama mevcut iktidar bu işi fazla gürültü çıkmadan kapatmaya çalışıyor, çok belli.
Ve zannederim, troller vasıtası ile buradan sütten çıkmış ak kaşık gibi çıkmaya, hatta iktidar için kahramanlık öyküsü yazmaya çalışıyorlar.
Sanki tüm bu sahtecilikler İsmet İnönü zamanında olmuş gibi…
Becerebilir mi?
Vallahi inanacak kadar saf bir kitle bulurlarsa becerirler ve bence öyle bir kitle bulurlar.
Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere’nin serbest bırakılıp sonra da görevine iade edilmesi bir şeye işaret mi demişsin.
Değil Emrecim.
Hakkında dava açılmaması gereken birini gözaltına alıp, sonra ev hapsi verip, sonra bu büyük yanlıştan dönmen işaret falan değildir.
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar abuk subuk bir nedenle tutuklu ise, Adana’da değil İstanbul’da yargılanıyorsa, ben tüm hukukçuların işlenemez suç diye tanımladığı bir suç isnadıyla cezaevinde isem ve daha aylarca kalacaksam, Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyorsa, İnsan Hakları Mahkemesi’ni kimse takmıyorsa; Murat Çalık, Ayşe Barım hala tutuklu ise, tutukluluğa itirazlara yargı itirazı incelemeden matbu yanıtlar veriyorsa Tutdere’nin serbest bırakılması hiçbir şeye işaret etmez.
Sen git bu soruyu günahsız yere aylardır cezaevinde tutulan gençlere, öğrencilere sor!
Emre mesele şu ki, her yanı sahtekarlık, dolandırıcılık, yolsuzluk sarmış.
Baksana dolandırıcılar çakarlı araçlarla Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na girip, orada imza töreni yapıp, müteahhit dolandırmışlar.
Diyanet’in Mekke temsilcisi rüşvet alırken yakalanmış.
Diyanet görevlileri eskortlarla devlet kesesinden alem yapmışlar.
Sahte diplomalar, ele geçirilen devlet sistemleri, bilgileri…
Koca ülkede gözü kapalı güvenilecek tek bir kurum kalmamış, ekonomi kötü ve her gün daha kötüye gidiyor ve biz abuk sabuk algılar üzerinden ülkenin geleceğini konuşuyoruz.
Oysa yepyeni bir dünya kuruluyor.
Bölgemizde 1. Dünya Savaşı sonrası durumu yeniden oluşturmak, statükoyu o günkü statükoya çevirmek isteyen güçler Türkiye’nin bu duruma tepki vermekte en zorlanacağı zafiyetteki bir döneminde oldu bittiler yapmak istiyorlar.
Arada iyi şeyler yok mu?
Var elbet.
Feti Yıldız’ın iktidar kanadında birilerinin hala hukukun önemine inandığını gösteren açıklamaları, umutları bir nebze olsun tazeliyor.
İktidar kanadındaki tek akil ses değil belki ama çıkma cesareti olan ender ses olarak göze çarpıyor.
Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan’ın makul ve sağduyulu sesi kulaklarımızın pasını alıyor.
Numan Kurtulmuş, Meclis Başkanı olarak olabildiğince dengeleyici bir tavır takınıyor ve bu dönem hiç bitmeyecekmiş gibi davrananlara karşı akılcı bir tutumun timsali oluyor.
CHP Genel Başkanı’nın bitip tükenmek bilmeyen enerjisi ile muhalefete öncülük etmesi ve topluma moralle birlikte umut vermesi de olumlu yanlar.
Keza bunun dışında, yargıda hala işini düzgün yapmaya çalışan bir çoğunluk olması ve Anayasa Mahkemesi’nin hala adalet ve hukuk arayışında olması da olumlu katkılar yapıyor topluma.
Yani hala umut var, hem de çok var!
Bitirmeye doğru şunu söyleyeyim…
Enflasyon ve pahalılık Silivri’yi de vurdu.
Her gün sadece salata veya benzeri şeyler yediğim için bolca limon tüketiyorum.
İki hafta önce tanesini 5,5 TL’den aldığım limonlara bu hafta 14,40 TL verdim.
Az önce manav servisi vardı.
Limona % 300 zam gelmiş.
Haftada 3500 TL’ye geçinmeye çalışan mahkumu düşünen yok.
Yine de manavdan ucuz, o ayrı.
Ziyaretçilerim de sürüyor.
Vekiller, avukatlar…
Az önce Ergenekon ve Balyoz döneminde 4 yıl 10 ay hapis yatan ve FETÖ’nün hedefindeki komutanlardan Zeki Üçok geldi.
“Biz FETÖ kumpası ile hapis yatarken bana sahip çıkan üç kişiden biriydiniz. Ben de sizi yalnız bırakamazdım” dedi.
Kendi tutukluluk günlerini anlattı, çok güldük.
İyi ki gelmiş.
Unutmadan ekleyeyim…
İsmail Saymaz mesaj yollamış.
“Fatih abi, yalancılar beni de hedef aldı. Ben ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne de bir başka siyasetçinin elini öptüm. Bunu iddia eden alçaktır” dedi.
Bu haftayı böyle kapatalım.
Herkese güzel bir hafta sonu olsun inşallah.
Pazartesi sana güzel bir sürprizim olabilir.
Kendinize iyi bakın, izleyicilerimize iyi bakın.
Hoşçakalın…
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar





