İstanbul 22°
FatihAltayli

Fatih Altaylı

Diğer yazılarıFatihAltaylı

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü - 51

detail banner reklam

Silivri Günlüğü - 51

FatihAltaylı
Köşe Yazısı

Fatih Altaylı

Eylül 3, 2025

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü - 51

Silivri Günlüğü - 51

Selamlar Emre Bey, sana ve herkese selamlar. 

Herkesin sıhhat ve afiyette olduğunu umarak bugünkü Silivri notlarına başlayalım istersen…

Bu hafta sonu Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 9 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde, yani tutulmakta olduğumuz yerde, hafta sonu için alışılmadık ölçüde bir yoğunluk vardı.

Adli tatil bitip davaların yeniden başlayacak olması nedeniyle, avukatlar müvekkilleriyle uzun buluşmalar yaptılar. 

Silivri’ye gelen avukatlar, görüşme kabinlerinin doluluğu nedeniyle giriş kapısındaki bekleme odasında saatlerce beklediler.

Merak eden izleyiciler için buradaki sistemi biraz anlatayım.

Avukatlar cezaevi kampüsü nizamiyesine geldikleri zaman, hangi mahkum veya tutuklularla görüşmek istediklerini bildiriyorlar.


Daha sonra kampüs içinde ring seferi yapan araç ile retina taramalarının yapıldığı bölüme gidiyorlar. 

Ardından görüşecekleri tutukluların olduğu cezaevine yine ring aracı ile götürülüyorlar. 


Sonra da üzerlerindeki tüm metallerin çıkarıldığı çok sıkı bir aramadan geçtikten sonra, sırayla müvekkilleri ile görüşecekleri bölümlere alınıyorlar. 


Avukat cezaevi kapısına gelince, tutukluya infaz koruma memurları tarafından haber veriliyor ve tutuklu görüşmeyi kabul ederse, görüşme kabinine infaz koruma ekibi tarafından götürülüyor ve eş zamanlı olarak kabinde buluşuyorlar. 


Tutukluya genel olarak gelen avukatın kim olduğu söylenmiyor. 

Tutuklu, gelenin kim olduğunu öğrenmek isterse infaz koruma bunu öğrenip ona bildiriyor. 

Sayım saatleri, yani sabah 8-9 arası, akşam da 19:45 - 21:00 arası avukat görüşü yok. 

O saatlerde herkes hücresinde olacak.

İnfaz koruma memurları gelip avlu kapılarını kilitliyor, avludaki projektör gibi ışık veren güçlü ledleri yakıyorlar.

Haftada 3 gün, sabah sayımları sırasında çöplerinizi koyduğunuz büyük siyah torbaları koridora bırakıyorsunuz.

Pazartesi günü sabah sayımında kantin talep fişlerinizi de sayım yapan memurlara teslim ediyorsunuz.

Kantin siparişleri benim bulunduğum B Blok’a salı günü teslim ediliyor. 


Manav siparişleri ise perşembe günü getiriliyor.

Tüm bu sistem kusursuza yakın işliyor.

İnfaz koruma memurlarının işi oldukça ağır.

Aslına bakarsanız onlar da bir tür mahkum gibi. 

Bizimle aynı yemeği yiyor, bizim gibi onlar da cezaevi içinde başta telefon olmak üzere hiçbir elektronik eşyayı kullanamıyorlar.

Üstelik bir de durmaksızın avukat kabinlerine tutuklu taşıyor, ayrıca sürekli taşkınlık yapan bazı örgüt hükümlülerinin zaman zaman zorlayıcı tavırlarına maruz kalıyorlar.

Emre, Silivri’yi daha uzun uzun anlatırım ama kimsenin içini sıkmak istemiyorum. 

Sonuçta burası Türkiye’nin en yüksek güvenlikli cezaevi ve koşulları oldukça zorlu.

En büyük sorun ise sağlık…

Herkes özellikle ciddi bir rahatsızlık geçirmekten ve yeterli sağlık hizmeti alamamaktan korkuyor.

Neyse biraz memleket meselesi konuşalım. 

Öncelikle ele alınış biçimindeki saçmalık nedeniyle, meyve sebze pahalılığını anlatırken medyanın kullandığı saçma mantığa değinmek istiyorum.

Çünkü gerçekten zırvalık.
Görüyorsundur, sürekli olarak “tarlada 2 TL, manavda 15 TL” gibi oransal fiyat artışı haberleri yapılıyor. 

Buradaki mantık baştan yanlış.

Öncelikle taşıma maliyeti diye bir şey var ve bu ürünün fiyatı ile değil, ağırlığı ile bağlantılı.

Daha doğrusu ağırlığı ve hacmi ile…

Diyelim ki, Antalya’dan İstanbul’a 20 tonluk bir kamyon 90 bin TL’ye geliyor. 

Bu ne demek, kilo başı 4.5 TL maliyeti var. 

İster kilosu 2 TL olan patates, isterse kilosu 400 TL olan kiraz olsun fark etmez. 


Ama patateste yüzde yüz, kirazda yüzde yarım eder.

İsterseniz bedava olan taş taşıyın, bu taşıma maliyeti var.

Patates taşıyan kamyonun da mazotu 53 TL, kiraz taşıyanın da, taş taşıyanın da...

Ben patates taşıyorum, bana mazot ucuz olsun, otoyol parası %50 indirimli olsun diyemiyorsunuz.

Kamyonun satış ya da tamir fiyatı düşmüyor.

Burada mesele alım gücünde. 

Alım gücü düşünce her şey göze batıyor. 

Bundan 15 sene önce oranlar farklı mıydı? Hayır.

Belki daha da beterdi ama alım gücü iyiydi.

Enflasyon kabul edilebilir orandaydı.

Kimseyi rahatsız etmiyordu.

Tabii sadece lojistik değil, bozulma, fire, depolama maliyetleri de var. 

Bak mesela akaryakıt ya da mazot fiyatı…

Bugün pahalı diyoruz, maliyetlere yansıyor diyoruz.

Bugün mazot kaç TL? 

53, yani 1.2 Euro gibi…

Peki hatırlıyor musun bundan 10-12 sene önce, Mehmet Şimşek’in ilk bakanlığı döneminde, kaç euro karşılığıydı akaryakıt? 

2.3 Euro’ydu. 

Yani bugün 100 TL olması lazımdı.

O gün Avrupa’nın hatta dünyanın en pahalı akaryakıtı Türkiye’deydi.

Bugün zannederim Avrupa’daki en ucuz akaryakıt bizde. 

Ne var ki bugün daha çok can acıtıyor. 


Çünkü dediğim gibi alım gücü düştü. 

Üstelik de bugün kurlar baskı altında olmasına rağmen…

Yani Emre, Türkiye’deki sorun fiyat ya da fiyatlama sorunu değil. 

Daha derin bir sorun var ve bu 8 yıldır çözülemiyor. 

Türkiye’de her zaman dönem dönem krizler oldu. 

Ciddi önlemlerle 1-2 yıl içinde çözüldü.

Türkiye hep 8-10 yıllık döngülerle krize girdi. 

Bu sefer kriz 8 yılı aşıyor ve ufukta da çözüm görünmüyor. 

Ben bunu söyleyince sen de haklı olarak, Türkiye’deki gayri safi milli hasıla artışını ve milli gelirin kişi başı 15 bin doları ilk kez aşmasını soracaksın.  

Kur ile enflasyon arasındaki makas açılınca böyle sonuçlar ortaya çıkabilir.

Yani enflasyon %35 olurken dolar kuru %20 artmışsa, sen hiçbir şey yapmasan bile kişi başı milli gelirin %15 artmış görünür. 

Tabii bu kaba bir hesap...

Sadece mantığı anlatmak için veriyorum bu örneği.

Elbette bir büyüme var. 

Fakat bu oranda değil ve büyük oranda kamu harcamalarının motor etkisi ile gerçekleşen bir büyüme. 

Ekonomiyi yavaşlatmaya çalışan Mehmet Şimşek, bu büyümeden muhtemelen memnun değildir.

Çünkü o, ekonomi yavaşlasın, hararet düşsün, ölen şirketler ölsün, kalan şirketler kalsın istiyor.

Zaten dev holdinglerin karlarına baktığın zaman herkes ya zararda ya da özkaynağa oranla çok ama çok düşük karlılıkta.

Enflasyonla mücadele edilirken bu büyüme çok garip aslında. 

Ben Türk ekonomisi açısından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çin’deki temaslarını, özellikle de Çin Devlet yetkilileri ile yapacağı temasları çok önemsiyorum. 

Cezaevine girmeden önce Türkiye’de yatırım yapma iştahı olan tek ülke gibi görünen Çin’in bu iştahını kaybetmeye başladığını iş dünyasından aldığım bilgilere dayanarak söylemiştik.

Umalım ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temasları buradaki tıkanıklığı çözebilsin.

Tabii bir yandan da Hindistan’la kopma noktasına gelen ilişkilerin belki Erdoğan’ın temasları ile iyileşme sürecine girmesi gibi bir umudum da var. 

Kolay değil ama imkansız da değil… 

Aaaa bir dakika dur!

Unutmadan bir medya dedikodusu vereyim.

Aslında bunu cumartesi akşamı bir avukat arkadaşımdan duydum da dün söylemedim sana.

Halk TV’nin sabah programlarının yapımcı ve sunucusu gazeteci arkadaşımız İsmail Küçükkaya’yı tanıyorsun.

İsmail Küçükkaya NOW TV ya da o zamanki adıyla FOX TV’den ayrıldıktan sonra Halk TV’de sabah programı yapıyordu ve çok başarılıydı. 

Bana gelen bilgiye göre İsmail, Halk TV ile yollarını ayırmış ve yine iddiaya göre TV100 ile anlaşmış. 

Cumartesi bu bilgi bana iletildiği sırada Küçükkaya ile Halk TV’nin patronu arasında hala bir diyalog sürüyordu. 

Ancak şunu kesin olarak söylediler; Küçükkaya, Halk TV yöneticilerini arayarak yeni yayın dönemi tanıtımlarının durdurulmasını istemiş.

Bakalım Küçükkaya bu yayın döneminde nerede karşımızda olacak… 

Bak burada bile dedikodunun kralı bende!

CHP’nin Sinop mitingini izledin mi bilmiyorum. 

Benim işim gücüm olmayınca her şeyi izliyorum. 

Özgür Özel’in performansı iyiydi. 

Beyoğlu mitingini sevmemiştim, Sinop’ta iyiydi. 

Özgür Bey’in çekici yönü, sinirlenirken neşesini kaybetmeyen güler yüzlü kızgınlığı… 

Bunu çirkin bir öfkeye çevirmemesi lazım. 

Türkiye’nin öfkeli yüzlere değil, kızsa bile gülümsemeyi bilen umut veren yüzlere ihtiyacı var. 

Özgür Özel böyle başladı, Yeliz taklitleri falan gayet iyiydi. 

Beyoğlu’nda fazla öfkelendi.

Gereksiz… 

Şunu da öngörmüş olayım… 

Sinop mitinginden ya da eyleminden ötürü Özgür Özel’e bir ceza gelebilir. 

Bir balıkçı teknesinin dümenindeydi, kaptan ehliyeti olmadan tekne kullanma cezası keserlerse hiç şaşırmam. 

Bir o kaldı çünkü!

“AK Parti - MHP bloku Özgür Özel’in MHP’ye uzattığı zeytin dalı ile sekteye uğrar mı?” diye sormuşsun. 

Hiçbir şey olmaz. 

O blokta sorun çıkma ihtimali yüzde bir değil, binde birin bile altında…

Bence CHP de bunu biliyordur. 

Bilmemek için aptal olmak lazım, yeni CHP hiç de aptal değil. 

Feti Yıldız Bey ise hukukun en genel kurallarını hatırlatıyor. 

Bunu bilmek ve hatırlatmak MHP’nin bir demokrasi havarisine dönüştüğünün, demokrasi ve insan hakları uğruna AK Parti ile arasında köprüleri yıkacağı manasına gelmez.

Devlet Bey’in dediği gibi vazo çatlamaz. 

MHP’den gelen açıklamaların arkasındaki anlamları da bana sorma.

Bunları ancak Profesör Langdon çözebilir. 

Gerçi onun uzmanlığı Türk-İslam sembolleri üzerine değil ama yine de sembolleri bilir, sembolizmi benden iyi bilir.

Geçen hafta ülkenin bir suç ve şiddet sarmalında olmasından yakındım.

Gün geçmedi ki bir olay, bir felaket olmasın.

Önceki gün de Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde 15 yaşında bir kız öldürüldü.

Kampüste yer kiralayan bir firma, kampüs içindeki yerinde düğün organizasyonları falan yapıyormuş.

Bu genç kızcağız da orada part-time çalışıyormuş galiba.

Erkek arkadaşı olmak isteyen bir pislik tarafından vurulmuş. 

Mezunların alınmadığı kampüs, işletmeci tarafından yol geçen hanına çevrilmiş; eli silahlı tipler içeri giriyor ama beni almazlar.

İşte yeni Boğaziçi bu! 

Rektörün vicdanı rahat mı acaba? 

20 yaşında, 24 suç kaydı ile ortalıkta gezen katil de ayrı bir mesele…

Ülkenin en önemli meselesi gibi görünen ama toplumda beklenen karşılığı bulamayan terörsüz Türkiye süreci ve Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum’un son açıklamaları ile birlikte bambaşka bir yere evrilebilir. 


Uçum, bir süre önce bu yeni açılım için bir özel yasa çıkarılması gerektiğini söyledi. 

Açıkçası ben de komisyona yasal bir altyapı oluşturacak bir yasa gerektiğini düşünüyordum ve hak verdim.

Ancak Uçum’un “özel yasası”nın, çok daha geniş kapsamlı bir yasa olduğu, anayasal değişiklikler dahil önemli değişiklikleri yapacak bir yasal metin düşündüğü ve hatta birbirine tamamen ters hatta tam zıt birtakım öğeleri birlikte içerdiği anlaşıldı.

Ancak Uçum’un bu önerisi iktidar yanlısı medyada bile fazla konuşulmadı. 

Ancak Uçum’un önerisi çok ileri bir öneri, bence olmayacak bir şey. 

AK Parti yönetimi buna pek evet demez. 

Ama bir bakış açısını da yansıtmıyor değil. 

Bence komisyon detayda boğulmadan bir an önce meselenin özüne odaklanmalı. 

Çünkü aksi taktirde iş tavsayacak, sonuç çıkmayacak. 

Kim bilir belki de istenen budur… 

Ben hala Uçum’un ifadelerini önemsiyorum. 

Fevzi Çakır’ı da kutluyorum.

Dün gördüğüm CHP’li komisyon üyesi Murat Emir’e CHP’nin komisyondaki varlığının sürüp sürmeyeceğini sordum. 

“Şu anda komisyonda demokrasi açısından beklentimiz doğrultusunda bir adım görmedik ama Feti Yıldız Bey ile sık sık konuşuyoruz. Söylemlerinin eylemlere yansımasını bekliyor ve umuyoruz” dedi.

“Peki, demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusunda bir gelişme olmadı. Tam aksine Beyoğlu Belediyesi operasyonu oldu. Bu durumda komisyondan çekilme CHP’nin gündeminde mi?” diye sorunca aldığım yanıt önemliydi.

“Şu an için komisyondan çekilme söz konusu değil. Biz demokrasi konusunda adımlar için baskıya devam edeceğiz. Diğer yandan komisyonda toplumun gözünden bir şey kaçırılmaması için bizim oradaki varlığımız hala çok önemli. Komisyonda AK Parti hala sorumluluk almıyor. Buradan bir sonuç çıkmayabilir ama sorumlusu biz olmayız” diye de ekledi.

Bir de herkesin sürekli merak ettiği Mansur Yavaş meselesine son bir kez değinelim. 

“CHP Mansur Yavaş’ı aday gösterecek mi göstermeyecek mi?” diye soruyor herkes.

Bence yanlış soru. 

Soru şöyle sorulmalı: “CHP aday olur musunuz diye sorduğunda Mansur Yavaş aday olmayı kabul edecek mi etmeyecek mi?”

Çünkü bugün belirsiz olan konu bu. 

Mansur Bey hala aday olmak istiyor mu, daha açık konuşmak gerekirse, aday olacak cesareti sergileyecek mi? 

Bugün CHP’li mahfillerde bu sorunun sıklıkla sorulduğundan neredeyse eminim: “Acaba aday olmak isteyecek mi?”

Sonuçta CHP’nin Mansur Bey’i kendi isteği hilafına aday gösterme şansı yok. 

Seçim günü geldiğinde, aday belirleme günü geldiğinde Mansur Yavaş “aday olmak istiyorum” derse, CHP onu aday yapar.

Konu bu kadar basittir.

Tabii bu benim fikrim ama böyle olduğundan kuşkum yok, yanıldığımı hiç zannetmiyorum. 

Savunma sanayi şirketi, mühimmat üreticisi ASSAN’ın patronu ve genel müdürü tutuklandılar.

Bu kadar büyük ve sektörde önemli yer tutan bir firmanın casusluk gibi bir isnat ile tutuklanan yöneticileri olması çok ilginç ve önemli. 

Bir yandan da bir zafiyet var mı sorusunu gündeme getiriyor. 

Ne var ki, anlamadığım bir nokta var…

Soruşturmanın başında Aziz İhsan Aktaş’a yönelik bir suikast iddiası ile mesele ortaya dökülmüştü ve Fatih Keleş’i ziyaret eden iki avukat vardı.

Bu avukatlarla ilgili hiçbir şey olmadı. 

En azından bilgilerine başvurulur diye bekliyorduk, çok bekleriz gibi bir durum oldu. 

Bekleyen bir başkası ise Barcelona futbol kulübü, Barça… 

Onlar da yeni statlarının, yeni CampNou’nun bitmesini bekliyorlar.

Barcelona’nın stat yenileme projesini ihaleyle Türk şirketi, beş ünlü müteahhitden biri olan Limak kazandı. 

Proje 2025 Ekim’ine yetişecekti, Barcelona yönetimi bu termini garanti eden tek şirketin Limak olduğunu söyledi.

Ama olmadı…

Barcelona hem LaLiga’ya hem de Şampiyonlar Ligi’ne, stadın yetişmemesi nedeniyle öncelikle deplasman maçlarını oynamak istediğini söyledi. 

Kulüp Limakzede oldu. 

Muhtemelen Limak orada işler Türkiye’deki gibi yürür, ÇED istemezler, gece gündüz çalışırlar diye düşündü. 

Ama kuralların uymak için olduğunu şimdi anladı herhalde. 

Dün ilginç bir araştırma gördüm, ABD’de yapılmış.

“İsrail mi haklı Filistin mi?” diye sormuşlar. 

65 yaşından büyüklerin %11’i Filistin, %89’u İsrail haklı demiş. 

Buna mukabil gençlerin, 18-24 yaş arasındaki gençlerin, %40’ı İsrail’i; %60’ı Filistin’i haklı bulmuş. 

Bu çok güzel bir sonuç. 

Yeni gelen gençlik dünyanın her yerinde çok iyi geliyor. 

Vicdanlı, özgürlük yanlısı gençler geliyor. 

Dünya biraz daha kötüye gider ama sonra toparlar. 

20. yüzyıl başını yeniden yaşıyor gibiyiz, bunu kaçtır söylüyorum ama öyle görünüyor. 

Ekilmeyen tarım arazilerinin devlet aracılığı ile kiralanması projesi başladı.

Toplamda 14 bin dönüm, yani 14 kilometrekare arazi kiralanacak. 

İnşallah işe yarar ve doğru kişilere ve doğru ürüne kiraya verilir. 

Bu yıl tarımsal üretimde %3.5’lik bir daralma var. 

Bu, bu yıl don ve kuraklığa bağlı olabilir ama gelecek yıl da sürerse felaket demektir.

Yarın detay gireriz bu konuya… 

Bazı konuları yarına bırakalım diyorum çünkü parmağımdaki yara bayağı zorluyor.

Yine de merakını gidereyim… 

Ensemdeki kızarma için kurum hekimi ile görüştük. 

Önemli değilmiş; bir krem yazdı, bir iki güne geçer dedi. 

Umarım geçer…

Belki de deterjan veya şampuan alerjisi olabilir. 

Kurum yemeklerini de yemeye devam ediyorum, günde en az bir öğün… 

Dün öğlen tas kebabı vardı, fena değildi, pilavla birlikte gömdüm. 

Ama ne diyeceğim Emre, bu karavanayı yerken vicdan azabı duyuyorum. 

Bu yemeği devlet baba keşke fakir fukaraya verse…

Dün yemeğimi yerken “Acaba emeklilerimiz kaç ay belki de kaç yıldır böyle bir bol etli tas kebabı yememiştir” diye üzüldüm.

Düşünsene 40 bine yakın tutuklu var. 

Bunların yarısı tutuklu olmasa 20 bin vatandaşımıza ücretsiz sıcak yemek verilir. 

Deli diyeceksin ama Emre geçenlerde 1 milyon 400 bin çocuğa, 900 milyon TL devlet yardımı verildiği açıklandı. 

Çocuk başına 650 TL, yılda… 

Oysa tutuksuz yargılanacak şüphelilerin yerine her gün en az 40 bin çocuğa okulda sıcak yemek verilir.

Ne dersin, haksız mıyım!

Hadi bu kadar yeter bugün, kafanızı ütülemeyeyim. 

Herkese güzel bir gün dileyip gideyim.

Hoşça kalın!

FatihAltaylı
X’te yanıtla

X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.

FatihAltaylı
  • Geçmiş yazılar

TümüFatihAltaylı
Silivri Günlüğü - 61
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 61

Fatih Altaylı

Eylül 16, 2025

Silivri Günlüğü - 60
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 60

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

Silivri Günlüğü - 59
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 59

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

  • Videolar

TümüFatihAltaylı
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye" görseli
2 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube
Mehmet Demirkol yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 17, 2025
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti" görseli
3 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube
Barış Terkoğlu yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 16, 2025
4 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Zeki Demirkubuz yorumluyor

Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"

Eylül 15, 2025

5 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı

"Gülmek bir savunma mekanizması"

Eylül 14, 2025