Silivri Günlüğü - 49
Fatih Altaylı
Eylül 1, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü - 49
Silivri Günlüğü - 49
Emreciğim selamlar, sevgiler…
İyi olduğunuzu umarak herkese sevgiler!
Bana gelen bilgilere göre orada harikalar yaratıyorsunuz Emreciğim.
“Fatih Altaylı yorumlayamıyor” diye başlattığınız program, kısa süre içinde önemli bir demokrasi platformuna dönüştü ve izleyicilerimiz şahane bir isimle programı “boş koltuk” olarak tanımladılar.
Demokrasi ve basın ya da söz söyleme özgürlüğü tarihine bir not düştünüz.
Sana da konuklarımıza da teşekkür ediyorum!
Son birkaç gündür ziyaretime gelenler Defne Samyeli‘nin performansını öve öve bitiremiyorlar.
Ben izleyemiyorum ama tüm konuklarımızın gayet önemli olduğunu düşünüyorum.
Defne’yi de kutluyorum, teşekkür ediyorum tüm konuklarımıza…
Konuklarımızı hangi kritere göre belirlediğimizi sormuşlar.
Tek bir kriter var: fikri özgürlük
Bana sana ters gelen, uymayan fikirler bile olsa özgürce oluşmuş fikirleri olanlara burası açık.
Şunu da söyleyeyim, konukları ya biz davet ediyoruz ya da onlar gelmek istediklerini söylüyorlar.
Mesela Defne Samyeli, mesela Özgür Özel kendileri gelmek istediler.
Başkaları da var ama ilk aklıma gelenler bunlar.
Ya senin ya Zeynep’in ya da benim aklıma gelen; gelmesinin iyi olacağına inandığımız, söylediklerinin önemli olacağına inandığımız isimler…
Keza Teke Tek’in yıllardır yapımcılığını sürdüren Derya, yılların tecrübesi ile konuk konusunda en belirleyici isim galiba.
Hepinize ve tüm konuklara teşekkür ediyorum.
“Davet ettiğiniz halde gelmeyen var mı?” diye soranlar da olmuş.
Var, tek tük…
Genelde sanatçı olarak tanımlayabileceğimiz kişiler, isimlerini vermem.
Önceki gün ziyaretime gelen genç bir avukat “Abi en çok neyi özlüyorsun?” diye sordu.
Hiç düşünmemiştim.
İnsan cezaevinde pek çok şeyden yoksun ve pek çok şeye özlem duyuyor ama “en çok” iddialı bir soru.
Mesela “en sevdiğin yemek” gibi…
Ne cevap vereceğini bilemezsin.
Köfte mi, döner mi, yaprak sarma mı, domatesli pilav ve cacıkla birlikte imam bayıldı mı, kuru pilav mı, terbiyeli sulu köfte mi, lahmacun mu, su böreği mi, pide mi?
Bilemezsin…
Ama sonra anlarsın ve kesin karar verirsin ne yediğin değildir önemli olan, kiminle yediğindir.
Ve en çok özlediğim ne biliyor musun?
Kızımla kitaplardan, en son öğrendiğimiz şeylerden söz ederek, uzun uzun sohbet ederek yaptığımız yürüyüşleri özledim.
Tabii insanların özgürce konuştuğu, siyasetin siyaset gibi yapıldığı bir Türkiye’yi herkes gibi ben de özledim.
Hadi duygusal hikayeleri bırakıp gelelim gündeme!
Ben öncelikle komisyonun MHP’li üyesi Feti Yıldız Beyefendiye teşekkür ederek başlayayım.
Biliyorsun, ben ilk günden beri bu komisyona fazla kutsiyet atfediyorsunuz; bu komisyon örtülü bir af, yeni bir eve dönüş yasası ve Öcalan’a toplumda büyük tepki toplamayacak ölçekte bir özgürlük sağlamak dışında bir şey yapmayacak; iktidar ortaklarının bu komisyondan demokrasi çıkarmak gibi bir niyeti yok ve olamaz diyorum.
Şahitsin, diyor muyum demiyor muyum?
Önceki gün Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan’ın komisyondaki konuşması ile her şey netleşti.
Erinç Bey komisyonda Anayasa’ya saygıdan, uluslararası anlaşmalara uymaktan, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığından ve terör örgütünün başka bir isim altında yeniden kurulamayacağı konusunda güvence verilmesinden söz etti.
Bence komisyonda havanda su dövmek sayılmayacak önemli bir konuşma idi.
Feti Bey bu sözlere tepki gösterdi ve “Bu komisyonun amacı bazıları tarafından yanlış anlaşılmış” diye özetlenebilecek bir açıklamayı, Sağkan henüz konuşmasını bitirmeden sosyal medya üzerinden yaptı.
Feti Yıldız’ın açıklamasından, benim komisyonun amacını doğru anladığım kesinlik kazandı.
Komisyonun çerçevesi Sayın Yıldız’ın açıklaması ile netleştiğine göre, komisyon hızla asli gündeme dönmeli ve yapmayı planladığı infaz yasası çerçevesinde yoğunlaşmalı.
CHP veya diğer partiler de komisyon ile ilgili kararlarını vermeli.
Artık herkes anlamıştır ki bu komisyondan demokrasi ve hukukun üstünlüğü çıkmayacak.
Aksi beyhude bir beklentidir.
Buna rağmen CHP’nin o komisyonda olması önemli.
Tüm bunları öğrenmiş olmamız bile CHP’nin komisyona girip komisyonun perdelerini indirmesi ile mümkün oldu.
Emre, bir suikast planının ortaya çıkarılması ve İBB soruşturmasında tutuklu Fatih Keleş‘in ülkücü mafyadan bir tetikçi tutarak Aziz İhsan Aktaş‘ı öldürtmek istediği haberi ile başlayan “garip ve anlaşılmaz” soruşturma iyiden iyiye garip bir hal alarak bir savunma sanayii meselesi haline geldi, getirildi.
Ve geçen yıl 600 milyon dolarlık ihracatı ile en yüksek ihracatı yapan 10 savunma sanayii şirketinden biri olan bir şirkete kayyum atandı.
Dahası MKE gibi önemli bir savunma sanayii şirketinin, dahası devlete ait bir savunma sanayi şirketinin, yönetim kurulu başkanı casusluk gerekçesiyle tutuklandı.
Peki böyle birini o göreve kim atadı, kim en yerli ve en milli savunma sanayii şirketinin başına bu vatandaşı tavsiye etti merak ediyorum.
Detayına çok hakim olmadığım bu konuda derin analizler yapacak halim yok, ancak gördüğüm şudur; savunma sanayii içinde bir kapışma, bir hesaplaşma var.
Devletin fazlasıyla içinde olduğu, haklı biçimde müdahil olmak zorunda olduğu bir alan savunma sanayii.
Sorun şu ki, adalete güvenin azaldığı bir dönemde savunma sanayiine yönelik bu operasyonlara yönelik de soru işaretleri oluşabilir.
İzleyip göreceğiz ama sürecin çok şeffaf olma ihtimalini düşük görüyorum.
Gördün mü bilmiyorum, AK Parti Konya Milletvekili Mehmet Baykan pazara çıkmış.
Mehmet Baykan kim?
Büyükekşi Federasyonu’nun gizli başkanı, eski bürokrat…
Pazarda diyor ki: “Haftada 200-250 TL pazar alışverişi bir aileye yeter”
Kaba olmak istemem ama Nah yeter!
Bak Emre, tek başıma bir hücrede yaşıyorum.
Her gün düzenli yemek veriliyor, takviye olarak kantinden alışveriş yapıyorum.
“Meyve hariç” demiş.
Bak bu hafta meyve hariç 1,5 kg domates aldım, 6 adet 75 TL.
1 kilo salatalık 35 TL
10 limon aldım, 150 TL
4 demet maydonoz 45 TL
Yarım kilo havuç 25 TL
250 gram sarımsak 60 TL
Tek kişi!
Bu kadarcık sebze 360 TL
Siz nerede yaşıyorsunuz Mehmet Bey!
Dün temmuz ayı elektrik faturam geldi.
Aydınlatma devlet babadan.
Fatura; benim mini buzdolabı, küçük bir 24 ekran televizyon, bir kettle ve günde bir iki saat çalışan bir pervane için.
Tek kişi, aydınlatma hariç 143 TL 58 kuruş.
Ey Mehmet Baykan haberiniz var mı bunlardan!
Emreciğim hükümetin yanlışlarına, hatalı politikalarına, bile bile yaptıklarına rağmen, ülkenin ciddi değer kaybına rağmen, her şeye rağmen bu ülke zengin ve varlıklı bir ülke.
Bu ülkenin sorunu ne biliyor musun?
Gini, daha doğrusu Gini katsayısı, yani bir ülkede gelir adaletini belirlemeye yarayan oransal sayı…
Gini’de bir ülkenin alabileceği en kötü not 1
Bu, ülkenin tüm gelirinin bir kişiye ait olduğu anlamına geliyor.
Buna yaklaşan ülke yok.
Bu sayı ne kadar düşükse, sıfıra ne kadar yakınsa, ülkede gelir adaleti o kadar iyi; milli gelir o kadar iyi paylaşılıyor demek.
Türkiye’nin Gini katsayısı 0.43, yani berbat!
OECD ülkeleri arasında en kötü ilk 3’teyiz.
Avrupa’da açık ara birinciyiz.
Medeni dünyada bize yaklaşan yok.
Bu ülkenin derdi gelir adaletsizliği.
Dün Özlem Gürses’in konuğu Ali Babacan’dı.
Ali Bey, Türkiye’nin toplam varlıklarının %40’ının toplumun %1’lik kesimine ait olduğunu söyledi.
Bu da gelir adaletsizliğinin açık sonucu.
Tabii bu da sadaka ekonomisine dönüşüyor ve iktidarın sevdiği bir fakirlik haline geliyor.
Vatandaşın yanıldığı nokta ise şu; aslında Türkiye’de sosyal yardımlar hiç de düşünüldüğü kadar yüksek değil, tam aksine sadaka gibi düşük.
Bunu bir tarafımdan uydurmuyorum Emre.
Sosyal yardım harcamalarında bakılması gereken, bunun gayrisafi milli hasılaya oranıdır.
OECD ortalamasında bu oran %21
Türkiye’de ise bu oran %10.4, yani OECD ortalamasının yarısı.
Şunu da söylemem lazım, Ali Babacan’ı beğenerek izledim.
Bazı söylediklerine katılmasam da kaliteli ve düzgün, aynı zamanda da yetkin bir siyasetçi olarak Babacan’ı çok beğendim.
Üzüldüm de, böyle bir siyasetçi bu kadar düşük bir oy potansiyeli ile karşılaşmamalı.
AK Parti bagajı muhaliflerden oy almasını engelliyor, AK Partililer ise popülist olmaktan uzak Babacan’a yüz vermiyor.
Bence ülkede olması gereken bir siyasetçi, her dediği doğru olmayabilir ama dürüst ve kaliteli.
Yazık, keşke barajı geçse.
Çok hazırlıklı.
Sen merakla söylediklerindeki katılmadığım yerleri soracaksın tabii.
Boş koltuğa katılırsa sana birkaçını iletirim sorman için.
Ama bir yerde Özlem’i kandırdı.
Özlem Türk Telekom özelleştirmesi ile ilgili eleştirileri sordu.
Babacan da Türk Telekom’un 6 milyar dolara özelleştirilmesinin başarı olduğunu, o para ile dış borçların azaltıldığını söyledi.
O iş ne yazık ki öyle değil…
Doğru, Türk Telekom 6 milyar dolara yakın bir bedelle özelleştirildi.
Alıcı Lübnan Başbakanı Hariri’ye ait Oger Telekom’du.
Oger Telekom, Türk Telekom’un satın alınmasını refinans ederken Türk bankalarından 5 milyar dolar kredi kullandı.
Yıllarca Türk Telekom’un karını, kasasındaki milyarlarca doları alıp Suudi Arabistan’a götürdü.
Sonra da Türk bankalarına 5 buçuk milyar dolar borç takıp gitti.
Yani derenin taşıyla derenin kuşunu vurdu.
Pişirip yedi, kemiklerini bırakıp gitti.
Türkiye’yi dolandırdı.
Özlem bunları ya bilmiyordu ya da kibarlığından sormadı.
Bugün ABD’nin, daha doğrusu Trump’ın Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ı anlatacaktım, merak etme unutmadım.
Biliyorsun Tom Barrack aslında çok zengin bir iş adamı ve ilk döneminde de Trump’ın gözdesiydi.
Barrack aynı zamanda bir ara Merkez Bankası Başkanlığı da yapan ve hala kamu hizmetinde olan Gaye Erkan’ın da patronu.
Yani Gaye Erkan Türkiye’ye gelmeden önce Barrack’ın yanında çalışıyordu.
Gelelim Tom Barrack’la ilgili tecrübeli diplomatın bana anlattıklarına
Onun ağzından aktarıyorum:
“Türkiye’deki yabancı misyonlar arasında her zaman iyi bir ilişki olur. Özellikle Batılı ülkelerin, NATO üyesi ülkelerin büyükelçileri arasında bir muhabbet vardır. ABD büyükelçileri göreve başlar başlamaz en kısa sürede diğer Batılı misyon şefleri ile temas kurar. Ancak Mr. Barrack geldikten sonra uzun süre kimseyle temas kurmadı. Bu süre uzayınca herhalde geleneklerden haberi yoktur diye biz kendisini arayıp bir buluşmanın iyi olacağını söyledik.
Hemen özür diledi ve bir sohbet görüşmesi ayarlandı. Ancak bir gün kala bu görüşme iptal edildi, bir daha da ses seda çıkmadı. Bu arada ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’na Bayan Bass’ın atandığını öğrendik ve sevindik. Hem tecrübeli bir diplomat hem de eski ABD Büyükelçilerinden John Bass’ın eşiydi, Türkiye’yi bilen ve seven biriydi. En azından yol yordam bilirdi. İlişkileri onunla yürütebilirdik. Sonra inanılmaz bir şey oldu, Bayan Bass’ın gelişi Barrack tarafından engellendi. Tecrübeli kadın diplomatın atanmasını iptal ettirdi. Şimdi Sayın Büyükelçi’yi izliyoruz. Kendine İstanbul’da bir ev tutmuş, daha doğrusu Boğaziçi sırtlarında bir köşk… Orada oturuyor. Ankara’ya sadece işi olduğunda geliyor. Duyduğumuz kadarıyla kendi özel uçağı ile seyahat ediyor ve teyide muhtaç bir bilgiye göre özel uçağı Ankara’da bir askeri üstte duruyor.”
Dahası var ama bu bile bir portre ortaya koyuyor.
Tam Trump’a göre bir büyükelçi!
Özel görevli, yeni Gertrude Bell.
Bazı izleyiciler Gertrude Bell kim diye sormuşlar.
Haklılar, herkes bilmek zorunda değil, Google’a yazıp detay bilgi alabilirler.
Ben özetle şöyle söyleyeyim; şu anda Mısır’da gömülü İngiliz bir arkeoloğun kızı, Arabistanlı Lawrence diye bilinen İngiliz subayın patronu.
Lawrence da Osmanlı’ya karşı başlatılan Arap İsyanı’nın kurgulayıcısı ve fiştekçisi.
Bell de bugünkü Orta Doğu sınırlarını çizen kadın.
Basit özeti bu.
Emreciğim biraz baştaki sohbete dönmek istiyorum izninle.
Belli ki savunma sanayii şirketlerine yönelik bu operasyonlar sürecek.
Son yıllarda bir savunma sanayii fetişi başladığı için ortalıkta pıtrak gibi savunma sanayii şirketleri türedi, kimi görsen savunma sanayicisi…
Yılların devleri Nurol, Otokar gibi şirketlerin işleri pek de iyi gitmezken, iktidara yakın olduğu izlenimi uyandırmaya çalışan ve belki kimileri de gerçekten yakın olan şirketler dört yanı sardı.
Ben de burada kaç kez bağırdım, kaç kez yazdım.
Savunma sanayii, ülkeler arası ilişkilerde stratejik öneme sahiptir; bunların yabancı ülkelere satışı Meclis iznine tabi olmalıdır dedik.
Bizim memlekette her şey saçma.
Baştan kontrol mekanizması kurulmuyor, sonra duruma göre işlere çöküyorlar.
Kaynak israfı!
Komisyon çalışmaları sürerken, bazıları komisyonun 2 dilli bir Anayasa değişikliğine yol açacak gündemi olduğunu söylüyor.
Oysa o konu bu komisyonun değil, Anayasa Komisyonu’nun işi.
Ancak gelişmeler ya da fiili durum, yasal gelişmelerin önüne geçti bile.
Diyarbakır’dan gelen haber öyle diyor.
Diyarbakır Belediyesi’nin Aram Tigran Konservatuvarı 7-8 yıl önce kayyum başkan tarafından kapatılmıştı.
Şimdi yeniden açılıyormuş.
İlginç olan ise tek dilde eğitim yapacak olması, o tek dil ise Kürtçe.
Peki Diyarbakır’da hiç Türk yok mu?
Yoksa “Siz yıllarca Kürtçe’yi yok saydınız biz de şimdi Türkçeyi yok sayacağız” diyerek basit bir rövanşizm pençesine mi düştünüz!
Bu mu açılım?
Geçen gece televizyon izlerken Akademisyen Doçent Berk Esen, ittifak ortaklarından MHP’nin AKP’ye olan ihtiyacının, AKP’nin MHP’ye olan ihtiyacından daha fazla olduğunu; AKP’nin MHP’siz yapabileceğini, MHP’nin ise AKP siz var olamayacağını iddia etti.
Bence yanlış.
AKP’nin MHP’ye bağımlılık oranı daha yüksek, 2015’ten beri bu böyle.
Çünkü MHP yoksa AKP koltuğu, iktidarı kaybediyor.
DEM ile tek başına ortaklık kuramaz, yetmez.
Oradaki ilişkide karlı kesim AKP, net!
2015’e özellikle dikkat çekiyorum.
Türkiye’nin sorunlarının başlangıcı, siyasetin dengesinin altüst oluşu, halk iradesinin siyasete yansımasının sağlıksız hale gelmesinin kökü 2015 seçimlerine uzanır.
Önce AK Parti’nin iç siyaseti, sonrasında da 2015 seçimleri Türkiye’nin dengelerini altüst etti.
Bir ara uzun uzun anlatırım.
Özgür Özel’in Beyoğlu mitingindeki iddialarını sormuşsun.
Erdoğan’ın belediye başkanı olduğu dönemde belediye şirketlerinden huzur hakkı aldığı yolundaki iddia ve belgelerini…
Orada iki itirazım var.
İlki, Özgür Bey’in bu paraları bugüne göre hesaplarken kullandığı yöntem yanlış.
Özgür Özel, bu gibi konularda farklı hesap yöntemleri uyguluyor; bu hesap yöntemini standart hale getirmesi şart.
Asıl itirazım ise buradaki üslubuna, gereksiz sertlikte idi.
Oysa iddia yeterince sert ve güçlüydü, ayrıca bir sertliğe gerek bence yoktu.
İstanbul Barosu Başkanı’nın komisyona katılmama kararını nasıl yorumladığımı merak etmişsin.
İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu’nun asıl uzmanlık alanı insan haklarıdır ve ben kendisi ile Başbakanlık İnsan Hakları Komisyonu’nda birlikte çalıştım çeyrek asır önce.
Ancak komisyona son anda davet edilince gitmemiş.
Haklı ama yine de orada olması gerekenler arasında ilk sıradadır.
Ama galiba komisyon işi iyice tavsayacak gibi…
Şu anda taraflar oyunu bozan olmamak için komisyonu sürdürüyor.
Bence iktidarın aklındaki bu değildi.
AK Parti, MHP, DEM Parti bu işi bitireceklerdi, niyet oydu.
Zaten ifade edilmişti bu durum.
Toplumsal rıza için CHP’yi davet ettiler, etmek zorunda kaldılar ama şeffaflık planları bozdu sanki.
Emreciğim garabetlerin biri de itiraf-iftiracı olarak bilinen Aziz İhsan Aktaş’ın bir kanala röportaj vermesiydi.
Akıl alır gibi değil!
Suç örgütü lideri olarak dava dosyasında baş sanık olan kişi, serbest kaldığı yetmiyormuş gibi bir de röportaj veriyor.
Savcılık izni olmadan.
Kameraların karşısına geçerek.
Bunu tutuklu belediye başkanları yapabilir mi?
Neyse, olay haber olunca bu cüreti engellediler.
Çok ilginç, çok yüzsüzce!
Emre çok uzatmayayım, seni de yormayayım.
Avukatım Rezzan Aydınoğlu bugün yine magazin gündemi ile geldi.
Ünlü bir oyuncunun, ünlü bir oyuncu eşinden boşandığını söyledi ama yanlış haber bence.
Bence asıl magazin olayı Ebru Gündeş.
Bu hanımefendi bir şekilde suç örgütü kokusu alıyor sanki.
İlişkilerini izlesen bayağı bir suç örgütü çözersin.
Boşuna dememişler “Ya parayı ya kadını takip et” diye.
Tüm bu konuştuklarımız kadar ürkütücü bir olay da ChatGPT’nin bir genci intihara teşvik etmesiydi.
Beklendiği üzere yapay zeka, toplumun en berbat kesiminin tüm ahlaki defolarına sahip.
Bu mutlaka düzelecektir ama o gün henüz yakın değil.
Emre burada noktalayalım.
Ve bitirirken AKP Konya Milletvekili Mehmet Baykan’a bir selam daha çakalım.
O, meyve hariç 250 TL bir hafta yeter diyordu, bir kişiye bile yetmediğini gösterdim.
Az önce meyvelerim de geldi.
1 kg elma 83.25 TL, 1 kg muz 99.90 TL
Mehmet Bey’e selam olsun!
Aracı yok, manav karı yok, dükkan kirası yok, bilsin!
Herkese iyi hafta sonları…
Kalın sağlıcakla!
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar