Silivri Günlüğü - 47
Fatih Altaylı
Ağustos 27, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü - 47
Silivri Günlüğü - 47
Sayın Emre Bey selamlar sevgiler, tüm izleyicilerimize hürmetler…
Umarım herkes iyidir, afiyettedir.
Benim durumum fena değil, derler ya “içgüveysinden hallice” tam öyle…
Huzuru kaçmış, kaçırılmış bir ülkede giderek abuk subuk hale gelen gündemi izlemeye, akıldan yoksun gidişatı akılla yorumlamaya çalışıyorum.
Üstelik bunu özgürlüklerin oldukça kısıtlandığı bir ortamda yapmaya çalışıyorum.
Günlerdir, tutuklanan MHP’ye yakın bir yeraltı dünyası üyesi olduğu söylenen Selahattin Yılmaz adlı şahıs ve MKE eski yönetim kurulu başkanının tutuklanması üzerinden siyasi yorumlar yapılarak, MHP ile AK Parti’nin arasının açıldığı, açılacağı senaryoları giderek daha fazla yazılıyor.
Ben de başından beri MHP ile AK Parti’nin, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP liderinin, arasının açılmasının öyle kolay bir şey olmadığını söyleyip duruyorum.
Bir kez daha söyleyeyim, Bahçeli ile Erdoğan’ın arası açılmaz.
Bu düşüncem dün Ahlat’taki “Ağustos Sarayı’nda” bir kez daha belgelendi.
Bahçeli’nin, Erdoğan’a ve iktidarına desteği umulandan daha derin köklere sahip.
Öyle ki, geçtiğimiz yıllarda AK Parti’deki doğu ve güneydoğu milletvekilleri bu iş birliği bitsin diye çok baskı yaptılar ama bitmedi, bugün de bitmez.
Bana öyle geliyor ki, Bahçeli kendi başlattığı terörsüz Türkiye sürecini bile Erdoğan’ın hatrı için bitirebilir.
Ve iki ortak bunu yerli ve milli dönüş diye pazarlamaya başlarlar.
Ve emin ol, müşteri de bulurlar.
Bahçeli’ye yakın isimlerin tutuklanması ise bu iktidarı paylaşanlar arasında çözülmeyecek bir sorun değil.
Anlayacağın Erdoğan ile Bahçeli’nin arasına kara kedi girmez.
O birliktelik pazara kadarmış gibi durmuyor.
Siyasi hesap yapanlar bunu bilip ona göre hesap yapsın.
Dün adını hatırlamadığım bir yorumcu, galiba Halk TV’de, bir yorum yaptı ve dedi ki:
“Yargı kararı ne olursa olsun, diploması iptal edilmiş olsun, İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı olur ve seçilir.”
Açıklamalarını çok beğendiğim Avukat Kazım Akalın da “O gün diploma kararında yürütmeyi durdurmayı her mahkeme verir” dedi.
Ben bu görüşe pek katılmıyorum.
Önümüzdeki dönemde İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı veya Başbakan olarak göreceğimizden eminim ama o seçim, bu seçim olmayabilir.
İktidar seçime kadar bu tansiyonu düşürmeye, İmamoğlu’nun adaylığına yol vermeye niyetli görünmüyor.
Altı aydır yaşadığımız her şey, İmamoğlu aday olamasın diye yaşanıyor ve belki de dahası yaşanacak.
Hah hatırladım, o cümleyi söyleyen Serkan Özcan‘dı!
Emre, seni ve izleyenleri güldüreyim biraz.
Düşündüm, düşündüm, düşündüm ve ülkenin tansiyonunu düşürecek, operasyonları durduracak formülü geliştirdim.
Çok basit bir formül.
Bütün CHP’li belediye başkanları ve 100 kadar CHP’li milletvekili AK Parti’ye geçsin.
Özgür Özel mitingleri noktalasın.
Hatta partinin başına da Kılıçdaroğlu’nu getirsin.
30-35 vekil ile idare etsinler.
O gün tüm operasyonlar durur.
O gün ülkede adalet tartışması biter.
Ama şunu net söyleyeyim bu bile ekonomiyi düzeltmez, dolayısıyla AK Parti’yi kurtaramaz.
Fakat şu yaşadığımız manasız gerilimi bitirir.
Çünkü belli ki başka türlü bitmeyecek.
Şaka bir yana, görebildiğimiz kadarıyla, ne zaman olacaksa seçimlere kadar ülkede tansiyon düşmeyecek, dua edelim de seçimde düşsün!
Emre Beyefendi, Erdoğan ile Bahçeli’nin Ahlat buluşmasının ilk sonucunu da gördük mü dersin bilmem ama hem Cumhurbaşkanı Erdoğan terörsüz Türkiye sürecinden bir kez daha söz etti, biraz daha sabır dedi, çözüme yakın olduğumuzu belirtti, komisyondan umut kesmeye başlayanlara umut verdi hem de bir aylık bir aradan sonra İmralı heyetine bir kez daha Öcalan’a gidip görüşme izni verildi.
Belli ki Devlet Bahçeli sürece hala inanıyor, hala devam ettiriyor.
Bunda da bir anormallik yok, Bahçeli sürecin Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kontrolünde başladığını biliyor, bunu bir devlet projesi olarak görüyor, bu yüzden de iktidar tarafından akamete uğratılacağını düşünmüyor.
Belli ki Cumhurbaşkanı’na da bunu hatırlatmış.
Bir kez daha söyleyeyim Emreciğim, TBMM‘de hiçbir yasal yönü olmayan, sadece bir iyi niyet komisyonu olarak çalışan çalışacak olan Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na ayrı bir önem ve neredeyse kutsiyet atfediliyor.
Oysa bu komisyonun çok basit bir görevi var.
Toplumda kabul görecek bir “eve dönüş yasası” hazırlamak ve PKK’daki sayıları çok da yüksek olmayan örgüt üyelerinin köylerine, kentlerine, evlerine kavuşmalarını sağlamak…
Öcalan tarafında istenen, İmralı’nın bir cezaevi olmaktan çıkarılıp bir çalışma odasına dönüştürülmesi…
Öcalan İmralı’da kalmaya devam edecek ama mahkum statüsünde olmayacak.
Bundan ötesi komisyonun, bu komisyonun, işi değil.
Anadilde eğitim, iki dillilik, Anayasa’dan Türklük tanımının çıkarılması gibi konular gündeme gelecekse bu komisyonda değil, Anayasa Komisyonu’nda gündeme gelecek.
Dünyanın her yerinde bu tür örgütlerle devletin uzlaşma ve örgütlerin kendini bitirme süreçlerinde benzer pazarlıklar ve örtülü ya da açık aflar gündeme gelmiştir, aksini beklemek saflıktır.
Ve devletlerin böyle hakları vardır.
Bazen üzücü, incitici olabilir ama başka türlüsü ender görülür.
Tabii şu soru hep konuşulacaktır: “PKK zaten bitiyordu, bu sürece gerek var mıydı?”
Bu soruya yanıt ben veremem.
Ama Tülay Hatimoğulları’nın, Öcalan’ı “başmüzakereci” ilan etmesi, müzakere yok söylemine ciddi darbe.
Bu süreçle ilgili en önemli mesele, Suriye’de olan bitenlerin Türkiye’deki etki ya da tepkileri.
Suriye’de HTŞ iktidarına biraz olsun meşruiyet sağlamak için seçim yapılacak.
Seçim öncesi Türkiye’den, YPG ya da yeni adıyla SDG’nin tavrına yönelik hem Dışişleri Bakanı’ndan hem de Milli Savunma Bakanı’ndan iki sert çıkış geldi.
Ve bu çıkışlar DEM’de tepkiye neden oldu.
Şimdi seçim garabeti yaşanacak.
Suriye meclisinin üçte birini HTŞ lideri atayacak.
Geri kalanı belirleyecek seçimde ise YPG’nin ve Dürzilerin egemen olduğu bölgelerde sandık kurulmayacak.
Sence böyle bir seçim Suriye’ye huzur getirir mi?
İlginç bir anket dikkatini çekti mi?
Gençlerin siyasi tercihleri ile ilgili olarak ORC adlı şirketin yaptığı anket…
Açıkçası ben sonuçları ilginç buldum.
Ankete göre gençlerin en beğendiği politikacı, daha doğrusu parti lideri, CHP lideri Özgür Özel.
Özgür Özel’i en iyi lider olarak görenlerin oranı %35.4
Onu takip eden lider ise AK Parti Genel Başkanı Erdoğan
Erdoğan’ı lider olarak beğenenler %29.4
Özel’in gençler arasındaki popülaritesi şaşırtıcı değil ama Erdoğan’ın gençler arasında %29.4’e ulaşan beğeni oranı şaşırtıcı derecede yüksek geldi bana.
Bu oran AK Parti’nin geneldeki oranı ile hemen hemen aynı.
Açıkçası beklediğimden çok yüksek, tabii anket sağlıklı ise…
İki lideri sırayla Bahçeli, Özdağ ve Dervişoğlu takip ediyor.
Gerçekten şaşırtıcı sonuçlar, çok şaşırtıcı…
Hafta sonunda İstanbul Boğazı’nda donanmanın ve Atatürk’ün envanterlerinden Savarona’nın geçit töreni vardı.
Donanmamızın en yeni gemilerinin yanı sıra sıkı bir refitten geçen Savarona‘yı izledik.
Savarona, yıllar önce Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na verilmiş, okul gemisi olarak kullanılırken Heybeliada önünde demirli iken emanete hıyanet edenler tarafından soyulup soğana çevrilmiş, sonra da yakılmıştı.
Dünya denizlerinin en zarif yatlarından biri olan, Blohm Voss yapımı bu güzel tekne, sökülüp hurda demir olacakken Kahraman Sadıkoğlu tarafından kiralanmış ve müthiş bir restorasyondan geçirilip eski günlerine kavuşturulmuştu.
Sadıkoğlu o günlerde restorasyon sürecini anlatırken, bazı haysiyetsizlerin korumaları gereken tekneyi soyduklarını ve restorasyon sırasında kendisini arayarak bu eşyaları fahiş fiyatlara satmaya çalıştıklarını bana söylemişti.
Ancak geçirdiği bir kaza sonrası Savarona’nın masraflarını karşılamakta zorlanan Kahraman Bey Savarona’yı devlete geri verdi.
Bence büyük bir hizmet yapmıştı.
Allah razı olsun…
Devlet de geri alarak iyi yaptı, o işi kotaran Ömer Çelik’e de teşekkür etmek gerek.
Savarona’nın devlete geri dönmesinden sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan uluslararası bir toplantı nedeniyle İstanbul’da bulunan yabancı ülke liderlerine Savarona‘da bir davet verdi ve bu davet nedeniyle Savarona‘nın alt arka güvertesinin çevresi benim pimapen olarak tanımladığım, teknenin zerafeti ile bağdaşmayan bir yöntemle kapatıldı ve Savarona’ya çirkin bir eklenti oldu.
Geçiş sırasında sevinerek gördüm ki, teknenin yenileme bakımı sırasında bu çirkin eklenti kaldırılmış ve Savarona eski güzelliğine kavuşmuş.
Bu arada geçit törenini heyecanla anlatan bazı muhabirler Savarona yerine Savanora deyip durdular.
Herhalde Sayanora‘dan esinlendiler.
Ama televizyonlardaki uzman dış politika yorumcuları Ukrayna’ya Ukranya demeye devam ederken muhabir kızlarımıza Savarona’ya Savanora dediler diye kızacak halimiz yok.
Kusura bakma daldan dala atlıyorum, lüzumsuz Savarona bilgilerinden sonra yine gündeme dönelim.
Dün ziyaretçilerim arasında CHP milletvekili, Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyesi Okan Konuralp vardı.
Onu anlatacaktım, nereden nereye geldim.
Konuralp, Hürriyet’te çalıştığım dönemden arkadaşım, meslektaşım.
Komisyonu sordum kendisine.
“Bir işe yarıyor mu komisyon, bir işe yarayacak mı çalışmalarınız?” diye sordum.
Yanıtı hoştu: “Bizim ya da benim açımdan daha şimdiden çok işe yaradığını söyleyebilirim” dedi.
Şöyle görüyordu meseleyi: “AK Parti’nin artık toplumda rıza üretmediğini biliyorduk. Milyarlarca dolar harcadığı medyası ile, kullandığı devlet olanakları ile, tüm gücü ile toplumda rıza üretemiyordu. Komisyon bunun ispati oldu. Toplumun bir kesiminde, kendine yakın kesiminde, rıza üretmek için MHP’ye; toplumun geniş kesiminde rıza üretmek içinse CHP’ye muhtaç. Bu komisyon bunu gösterdi.”
Konuralp’in komisyonu önemli bulmasının bir diğer nedeni ise şu: “2018’den beri işlevsizleştirilen Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk kez bir süreçte etkin rol oynamaya talip ve Meclis’in önemi ortaya çıktı.”
“Peki çalışmalardan umutlu musunuz?”
“Ben bu çabayı değerli buluyorum. Milletin içine sinecek bir şey çıkması iyi olur” dedi.
Ben ise hala Hikmet Çetin’in büyük bir tecrübeden imbikleyerek yaptığı önerinin isabetine inanıyorum.
Hikmet Abi bana “Komisyon, Suriye’nin kuzeyini de kapsamlı” demişti, ben de burada aktarmıştım.
Bugün, bu eksikliğin sancıları var gibi.
Az önce Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlarının SDG ile ilgili rahatsızlıklarını dile getirmelerinden söz ettim ve Suriye’deki seçimlere değindim.
Birkaç gündür ABD Büyükelçisi Tom Barrack‘ın sözleri yine gündemde.
Patronu Trump gibi tutarsızlık abidesi olan Barrack’ın, Suriye’de bir tür gevşek federasyon olabileceğinden söz etmesi gündemde.
Türkiye yeni fark etti ama büyükelçi bunları yaklaşık bir ay önce söyledi ve biz burada buna dikkat çektik.
ABD’nin bölge planları oynak ve biz buna ne kadar hakim ve hazırlıklıyız belirsiz.
Emre, Rezzan her gün geliyor biliyorsun.
Başka tutuklular avukatlarıyla ne konuşuyor bilmiyorum ama eğer avukat kabinleri dinleniyorsa biz rezil olduk, bilesin.
Dün Rezzan karşıma oturdu, ben de “memlekette ne var ne yok” diye sorunca anlatmaya başladı.
İlk ne anlattı, ne haber verdi diye sorsam hayatta bilemezsin, o yüzden sormuyorum.
Avukatımın bana verdiği ilk bilgi şu oldu: “Hacı Sabancı ile Hande Erçel ayrılmışlar”
Düzelttim “Hacı değil, Hakan olmalı”
“Ha tamam, Hakan Sabancı ile Hande Erçel ayrılmışlar. Çocuğun annesi, Arzu Hanım istememiş” dedi.
Haber doğru mu, yalan mı bilmem ama 77 yaşındaki avukatım ile dünkü görüşmemiz böyle başladı ve devam etti.
Düşünsene bizi birileri dinliyorsa rezalet!
Sonunda giderken “Rezzan sen delisin” dedim, “Kimin avukatıyım” dedi, gitti.
Zaten tatil dönüşü avukattan çok caz şarkıcısına benziyor.
Artık ona Aretha Franklin diyorum.
Gelirken yanında YouTube’da programla ilgili hoşuna giden yorumları da getiriyor, bakıp gülüyoruz.
Bir genç kadının yorumuna çok eğlendik.
“Annem saat 9’da ‘Kalk saat 12 oldu. Fatih kalktı koğuşu sildi, avluyu yıkadı. Sen hala yat. Utan utan!’ diyor. Bugünlerde hapishaneye elektrik süpürgesi nasıl götürebiliriz?” demiş.
Aman gençlere benim üzerimden angarya yüklemeyin…
“Seni ağlatan mektuplardan kesitler aktarsana” demişsin…
Ondan önce başka bir kesit aktarayım.
Eski AK Parti seçmeni bir okur ya da izleyiciden gelen bir mesajdan bir kesit.
Önemli bir şey söylemiş, aynen yazıyorum:
“Fatih Abi yaşım 50’yi biraz geçti. Seni okuyarak, dinleyerek büyüdüm desem yeridir. Sen moderndin, biz muhafazakar. Ama niyeyse sana yakın hissettik hep. Doğru olduğuna inandık. Siyaseten katılmadık, o ayrı. Şimdi biz de AK Parti’den koptuk. Niye biliyor musun? Eskiden AK Parti bizim mahallede bir apartmanın 1. katında oturan komşumuzdu. Sokakta bizim ne konuştuğumuzu duyardı, seslenince camı açar bizi dinlerdi, yorulunca kapısını çalıp bir bardak su isterdik. Ama zaman geçti, AK Parti mahalleden taşındı. Etiler’de bir apartmanın 20. katına taşındı. Bizi duyacak hali yok artık. Onun çıktığı 1.kattaki daireye CHP taşındı ama aramızda onu cama çağıracak samimiyet, kapısını çalıp bir bardak su isteyecek yakınlık henüz oluşmadı. Fakat artık bizim sesimizi duyduğunu biliyoruz. Samimiyet de yakında oluşur bu gidişle.”
Nasıl metafor ama…
Müthiş yazmış ama bir yandan da asabımı bozmadı değil.
50 küsur yaşındaki adam seni okuyarak büyüdüm diyor, gel de sinirlenme!
Emreciğim biliyorsun, epey zamandır yayınlarda “Amerika büyük Türkiye oldu” diyorum.
Dün yeni bir kanıtını gördüm.
Başkan Trump, yalan haber yapmakla suçladığı iki Amerikan televizyon kanalı ile ilgili olarak “ABC ve NBC televizyonlarının yayın lisansları hemen iptal edilmeli” demiş.
Boynuz kulağı geçecek gibi duruyor ama Allah’tan Amerika’da hala güçler ayrılığı işliyor ve bunu yapması kolay değil.
Emre şunu da itiraf etmeliyiz, Türkiye’de acayip acayip saçma sapan işler oluyor diye kızıyoruz ama Amerika ve hatta bazı Avrupa ülkelerinde de alışılmadık abuk subukluklar peydahlanmadı değil.
Onların bizden tek farkı, yargı sistemlerinin bize oranla hala bir miktar daha iyi durumda olması.
Dün televizyonda haberleri izlerken en yetkili ağızların ekonomide iyiye gidişin sürdüğünü söylediklerine tanık oldum, güldüm.
Benim gençliğimde Amerikalı bir milyarder vardı: Getty, Paul Getty.
Onun için gazete çıkarıldığı söylenirdi.
Gazeteye Mr. Getty üzülmesin diye hiçbir olumsuz haber koyulmazdı, adı pembe gazeteydi.
Aklıma o geldi.
Emre sanayide kapasite kullanımı %73.6’ya düşmüş.
Bu bir felakettir, üretim yok demektir.
Artacak işsizlik, düşecek vergi gelirleri, düşecek ihracat demektir.
Kapasite kullanımı düşen bir ekonomi iyiye gitmez.
Bunlar iyi haberler değil Emre.
Hızla iç barışı sağlamak, adalete güveni geri getirmek lazım, başka çaremiz yok.
Trollerle bir yere kadar…
Bu arada troll demişken, bazı trollerin hesaplarının kapatılması troll camiasında paniğe neden olmuş ve “AK Parti’ye hizmet edenlere bunu mu yapacaktınız” sitemleri başlamış.
Bana sorarsan AK Parti ya da iktidar, bunların AK Parti’ye değil AK Partililik adı altında kendi ceplerine hizmet ettiğini ve aslında partiye en büyük zararı onların verdiğini sonunda idrak etti.
Bu yüzden de aklı başında hiçbir AK Partili bunlara sahip çıkmıyor.
Silivri’de benim durumumu soracak olursan, fena değilim.
Evden birkaç keten gömlek istemiştim, buraya gelen her şey sıkıca arandığı için bana verdiklerinde hayli buruşmuşlardı.
Hafta sonundan beri gömlek ütülüyorum.
Tabii ki ütüm yok.
Plastik masama çarşaf serdim, hafif nemli üzerine koyduğum gömleği içine kaynar su doldurduğum sefer tası ile ütülüyorum.
Zor oluyor, vakit alıyor ama zaten burası cezaevi, vakit var.
5-6 saat uyuyor, 18-19 saat bunlarla uğraşıyorum.
Dışarıdan bakınca delilik gibi ama içeride normal.
Bazıları buraya VIP cezaevi falan diyormuş, hiç alakası yok
300 civarı misafirin arasında her türlü suçlu var
Yüksek güvenlikli olduğu için kimi ararsan burada.
Reina katliamcısı da, yenidoğan çetesi de, Seçil Erzan da, DHKP/C mahkumları da…
Pek temasımız yok ama sürekli slogan attıkları için duyuyorum.
Bugünlerde ölüm orucuna başlamış bazıları, üzücü.
Devlete kızdıkları için hırslarını infaz koruma memurlarından çıkarıyorlar.
Saçmalık.
Ama ne saçma değil ki bu ülkede!
Biz burada memleket Vahşi Batı’ya döndü diyoruz, akşamına bir polis memuru düğün evinde ateş ederek kutlama yaparken gelinin anneannesini öldürüyor.
İyi şeyler de olmuyor değil tabii…
Üniversite sınavından çıkan kızını elinde çiçeklerle karşılayan baba gözlerimi yaşartmıştı.
O kız şimdi Yeditepe Üniversitesini kazanmış, çok mutlu oldum.
Allah sevdiği kullarını kız babası yaparmış…
Hepinize sevgiler Emre.
Özellikle tüm kız çocuklarına!
Herkesi kucaklıyorum, yarın görüşürüz!
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar
Zeki Demirkubuz yorumluyor
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"
Eylül 15, 2025
Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı
"Gülmek bir savunma mekanizması"
Eylül 14, 2025