Silivri Günlüğü - 53
Fatih Altaylı
Eylül 4, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü - 53
Silivri Günlüğü - 53
Emre Bey selamlar, herkese sevgiler, güzellikler, iyilikler olsun.
Bugünlerde Türkiye’nin her şeyden çok iyiliğe ihtiyacı var.
Umalım ki iyilik olsun, iyilik kazansın…
Önceki gün avukat ziyaretinden hemen önce, CHP İstanbul İl Yönetimi’nin bir mahkeme kararı ile görevden alındığını öğrenince, detaylara çok giremeden dünkü program için ilk yorumları yaptım.
Bugün tüm bu süreci biraz daha detaylı ve derinlemesine ele alırız diye umuyorum.
Silivri’de bu hafta açık görüş haftası…
O yüzden de tutuklular ve mahkumlar kendi gün ve saatlerinde aileleri ile bir araya geliyorlar.
Dün de açık görüş yoğunluğu vardı.
Ben ise hücremde avukat görüşü beklerken bir yandan da üst katta kitap okuyordum.
Aşağıda ise televizyon açıktı ve haberlere arada kulak veriyordum.
Haberi duyunca önce kulaklarıma inanamadım ve yanlış duyduğumu zannettim.
O sırada yayına bağlanmış olan Özgür Çelik de duyduklarına inanamıyordu ve kendisine durumu izah etmeye çalışan sunucuya kızıyordu.
Gerçekten inanılacak gibi değildi.
Seçimlerle ilgili bildiğimiz hukuk yoktu.
Yüksek Seçim Kurulu gibi kararlarını hiçbir yüksek mahkemenin sorgulayamadığı bir kurulun kararı, bir 1. derece mahkemesi tarafından iptal ediliyor.
Daha doğrusu iptal kararı bile yokken, bir partinin il yönetimine “tedbiren” görevden el çektiriliyordu.
Bildiğimiz hukukun dışında bir durumdu.
Tam bu sırada avukat görüşüne çağrıldım ve avukat görüşündeki tüm CHP’liler kararı benden, daha doğrusu benim avukatımdan duydular.
Aykut Erdoğdu’ya da, aile görüşünden her şeyden habersiz avukat görüş kabinine gelen İmamoğlu’na da haberi biz verdik.
Haber kulaktan kulağa, bütün avukat görüş kabinlerine yayıldı.
Önce bir şaşkınlık, sonra bir öfke dalgasına dönüştü.
Aykut Erdoğdu haberi nispeten sükunetle karşılarken, avukatı ve eşi, özellikle kayyum görevini kabul eden Gürsel Tekin’e tepkili idi.
İmamoğlu da öfkeli cümleler kurdu.
Geldiğimden beri hiçbir zaman karamsar görmediğim Resul Emrah Şahan da derin düşüncelere dalmış görünüyordu.
Anlayacağın, karar Silivri ahalisinde moral bozukluğuna neden olmuştu.
Ancak ilginçtir, Özgür Özel’in Halk TV’deki programı sonrası morallerin hızla yükseldiğini gece saatlerindeki avukat görüşlerinde hissettim.
Benim ne düşündüğümü sormuşsun.
Açık söyleyeyim, daha da olumsuz gelişmelerin habercisi olarak görüyorum.
Bu karar, butlan davası olarak da bilinen Kurultay davasında da gözü kara bir kararı beklememize neden olabilir.
Dün de değindiğim gibi bu gözü kara tutuma bakarak CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de dokunulmazlığının kaldırılacağını hatta daha da ileri gidilerek CHP Genel Başkanı’nın tutuklanmasının dahi söz konusu olma ihtimali de artık gündemde olabilir.
Bu konu ile ilgili dava daha yeni açılmışken ve hata iddianamesi iktidara yakın isimler tarafından bile etkisiz bulunmuşken bu acele kararın nedeni ne?
Memlekete ne faydası var?
Benim buradaki bakışımı aylar önce de konuştuk.
Ben bu konudaki tek yetkili yargı kurumunun Yüksek Seçim Kurulu olduğunu hep söylüyorum, söyledim.
Yüksek Seçim Kurulu Genel Kurulu, seçimi iptal edebilecek tek kurum.
YSK’nın iptali söz konusu olursa, iptal gerekçelerine bağlı olarak kişilerle ilgili ceza davaları açılabilir ama aynı zamanda bir yüksek mahkeme olan YSK kararları, 1. derece mahkemeleri tarafından ortadan kaldırılamaz, yok sayılamaz.
Aylar önce de söyledim, böyle bir yol açılırsa tüm seçimler bir mahkeme yoluyla yok hükmünde hale getirilebilir.
Bu sadece benim fikrim de değil.
Karar sonrası televizyonlar arası dolaşarak kim ne yorum yapıyor diye bakıyordum.
BloombergHT televizyonunda, pek de muhalif sayılmayacak Can Medya Grubu’nun Ankara temsilcisi Fevzi Çakır’a denk geldim.
Son derece aydınlatıcı bir biçimde süreci anlattıktan sonra gayet kibarca bu işlemin niye hukuksuz olduğunu anlattı.
Ve yine anladığım kadarı ile bu karar, Adalet Bakanı Tunç için de sürpriz oldu.
“İtiraz yolu açık” açıklaması da bu tepkilere karşı yapıldı.
Keşke dediği gibi olsa; bu yargı kararı, yine bir yargı kararı ile düzeltilip ülke bir nebze de olsa normal bir hukuka dönme adımı atsa...
Bu gerginliklerin kimseye yararı yok.
Ama kimseye…
Senin sorularına yanıt vermeye devam etmeden önce biraz bilgi vermek isterim.
Bu karar ve kayyum olarak atanma öncesi ilgili mahkeme geçen hafta Gürsel Tekin ile temasa geçmiş, kayyum listesini Tekin hazırlamış.
Gürsel Bey 5 gündür bu kararı ve kayyum olarak atanacağını biliyor ve tahmin ediyormuş.
Şunu da söyleyeyim, ben Tekin’e çok sinirlenenlere de katılmıyorum.
Gürsel Tekin, CHP’de genel başkanlık hariç her göreve talip olmuş, partinin her koltuğunda bulunmuş biri.
Çok yakın olduğunu düşündüğü dönemde Kılıçdaroğlu tarafından dışlanmış, 2019 seçimlerinde İBB Başkanlığı’na aday olmaya çalışmış, 2023 seçimlerinde Kadıköy Belediye Başkanı olmak istemiş bir CHP’li.
Yani isim olarak da tepki göstermem, görevi kabul etmiş olmasını da eleştirmem.
Ama Gürsel Tekin’in açıklamalarını eleştirebilirim.
Gürsel Tekin, ilk açıklamasında “CHP İstanbul İl Teşkilatı’nı mümkün olan en kısa sürede seçime götürmek, büyük bir yükseliş trendi ile iktidara yürüyen partinin hızını kesmeyecek biçimde bu süreci genel merkezimiz ile birlikte yürütmek ve bu görevi en kısa sürede gerçek sahibine tartışılmayacak biçimde iade etmek için ve partime kurulan komployu az hasarla atlatmamızı sağlamak için istemeyerek de olsa bu görevi kabul etmek zorunda kaldım. Genel Başkanım müsterih olsun. En kısa sürede İstanbul’da kendi örgütü ile çalışmaya devam edecektir.” demeliydi.
Hala da diyebilir.
Bu arada şunu da ekleyeyim; İmamoğlu, Tekin hariç atanan kayyumlardan ya da çağrı heyetinden kimseyi tanımıyor.
Sadece birinin adını duymuş, bu da ilginç.
Emre, tüm bu gelişmelerde ilginç olan Yüksek Seçim Kurulu’nun sessizliği…
Haklarını yargı eliyle korumakta her zaman kararlı görünen YSK, yetki alanına bu açık tecavüzde niye bu kadar sessiz, anlamak mümkün değil.
Gazeteci arkadaşım Sevgili Saygı Öztürk Allah’tan meseleyi de Yüksek Seçim Kurulu’na sormuş.
Onlar da Öztürk’e “Süreci gülerek izliyoruz, bu konuda mahkemelerin yetkisi yok” demişler.
Tabii bu kurumsal bir yanıt değil, o ayrı.
Demişsin ki “CHP ne yapmalı?”
Emreciğim bu soruyu bana 15 sene önce sorsan başka bir yanıt verirdim, 60 yaşını aşmış bir gazeteci olarak farklı bir yanıt veririm.
Öncelikle şunu söyleyeyim, karardan birkaç saat sonra ekrana çıkan Özgür Özel’in performansı çok iyiydi.
Panik halinde değil, süreci yönetebilen bir lider havasında; örgütü, partilileri rahatlatan…
%80-90 oranında başarılıydı.
CHP ne yapmalı?
Buna yanıt veremem, kimsenin yerine kendimi koyamam.
Ekranlara kendini atıp her karara itiraz eden ve sonuçlara göre sonradan esen, yağan, gürleyen siyaset bilimci gençler gibi olamam.
CHP ne yapmalı bilemem ama ben olsam ne yapardım…
Öncelikle arkama yaslanır, derin bir nefes alıp biraz soluklanırdım.
Öncelikle sükuneti korumak şart, sakin bir kafa gerek.
Öfkeyle kalkan zararla oturur cümlesini unutma.
Öfke ve acele hata yaptırır.
Hızlı olmak başka şey, aceleci olmak başka şey.
Benim ilk yapacağım şey şu olurdu:
Hemen bu konudaki en üst makam olan Yüksek Seçim Kurulu’na bir resmi başvuru yapar ve İstanbul il başkanı ve örgütü olarak kimi tanıdığını resmen sorardım.
Bu kararı, yani İstanbul’da bir asliye hukuk mahkemesinin aldığı kararı, YSK’ya sorardım.
Gürsel Tekin’i partiden ihraç etmek çözüm değil.
Ben olsam Gürsel Tekin ile hemen temas eder, YSK’nın konuyu hukuk içinde çözmemesi halinde nasıl bir yol izleneceği konusunda konuşurdum.
Bugün hiçbir CHP’li, partinin yükselişinin önüne geçmek istemez.
Bunu, Gürsel Tekin ile son konuşması pek de hoş geçmemiş ve kendisine yönelik bir yorumuma itirazı nedeni ile tartışmış biri olarak söylüyorum.
Ben olsam, tüm bu saldırıyı CHP’yi en az tartışma konusu yaparak çözmeye çalışırdım.
Tüm bunları partiyi tartışma konusu yapmadan ya da en az şekilde yaparak ilerlemeye gayret ederdim.
Çünkü CHP yükselen değer, bunun önüne kimse geçmek istemez.
Dedim ya, derin nefes alıp soluklanırdım diye; elime Nutuk’u alıp bazı bölümleri tekrar okurdum.
Belki de tüm bunların şimdi, yani seçime iki yıldan fazla bir süre kala olması CHP’nin lehine olabilir.
Bu tartışma ve süreç ne kadar önce tamamlanırsa, lehte veya aleyhte, CHP için o kadar iyi.
CHP için bu süreçte partinin bölünmesinin önüne geçmek en önemli hedef olmalıdır.
Çünkü aksini daha önce yaşadık.
Ben sükunet, akıl, sağduyu diyorum ve daha da tırmandırılacağından kuşku duymadığım bir döneme hazır olmaları gerektiğine eminim.
Bir tartışma da CHP’ye tüm bu yapılanlardan sonra CHP’nin Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’ndan çekilmesi gerektiğini söyleyenler var.
Katılmıyorum.
Bağcıya kızıp bağ yakılmaz.
Komisyonda halkın temsil ediliyor olması önemli.
Emreciğim tüm bu olanlara bakınca Mehmet Şimşek’in “Rezervimiz 170 milyar dolara yaklaştı, yeni şoklara hazırız” demesinin bilinçsiz bir cümle değil, olacaklarla ilgili olarak öngörüden öte bir bilgi sahibi olunduğunun göstergesi diye düşünebiliriz.
Ve daha büyük şoklara da şaşırmamalıyız.
Son günlerde sürekli olarak yargı gündemde ve sıklıkla şu cümleyi duymaya başladım “Savcılar sanık lehine delilleri de toplamakla mükelleftir”
Evet, yasa böyle söyler, CMK böyle der.
Ama 40 yıldır gazetecilik faaliyetlerim nedeniyle binlerce kez hakim karşısına çıktım.
40 yıldır bir kez bile, tek bir savcının sanık lehine delilleri de topladığına tanık olmadım.
Defalarca bu nedenle hakimlere itiraz ettim, savcılarla tartıştım.
Bu yeni bir durum değil, 40 yıldır böyledir ne yazık ki!
Bir sorunu atlamışım hemen yanıtlıyorum.
Demişsin ki “Hikmet Çetin’in, Bahçeli ile kayyum kararından önce yapmış olduğu ziyarette ‘15 Eylül’de kayyum olarak beni atayın’ demiş olma ihtimali var mı? Medyada böyle tartışmalar var.”
Emreciğim hatırlarsan, daha önce Hikmet Çetin’in kayyum olarak CHP’nin başına atanacağı dedikodusu ortaya atıldığında Hikmet Çetin beni aradı, aradığında yanımdaydın.
“Ben CHP’ye kayyum olarak gelmem. Kayyum kapıdan girmesin diye kapıda nöbet tutmaya gelirim” demişti.
Bana bunu söyleyen Hikmet Çetin herhalde gidip Bahçeli’ye beni atayın demez.
Ayrıca şunu da söyleyeyim, ille de bir kayyum atanacaksa Hikmet Çetin atansa ve en azından partiyi kurultaya taşısa…
CHP için diğer seçeneklerden iyi olur.
Şunu da ekleyeyim, geçen haftalarda geçmişte Kılıçdaroğlu ile yakın olan birkaç milletvekili ziyaretime gelmişti ve “Kemal Bey partinin başına geçmeyecek” diye fikirlerini belirtmişlerdi.
Tüm bunlar hem ülkede huzuru kaçırıyor hem de ekonomiye ağır fatura çıkarıyor.
Özellikle faiz konusunda ülkeye büyük fatura çıkarıyor.
Dikkat edersen, ben içeri atılmadan önce bazı büyük tekstil perakende firmalarının çok sayıda eleman çıkarmaya hazırlandığını söylemiştim.
Şimdi görüyorsundur, hepsi binlerce kişiyi kapıya koymaya başladı.
Bu konularla alakalı ama alakasız bir bilgiyi izleyicilerimizle paylaşayım.
Hatırlarsan İmamoğlu’nun diploması iptal edildiği zaman Galatasaray Üniversitesi’nde dekanlık yapmış Profesör Aylin Ataay’ın da diploması iptal edilmişti.
Orada bazı gelişmeler oldu.
Profesör Aylin Ataay’ın Türkiye’deki yüksek lisans ve doktorası da iptal edildi.
Sorbonne Üniversitesi ise doktorasını iptal etmedi.
Ve son olarak şöyle bir gelişme oldu; görev yaptığı Galatasaray Üniversitesi, Aylin Ataay’ın emeklilik başvurusu yapmasını istedi ve Ataay emekli oldu.
50li yaşlarda bunca bilgi bunca eğitim ıskartaya çıktı.
Emre Bey kardeşim, tepkide hukuk dışına çıkmak, hukuka sığmayan uygulamalar yapmak, insan haklarını ayaklar altına almak, vicdanları kanatmak ülkeler için olumlu olmuyor.
İsrail’in rezil, katil, soykırımcı yönetimi Netanyahu iktidarı bunun en açık ve en pespaye örneği oldu.
Bir süre öncesine kadar, yani Netanyahu’nun katliamlarından önce, Batı toplumları, Yahudi halkına karşı soykırım mağduru, yıllarca haksızlığa uğramış bir halk olarak bakıyor ve Batının antisemitik geçmişinin de etkisi ile sempati duyuyordu.
Netanyahu denen katil bunu kısa sürede bitirdi.
Dünyada müthiş bir İsrail karşıtlığı başladı ve belki de eskiden çok daha sert bir antisemitizm dalgası başlatacak.
Nazi toplama kamplarındaki acı dolu fotoğrafların insanlık hafızasındaki yerini Gazze’deki mezalimin görüntüleri alıyor.
70 yıllık sisli fotoğraflardan çok daha net ve çağın gereği olarak çok daha yaygın Gazze fotoğrafları…
Çok uzun sürecek bir antisemitik dalgayı başlatacak gibi duruyor.
Ekonomiye dönelim ve TÜİK’in beni bir kez daha yanılttığını itiraf edeyim.
İTO korkmuş ve çok düşük göstermiş, TÜİK ise İTO kadar korkmamış.
TÜİK enflasyonu 2,04 olarak açıkladı.
Ağustos ayında çok konuşulan üniversite ücretlerinin artışını %1.8 olarak almış ama yine de 2,04’ün altına inememiş.
Eylül ayı enflasyonunun siyasi koşullara bağlı olarak çok daha yüksek olacağını öngörmek için allame-i cihan olmaya gerek yok.
Siyasi nedenlerle faizlerin düşüşü de söz konusu olamayacağına göre memleketi pek de iyi günler bekliyor diyemem.
İçim kıyıldı Emre, biraz da havadan sudan bahsedelim.
Mesela dün Silivri’nin yeni konuklarından Selahattin Yıldız ile tanıştık.
Ne yalan söyleyeyim önce tanıyamadım.
Spor giyimle, üzerindeki siyah tişörtle çok daha genç hatta yakışıklı görünüyordu.
Çok da güler yüzlüydü.
Cezaevi adeti olduğu üzere, avukat görüş kabinlerini ayıran kalın camların izin verdiği ölçüde birbirimize “geçmiş olsun” dedik.
Üç beş kelime sohbet ettik.
Diğer yanımdaki kabinde ise MKE eski yönetim kurulu başkanı vardı, onla da selamlaştılar uzaktan.
Yanlış görmediysem birkaç kabin ilerideki İmamoğlu ile de uzaktan selamlaştılar.
Cezaevi, normal hayatta belki de asla karşılaşmayacağımız kişilerle tanışmamıza, önyargıları kırarak birbirimizle ilgili fikir sahibi olmamıza vesile oluyor, ilginç bir ortam.
Şaka maka çevrem genişliyor Emre.
Bir gün buradan çıkınca Selahattin Yıldız ile buluşup hikayesini dinlemek isterim vallahi.
Emre, burada inanmakta zorlanacağın bir karar verdim.
Artık Galatasaray Spor Kulübü’nün futbol takımının taraftarı olmamaya karar verdim.
Kendime bile izah edemediğim Uğurcan transferi bundaki en önemli etken.
Ama yanlış anlama kürek, yüzme, su topu, yelken, atletizm, basketbol, judo takımlarını desteklemeye devam ediyorum.
Dün zeytinyağlı taze fasulyeden bahsetmiştik, öyle hatırlıyorum.
Sonra odama, daha doğru tanımla hücreme döndüm ve yarım saat sonra yemek arabası geldi.
Yemek neydi bir tahmin et…
Evet taze fasulye!
Zeytinyağlı değil etliydi ama taze fasulyeydi…
Afiyetle yedim!
Burada canım fazla bir yemek çekmiyor ama akşamları bazen MasterChef programını seyrediyorum.
Biraz sündürülen bir program, sıkıcı hale gelebiliyor.
Ama Mehmet, Somer ve Danilo şefler çok iyi seçilmiş, müthiş bir kadro.
İlginç olan ise şu, nedendir bilinmez ama bir yemek, daha doğrusu aşçılık yarışmasını izlerken insan niye taraf tutar?
Çok saçma değil mi?
Ama hiç nedensiz yere Ayla, Sümeyye ve Onur’u tutuyorum.
Favori üçlüm onlar, hiçbir nedeni yok.
Belki genel olarak pozitif tavırlarından.
Televizyon dizileri, MasterChef, Survivor, futbol falan derken memleketin dertleri nasıl da unutuluyor değil mi?
Bak mesela tekstilde 6 ayda 56 bin kişi işsiz kalmış.
Bence bu buz dağının ucu, çünkü tekstil kayıt dışının en yüksek oranda olduğu sektör.
Yani gerçek sayı çok daha fazla olabilir.
Keşke ekonomiye ve tarımdaki sorunlara odaklanabilsek.
İktidar, yani AK Parti, eskiden bu meselelere çok daha sağlıklı yaklaşırdı.
Ne oldu da böyle oldu, emin ol anlamak çok zor.
Ne olur şu güzelim ülkede tansiyonu biraz düşürmeye gayret etseler…
Tansiyon düşse, yatırımlar artsa, gençler iş bulsa, üretim artsa, verimlilik artsa, enflasyon öyle düşse…
Bu ülke tüm bunları yaşadı.
Yapısal sorun yok, yine yaşayabilir zor değil.
Ve bu yüzden daha çok üzülüyorum.
Baksana geçen hafta çocuk suçlulardan söz ettik.
14 yaşında bir çocuk bir kulüp başkanını öldürdü, kafasına sıkarak.
Bir başka çocuk birini vurdu.
14 yaşında iki çocuk bir belediye başkanının evine molotof attılar, kiralık suçlu olarak.
Böyle bir ülke istiyor muyuz Emre?
Son olarak şunu söyleyeyim.
CHP sakin olsun, öfkeye kapılmasın.
Vatandaş da öyle!
Bu süreç Özgür Özel’i lider yapıyor, zorlukla pişiriyor.
Dün yine Silivri’deydi, hiç boş bırakmıyor.
Olanlar CHP’yi konsolide ediyor, yapıştırıyor.
Benzer süreçleri bu kadar sert olmasa da yaşayan bir siyasi hareket olan AK Parti, kendisini büyüten süreçleri CHP’ye yaşatıyor.
Kim bilir belki de adli ilahi…
Her şey sonunda olacağına varıyor.
Özgür Özel’in bundan sonrası için neler yapmayı planladığını, stratejilerini yarın yazacağım.
Kendisi ile kısa da olsa konuşma fırsatım oldu.
Gözü YSK’dan gelecek haberde, ona göre tavır geliştirecek.
Yarın anlatırım.
Bu memleket 200 yıldır modernleşmeye çalışıyor, çok da başarılı oldu.
Sultan II. Mahmut başlattı ama beceremedi ama atılan tohum tuttu.
Atatürk, II. Mahmut’un başlattığını taçlandırdı.
Herkes taş üzerine taş koydu.
Bazen toplum genetiği direndi ama durmadı.
Abdülmecit, Abdülhamid…
Zannedilenin aksine hepsi taş üstüne taş koydu.
Bazen nasıl olacağını anlamak için nasıl olmayacağını görmek gerekti.
Herkese güzel bir gün diliyorum Emre!
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar





