İstanbul 23°
FatihAltayli

Fatih Altaylı

Diğer yazılarıFatihAltaylı

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü – 48

detail banner reklam

Silivri Günlüğü – 48

FatihAltaylı
Köşe Yazısı

Fatih Altaylı

Ağustos 28, 2025

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü – 48

Silivri Günlüğü – 48

Emre Bey selamlar, sevgiler… 

Bizi dinleyen herkese güzellikler, mutluluklar diliyorum. 

Günlerinin geri kalanı güzel geçsin, sorunsuz sıkıntısız geçsin, bu memlekette olabildiğince…

Rezzan’ın getirdiği yorumlara bakınca izleyicilerimizin beni merak ettiğini görüyorum. 

Merak etmesinler, iyiyim, sıhhat afiyetteyim. 

Elbette hücrede olmak, tutsak olmak hoş değil ama bu şartlarda olabildiğince iyiyim.

Bu duruma da ileri yaşta edinilmiş bir tecrübe, bir deneyim gözüyle bakıyor, kendimi avutuyorum. 

Her işte bir hayır vardır diyorum.

Daha önce söylemiştim galiba, avlunun üzerine yuva yapan kuşlar gitmişti, yerlerini sabahları gelip çirkin sesleriyle gürültü yapan saksağanlar almıştı.

Şimdi artık onlar da pek uğramıyor ama dün tek bir serçe gelip 1 saat kadar öttü ve gitti.

Emre, o minicik kuşların ortamı pisleme yeteneği şaşırtıcı. 

Avlunun üzerindeki 6 yuvayı mesken edinen kuş, aileleri ile her hafta avluya bir büyük çöp torbası kadar çalı çırpı taşıyordu. 

Yuvalarını sürekli onarmak için getirdikleri otları, saman parçalarını her gün süpürüyor, baş edemiyordum. 

Kuşlar gitti, avludaki pislik bitti.

Ancak sivrisinekler arttı. 

Hayatımda gördüğüm en iri sivrisinekler, benim taktığım ya da yürüttüğüm isimle Silivrisinekler sökün etti.

Camlara sinek teli taktığım, avludaki giderin üzerine de sinek teli kapladığım halde oda sivrisinek dolu.

Gece neredeyse sabaha kadar uyutmadılar. 

Ben burada sivrisineklerle uğraşırken, memurlar da gördüğüm kadarıyla sarı sendika ile uğraşıyorlar. 

Bazı sendikalar memurunun hakkını koruyormuş görüntüsü adı altında işçiyi gayet güzel sattılar. 

Önce sahte bir pazarlıkla, sözde pazarlık yapılacak bir şey uydurmuş gibi davranıp işi ne yapacağı baştan beri siyasi bir oluşum olan hakem heyetine havale ettirdiler. 

Sonra da katılmaları halinde bir işlevi olmayacak hakem heyeti toplantısına katıldılar. 

Hakem heyetindeki karar toplantısında gereken sayının oluşmasını sağladılar. 

Sonra da palavradan toplantıyı terk ettiklerini açıkladılar ama enflasyonun yarısından az, kendi taleplerinin dörtte birinin altındaki bir zammın önünü bile bile açtılar. 

Memurlar boşu boşuna kızmasınlar, hangi sendikaya üye olduklarına baksınlar.

Kendi düşen ağlamaz. 

Hakem kurulunun sicili zaten belliydi, bekleneni yaptı. 

Bundan daha korkunç pek çok şey var ama İsrail’in Gazze’ye yaptıklarından daha korkunç bir şey, en azından medeni coğrafyada 1930’lardan, yani Adolf Hitler iktidarından bu yana, hiç görülmedi.

İsrail’in soykırımcı katil Başbakanı Netanyahu, Selefi Adolf’un 12 yılda yaptığını çok daha kısa süreye sığdırmaya çalışıyor. 

Hitler’in yaptıklarına uzunca zaman sessiz kalarak göz yuman sözde medeni dünya, bugün de Netanyahu’ya aynı hoşgörü hatta kimi hükümetler destekle yaklaşıyor.

Ama özellikle Batı’da sivil toplum, aydınlar, sanatçılar tepkili; Avrupa ülkelerinde her gün halkın tepkisi sokaklara taşıyor.

İsrail’e halk tepkisi göstermeyen ya da gösteremeyen halk ise İslam ülkelerinin halkları…

İslam ülkeleri ya da rejimleri Trump ile ilişkileri, dostlukları, korkuları nedeniyle ve belki de Filistin halkını zaten sevmedikleri için katliama Hristiyanlar kadar tepki gösteremiyorlar.

Hollanda’da bile bakanlar hükümetlerinin yetersiz tepkisine kızıp istifa ediyorken İslam dünyasında “tık” yok. 

Demek ki insan olmanın hangi inanca mensup olduğunla da çok bağlantısı yok. 

Bu Netanyahu’ya ettiğim bedduanın haddi hesabı yok ama ne yazık ki adalet ve insan hakları beddua ile gelmiyor! 

Emre, beni kahreden başka bir konu ise gençler ve eğitim sorunları... 

Giderek kötüye değil, daha kötüye gidiyor. 

Bugünlerde konu üniversiteler. 

Girmesi dert, kalması dert, bitirince dert…

Devlet üniversitelerinde kontenjanların %99’u dolmuş, YÖK açıkladı. 

Ama kontenjanlar zaten %20 azaltılmıştı, yani bir gelişme yok. 

Özel üniversitelerde ise kontenjanın %75 kadarı dolabildi.

Bunların hepsi kayıt yaptırır mı o da ayrı… 

Ucuz olan devlet üniversitesine giren öğrenci yurt, ev kirası, yaşam maliyeti nedeniyle kayıt yaptırmaktan kaçınırken özel üniversite fiyatları korkunç. 

Bizdeki vasatın altındaki özel üniversitelerin yıllık ödemeleri  Avrupa’daki en iyi üniversitelerden yüksek, ABD’deki yabancı öğrenci fiyatları ile yarışıyor. 

Verdiği diploma ise o üniversitelerin onda biri kıymette değil.

Bu arada yabancı öğrencilerin yerli ve milli öğrencilerden çok daha fazla okul ücreti ödediği tek ülke de Türkiye. 

Çok detaya şimdilik girmeden bizi dinleyen gençlere haddim olmayarak birkaç tavsiyede bulunayım. 

Arkadaşlar, bu ülkede bildiğim kadarıyla toplam 207 üniversite var. 

Çok açık söyleyeyim devlet tarafındakilerin 30’u üniversite sınıfına sokulabilir ve atanan abuk subuk rektörlerin, liyakatsizliğin yüceltilmesi sonucu bu 30’un 10, bilemedin 15’ine iyi üniversite belki denebilir.

O da her bölümüne değil. 

Özelde de 100’ü aşkın üniversiteden en fazla 10’u üniversite diye gitmeye değer.

Yani anlayacağınız, Türkiye’de toplam 50 üniversite ya vardır ya yoktur, o da iyimser ve bol notlu bir yaklaşımla…

Sevgili gençler bu üniversitelere gitmek, yani bu 50 üniversite dışında kalanlara gitmek, ne yazık ki hem zaman hem para kaybıdır. 

Bir tür dolandırıcılıktır.

Bu okullara gitmektense meslek liselerine, meslek okullarına gitmek; beceriye dayalı işlerde uzmanlaşmak çok daha geçerli. 

Üniversite okumuş olmak için okumayın.

Bunları ileride daha uzun uzun konuşuruz. 

Türkiye’de eğitimden bahsediyoruz ama ülkede eğitim adına ne kaldı onu da bilmiyorum doğrusu. 

Geleceğe yönelik çok karamsar olmak için epey sebep var eğitim konusunda. 

Bu konuyu bir iki gün önce ziyaretime gelen İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu ile de konuştuk. 

Çünkü Selçuk Bey bir eğitimci ve 17 yıl eğitim sendikalarında yöneticilik yaptı.

Selçuk Türkoğlu’nun Milli Eğitim’le ilgili en çarpıcı eleştirisi ise şu, şöyle diyor: “AKP’nin eğitim politikası eğitimli vatandaş değil, AKP’ye seçmen yetiştirme üzerine kurulu.”

Biraz ağır olmakla beraber Yusuf Tekin dönemi için özellikle haksız sayılmayacak bir eleştiri. 

Yusuf Tekin ile eski bakanlardan Nabi Avcı arasındaki anlayış ve kalite farkına bakmak yeter.

Üstelik ikisi de AK Parti’nin bakanı… 

Arasındaki fark aslında iktidardaki dekadansı da açıkça gösteriyor. 

Selçuk Türkoğlu şöyle anlatıyor: 

“İmam hatipleri artırıyor, öğrencileri, velileri imam hatiplere yönlendiriyorlar. Beş-altı iyi imam hatip var, mostralık. Gerisi dökülüyor. Zaten öğrenci de, veli de istemiyor imam hatipleri. Çoğunda yüzde elli boşluk var. Israra gerek yok. Birleştir 2 imam hatibi, boş kalan okulu anadolu lisesi yap ama yapmıyor. Sanki normal liseden korkuyorlar. Bu yetmezmiş gibi milli eğitimde paralel bir yapı kuruyorlar. İş birliği yaptıkları paralel yapıların başlarına açtığı dertleri unutup, yeni paralel yapı kuruyorlar, eğitimde. Bakan’ın yakını Cihannuma’yı milli eğitimin parçası yapıyorlar. Ve şöyle bir sistem kurdular. Ya imam hatip ya meslek lisesi… Üstelik ikisi de kaliteli eğitim vermekten uzak. Ya da özel okul. Eğitim kalitesindeki düşüş gelecek açısından büyük risk olmaya başladı.”

Selçuk Bey’in bir diğer eleştirisi ise mülakat mağduru öğretmenlerle ilgiliydi.

“AKP Türkiyesi mağdurlar cenneti. Her alanda binlerce memur, 1600 öğretmen adayı da mülakat mağduru. Bu adaylar KPSS’de ikinci aşamadan mülakata geldiler. Burada mülakata girilen ile göre mülakat puanı verildi. Mesela bir aday İstanbul’da mülakata giriyor, KPSS’de 85 puan almış, 350. sırada. Bu adaya mülakatta 1 puan veriyorlar, oluyor 86. Başka bir aday Erzurum’da mülakata giriyor, 82 puanı var ve 1000. sırada. Buna mülakattan 10 veriyorlar 92 puan. Ve 350. sıradaki adayın önüne geçip işe giriyor. Bunu il il planlayıp yapmışlar. Bakan torpilli iller.”

Ya Emre görüyor musun rezaleti!

Ve biz bu Bakan’ı eleştiriyoruz diye görevden almayıp sahip çıkıyorlar. 

Bundan sonra asla eleştirmem, belki öyle kurtulur Türkiye bundan. 

Büyük Taarruz fotoğrafından Atatürk’ün silinmesini sormuşsun. 

Bunu yapan şerefsizdir, kim yaptı kim sildiyse… 

Sonra zoru görünce yeniden seve seve koyduğu için şerefsizin karesidir. 

Hem alçaktır, hem korkaktır.

Genel Müdürlük onu tespit etmelidir.

Ama silsen de silemiyorsun… 

İşte önceki gün Malazgirt Zaferi’ni kutluyorlardı, Türklere Anadolu’nun kapılarını resmen açan zaferi… 

Malazgirt Zaferi Alpaslan’sız anılır mı? 

İstanbul’un fethi Fatih Sultan Mehmet’siz anılır mı? 

Anılamaz! 

Mustafa Kemal Atatürk’süz de Büyük Taarruz anılamaz, bu kadar basit! 

Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce çok tartışılan “Arap-Kürt-Türk” üçlemesini bir kez daha kullandı ve yine çok eleştiriliyor. 

Bu söylemler tehlikeli ve lüzumsuzdur, kırıcıdır. 

Arap, Türk, Kürt dersen bu kez Laz, Çerkez, Gürcü, Pomak, Fars, Kıpçak, Rum, Ermeni Yahudi “Biz yok muyuz?” diye sorar, en hafifinden kalbi kırılır. 

Birliği, dirliği bozar. 

Diyebilirler ki “Sadece kalabalık asli unsuru saydık.” 

O da olmaz. 

Suriye’den son 14 yılda gelenleri saymazsan, Türkiye’de Arap kökenli yurttaşlarımızın oranı çok da fazla değildi.

En yakın arkadaşımın annesi, hatta yeğenimin anne tarafında Araplık var ama yaygın değildir, bölgeseldir. 

Mardin, Siirt, Urfa gibi… 

En iyisi hiç saymamaktır. 

En doğrusu hepimiz birizdir, eşit yurttaşlıktır aslolan. 

Eşit yurttaşlık deyince yeniden toplanan komisyondan bahsetmemek olmaz.

Artık komisyon deyince akla tek bir komisyon geliyor ve bu durum yıl sonuna kadar devam edecek gibi. 

Erdoğan’ın “süreci sabote edenler var” derken kimi kast ettiğini ise hiç anlamadım. 

Ben de 3 gündür DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nı izleyip, dinliyorum. 

Dün Halk TV’de medyanın kendilerine söz vermemesinden şikayet etti.

Buyursun gelsin, boş koltuğa istediği zaman otursun. 

Biz kendilerine defalarca davette bulunduk. 

Mithat Sancar hoca gelecek bildiğim kadarı ile, Tülay Hanımefendiyi de arzu ettiği zaman bekleriz. 

O koltuk demokrasi ve özgür fikir koltuğu ve herkese açık. 

Tülay Hatimoğulları’nın sözlerinde şu dikkat çekici: “Başmüzakerecimiz Öcalan’dır”

Hatimoğulları’nın samimi sözlerini eleştirmiyorum ama hani müzakere yoktu!

Daha doğrusu şöyle söyleyeyim; müzakere olmadan olacağına inanmamıştık, haklıymışız. 

Elbette müzakere olacaktı, olmaması mümkün değildi. 

Ve ben hala Uçum’un dediği gibi bir yasa gerektiğini düşünüyorum. 

Yasa dediğim şu anda hazırlandığını duyduğumuz yeni infaz yasası değil, süreci yönetecek yasa. 

Fakat şunu da anladık Cumhurbaşkanı, Bahçeli’yi kırmadı ve süreci biraz daha desteklemeyi sürdürecek gibi görünüyor. 

Tabii sürecin üzerindeki Suriye gölgesi giderek büyüyor. 

PKK’nın kendini fes etme sürecinin YPG’yi kapsamadığı giderek netleşiyor. 

Tahmin ettiğimiz üzere, önceki gün Suriye’de HTŞ kontrolündeki merkezi hükümet ile YPG arasında çatışma çıktı. 

Beklenmedik bir şey değil. 

İsrail, Suriye’de her yerde güçleniyor. 

ABD kendi adamlarını koruyor.

Benim daha önce Sömürge Valisi olarak adlandırdığım ve “Amerikalı Getrude Bell” dediğim Büyükelçi Tom Barrack, Lübnan’da tam bir eski moda oryantalist sömürgeci tavrı sergilemeye başlamış.

Yakında çizmeye başladığını da görmeye başlarız. 

Bir ara Ankara’daki tecrübeli bir diplomatın bu Barrack’la ilgili verdiği ilginç bilgileri ve karakter analizini de konuşuruz.

Bu konuyu kapatmadan şunu eklemek isterim; Dem Parti Eş Genel Başkanı “Dağdakilerin dönüşü için bir düzenleme lazım. Birkaç kişi değil, binlerce kişiden bahsediyorum” dedi.

Hani çok az PKK’lı kalmıştı, Süleyman Soylu öyle diyordu!

Yalan mıymış, bizi mi kandırmış Sayın Bakan? 

Emre, tüm bu gelişmeler sonrasında bazı çevrelerde Türkiye’nin YPG’ye ya da yeni adıyla SDG’ye bir operasyon yapabileceği iddiaları var.

Buna pek ihtimal vermiyorum. 

Bu iktidarın ABD’den umudu kestiğini, milliyetçi oyları konsalide ederek seçime gitme niyetine işaret eder. 

Bu çok uzak ihtimal.

Şu anda politikalarımız güvenlikçi savunma sanayi gösterisinden ibaret.

Bu kadarı şimdilik yeterli, gerisi seçime doğru… 

Buradan senin sualine geçeyim.

Demişsin ki “Erken seçim olasılığı görüyor mu?”

Devlet Bahçeli’nin ülkeyi erken seçime götürüp götürmeyeceğini merak ediyorsan söyleyeyim, ben MHP liderinin ülkeyi bir erken seçime götürme ihtimalini sıfıra yakın görüyorum. 

Böyle bir ihtimal binde bir ama Devlet Bahçeli dünyanın en öngörülemez siyasetçisi veya parti lideri. 

Biri de çıksın desin ki “Ben Devlet Bahçeli’nin yapılacaklarını öngörebiliyorum.” 

Gülerim ona!

Mesela geçen sene tam bugünlerde, Devlet Bahçeli’nin bir ay önce çıkıp “Öcalan Meclis’e gelsin, konuşma yapsın” diyeceğini, ardından Öcalan için “kurucu önder” diyeceğini kim öngörebilirdi?

Örnekleri çoğaltırız ama gerek yok. 

Devlet Bey’in ne düşündüğünü, ne yapacağını kimse öngöremez. 

Ama yine de Türkiye’yi bir erken seçime götüreceğini düşünmüyorum. 

AK Parti de 2027 Ekim - Kasım’dan önce bir seçim yapmaya cesaret edemez. 

Velev ki, 2027’de ipin ucunun iyiden iyiye kaçıp tam bir çöküntüye gideceğini ön görmesin…

Onu da Mehmet Şimşek’in görevden alınması ile anlarız zaten. 

Açıkçası erken seçim, yani hakiki bir erken seçim beklentim yok. 

Sosyal baskı neticesinde bir seçim öngörüsü de yapamam. 

Dur unutmadan, kaç gündür aklımda olan bir tebriği ileteyim!

Ayhancan Güven geçen cumartesi DTM’de Porsche aracıyla 1. oldu.

Ayhancan’ı kutluyorum! 

Bunu söylerken de aklıma cezaevinde olmam nedeniyle bu yıl Avrupa’daki Formula 1 yarışlarına gidemediğim için kendi adıma, FIA’daki görevim nedeniyle katılmam gereken toplantılara katılamadığım için de Türkiye adına üzülüyorum.

Emre farkında mısın bilmiyorum ama çoğunluk galiba pek farkında değil, iktidar partisi uzunca bir zamandır politika üretemiyor. 

Verebildiği tek vaat, kendi yarattığı ve yıllardır çözemediği sorunları çözme sözü.

Tabii bir kurum, nedeni olduğu sorunu ne kadar çözebilir, ona da sen karar ver…

Hele hele sorunun nedeninin kendi politikaları olduğunu hala anlamamışken!

Hatalarını görebilse çözebilir ama hatayı hep başka yerde, hayali düşman veya düşmanlıklarda arıyorlar ne yazık ki. 

Akşamları bazen kafayı dağıtmak için televizyon izliyorum. 

Geçenlerde bir programı izlerken o ülkeye çok özendim. 

TRT2’de Van Gogh ile ilgili bir belgesel, Hollandalı ressamın tabloları ile ilgili… 

Son tablosu olarak bilinen “Kökler” tablosunun nerede yapıldığı ile ilgili araştırma yapan bir uzman, tablonun Fransa’da bir kentin banliyösünde yapıldığını keşfetti.

Nasıl mı?

Tabloya konu olan yeri, ağaçları ve kökleri buldu. 

150 yıldan fazla bir süre sonra, her şey yerli yerinde duruyordu.

Van Gogh bu tabloyu Türkiye’de yapmış olsaydı herhalde ağacın yerine çoktan bir site yapılmış olurdu! 

Yeni yemek tarifleri yok mu diye takılıyorsun. 

Geç dalganı…

Bugünlerde cezaevi yemeklerini yiyorum. 

Yağını süzüyor hatta bazen yemeği yıkıyorum. 

Diyeceksin ki “Nasıl?”

Şöyle… 

Mesela diyelim ki kuru fasulye var; fasulyeleri ayırıp kendi salçam ile sos yapıp kendi kavurmam ile etlendirip kendi zeytin yağım ile yeniden yapıyorum. 

Daha hafif oluyor. 

Tavuk verdikleri zaman ise yağsız, haşlanmış yiyorum.

Bugünlerde domates, biber pek vermiyorlar; herhalde mevsimden ötürü.

Kantinden aldıklarım ise bir hafta dayanmadığı için sebze tüketimim azaldı. 

Ama galiba rekora gidiyorum. 

Burada geçirdiğim 68 günde 50 demetten fazla maydonoz, 10 demet dereotu tüketmişim. 

Domatesleri tartma imkanım yok ama en az 25-30 kilo olmuştur. 

Kilo vermeyi ise bayağı yavaşlattım. 

Burada yatak çarşaflarını istediğim sıklıkta değiştiremiyorum ama dün çarşaf ve nevresimleri değiştirdim. 

Bu da keyifli oldu. 

Taze çarşafa uzanıp kitap okumak çok hoş bir hissiyat. 

Emre, hatırlarsan Mücahit Birinci bir tutukluyu serbest bıraktırmak için bir iftiraname ve 2 milyon dolar da para istemişti.

Muhalefetten bazı isimler tutuklansın derken ben “Birinci’yi tutuklamak değil, tutukluları serbest bırakmaktır doğru olan” demiştim.

2 milyon dolar karşılığı özgürlük vadeden Birinci, ifadesini verdi ve serbest bırakıldı.

İtirazım yok. 

Buna karşın, Ekrem İmamoğlu’nun bir avukatı daha gözaltına alındı. 

Adaletsizlik her gün gözümüze sokuluyor. 

İnanmakta zorluk çekiyorum. 

Hiç mi durmayacak bu durum?

Konya’daki sözde doktor için bir şey söylemek benim için zul.

Türk Tabipler Birliği gerekeni yapacaktır.

Bugün de yavaş yavaş bitirelim istersen…

Şunu söyleyeyim, üniversite ve eğitim konusu giderek kötüye sarıyor. 

Son beş yıl içinde 800 bin civarı öğrenci üniversiteyi bırakmış ya da kaydını dondurmuş.

Genç işsizliği %34 olmuş, 500 bin ev genci var.

İyi eğitim almış gençlerin büyük bölümü geleceğini yurt dışında arıyor. 

Bir ülkenin geleceği için daha tehlikeli, daha karanlık bir durum olamaz.

Herkesi bu durumu sağlıklı bir şekilde değerlendirmeye, komplekse girmeden, savunmaya geçmeden ortak akılla çözmeye davet ediyorum. 

Daha doğrusu yalvarıyorum!

En önemli meselemiz bu. 

Bunun ardından da GİNİ Endeksi’ndeki durumumuzu düzeltmek… 

Emre, dün şunu fark ettim ve hoşuma gitti.

Biz burada ülkenin birkaç gün sonraki gündemini önceden konuşuyoruz, bu keyifli bir şey. 

Tabii bazı konularda benim cezaevinde olmam nedeniyle geri kaldığımız konular da olmuyor değil ama önemli konularda gündemin önündeyiz.

Bunun için senin ve ekibin gayretlerine teşekkür ediyorum. 

DEM Parti sözcülerini arayıp davet etmeyi de unutmayın lütfen! 

Yarın biraz Tom Barrack konuşacağız, bölge halkına medeniyetsiz hayvanlar diyen bu görgüsüzü anlatalım biraz. 

Yarına kadar kalın sağlıcakla… 

Herkese sevgiler!

FatihAltaylı
X’te yanıtla

X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.

FatihAltaylı
  • Geçmiş yazılar

TümüFatihAltaylı
Silivri Günlüğü - 61
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 61

Fatih Altaylı

Eylül 16, 2025

Silivri Günlüğü - 60
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 60

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

Silivri Günlüğü - 59
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 59

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

  • Videolar

TümüFatihAltaylı
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye" görseli
2 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube
Mehmet Demirkol yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 17, 2025
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti" görseli
3 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube
Barış Terkoğlu yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 16, 2025
4 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Zeki Demirkubuz yorumluyor

Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"

Eylül 15, 2025

5 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı

"Gülmek bir savunma mekanizması"

Eylül 14, 2025