Silivri Günlüğü - 44
Fatih Altaylı
Ağustos 24, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü - 44
Silivri Günlüğü - 44
Selamlar Emre Beyciğim, nasılsın?
Sen, çalışma arkadaşlarım, izleyicilerimiz, herkes iyi mi?
Herkese Silivri’den selamlar…
Bugünkü mektubuma negatif duygularla başlamak istemezdim ama ne yazık ki büyük bir hayal kırıklığı içindeyim.
Hayal kırıklığımın sebebi ise dün bir müjde olarak ve mucize olarak duyurduğum TAT barbunya pilaki konservesi…
Açıp yemeden önce barbunya pilakimin konserve kutusunu inceliyordum.
Bir de ne göreyim!
TAT barbunya pilaki, zeytinyağı ile değil ayçiçek yağı ile yapılmış.
Yahu adı üstünde zeytinyağlı pilaki denir ona, ayçiçek yağı nereden çıktı!
Bu kadarla kalsa yine iyi, kutuda bir de şöyle bir ibare “Yerli ve ithal hammadde kullanılarak Türkiye’de üretilmiştir”
Haydaaaaa!
İthal hammadde…
Ulan pilaki bu.
İçinde barbunya, domates, havuç, patates, soğan, salça ve ayçiçek yağı var.
Bunlar da mı yok artık memlekette de ithal hammadde ile yapıyoruz barbunya pilakiyi.
Yuh ki ne yuh!
Ülkenin rezalet, felaket, iğrenç, utanç verici gündemine girmeden sana biraz takılmak istedim ama gerçekten ithal hammadde ibaresi de ayrı bir rezalet diye düşünüyorum.
İzleyebildiğim kadarıyla ülkenin gündeminde Sabah Gazetesi’nin “tetikçi, kiralık katil” olarak ilan ettiği MHP’li Selahattin Yılmaz ve aynı suikast çetesinin üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanan avukat Cem Duman ve AK Parti’den vekil adayı olmuş bir iş kadını, Semra Ilık var.
İlginç, bunlardan ilki MHP’li, diğer ikisi ise bas bas “AK Partiliyiz” diye bağıran tipler.
Bunların bir çete olduğu yolundaki ihbar, anladığımız kadarıyla Aziz İhsan Aktaş’tan gelmiş.
İBB davasından tutuklu Fatih Keleş’e giden, biri İBDA/C’li iki avukat, bu iddiaları Keleş’in itirafçı olması için Keleş’e karşı kullanmışlar.
Keleş de şikayetçi olmuş.
İddia o ki, cinayet için Selahattin Yılmaz’ı kiralayan da AK Partili avukat Cem Duman.
Sen tüm bunlardan bir şey anladın mı?
Ben anlamadım.
Gördüğüm kadarıyla kimse anlamamış, konuya en hakim gazeteci İsmail Saymaz bile pek anlamamış.
Selahattin Yılmaz’la gayet yakın olduğunu gizlemeyen Devlet Bahçeli bile pek anlamamış gibi.
Sabah Gazetesi’nin gündeme getirdiği, içindeki herkesin AK Parti’ye yakın göründüğü tabloyu bile CHP’ye yakıştırma çalışıyor!
Olay aşırı karışık görünüyor.
Tutarsız pek çok yönü var.
Peki ya bu aslında çok basit bir şey ise?
Bunu bir şey bilerek söylemiyorum ancak televizyon haberlerinde duyduklarımdan yola çıkarak, çok sıradan, basit bir akıl yürütme yapacağım.
Selahattin Yılmaz’ın telefonunda bir mesajda Aziz ihsan Aktaş’ın adı geçiyor, haberlerde gördüm.
Yılmaz, ifadesinde bununla ilgili “Benim iş yerimin yanında bir benzinlik vardı, çalışmıyordu. Satın almayı düşündüm. Sahibi bu kişiymiş. O yüzden adı var mesajda” demiş.
Peki ya tüm bunların nedeni Selahattin Yılmaz’ın bu benzin istasyonunu satın almak istemesi ve Aziz İhsan Aktaş’ın bunu engellemek için Selahattin Yılmaz’a iftira atması olabilir mi?
Kendi çıkarları için herkese iftira atmaktan çekinmeyen Aziz İhsan Aktaş’ın, Selahattin Yılmaz’a iftira atması şaşırtıcı olur muydu?
Adam zaten iftira makinası.
Tabii bu sadece bir teori.
Fakat Ahmet Hakan’ın arkadaşı avukat Cem Duman’ın ve ne iş olsa kurarım diyen iş kadını Semra Ilık’ın olaya dahli ile ilgili bir fikrim yok.
Belki de Cem Duman adlı avukat kavuniçi üzerine beyaz çizgili takım elbise giydiği için zevksizlikten tutuklanmış olabilir.
Eğer tutuklanma nedeni bu ise bence haklı bir tutuklamadır.
Ahmet Hakan ile Nişantaşı Gizzia Brasseri’de o kılıkla yemek yerken hiç mi çekinmediler merak ediyorum!
Gülme, o fotoğrafı bulursan getir ekrana da izleyiciler de haklı olup olmadığımı görsünler.
Bu önermem saçma, gerçekle bağlantısız ya da tamamen hatalı da olabilir ama son derece manasız görünen, saçma bir durumu basitçe anlamlandırma çabası olarak görülmeli.
Tabii iktidarın resmi yayın organının böyle bir haberi manşet yapmasındaki anlamsızlığı da anlamlandırmaya yetmiyor o ayrı…
Yani aslında gördüğümüz tek gerçek artık izlerin birbirine karıştığı.
İktidar içi bir rant kavgası olma ihtimali de elenmemeli.
Bu heyecanlı ve absürt filmi izlemeye devam edeceğim.
Gelelim bugün konuşuruz dediğim ekonomi meselesine…
Her ne kadar Mehmet Şimşek pek de gerçeği yansıtmayan olumlu mesajlar verse de ekonomide işler iyi değil ve iyiye doğru bir gidiş de yok.
Dolara %20 reel faiz verilmek suretiyle doldurulmuş Merkez Bankası rezervi ile övünmek, yiyecek lokması giyecek hırkası olmayan, ailesine yüksek faizli banka kredisi ile aldığı ama aslında kendisine ait olmayan 1 milyon liralık banka hesap cüzdanını gösteren babanın durumundan farksız.
Ama gerçek durum iyi değil.
Eski Türkiye’de, yani kurumların bugüne oranla bağımsız ve korkmadan gerçekleri söyleyebildiği dönemde, yüksek enflasyon zaman zaman yine vardı ama TÜİK gerçek rakamları açıklardı.
Ve enflasyonun en yüksek seyrettiği yıllarda dahi temmuz ağustos enflasyonları mevsim etkisi ile sıfır, hatta bazen negatif çıkardı.
Şimdiyse TÜİK’in kalem oynatmalarına rağmen temmuz enflasyonu 2 civarında çıktı.
Ağustos o kadar olmayabilir fakat her zaman en yüksek enflasyona sahne olan eylül ekim aylarında, okulların açılması ile beraber net bir felaket tablosu ile karşılaşacağız.
Bir finansçı olan Mehmet Şimşek ülke ekonomisini sadece finansal yöntemlerle düzeltebileceğini zannediyor.
Daha doğrusu ona bu görevi verenler sorunun böyle çözülebileceğini zannediyor.
Açıkçası bu zam, bir inşaatı sadece bir demir ustasının yapacağını zannetmeye benziyor.
Kalıpçı yok, beton ustası yok, duvar ustası yok, sıvacı yok, elektrikçi yok, tesisatçı yok, boyacı yok ve en kötüsü demir yok, beton yok, kablo yok, tesisat yok…
Siz inşaat yaptığınızı sanıyor ve bir gün bu yapılan inşaata taşınma hayali kuruyorsunuz.
Olmaz, o ev asla bitmez.
Asla taşınamazsınız.
Şimşek, geldiği günden bu yana Türkiye’ye dışardan para getirmeye çalışıyor.
Hakiki sermaye, hakiki yatırım olarak gelmeyen sermayeden hayır gelmez.
Şu anda bir miktar para geliyor ama sermaye değil, faize gelen para.
Vermediğin anda toz olup kaçacak bir para.
Şimşek Körfez’e gitti, İngiltere’ye gitti, Amerika’ya gitti.
Bazılarına Cumhurbaşkanı’nı da götürdü.
Var mı gelen sermaye? Yok gelmiyor.
Senin kendi ülkenin iş adamı sermayeyi yurtdışına götürürken yabancı gelir mi?
İşte en büyük grubun Koç…
Otomotiv yatırımını bile artık Türkiye’de değil Romanya’da yapıyor.
Ne oldu, Gölcük’te elektrikli araç üretim üssü yapacaklardı? Romanya’ya yaptılar.
Türkiye artık net sermaye ihracatçısı!
Türk iş adamı bile ülkenin hukukuna, idaresine güvenmiyor.
Hükümete en yakın iş adamı bile yatırımını yurtdışına, hukukun olduğu ülkeye yapıyor, yatırımına kimsenin çökmeyeceği yere gidiyor.
Onlar giderken yabancı gelir mi?
Aylar önce burada söyledim, Çin’in Türkiye’de yatırım yapmaktan vazgeçeceğini.
Bana söyleyen de Uzak Doğu ile yakın ilişkileri olan köklü bir sanayici ailenin ferdi idi.
“BYD belki yatırımını anlaşma yaptığı için yapar ama Çin’den başka yatırım gelmeyecek” demişti.
Bak bir yıl oldu, tık yok.
Cherry gelecekti gelmiyor.
İrili ufaklı şirketler görüşüyordu, bıçak gibi kesildi.
Galataport’u Katarlılar alacaktı, ne oldu?
Türk bankaları almak zorunda kaldı.
Burada anlattım Katarlı bir fon yöneticisinin “Hukuk güvenliği olmayan yere yatırım yapmayız. Sonra hesap veremeyiz” diye söylediğini.
Yeni yatırım gelmiyor, para gelmiyor.
Var olan sanayi ise can çekişiyor.
Baskılanan kur, artan maliyetler…
Yerli sanayinin rekabet gücü ortadan kalkıyor, ithal ürünler daha cazip hale geliyor.
Benim barbunya konservesi bile ithal ürünle yapılıyor.
Ve Mehmet Şimşek tüm bu sorunları “faiz indir, faiz kaldır” çözecek zannediyor.
Üretim artışı yok, kapasite kullanımı artışı yok, yatırım yok, verimlilik artışı yok, istihdam artışı yok, turizmde reel bir artış yok, teknoloji yok…
Daha sayarım da saymayayım.
Peki nasıl olacak bu iş Emre?
Sana daha ilginç bir bilgi vereyim.
Baskı rejimlerinde, hukukun tam anlamıyla çalışmadığı ülkelerde, genelde bir üretim artışı, sanayi yatırımları artışı olmuş tüm Avrupa’da.
Burada bile kötü örnek olmuşuz.
Böyle bir dönemde bile sanayileşme oranımız kayda değer bir artış gösterememiş.
Yani çok detaya gerek yok, bunları görünce ekonomide kısa vadede bir umut yok.
Bu eğitim ve bu hukuk anlayışı ile uzun vadede hiç yok.
Ama iyi taraf şu; bu anlayış değişirse her şey hızla değişebilir, hızla düzelebilir.
Bunun iki yolu var: ya halk iktidarı değiştirecek ya da iktidar kendi anlayışını…
İkinci seçenek pek olacak gibi değil.
Ülke imajının turizm, ihracat ve markalarımıza olumsuz etkisi de cabası…
Ölçeği küçültüp anlatmak gerekirse…
Bir aile düşün; baba çalışmıyor, anne çalışmıyor, çocuklar çalışmıyor.
Ama iyi bir evde oturuyorlar.
Otomobil almak istiyorlar; doğru düzgün yemek, giyinmek istiyorlar.
Baba sürekli bankadan kredi çekiyor, krediyi başka bankadan çektiği krediyle kapatmak zorunda kalıyor.
Elinde bir sürü kredi kartıyla cambazlık yapıyor.
Bu sürdürülebilir mi?
Bir süre evet.
Sonra?
Önce evdeki eşyaları satarlar.
Yok lükse yakın yaşam sürdürülecekse ya kötü yola düşerler ya yasa dışı gelir kaynaklarına yönelirler, bu da bir süre geçerli olur.
Sonunda evdeki eşyaları ve en sonunda evi satmak zorunda kalırlar.
Allah kimseyi lüks bir yaşam, yalan bir itibar için evini satmak zorunda bırakmasın Emre…
Tekrar ediyorum Emre, çözüm hala var.
Bu iktidarla bile var.
Yeter ki yolun çıkmaz olduğunu görüp doğru yola sapsınlar!
Ama bilsinler ki işçiye, memura hiç maaş zammı vermeseler hatta zammı bırak hiç maaş vermeseler bile ekonomiyi kurtaramaz, enflasyonu düşüremezler.
Emre, akşamları bazı tartışma programlarını izliyorum.
Önceki akşam Profesör Hasan Sınar Hoca’yı dinlerken, iyi bir ceza hukukçusu olduğunu düşündüğüm Hasan Bey’in iyi niyeti ve naifliği tebessüm ettirdi.
Hasan Hoca, iddianameler hazır olur olmaz, tutuklu belediye başkanlarının iddianamelerin kabulü ile birlikte tensip zaptı ile serbest bırakılacaklarına inanıyor.
Diyor ki “İddianame hazır olunca karartılacak delil söz konusu olmayacağı için hemen serbest kalacaklardır.”
Gülümsedim…
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı, 12 yıl önceye dayanan kanıtsız ve dayanaksız bir iddia nedeniyle tutuklu.
Hangi delili karartabilir ki, tutuklu.
Keza Beyoğlu Belediye Başkanı Güney…
Yıllar önce, belediye memuru iken attığı bir imzadan ötürü suçlanıyor.
Hangi delili karartacak ki, tutuklu.
Hem de tüm bu sözde demokrasi süreci başladıktan sonra tutuklandı.
Veya ben…
Adli tatil öncesi iddianamem hazırdı.
Delil dediğin 2,5 dakikalık bir konuşma, her yerde olan karartılamayacak bir delili var.
Bugün itibarıyla 62 gündür cezaevindeyim.
Hasan Sınar Hocamı bu iyi niyetli yaklaşıma götüren ne?
Feti Yıldız ile yaptığı görüşme mi?
Çok yaşa sen Hasan Hoca!
Beni güldürdün. Allah da seni güldürsün inşallah!
Bir de sürekli olarak CHP’yi eleştiren muhalifler var.
Sürekli olarak “Niye sürekli miting yapıyorlar, niye komisyona girdiler, niye şunu yaptılar, niye bunu yapıyorlar... Bak belediye başkanları hapiste, bunları yapınca başkanlar serbest kalmıyor ki…”
Zannederim bu yorumları yapan arkadaşlar bekar.
Çünkü program sunucusu gerçekten sunucu ise dönüp “Peki ne yapmalı?” deyince başlıyorlar kem küme!
Ne yapacak CHP…
“Tamam, başkanları serbest bırakın, biz de yeni Anayasa’ya destek verelim” mi diyecek?
İktidarın istediği gibi Ankara, Meclis merkezli siyasete dönüp salı günü grup konuşmaları ile mi muhalefet yapacak?
Komisyona girmeyecek… Peki CHP komisyonda olmasa iktidarın gizli yapacağı toplantıların içeriğinden nasıl haberimiz olacaktı?
Ya da CHP, AK Parti ve liderine asla oy vermeyecek genç Kürt seçmenle nasıl bağ kuracak ya da bağını nasıl koruyacaktı?
CHP daha fazlasını yapabilir mi, yapmalı mı?
Yapabilir ve yapmalı.
Ama her yaptığını eleştiren sözde muhalifler haklı değil.
Ben bunu söyleyince “Neyi yanlış yapıyor, ne yapabilir?” diye soracaksın.
Hatalarından biri şu: Fazla Ekrem İmamoğlu odaklı gidiyorlar.
Sahip çıkmaları normal ve doğru ama dört başlık daha lazım.
Ekonomiye girmesi, aynı mesajları tekrarlaması çok yerinde.
Ama gördüğüm hatalı bir söyleme değinmem lazım.
Özgür Bey, iktidarın belediye başkanlarını içeri atarak yok ettiği ülke kaynaklarını örneklerken “Bir Avrasya Tüneli yaptılar, 20 Avrasya Tüneli parasını sokağa attılar” ya da “Bir Osmangazi Köprüsü yaptılar, 10 Osmangazi Köprüsü parasını İmamoğlu’nu içeri atarak yaktılar” diyor ya…
Bu doğru değil, keşke öyle olsa.
Bu söylemden sanki Avrasya, Osmangazi, Çanakkale Köprüsü, İstanbul-İzmir Otoyolu, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi yatırımların parası ödendi bitti gibi bir mana çıkıyor.
Nerdeee!
Biz bu köprüler, yollar, tüneller, havaalanları için yıllarca kamudan para ödemek zorundayız.
O paraları ben değil, bir gün olursa torunlarım dahi ödemeye devam edecek.
Emre Beyciğim, biraz da yurtdışına bakmak istiyorum.
Trump, Ukrayna ile Rusya arasında bir barış süreci başlatıp, bir de güvenlik garantisi vermeye kalkınca Avrupa panikledi.
Şimdi, bölgeye konuşlanacak NATO gücü benzeri ama NATO gücü olmayan bir askeri kuvvetten söz edilmeye başlandı.
Ve Fransa’nın eş şiddetine maruz kalmış başkanı Emmanuel Macron birdenbire Türkiye’yi hatırladı.
Daha doğrusu, Türkiye’nin bir Avrupa ülkesi olduğunu hatırladı.
Macron, Rusya ile Ukrayna arasına Türk askerinin yerleştirilmesinden bahsetmeye başladı.
Türkiye, Demokrat Parti döneminden beri Mehmetçik’i emperyalist kapışmaların ortasına atıyor.
Kore Savaşı’yla başladık, Somali falan derken Amerikalıların deyişiyle “Türkiye’nin en önemli ihraç malı ordusudur” noktasına geldik.
Bunu son olarak ABD’nin Irak işgali sırasında yaşamış, CHP’nin direnmesi sayesinde iktidarın Türk askerini bedeli mukabilinde Irak’taki katliama ortak etmesini engellemiştik.
Şimdi yine alavere dalavere Kürt Mehmet, Türk Mehmet nöbete…
Bak Emre, şunu anlarım…
Türkiye AB’ye üye olur, tam üye tabii, bir Avrupa ordusu kurulur, Türkiye de bunun içinde elbette yer alır.
Ama onlar ortak, biz pazardan; onlar ortak, biz bekçi olmaz.
Ama bil ki oldururlar.
Korkarım ki olduracaklar.
Macron görevi verdi bile.
Öyle anlaşılıyor.
Türkiye dikkatli olmalı.
Avrupa güvenlik protokolü olmadan bu işe atlamamalı.
Yunanistan ve Kıbrıs’ı açmak için final olarak ele almalı.
Emre sen ve dinleyicilerimiz bir şeyin farkında mı bilmiyorum ama Fahrettin Altun’un gidip yerine Burhanettin Duran’ın gelmesinden sonra ilginç ve olumlu bir gelişme oldu.
İletişim Başkanlığı, Türkiye’de gerilimi artıran bir kurumdan tansiyonu düşüren bir kurum haline geldi.
Kendini göstermek, kendine güç devşirmek, güç merkezi olma gayretinden uzaklaşıp Cumhurbaşkanlığı’nın iletişimini yapmaktan başka bir gayesi olmayan bir hal aldı.
Bilmiyorum, cezaevinde iletişimim kısıtlı olduğu için bana mı öyle geliyor yoksa sen de benim gibi mi düşünüyorsun?
Emre yeniden başa dönmek gerekirse, eğer içinde gazetecilerin, avukatların, iş adamlarının, MHP ile yakın yeraltı dünyası ile bağlantılı iş adamlarının ve iftiracıların bulunduğu olaylar benim safça düşündüğüm gibi basit bir menkul-gayrimenkul olayı değilse çok önemli sonuçlara ve AK Parti’ye yakın görünüp yargıyı kirleten çetelere yönelik çok derin bir iş olabilir.
Ancak olayı patlatan Sabah Gazetesi’nin ani geri adımı da ilginç.
Fakat mesele benim dediğim gibi basit bir konu değilse, bir tür
“Yargı Susurluk’u” olabilir.
Başka bir olasılık ise, AK Parti Genel Başkanı tüm bunların ipini saldı, izliyor.
Sonra sert bir müdahale yapacak ve “Bakın bizdeki kirlenmeyi de temizliyoruz” mesajı verecek.
Bu yargı ve avukat operasyonları çok su kaldırır.
Dikkat ediyor musun, ne büyük hızla gündem tüketen bir ülkeyiz…
10 gün öncenin çok önemli olayları bugün konu bile olmuyor.
Diploma skandalı unutuluyor, e-Devlet rezaleti geçti gitti, yeni doğan çetesini hatırlayan yok…
Yıllarca unutulmayacak pislikleri biz bir haftada tüketip gidiyoruz.
Bak dün İsrail, Gazze‘yi işgale başladı.
Biz bu sonucu Hamas İsrail’e saldırdığı gün öngördük ve Hamas’ı eleştirdim.
O gün bana İsrail köpeği dediler.
O günden bu yana 62 bin Filistinli öldü; çoğu çocuk, kadın ve ihtiyar.
Söylesinler bana şimdi kimmiş İsrail’in köpeği!
Gazze konusunda Türkiye dışlanmış vaziyette.
Gazze’de Mısır, Suudi Arabistan, Emirlikler rol alacak.
Biz yaklaşamayacağız belli.
Çarşamba günü açılışlar nedeniyle mutad Silivri ziyaretlerini yapamayan Özgür Özel dün Silivri’deydi.
Ekrem İmamoğlu ile uzun bir görüşme yaptı.
Burada tutuklu olan beş üniversiteli genci de ziyaret etti.
İlginç bir hikaye anlattı.
İlk tutuklanan öğrencilerden Doğu Demirtaş‘ı hatırlarsın belki.
Boğaziçi Üniversitesi’nde tutuklamışlardı, bayağı da hırpalamışlardı.
Hani annesi AK Parti Sarıyer Kadın Kolları Başkanı olan genç…
Aynen Doğu’nun annesi gibi, tutuklu bu beş gencin de ana babaları AK Partiliymiş, artık değiller.
Birinin babası şöyle demiş “Başkalarının çocuğu içeri atılınca hep ‘Yapmıştır bir şey, yürüdü diye atmazlar’ diyor, milletin evladını terörist zannediyorduk. Meğer o çocuklar da masummuş. Kendi evladımızın başına gelince anladık.”
Özgür Özel’e “Mitingler iyi ve heyecan verici ama vatandaş çözüm önerileri istiyor. İktidara çatmak miting kitlesini coştuyor ama sessiz bir çoğunluk CHP sorunları nasıl çözecek, onu öğrenmek istiyor” eleştirisini sordum.
“Kısa bir süre beklesinler sonra en detaya kadar çözüm önerilerimizi, formüllerimizi halkın onayına, beğenisine sunacağız” dedi.
Belli ki bir sürpriz hazırlıyor.
CHP, eylül ayı ortasında yeni parti programını açıklayacak.
Özgür Bey çözüm önerilerini, özellikle ekonomi ve çalışma hayatı ile ilgili çözüm önerilerini, eylül sonundan itibaren açıklamaya başlayacak.
Sonrasında ise sürpriz bir planı var zannediyorum.
Dün yoğun bir gündü.
Muharrem İnce’nin yanı sıra pek çok milletvekili, Bayram Soral gibi dostlar geldi.
Cezaevi Müdürü Mustafa Kemal Bey ile karşılaştık.
“Barbunya pilakiye kavuşmuşsunuz hayırlısı ile” diye takıldı.
Hemen elektrikli süpürge konusunu da açtım. Kaçtı…
Öğle yemeğinde çok lezzetli bir bezelye vardı ama yanına güzel bir pilav yerine su böreği dağıttılar.
Yemek dağıtan hükümlü ile gülüştük mutfak ekibinin yemek eşleştirmedeki başarısızlığına.
Bugün çenem düştü biraz kusura bakma.
Burada noktalayayım, yarın devam ederiz.
Herkese güzel, sağlıklı bir gün diliyorum.
Herkesin yüzünün gülebildiği, neşeli günler dileğiyle…
Hepinize sevgiler…
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar
Zeki Demirkubuz yorumluyor
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"
Eylül 15, 2025
Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı
"Gülmek bir savunma mekanizması"
Eylül 14, 2025