İstanbul 19°
FatihAltayli

Fatih Altaylı

Diğer yazılarıFatihAltaylı

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü – 41

detail banner reklam

Silivri Günlüğü – 41

FatihAltaylı
Köşe Yazısı

Fatih Altaylı

Ağustos 19, 2025

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü – 41

Silivri Günlüğü – 41

Emre Bey selamlar, sana ve herkese…

Keyifli bir gün, bir gece olsun hepinize.

Benim keyfim yerinde, merak etmeyin.
Cezaevi hücresi ilginç bir yer, insanı başka boyutlara götürüyor bazen.
Zihni zorluyor, düşünmeye sevk ediyor…

Bir hesaplaşma anlamında değil. 

Farklı boyutlardan bakmaya çalışıyorsun pek çok basit görünen meseleye.
Ve aslında basitin karmaşık, karmaşığın ise basitleştiğine tanıklık ediyorsun bazen.

Pazar akşamı sık sık yaptığım gibi TRT 2 izliyordum. 

TRT ilginç bir kanal. 

Elbette her Türk televizyonu, özellikle de her kamu yayıncısı gibi arada ideolojik takıntılarla programlar getiriyor olsa da, genel olarak Türkiye’nin televizyon çölünde bir vaha gibi.

Pazar akşamı da “Lang Lang ile Favori Melodiler” adlı bir programa takıldım. 

Eski moda ve takıntılı biri olduğum için hala Furtwangler’in en iyi orkestra şefi olduğuna inanır ve Lang Lang gibi yenilere pek yüz vermem kendimce.
Bana biraz pop kültür gibi gelirdi Lang Lang. 

Programı izleyince utandım kendimden.
Dalıp gittim Lang Lang’ın piyanosundan akan notalara…

Aslında TRT 2 gibi olsa Türkiye… 

Her rengin olduğu, her rengin paletteki yerine razı olduğu, başkalarının yerine tecavüz etmediği, gerekirse karıştığı ama kavga etmediği bir yer olsa…
Şahane olabilecek, şahane olma potansiyelini barındıran bir ülkeyi nasıl bu hale getirdiler anlamakta zorlanıyorum.
Özel çaba lazım bu ülkeyi bu hale getirmek için.

Anlayacağın üzere dün biraz duygusaldım ve bu sabahtan başladı.
Elime ulaşan iki mektup tüm bu duygusallığın sorumlusu.

İlki Nilhan Nur Kışlalı’dan gelmişti, soyadı tanıdık gelebilir.
Bir suikaste kurban verdiğimiz sevgili Ahmet Taner Kışlalı’nın kızından. Babası faili meçhul, hala meçhul bir cinayete kurban gittiğinde 29 günlük bir bebek olan Nilhan Nur’dan…

Öyle güzel yazmış ki gözyaşlarımı tutamadım. 

Sonra da genç bir akademisyenin mektubu geldi. 

Geçen hafta gelen bir kitabın yazarı bir akademisyen… 

Uzak bir geçmişi yazmış.
Mektubu okurken hüngür hüngür ağladım. 

Zaten sulu gözümdür bilirsin ama bunlar gerçekten çok duygusaldı.
Bir gün Silivri’nin kitabını yazarsam bu mektupları içine koyarım herhalde.

Emre Beyciğim, sevgili avukatım Rezzan Aydınoğlu 20 günlük tatilini bitirip İstanbul’a döndü, dün de bana geldi.
Tatilinin Urla bölümü yangınlar, Bodrum bölümü ise kalabalık ve trafik yüzünden tatsız geçmiş.
Neyse, epey aradan sonra bizzat geldi görüştük 40 yıllık avukatımla.

 

Onu uğurlayıp hücreme döndüğümde haberi gördüm. Babası AKİT yazarı, AKP MKYK üyesi avukat Mücahit Birinci ‘’gördüğü lüzum üzerine’’ partisinden istifa etmişti.

Özgür Özel’in, Birinci ve İBB Davası Borsası açıklamasını küçümseyip ‘’bu da skandal mı canım’’ diyenlere kapak olacak bir istifa idi bu. 

Belli ki daha da büyümesi muhtemel bir rezaletin dev bir skandala dönüşmesinin önü kesilmek isteniyordu.

CHP lideri çok fena bir noktaya basmıştı belli ki! 

Çünkü bu ifşa, AKP ve AKP medyası içinde çok derin ve bir o kadar da pespaye bir kavganın su yüzüne çıkmasına neden olmuştu. 

İtalyan takım elbiseli, İtalyan ayakkabılı, belinde bin Euroluk Hermes kemerli Mücahit Birinci ‘’kontrolünde olduğunu’’ iddia ettiği gazetecilerle sosyal medya üzerinden küfür kıyamet bir tartışmaya, çamurlaşmaya girişmişti.
Zannederim Mücahit Birinci’nin başını İBB borsasındaki faaliyetlerinden çok, bu seviyesiz tartışma yedi.
Çünkü bir borsa çalışanı için sinirlerine hakim olamamak önemli bir zaaftı.
Çünkü patlayan lağım borusundan başka pislikler de akmaya başladı.

Mücahit Birinci’nin kontrolü altında olduğunu söylediği medya ekibinden bir diğeri, İBB soruşturmaları ve İmamoğlu’nun siyaset dışı bırakılması operasyonundaki görev paylaşımını ifşa etti.

Aslında ifşa mı, itiraf mı, yoksa bir yerlere mesaj ya da güç gösterisi mi emin olamadım.
Çünkü nasıl ki AKP aslında ayıp hatta belki de suç olan hukuksuzlukları güç gösterisi, güç ispatı olarak görüp bunların sergilenmesinden, ayyuka çıkmasından rahatsız olmuyorsa muhtemeldir ki bu medyacılar da bunları anlatarak kendi reklamlarını yaptıklarını düşünüyor hatta belki de olası müşterilere mesaj veriyor bile olabilirler.

Şöyle söyleyeyim, eskinin, eski Türkiye’nin ayıp sanılan durumları zannederim yeni Türkiye’de marifet haline geldi. 

Bunu onlar adına utanarak öğreniyoruz.
Ayıbın marifet haline geldiği sistemler ya kısa ömürlü olur ya da toplumu ve siyaseti çürütür.
Çürümüş bir toplumun sonu ise “başarısız toplum”, başarısız toplumun sonucu “başarısız devlet” yani “failed state” olmaktır. 

Acı ama gerçek bu…

Mücahit Birinci ve İBB Borsası rezaletinin bu ilk perdesinde Mücahit Bey’in hanesine yazılacak tek olumlu şey, AK Parti’de bir geleneği yıkarak ‘’Parti üyeliğinden affımı arz ediyorum’’ demek yerine cesaret gösterisi yaparak doğrudan ‘‘İstifa ediyorum’’ deme cüretini göstermesiydi.

Kendisini kutluyorum. 

Bu zamanda bu cesaret… 

Bravo doğrusu. 

Bu arada, milyon dolarları havada uçuşturan bu avukat kaç lira vergi ödemiş merak etmiyor da değilim. 


Tüm bu gelişmelerin bizim bildiğimiz ama artık herkesin gördüğü bir tabloyu netleştirdiğini de söylememiz lazım.
Hatta belki bunu iyice yorumlamamız lazım.  

Bu değilse bile önümüzdeki günlerde bunu yapacağım.
Mücahit Birinci olayı ile artık tartışmasız bir gerçek gözümüze sokuldu.

Karşımızda iki AK Parti var. 

Eski AK Parti ve yeni AK Parti… 

Ve bu ikisi kendi içinde çatışıyor.

Kendi arasındaki uyumsuzluk ve kavga, en az dışarıya dönük kavga kadar hatta bazen daha sert. 

Birinci ve şürekasına yönelik parti içi tepkiler bunu çok net gösterdi.

Tabii en iğrenç iki ya da üç trollden birinin sosyal medya hesabına getirilen yasaklamanın arkasında AK Parti’li isimlerin olduğu gerçeği de bu eski AK Parti, yeni AK Parti kavgasına işaret ediyor.

Şimdi sana anlatacağım olay da bunun bir başka göstergesi.

Bir süre önce, AK Parti’nin önemli isimlerinden biri bana bir not iletti. 

Eski AK Parti’li ama hala önemli bir isim… 

Söylediği, ilettiği şu:
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik olarak aylardır yürütülen bir operasyon var. Bu operasyonu yargı yürütüyor ama hiç kimseye bunun bağımsız yargının işi olduğunu anlatamayız. İnanmazlar. İnanmaları için biz de elimizden geleni yapıyoruz. Çok ama çok yanlış yapıyoruz. Sakın yanlış anlamayın, ben İBB’de ya da diğer belediyelerde bir şey yoktur
ya da vardır demiyorum. Benim işim bu değil. Ama tüm bunlar çok daha düzgün yapılabilirdi. Bu belediye başkanları tutuksuz yargılanabilirdi. Şafak operasyonları şart mıydı? Bu başkanlar kaçacak mıydı? Bizim partililer dahil herkes biliyor ki kaçmazlardı. Tutuksuz yargılamak gerekirdi. Yine halk sadece CHP’li belediyeler mi diyor.
Çünkü her vatandaşın yaşadığı, tanık olduğu olaylar var. Yargılamalar tutuksuz olsaydı, bu yargılamaların sonuçları da lehte veya aleyhte daha inandırıcı olurdu. Şimdi sonuç ne olursa olsun inandırıcılık sorunu olacak. Bu mesele çok kötü yönetildi. En çok zararı da bize verdi” dedi.

Emrecim bu sözler şaşırtıcı değil ve aslında uzunca olan bu notun özeti üç aşağı beş yukarı böyle. 

İktidar partisi içinde böyle düşünen çok insan var!

Zaten iktidar trollerinin ‘‘Bize destek verilmiyor. Sadece biz bu süreçlerle ilgili konuşuyoruz.’’ demelerinin nedeni de burada saklı. 

Yapılanların değilse bile yapılma biçiminin yanlış olduğunu düşünen
AK Parti’li sayısı az değil. 

Sadece sesleri çıkmıyor. 

Tabii suskunluk da doğru bir tavır değil ama suçlayamam, onlar da çekiniyor.

Şunu da söyleyeyim, bu not bana iletildiğinde, Çerçioğlu olayı henüz olmamıştı. 

Çerçioğlu ailesinin Jantsa hisselerinden elde ettiği “AKP’ye geçiş bonusu” 3 Milyar TL henüz ortaya çıkmamıştı.

Fakat şu da bir gerçek ki, muhaliflerin bir bölümünde önemli bir umutsuzluk, bir tür tutsaklık sendromu var.
Şöyle ki, Türkiye’de iktidarın değişeceğine inanmıyor ‘’Bu düzen değişmez’’ diyen bir kesim.

Bu biraz da iktidarın ‘özgüvenli’ bir duruş sergilemeye çalışmasından ve gücünü aşırı biçimde sergilemekten kaçınmamasından kaynaklanıyor.

Bence bu Türkiye’ye hakarettir. 

İktidar bu seçimi, ilk seçimi, kazanır mı kaybeder mi şu an bilemem ama şundan eminim: Türkiye’de bir iktidar değişecekse sandıkta değişir ve Kılıçdaroğlu adaylıkta diretmeseydi 2023 yılında iktidar değişmiş olacaktı.


Bugün tüm bunları konuşmuyor olacaktık. 

Ve iktidar değişirse, eski AK Parti mevcudiyetini sürdürecek ama yeni
AK Parti siyasetten çekilecektir.

Çünkü eski AK Parti, ilkeler etrafında toplanmış merkezin partisiydi, yeni AK Parti ise gücün ve gücün sağladığı imkanların etrafında toplanmış bir siyasi oluşum.

Güç bitince sistem de çöker ve o tipler yeni güç odağının çevresinde toplanır. 

Bu, şimdi bile başlamış olabilir.

Bu bir tahmin değil, bir bilgi.

Yeni AK Parti çevresinin yanaşmalarından bir troll, son aylarda sık sık CHP’li vekilleri arayıp gerek AK Parti içinden gerekse yargı bürokrasisi içinden bilgi ve dedikodular veriyor.

Bu ufukta görünen bir güç dengesi değişimine yönelik hazırlık, kendisini besleyecek yeni sahiplerine yaltaklanma çabası…

Bu bile önemli bir işaret.

Geçen gün cezaevinde ya bir avukat ya da bir siyasetçi “Fatih Bey sizce Türkiye’nin en önemli sorunu ne?” dedi.

Buna bin tane farklı yanıt verilebilir.

Ekonomi, adalet, terör, pahalılık, dış ilişkiler, mutsuzluk, eğitim, sadakatsizlik…

Hepsi sıralanabilir ve kişiye göre bunların önceliği, sırası değişebilir.

Hepsi “en” olmaya layık.

Ama bence en önemli sorunumuz “mutsuzluk”

Çünkü sıralamayı nasıl yaparsan yap, başa hangisini “en” diye koyarsan koy, bunların toplam sonucu mutsuzluk.

En önemli sorun bu.

Ay başını getiremeyen 16.000 TL maaşla emekli de mutsuz, asgari ücretli işçi de, ev tutamayan öğrenci de, kocası tarafından öldürülmekten korkan da, milyarder iş adamı da, iktidara en yakın trilyoner müteahhit de, yandaş gazeteci de…

Herkes mutsuz.

En büyük sorun bu ve aslında en kolay çözülecek sorun.

Bu coğrafyada, özellikle Türk insanını mutlu etmek o kadar kolay ki!

Emreciğim buradan bambaşka bir konuya atlamak istiyorum.

Benim de farkında olmadığım ama genç bir akademisyen kızımızın beni uyandırdığı bir sorunu gündeme getirmek istiyorum.

Çocuk çetelerini…

Bu çeteler gündemimize Ahmet Minguzzi cinayeti ile girdi.

Sürekli olarak da gündemde kalmaya, haber olmaya başladı.

Genç akademisyen “Bu çeteleri sürekli olarak gündeme getirmek ve tek bir güçmüş gibi göstermek yapılabilecek en büyük hata. Eğitimsiz, okulsuz, ekonomik olarak tükenmiş, umutsuz ve başıboş 10 ila 17 yaş arasındaki bu çocukların çeteleşerek bir güç haline geldiği algısını yaratacak haber ya da yorumlar çocukların çeteleşmesini özendirici hale geliyor. Bu çetelerden bir tane var ise her mahallede bir tane olacak şekilde çoğalmasına neden olacaktır. Özellikle ekonomik krizin yaşandığı, örgün eğitimin zorunlu olmaktan çıktığı, umutsuzluğun yaygın hale geldiği ülkelerde genç ve çocukların çeteleşmesi büyük bir sorundur. Afrika’da çocuk askerlerin yarattığı sıkıntılar ortada iken bu oluşumlara basit çocuk işleri diye bakılamaz. Bugünün çocuk çetelerinin yarının büyük suç örgütleri olmasının yanı sıra, eylemlerin neden sonuç ilişkisini koruma yetkinliğini henüz elde edememiş çocukların yaratabileceği vahşetin üst sınırı hayli yüksek olur.”

Bir bilim insanı ya da uzmandan gelen bu uyarıyı öncelikle reklam özelliğini güçlendiren medyaya, sonrasında da bu suç örgütleriyle mücadele eden devlete duyurmak benim vazifem.

Emre, iki yıldır sık sık söylüyoruz, ilk emisyona girdiğinde yaklaşık 132 dolar eden 200 TL’lik banknotlar şu anda 5 dolar bile etmiyor. 

Genel kanı, kayıt dışını kontrol altına almak isteyen iktidarın kredi kartını yaygınlaştırmak için daha büyük banknot basmadığı yönünde. 

Peki bu enflasyonist ortamda kredi kartının enflasyonu ve fiyat artışlarını körüklediğini kimse düşünmüyor mu? 

Faizin ya da enflasyonun yüksek olduğu ortamda, kredi kartı komisyonları ya da kredi kartı işlemleri ile tahsilat arasındaki süreçteki değer kaybını esnaf peşin peşin fiyata yansıtıyor. 

Bu da fiyatlarda ister istemez artışa neden oluyor. 

Piyasada biraz daha nakit işlem iyi olmaz mı sence? 

Ekonomistlere soruyorum bu soruyu, yanıtı merak ediyorum doğrusu…

Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu yine toplanıyor ama Dışişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı peş peşe SDG’ye ağır eleştiri içeren açıklamalar yapıyor.

Doğrusu ilginç ve şaşırtıcı... 

Bu açıklamalar komisyonun çalışmalarına sekte vurabilecek erken ve sert açıklamalar. 

Olumlu gelişme ise DEM Parti’nin ayaklarının biraz yere basması ve demokrasi kelimesini hatırlaması olmuş. 

Bakırhan’ın son açıklamaları umut verici. 

Komisyonun adındaki “demokrasi” kelimesinin de içinin dolabileceği yolunda bir hayal kurmamıza neden olacak kadar önemli.

Çok uzatmadan bitirmek istiyorum ama Adalet Bakanlığı’na bir çağrı yapmadan, içeriden gözlemleyen biri olarak bir noktayı dile getirmeden duramayacağım.

Biliyorsun, Murat Çalık 23, Ayşe Barm ise 28 kg verdi. 

Bu biliniyor.

Ama sadece onlar değil, tüm tutuklular eriyor. 

Hem kendimde hem de gördüğüm tutuklularda şunu fark ettim, herkeste protein eksikliğine bağlı kas kaybı var. 

Verilen kiloların büyük bölümü kas kütlelerinden. 

Hareketsizlik + protein eksikliği bunun temel sebebi.

Hareket edip spor yapsanız bile protein olmayınca kas kaybediyorsunuz. 

Adalet Bakanlığı en azından cezaevi kantinlerinde protein takviyeleri, protein bar diye tabir edilen ürünleri bulundurabilir. 

Çünkü sonuçta kalp de bir kas ve protein eksikliği kalbi bile zayıflatabilir.

Bu önerimin dikkate alınacağını umuyorum… 

Emreciğim yarın cezaevinden aktaracağım çok şey olacak. 

Eğlenceli şeyler merak etme… 

Yarına kadar herkes kendine iyi baksın…

Kalın sağlıcakla!

FatihAltaylı
X’te yanıtla

X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.

FatihAltaylı
  • Geçmiş yazılar

TümüFatihAltaylı
Silivri Günlüğü - 61
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 61

Fatih Altaylı

Eylül 16, 2025

Silivri Günlüğü - 60
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 60

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

Silivri Günlüğü - 59
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 59

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

  • Videolar

TümüFatihAltaylı
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Fatih Bey ile Röportaj" görseli
FatihAltaylı
Bugün
FatihAltaylı
YouTube
Zülfü Livaneli yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Fatih Bey ile Röportaj"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 19, 2025
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Barış" görseli
Dün
FatihAltaylı
YouTube
CHP Eski Genel Başkanı Hikmet Çetin yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Barış"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 18, 2025
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye" görseli
2 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube
Mehmet Demirkol yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 17, 2025