Silivri Günlüğü - 43
Fatih Altaylı
Ağustos 21, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü - 43
Silivri Günlüğü - 43
Selamlar Emre,
Sana, herkese, bizi izleyenlere selamlar sevgiler…
Herkesi sevgiyle kucaklıyorum, izleyen herkese şükranlarımı sunuyorum.
Artık benim için hepiniz, hepimiz bir büyük aileyiz diye hissediyorum.
Türk demokrasi tarihine geçecek “boş koltuk ailesi”
Emre, mucizelere inan inanır mısın bilmem, ben inanırım.
Büyük mucizeler vardır, bildiğim en büyüğü Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Küçük mucizelere ise zaman zaman rastlarız.
Dün de böyle bir mucize oldu.
Dün akşamüzeri avukatım Rezzan Aydınoğlu ile görüştükten sonra infaz koruma memurları eşliğinde hücreme döndüm.
Hücre kapısında rutin bir biçimde üstüm arandı, sonra ayakkabılarımın içine bakılırken kapının önüne bir baktım, gözlerime inanamadım.
Bir poşet ve içinde 7 haftadır kantinden talep ettiğim ve bir türlü kavuşamadığım TAT barbunya pilaki konservesi, iki adet…
Gerçek bir mucize!
Benim bu konserve talebim artık herkesin eğlencesi haline geldiği
için de “Gözün aydın” nidaları ile ürünlerimi alıp hücreme girdim.
Hemen yemeyeceğim, bir iki gün masama koyup seyredeceğim.
Sonra ufak bir törenle açar, yerim.
Bu önemli devlet ve millet meselesi böylece halloldu diyelim ve devam edelim ama gülüp beni sinir etme!
Devlet ve millet meselesi derken ciddiyim.
Etrafta, ülkede olan biten ne olursa olsun bireyler için en önemli mesele kendi meselesi oluyor.
Öyle olduğu için de dünya bu halde…
Peki Silivri ne halde?
Dün Silivri’de, Kapalı Ceza İnfaz Kurumu 9 nolu Cezaevi’nde Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney’in de gelişiyle nüfus 1 kişi daha arttı.
Allah arttırmasın diyelim…
Öğleden sonra ilk avukat görüşüne çıkan Beyoğlu Belediye Başkanı’na, o sırada görüş bölümlerinde bulunan diğer başkanlar
“hoş geldin” dediler.
Cam arkasından selamlar verilip alındı.
Bir tür inisiyasyon töreniydi sanki.
Başkan İnan Güney “Aylardır geleceklerini biliyor, bekliyorduk. Ailece buna kendimize hazırlamış, kızlarıma bu yapılacakları anlatmış, vedalaşmıştık” diyebildi.
Ancak avukat görüş alanında tutukluların kendi aralarında konuşması yasak olduğu hatırlatılınca devam edemedi.
Burada, yüksek güvenlikli cezaevinde, tutukuluların birbiriyle konuşmasına izin verilmiyor.
Bu yüzden İnan Güney’in duyabildiğim son cümlesi “Çok şükür utanılacak bir şey yapmadığım için buradayım. Alnım temiz,
başım dik” oldu.
Gerçekten de buradaki başkanların büyük bölümü, Aziz İhsan Aktaş’la AKP döneminden kalan sözleşmeleri sürdürdükleri bahanesiyle tutuklu.
İnan Güney ise Aziz İhsan Aktaş’la hiçbir iş yapmadığı için burada gibi görünüyor.
Emreciğim, Mücahit Birinci konusu gündemdeki yerini koruyor.
Önce partinin disiplin kuruluna verildi, hemen ardından çok sevdiği partisinden istifa ettiğini açıkladı.
Ama partisine aşkının sürdüğünü de ilan ederek…
Ben, Birinci’nin istifasındaki tarzını gangster filmlerinin en beylik sahnelerinden birine benzettim.
Soygun yapan bir grup polisten kaçmaktadır.
İçlerinden biri vurulup yaralanır, durumu iyi değildir.
Arkadaşları onu taşırsa belki kurtulacaktır ama daha büyük ihtimalle yavaşlayacak ve peşlerine düşenlere yakalanacaklardır.
Yaralı “Beni bırakın, siz kurtulun. Ben size zaman kazandırmaya çalışacağım” der.
Ve silahının namlusuna kurşunu sürer.
Diğerleri onu arkalarında bırakır ve yola devam ederler.
Bu sahneyi bir savaş filmine de benzetebilirdim belki ama içime sinmezdi, soygun filmi daha uygun geldi.
Hatta Birinci’nin giyim tarzı falan gözümün önüne gelince İtalyan çete filmi daha yakışır diye düşündüm.
Tabii istifa Birinci’yi kurtarmadı galiba, Adalet Bakanlığı Mücahit Birinci ile ilgili soruşturma izni verdi.
İzleyicilerimiz ne izni diyebilir.
Çünkü başta Mehmet Pehlivan olmak üzere pek çok CHP’li avukat için bu izin olmadan soruşturma hatta tutuklama yapıldığı için, yasa gereği avukatlar hakkında soruşturma yapılması için bakanlık izni gerektiği bilinmiyor olabilir.
Ama gerekiyor.
Yasa iyi niyetle böyle yazılmış.
Bu savunma hakkının korunması için ve savcıların gıcık oldukları avukatlar üzerinde baskı kurmasın diye yasaya koyulmuş ama bizde pek uygulanmıyordu.
Ne var ki, söz konusu AK Partili bir avukat olunca soruşturma için izin istendi ve beklenmedik şekilde bu izin verildi.
Bunun iki nedeni olabilir.
Ya Mücahit Birinci parti ve sistem açısından birinci derecede önemli değildir ya da “Seni şimdilik feda ediyoruz ama merak etme telafi edeceğiz” denilmiştir.
Açıkçası bana ilk düşünce daha uygun.
Yani Birinci sevilmiyor ve önemli görülmüyor, harcanabilir bulunuyor.
Tabii unutma, bu soruşturma izni.
Bir sonraki aşama için bu kez bir de kovuşturma izni alınması ve bir iddianame hazırlanması ancak bundan sonra mümkün olacak.
Bu soruşturma, sonra olursa bir kovuşturmadan bir şey çıkar mı?
Pek zannetmiyorum.
Ama şurası bir gerçek ki Özgür Özel vurdu, gol olmadı ama topu çizgiden elle çıkaran Mücahit Birinci kırmızı kartla oyun dışı kaldı.
Belli ki takımın oyuncusu da değilmiş, yönetimden bir tepki gelmedi.
Mücahit Birinci meselesi aslında kimse için sürpriz olmadı.
Anadolu Adliyesi Başsavcısı, geçen senelerde Adalet Bakanlığı’na yazdığı bir resmi yazıda adliyelerdeki rezaletleri zaten ifşa etmemiş miydi!
Bana göre asıl şaşırtıcı olan, Sabah Gazetesi’nin manşetiyle Devlet Bahçeli’ye ve MHP’ye çok yakın bir ismi kiralık katil ilan etmesi ve onun yanına muhtemelen hiç tanımadıkları, AK Parti’ye yakınlığı ile reklam yapan görgüsüz ve zengin bir avukat ile yine AK Partili bir avukat iş kadınını da eklemesi oldu.
MHP’ye yakın ve Devlet Bey’in neredeyse kefil olacak kadar yakın olduğu bir ismin AK Parti’nin medyasındaki amiral gemisi tarafından kiralık katil olmakla itham edilmesi “Acaba gazete bilmeden editoryal hata yaptı ve adı geçen MHP’li dost ateşine mi maruz kaldı” denecek bir durum da yok.
Çünkü MHP’li kişi tutuklandı.
Dahası AK Parti’ye yakınlığını bas bas bağıran, AK Parti‘ye yakın gazetecilerle düşüp kalktığı görüntüleri sosyal medyasından yayınlayan sonradan görme avukat da, avukat iş kadını da tutuklandı.
Orada bilmediğimiz bir araziye giremiyoruz.
Belli ki bir iç hesaplaşma, bir rant kavgası var, bilmiyorum.
Ama ilginç olan şu…
Tutuklanan iş kadınının, Semra Ilık’ın, SMR grup diye bir şirketler grubu var ve savunma sanayi, hava taşımacılığı, insansız deniz aracı, insansız denizaltı, İHA-SİHA üretimi; inşaat, konut, helikopter taşımacılığı ile ilgili onlarca şirketin sahibi.
Bu şirketler gerçekten var mı, faaliyetleri var mı, bu işleri hakikaten yapıyorlar mı belli değil ama işin kokusu hoş değil.
Bu operasyonun niyeti ve perde arkası ile ilgili kulağıma bazı dedikodular gelmiyor değil ama dedikoduyla yorum yapacak halim yok.
Netleşirse, somutlaşırsa konuşuruz.
Emreciğim AK Parti’nin bazı trollere yönelik hamlesini sormuş ve
“Ne değişti, bu trollere AK Parti niye mesafe koydu?” diye sormuşsun.
Son aylarda bu tiplerin partiye verdiği zarardan şikayet eden pek çok vekil ve eski-yeni parti yöneticisi vardı ve konuşuyorlardı.
Çünkü, bunların partiye hizmet ediyormuş gibi yapıp kendi ceplerine çalıştığı ve parti ile yakınlığını kullanarak zenginleşen tiplerle fazla
iş birliği yaptıkları ve iktidarı çok kirlettikleri aşikardı.
Ve parti sonunda bunların en kirlilerinden, en pespayelerinden başlayarak uzaklaştırmaya başladı.
Bir şey bilerek söylemiyorum ama partinin yeni iletişim stratejisini hazırlayan ekibin bu pisliklerin üzerini çizdiğini düşünüyorum.
İktidar ya da muhalefet için fark etmeksizin bence bu pislikleri siyasetin bireysel rant alanına çevirmelerini engellemek doğru karar.
Eski AK Parti - yeni AK Parti değerlendirmem ile ilgili “Peki hangisi bu güç savaşını kazanır?” diye sordun, bu soru gereksiz.
AK Parti’de sadece bir kişi kazanır, o da Cumhurbaşkanı Erdoğan.
AK Parti Genel Başkanı olarak ikisini de gerektiği, uygun gördüğü oranda etkinleştirip, uygun gördüğü oranda etkisizleştirme gücü sadece Erdoğan’da var.
O gün hangisi partinin siyaseti için lazımsa onu öne çıkarır.
Bunu da ondan başkası yapamaz.
Erdoğan, eski AK Parti kadrolarının daha güvenilir olduğunu bilir ama hangisinin ne zaman öne çıkacağına sadece o karar veriyor.
Emre, Erdoğan AK Parti’si bugün tüm bu olan bitene rağmen yolsuzlukları, diploma sahtecilikleri, her alandaki felaketler, rezaletler, ekonomideki Cumhuriyet tarihinin en ağır krizini ve bu krizin iktidardan kaynaklandığı bilindiği halde hala Türkiye’nin ikinci partisi ve kimine göre %21, kimine göre %30 oy alıyorsa bunun tek nedeni var.
Erdoğan.
Erdoğansız bir AK Parti bugünkü şartlarda değil %21 ila %30 arasında oy almak, barajı aşamaz.
Burası çok nettir.
Erdoğan ile Bahçeli iş birliğinin kolay kolay bozulmayacağının net olması gibi.
Toplantılarını dün de sürdüren, çözüm komisyonu olan ama havalı ismi Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu ile ilgili olarak İYİ Parti Vekili Yüksel Arslan’ın attığı tweet‘i merak etmişsin.
Sayın Arslan sallamış.
Ne komisyonun böyle bir yetkisi var ne de DEM’in böyle ipe sapa gelmez teklifi…
Bunlar Anayasa değişikliği demek ve bu komisyon Anayasa ile ilgili bir öneri yapmayacağını baştan açıkladı.
Yani öneriler ya da talepler listesi palavra.
Şunu herkese söyleyeyim, bu komisyonun aslında tek bir ana gündemi var.
PKK’lıların dağdaki kadrolarını kazasız belasız eve döndürmek, cezaevinde olanlarını başka örgütleri kapsamayacak biçimde cezaevinden çıkarmak ve Öcalan’a İmralı’dan çıkmadan bir özgürlük sağlamak…
Bir anlamda Abdullah Öcalan’ın İmralı’da kendine bir ofis kurması ve İmralı’da istediği kişileri ağırlaması; çok gerekli hallerde ada dışına çıkıp hemen geri dönmesine imkan verecek bir tür örtülü af…
Daha ötesi bu, komisyonun ne işi ne gündemi.
CHP’nin demokratik taleplerinin komisyonda kabul edileceğini zannetmiyorum çünkü bugünkü antidemokratik ya da anti hukuki durum yasalardan değil, bir anlayıştan kaynaklanıyor.
Ben kendi adıma AK Parti ve MHP’nin daha özgür, daha demokratik bir Türkiye gibi öncelikli bir gündemleri olduğunu hiç ama hiç zannetmiyorum.
AK Parti’nin, bu sürecin partinin oylarını nasıl etkilediğini düzenli ve sıkı şekilde ölçtürdüğüne de eminim.
Anket sonuçlarını AK Parti’nin tavrından anlarız.
Şimdilik AK Parti’den kaçan oyların MHP’ye gitmesi nedeniyle bir rahatsızlıkları olmadığını zannediyorum.
Bu komisyon ve terörsüz Türkiye sürecinin CHP’ye en büyük faydası ise iktidarın CHP’ye karşı kullandığı kızılcık sopasını artık etkisiz hale getirmesi.
2023 seçimlerinde AK Parti ve MHP, CHP’yi terörle iş birliği yapan parti olarak karalamış ve bu muhafazakar ve kendini milliyetçi zanneden kitleler üzerinde etkili olmuş, CHP’ye en az 2-3 puan kaybettirmişti.
Şimdi artık CHP’ye bu suçlama yapılamayacak ama yine de belli olmaz.
Devletle ya da iktidarla fazlasıyla içli dışlı Memur-Sen’in bile reddettiği zam önerisi şimdi hakem heyetinde.
Yani sendika, Memur-Sen, kendi onurunu kurtardı; suç hakem heyetine havale edildi.
Daha önce de benzer süreçler yaşandı.
Hakem heyeti dediğin, iktidarın atadığı birkaç isim, iktidar sendikasından birkaç isim…
Verecekleri karar belki 11 değil, 12 olacaktır.
Memuru enflasyona ezdirecektir.
Bir yıl sonra da 8 puana razı eder.
Ama seçim 2027’de olursa, 2027 yılında müthiş bir “ara zam” yapabilirler.
AK Parti, seçime enflasyonun dörtte biri zamla gitmez.
Bu sözlerimden anlayacağın gibi, AK Parti’nin seçimi 2027 Kasım’dan önce yapma niyeti olmayacağını düşünüyorum.
Hakem heyetinin ne yapacağı 7’de 3 kez denendi.
Emre Bey, %11 zam öneriliyor.
Bu yılın ilk bölümünde kredi kartı harcamalarındaki artış %39.
Ki kart limitleri dolu, pek çok kişi kartını kullanamadığı halde artış %39.
Dar gelirlinin harcama artışı bu oranda, zam ise 11.
Bu kabul edilemez!
Bakan Mehmet Şimşek ise “AK Parti döneminde emekli maaşı %621 arttı” diyor.
Gerçekten milletle dalga geçiyor.
Aynı dönemde enflasyon %5.200 arttı, dolardaki artış %2.400.
Mehmet Bey bundan bahsetmiyor, zekamızla alay ediyor.
Bender Menkul Kıymetler’de broker olduğu gençlik günlerinden bu yana tanıyıp saygı duyduğum Sayın Şimşek’ten ricam zekamızla, aklımızla alay etmemesi!
Kızgın emekli ise şimdi bankalara çatıyor.
Biliyorsun bankalar, emekli maaşını taşıyan emekliye 26 bin-27 bin TL para veriyor.
Emekliler de para veren bankalara kızıyor.
“1 kerelik parayı ben ne yapayım?” diyorlar.
Sanki bankaların vazifesiymiş gibi…
Bence Mehmet Şimşek’i uyandırmayın.
Vallahi yarın bazı iş verenler gibi yapıp o promosyonu da Maliye’ye alır.
Emreciğim, Ekrem İmamoğlu ile yaptığım röportajda cezaevindeki İBB Başkanı’nın Mansur Yavaş’a yönelik söz ve övgüleri CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak Yavaş’ı desteklediği şeklinde algılandı.
Oysa burada yeni bir şey yok, İmamoğlu ile Yavaş zaten CHP’nin iki Cumhurbaşkanı aday adayıydı.
İmamoğlu olmaz ise CHP’nin adayı Yavaş’tır.
Mansur Bey’in adaylığı sadece Mansur Başkan’ın isteyip istememesine bağlıdır.
Yavaş “Evet, adayım” derse CHP’nin adayı olur.
Buna hiç kuşkum yok.
Konuyu CHP Genel Başkanı’nın dün İstanbul’da açtığı kız yurdu ve kreşlere getirmek istiyorum.
CHP’nin bu yaptığı çok önemli.
Türkiye’nin nüfus artışının yavaşlamış hatta durmuş olmasından rahatsız olan bir iktidarın bu hizmetten rahatsız olması tam bir oksimorondur.
Çünkü bu gibi hizmetler nüfus artışına destek vermektir.
Önceki gün TBMM önünde yakılan beyaz torosla ilgili İçişleri Bakanlığı açıklamasına inanmadığımı dün söyledim.
Sevinerek gördüm ki benim gibi düşünenlerin sayısı az değil.
Taban tabana zıt fikirlerde olduğum kişiler bile bu açıklamaya inanmamış.
Numan Kurtulmuş Bey’in de inanmaması doğrusu hoşuma gitti.
Tabii Orhan Miroğlu’nun bunu dönüp dolaşıp Ergenekon’a bağlaması da garibime gitti .
Derin devlet dese anlarım, provokatör güçler dese, yabancı güçler dese anlarım da Ergekon nereden çıktı!
AK Parti Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Ergenekon’u mu koruyor?
Ergenekon diyip işin içinden çıkmak kolaycılık.
Bu konuya dönmüşken, İYİ Partili vekilin yalanlanan iddiaları ile ilgili, yersiz iddiaları ile ilgili yorumuma bir ek yapmak istiyorum.
Anadilde eğitim hakkı ve çift dil konusu bu komisyonda gündeme gelmeyecek dedim.
Gelmeyecek ama bu komisyonda gelmeyecek.
Fakat herkes emin olabilir ki, anadilde eğitim mevzuu DEM Parti açısından önemlidir ve Anayasa Komisyonu’nda bu konu gündeme gelecektir.
Onu da söylemiş olayım.
Silivri’den şahsi bilgiler vermem gerekirse…
Pantolon kemerimde hiç kullanmadığım ilk deliği de dün itibari ile kullanmaya başladım.
İçeri atıldığımda 34-35 beden kot pantolon giyiyordum, şimdi 32 bedene indim.
Daha fazla zayıflamaya niyetim yok.
Zaten Hande “Cezaevi yemeklerini de yiyeceksin. Öyle sabah müsli akşam salata olmaz” buyurdu.
Artık cezaevi yemeği de yiyorum.
Dün öğlen tavuk haşlama, bulgur pilavı; akşam da etli kuru fasülye ve pilav vardı.
Yanında da öğlen şeftali, akşam tulumba tatlısı…
Hande’ye söyle, hepsini yedim.
Cezaevi yönetimi bonkör, üzüm bile veriyorlar.
Buraya girince hayatımda yapmadığım bir şey yapmaya başladım,
iki günde bir jiletle tıraş oluyorum.
Tabii beceri noksanlığı nedeniyle dün dudağımı kestim.
Epey zor durdu kan çünkü stentlerim nedeniyle kan sulandırıcı alıyorum ya, kolay durmuyor o yüzden.
Bunun dışında okuma, yazma, televizyon izleme derken günler geçiyor.
Ama benim gibi sürekli aktif biri için kolay değil tabii.
Uyum sağlamış olmam hoşuma gittiği anlamına gelmiyor.
Allah’tan şartlar çok kötü değil.
Pijamalarım hala alay konusu.
En büyük derdim ise boş duvarlar…
Bir iki tabloya izin verseler ne olur sanki.
Tabii bir de elektrik süpürgesine…
Yemeyeceğiz ya, temizlik yapacağız.
Haber televizyonları izliyorum.
TRT Spor Yıldız’a, TRT Spor‘a ve TRT 2’ye bakıyorum akşamları.
Hukuk ve adaletle ilgili bunca tartışma varken Profesör Ersan Şen’i göremiyorum.
Merak ettim ben mi göremiyorum, Ersan Hoca mı televizyonlara küstü?
Haberin varsa bana da bildir!
Geçen gün TRT Spor’da Güreş Federasyonu Başkanı Taha Akgül‘le yapılmış bir röportaj izledim.
Taha’yı ne zaman görsem mutlu oluyorum.
Ne kadar iyi birisi, nasıl da yakıştı federasyon başkanlığına…
Artık uzatmayayım Emreciğim…
Yarın bol bol ekonomi konuşalım istersen.
Çünkü kötüydü, daha kötüye gidecek…
Yine de umutsuzluğa “şimdilik” gerek yok.
Yarın görüşmek üzere, herkese sevgiler!
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar