İstanbul 19°
FatihAltayli

Fatih Altaylı

Diğer yazılarıFatihAltaylı

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü - 54

detail banner reklam

Silivri Günlüğü - 54

FatihAltaylı
Köşe Yazısı

Fatih Altaylı

Eylül 7, 2025

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü - 54

Silivri Günlüğü - 54

Selamlar Emre, herkese selamlar… 

Dün söz verdiğimiz üzere, bugün CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in çarşamba günü Silivri’ye yaptığı ziyaretteki kısa sohbetimizden uzun uzun bahsedeceğim ama önce biraz kendimden, buradaki vaziyetten söz etmek istiyorum.

Daha önce anlattım, ayda üç kere kapalı yani kalın camlar arkasından telefonla konuşma, her ayın ilk tam haftasında da bir kez açık görüş hakkımız var.

Bu görüşmeler aile fertleri ve adı önceden verilmiş ve haftalar süren bir güvenlik soruşturmasından geçmiş üç arkadaşla yapılabiliyor.

Hepsi hep beraber açık görüş odasına giriyorlar, hep birlikte sohbet edebiliyorsunuz.

Açık görüşlerde arzu ederseniz kantinden bisküvi, kuru pasta ve meyve suyu alıp ikramda bulunabiliyorsunuz.

Bunun dışında haftada bir kez, 10 dakika, telefonla önceden belirlenmiş yakınlarınızdan birini arayabiliyorsunuz.

Her hafta, 10 dakika, 1 kişi… 

Diğer cezaevlerinde görüntülü konuşma imkanı da varmış ama bizim 9 numaralı yüksek güvenlikli cezaevinde böyle bir şansımız yok. 

Bildiğin eski moda kontörlü telefon var.

100 TL’lik telefon kartı 4 konuşmaya yetiyor. 

Çok mu detay veriyorum?

Kızma, sadede geliyorum. 

Telefonla bir hafta eşimi, bir hafta kızımı, bir hafta da annemi arıyordum.

Sonra Hande “Ben nasılsa cuma günleri geliyorum. Beni arama, gerek yok” deyince bir hafta annemi, bir hafta kızımı aramaya başladım.

10 dakika dolunca telefonun çat diye kesildiği bir arama… 

Dün annemi arama sırasıydı.

Her hafta olduğu gibi saat 10:30-11:00 arasında numarasını çevirdim. 

Her zamanki gibi ilk çalışta açtı, her zamanki gibi “canım” diye açtı. 

İnsan 63 yaşına bile gelse annesi için büyümüyor ve “canı” oluyor 

Biliyorsun annem 83 yaşında ama maşallahı vardır, 70 yaşında gibi bile değildir.

Her işini kendi yapar, genç kız gibi koşturur. 

Yakındığı da vaki değildir. 

Ama dün ilk kez halini hatırını sorunca “Annen içeri girmeden önce bıraktığın annen değil, çok zorlanıyorum. Oturup kalkmak, yürümek, alışverişe manava kasaba gitmek ilk kez beni yoruyor. İyi değilim” dedi.

“Sen oradayken ben nasıl iyi olurum” derken birden söylediklerinden pişman oldu ve susup “Sen bakma ben iyiyim iyi…” diye devam etti beni üzdüğünü fark ederek.

Sonra da arkadaşlarının, konu komşunun ona nasıl destek olduğunu anlatmaya başladı. 

Geri kalan 9 dakika boyunca ben de ona, ne kadar iyi olduğumu, keyfimin ne kadar yerinde olduğunu, burada bana ne kadar iyi bakıldığını anlattım.

Sonra telefon çat diye kesildi. 

Sonra aklıma Murat Çalık’ın annesi geldi. 

Bir anne için ne büyük felaket evladının neredeyse can çekişerek cezaevinde kalışını izlemek. 

Yaaa Emre işte böyle… 

Kusura bakmayın, kafanızı şişirdim galiba. 

Gelelim çarşamba akşamı Özgür Özel ile yaptığım kısa sohbete…

Özgür Bey hemen her çarşamba, çarşamba gelemez ise perşembe, mutlaka Silivri’ye uğruyor. 

Benim burada bulunduğum 2 buçuk ayda sadece bir hafta gelmedi. 

Onda da galiba Kandıra Cezaevi’ne gitmişti.

Her gelişinde bana da biraz zaman ayırıyor. 

Her gelişinde doğru olmadı, bir iki kere görüşemedik, genelde diyeyim… 

Bu çarşamba, rahmetli Manisa Belediye Başkanı Zeyrek’in kızını, velisi olarak üniversite kaydını yaptırmaya götürdüğü için biraz geç geldi. 

Akşamüzeri geç saat sayılabilecek bir saatte, hücremde yemek yaparken infaz koruma memuru bir arkadaş hücrenin servis kapağını açarak “Vekil görüşü var, gelecek misin?” diye sordu.

“Kim?” dedim, “Özgür Özel” yanıtını alınca şaşırdım. 

Hiç beklemiyordum. 

Böyle bir günde başkanlarla görüşmekle iktifa eder diye düşünüyordum. 

Birkaç dakika içinde beyaz bir pantolon, pembe bir gömlek giydim ve üstümü arayan memurun peşi sıra açık görüş odasına doğru gittim.

Özgür Özel yanında Ali Gökçek’le birlikte, gülen bir yüzle karşıladı beni.

Görüş saatinin sonu olduğunu ve en fazla 10 dakikamız kaldığını bildiğim için sorularımı sıralamaya başladım. 

“Kararı alan mahkeme yetkisiz bir karar vermiş olabilir ve sonuç olarak bir karar var. Ne yapacaksınız, yol haritanız belli mi?” diye sordum.

“Karar hukuksuz ve aslında yok hükmünde ama dediğiniz gibi bir karar var. Ve bu karar sadece bize değil, Yüksek Seçim Kurulu’na da darbe niteliğinde. Çünkü bu konuda tek yetkili yargı organı Yüksek Seçim Kurulu ve burada yetki gaspı var. Biz öncelikle İstanbul Kongresi’nin onaylandığı Sarıyer Seçim Kurulu’na başvurduk. Oradan bir karar çıktı mı bilmiyorum, 5 saattir buradayız, haber alamadık” deyince

“Henüz oradan bir haber gelmedi” dedim.

Devam etti: “Yüksek Seçim Kurulu’na da başvuruyoruz Ankara’da. YSK bu hukuksuzluğu kabul etmez. Biz de o kararla itirazımızı yapacağız. Öyle ya da böyle, bu hukuksuzluk bir ay içinde istinaftan dönecek.”

Bu yanıt üzerine belki biraz naif bulunacak bir soru soruyorum, şöyle diyorum: 

“Sonuçta kayyum olarak atanan yıllarca CHP’ye hizmet etmiş, il başkanlığı, parti genel sekreterliği yapmış, CHP’den bilinen bir isim. Oturup konuşsanız ve birlikte İstanbul İl Örgütü’nü hızla seçime götürse, hatta götürseniz ve parti tartışma konusu olmasa olmaz mı?” diyorum.

“Gürsel Bey’in böyle bir niyeti olsa tabii ki olurdu ama onun böyle bir niyeti yok, kendi söylüyor. Siz duymadınız herhalde. Çarşı pazar gezmekten, partiyi ayağa kaldırmaktan söz ediyor. Bir CHP’li gibi davranacak olsa oturur konuşuruz. Ama Gürsel Bey sanki başka bir görev devralmış gibi davranıyor. Niyeti seçim yapmak falan değil” diyor.

“Peki bu kararın üst mahkemeden dönmesi konusunda umutlu musunuz?” diye soruyorum.

“Yüzde yüz döner. Tüm hukukçular, AK Partililer bile hukuksuzluğu görüyor. On kere denediler dokuzunda yargıdan döndü. Bu da üst mahkemeden döner ama arayıp istinaf mahkemesindeki hakimleri de tehdit ederler mi, edebilirler. Yine de böyle bir hukuksuzluğun döneceğinden eminim, emin olmak istiyorum.” diye yanıtladı.

Peki bu karar, Ankara’daki mutlak butlan davasına etkiler mi?

Son konuştuğumuzda o davadan bir şey çıkmayacağı konusunda çok rahattı, hala bu rahatlığı sürüyor mu?

“Bu kararın, o kararı etkilemek için alındığı aşikar. Etkilesin diye ayrıca da uğraşılıyor. Etkilememesi lazım ama etkilemez diyemiyorum.”

Bu sefer durumun daha kritik olduğunu hatırlatıp “Diyelim ki mutlak butlan kararı çıktı ve yönetim eskiye döndü; gerçi bana gelen bilgiler Kemal Bey’in görevi kabul etmeyeceği yolunda ama sonuçta oraya da biri gelecek. Ne yapacaksınız, plan ne?” diye soruyorum.

Yanıtı net: “Bize gelen bilgiler size gelenle aynı değil. T24’e konuşan Kılıçdaroğlu’na yakın bir isim, Kemal Bey’in görevi kabul edeceğini söylemiş ve 1.5 - 2 yıl partiyi yöneteceğini anlatmış. Yani edebilir.
Bu planlı bir süreç.”

Soruyu yineliyorum: “Kemal Bey veya başkası… Böyle bir durumda ne yapacaksınız?”

“Tanımayacağız. 81 il başkanımız da tanımayacak. Buradaki omurgayı korur, devam ederiz.”

“Edemezsiniz. Genel merkez il başkanlarını görevden alabilir” diyorum.

“Doğru, alabilir. Ama sonuçta bir kurultay yapmak zorundalar. kalamazlar orada.”

“Yüksek Seçim Kurulu o yönetimi tanır ve onları yetkili görürse listeleri, aday listelerini onlar belirler. Sizi tasfiye edebilirler” diyorum.

“Örgüt onları orada tutmaz. CHP genetiği buna izin vermez” diyor.

“Peki sizin dokunulmazlığınızın kaldırılıp tutuklanma tehlikeniz var mı?” diyerek en kötü senaryoyu gündeme getiriyorum.

“Her türlü kötülüğü yapabileceklerini biliyorum. Bana ‘Ankara’da otur, mitingleri bitir, biz de bu saldırıları bitirelim’ mesajı hala veriyorlar. ‘Ekrem İmamoğlu’nu bırak, mitingleri durdur, paşa paşa muhalefet yap’ diyorlar. Bunu kabul etsem hiç sorun kalmayacak, talepleri bu. Bizi hala Ankara’ya çekmeye çalışıyorlar. Çekilsek duracaklar.” 

“Kabul etseniz, ara verseniz ne olur? Taktik bir geri çekilme yapılamaz mı?” diye yokluyorum.

“Yapamam. 50 miting, 50 eylem yaptık. Vatandaş bize güvendi meydanları dolduruyor. Gençler bize inandı, her şeyi göze alıp geliyor. Onları hayal kırıklığına uğratamam. Bir kere daha hayal kırıklığına dayanamaz bu halk. Onların hayallerini yıkmaktansa her türlü bedeli öderiz. Ben hala bu ülkede hukukçular olduğuna inanıyorum” dedi.

Son olarak bölünme iddia ya da senaryolarını sordum. 

“Baktınız olmuyor, yeni bir parti düşünür müsünüz, bir bölünme gündeme gelir mi? diye sordum.

“Söz konusu değil” dedi ve ekledi “Bu CHP, herhangi bir parti değil. Bölemeyiz, bölünmez. CHP’nin bölünmesi Türkiye’nin bölünmesidir. Uluçınarı kesemezsiniz. Bölünmeyiz, sonuna kadar mücadele ederiz” dedi.

O sırada odaya giren infaz koruma memurları, görüş zamanının sona erdiğini haber verdi.

Vedalaşırken strese, saldırıya nasıl dayandığını düşündüm, üzüldüm. 

Tüm bunlar ülkede hangi siyasi düşüncede olursa olsun mutsuzluk, huzursuzluk, tedirginlik yaratıyor. 

Siyasete inanç azalıyor.

Ortada büyük bir hukuk garabeti olduğunu sadece CHP’liler değil, Şamil Tayyar gibi AK Partililer de söylüyor. 

Süreç CHP’yi yıpratıyor ama hukuku katlediyor. 

Dahası bunların ekonomik sonuçları da oluyor. 

Dün avukat görüşü sırasında tanımadığım bir avukatın benimle görüşmek istediği söylendi.

Zaten görüşme bölümünde olduğum için “buyursun” dedim. 

Geldi, selamlaştık, oturduk. 

Muhafazakar tarzda görünen, 40’larında bir beyefendi… 

Kendini tanıttı, hukukçuydu ama asıl olarak Türkiye’nin büyük organize sanayi bölgelerinden birinin yöneticisiydi. 

Tahminim doğruydu, iktidar partisi seçmeni idi.

“Fatih Bey sizin de adınızı yazdım görüşmek için. Görüştüğünüz için teşekkür ederim” diye girdi söze.

“Hem geçmiş olsun demek hem de dertlerimizi anlatmak istedim” dedi.

Dert dediği, organize sanayi bölgesindeki sanayicilerin dertlerini kastediyordu, anlattı.

“Fatih Bey, herkes CHP’ye açılan davaları, görevden alınan il başkanını konuşuyor. Açık söyleyeyim ben hep AK Parti’ye oy verdim. Siyasete de meraklı değilim ama varsa bile CHP’nin kurultayı, genel kurulu, kendi iç seçimindeki olanlar beni hiç ilgilendirmiyor. De ki il başkanı seçilmek için başka bir partili ile pazarlık etmiş, etmiştir demiyorum ama velev ki etmiş olsun, bana ne, bize ne? Ben Türkiye’nin iki büyük organize sanayi bölgesinde yöneticilik yapıyorum. Size durumu anlatayım. Yüzlerce büyük üreticimiz var. Üyelerimizin %80’e yakını sanayi bölgesi aidatlarını 2 yıla yakın bir süredir ödeyemiyor. Su ve elektrik parasını zorlukla tahsil ediyoruz. Birikmiş epey bir alacak var. Birkaç yabancı firma dışında hemen herkes borçlu. Tüm firmaların satışları büyük oranda düştü. İç piyasa ölüyor. 

Kurlar sabit olduğu halde maliyetler sürekli arttığı için ihracatçı firmalar rekabet edemiyor, sürekli pazar kaybediyor, pek çoğu pazar kaybetmemek için zararına ihracat yapıyor. Pek çoğu fiyat dahi veremiyor. İç piyasaya üretim yapanlar stoğa çalışıyor. Kar marjı falan kalmadı. Sadece bizde değil tüm OSB’lerde durum bu” diye nefes almadan anlatırken kestim.

“İçimi kıydın. İyi bir şey anlatacak mısın yoksa cezaevinde iyice bunalıma mı girmemi istiyorsun?” dedim.

“Fatih Bey ne olur anlatayım…” dedi, devam etti.

“Artık herkes eleman çıkarmaya başladı. LC Waikiki, DeFacto gibi milyarlık devlerin toplu işten çıkarmaları medyaya yansıdığı için duymuşsunuzdur. Sadece onlar değil, herkes işçi çıkarıyor. Toplu işten çıkarmalar izne tabii olduğu için bizim orada firmalar 10 kişi 10 kişi çıkarıyorlar. Her ay yüzlerce kişi işten çıkarılıyor. Çıkanlara tazminatları bile ödenemiyor. Yasak olmasına rağmen tazminatlar taksitle ödeniyor. Faizsiz, vade farksız… Peşin isteyenlere indirim yapılıyor, yarısı teklif ediliyor. Kabul etmeyene ‘dava aç’ deniyor. Firma zor durumda dayanamıyor; işçi işsiz, parasız kalıyor. Vergiler, sigortalar ödenemiyor. İflaslar kapıda. Konkordatolar patladı. Kimse farkında değil ama konkordato ilanı öncesi bu firmalar halktan para topluyor ve sonra konkordato ile değişik bir mağdur türü yaratılıyor” diye devam edince gerçekten sıkıldım.

“Ben ne yapayım be birader... Çok istiyorsan oturup seninle ağlayayım” dedim.

“Fatih Bey, biz bunları anlatacak kimse bulamıyoruz. Sanayicinin tek umudu bir faiz indirimiydi, o indirimlere kadar dayanmaya çalışıyordu. Şimdi bu operasyonlarla o da hayal oldu. Yıl başına kadar 8-10 puanlık indirim olur diye bekliyordu herkes. Ama bu şartlarda imkansız. Bunu anlatamadık. Belki siz anlatırsanız duyarlar. 

CHP İstanbul il başkanının kim olduğu beni ilgilendirmiyor ama bu beni, bizi, milleti ilgilendiriyor. Oy verdiğimiz partinin temsilcilerine bunu anlatıyoruz. Dinliyorlar, hak veriyorlar ama belli ki söyleyemiyorlar. Bu yüzden sizin canınızı sıktım. Kusura bakmayın” dedi.

Sarılıp, öptü gitti.

Geride içimde yarattığı derin sıkıntı kaldı. 

İstemeye istemeye aktarıyorum. 

Emre emin ol bunca gerilim, bunca sorun içimi sıktı. 

Sürekli mide bulantısına benzer, ağır bir duygu içindeyim. 

Vallahi hep beraber biraz huzur istiyoruz. 

Ülke biraz dursun, dinlensin millet.

Emreciğim “CHP’deki bu huzursuzluk CHP’de niye hep var? Niye CHP’den böyle iç kavga haberleri geliyor?” demişsin. 

Haklısın ama bu huzursuzlukların sadece CHP’ye özel olduğunu söylemek doğru değil, bu tüm partilerde var.

AK Parti’den başlayalım… 

AK Parti’de huzursuzluk olmadı mı! 

Bak iktidar partisinden Gelecek Partisi çıktı, DEVA Partisi çıktı. 

Erdoğan’ın şahsi karizması ve iktidarın verdiği güçle bu tartışmalar, bölünmeler çok etkili olmadı. 

Ama AK Parti de çok tartışıldı. 

Keza MHP… 

Bak MHP’de kavga çıktı, içinden daha önce BBP çıktı; son dönemde MHP’nin içinden İYİ Parti çıktı, Zafer Partisi çıktı, Anahtar Parti çıktı. 

Örnekler çoğaltılabilir, huzursuzluk her partide olur. 

CHP’deki fark, bir yandan da iktidar gücüne karşı mücadele ediyor ve bölünmüyor, bütünlüğünü korumaya çalışıyor. 

Biliyorsun cezaevinden verdiğim ilk haberlerde, CHP içinde bir grubun genel merkeze ve İmamoğlu’na pek de iyi bakmadığını anlatmıştım. 

Sonra bu karşıtlık azaldı ama yok olmadı.

Beni ziyaret eden CHP’lilerden bazıları, sayıları çok değildi ama varlardı, yumuşak sözlerle de olsa yönetimi eleştiriyor ve cezaevinde Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret etmiyor, sevmediklerini, istemediklerini saklamıyorlardı. 

Bu normaldir, her partide olur. 

Parti içi muhalefettir. 

Parti içinde yarışıyorlar. 

Başarılı olamazlarsa ayrılırlar ya da vazgeçerler. 

AK Parti böyle kurulmadı mı? 

Burada garip olan, iktidarın parti içi muhalefete destek olması…

YSK şimdi sessizliğini koruyor ama bana göre aslolan YSK. 

Onlar karar verici, onların kayıtlarında İstanbul il başkanı kim görünüyorsa il başkanı odur.

Ben hala YSK’nın son sözünü bekliyorum. 

Gürsel Tekin’in hemşehricilik yaparak gaza gelmesi çok garibime gidiyor. 

Tabii bir yandan da bugün Gürsel Tekin’e destek veren iktidar yanlılarının, düne kadar Gürsel Tekin’e neler deyip yazdıklarını, hakaretlerini, eğitim durumuyla dalga geçmelerini, servetiyle ilgili iddialarını Gürsel Tekin de o iddiaları ortaya atanlar da unutmuşa benziyor. 

Kemal Kılıçdaroğlu ise CHP’nin delege yapısının bozulduğunu söylemiş. 

Deutsche Welle öyle diyor.

İyi de, Özgür Çelik’in il başkanı seçildiği kongre de, Özgür Özel’in genel başkan seçildiği kurultay da Kemal Kılıçdaroğlu yönetimi tarafından organize edildi.

Yani bu seçimleri yapan Kılıçdaroğlu yönetimi. 

Şunu da unutma Emre, Kılıçdaroğlu genel başkan iken il başkanı Canan Kaftancıoğlu’na gelen siyaset yasağı için “Tanımıyoruz” deyip AK Parti yargısına, kararlarına uymayacağını söylemişti.

İlginçtir, AK Parti medyasında da beklenmedik yazılar, görüşler yer alıyor.

Şaşırıyoruz! 

Şamil Tayyar‘ın X paylaşımları çok konuşuluyor ama bazı yazılar, görüşler gözden kaçıyor.

Tayyar ile Cem Küçük arasındaki tartışma, polemik de konuşuldu ama Küçük’ün 1 Eylül‘deki yazısı gözden kaçtı galiba. 

Yazıyı okuyunca, yazının üzerindeki imzayı birkaç kez kontrol etmek zorunda kaldım. 

Hala inanmakta zorlanıyorum. 

Suriye’de ivmenin İsrail’e kaydığını, Türkiye’nin geç kaldığını, ABD’nin ikircikli politikasının Türkiye’nin elini kolunu bağladığını yazmış. 

Doğru mu? 

Elhak doğru desem bana kızarlar ama doğru. 

Oradan ekonomiye geçmiş… 

LC Waikiki, DeFacto, Mavi Grup gibi devlerin zorluklarını ve üretimlerini yapan Çözüm Grup’un konkordato ilanını yazmış.

“İflaslar, konkordatolar bitmek bilmiyor” diyor. 

Piyasaların kan ağladığını anlatıyor. 

16-17 yaşındaki çocukların 200 – 300 bin TL’ye adam vurduğunu, Daltonlar gibi çetelerin özendiriciliğini anlatıyor.

Kültür sanat alanındaki çöküşten söz ediyor. 

Hepsi doğru, altına imza at. 

Sadece en sonunda CHP’yi suçlamış ve bu konularda politika üretmemekle itham etmiş. 

Keza bir başka AK Partili kalem Fuat Uğur, İstanbul Üniversitesi’ne ağır biçimde dalmış.

Haklı olarak… 

Ben, bu Bülent Zülfikar’ın üniversite içindeki bir komisyon tarafından suçlu bulunduğu bir rapordan söz etmiştim. 

Pahalı ilaçlar üzerinden yapılan büyük bir yolsuzluk iddiası ile ilgili suçlayıcı bir rapor…

Fuat Uğur bu rapora ulaşabilir belki. 

Yani artık herkes her şeyi görüyor.

Ama ülkenin gerçekle bağlantısı koptu.

19 yaşındaki bir velet, 60’ına merdiven dayamış savcıyı katlediyor. 

Ne o, husumetlisi imiş…

Savcı bu adam savcı, ne husumeti! 

Hukuksuz hukuk kararlarını konuşuyoruz. 

Ülkenin enerjisi harcanıyor, garip yargı kararları alınıyor. 

CHP kararları tanımıyoruz diyor ama bu sorunu, kararı yok etmiyor. 

CHP Genel Başkanı ile konuşurken, Özgür Bey “Biz kurultayda mucize eseri kazandık. Kurultayın tüm organizasyonunu Kılıçdaroğlu yönetimi yapmıştı. Kılıçdaroğlu yönetiminin belirlediği delegelerle seçime girildi. Bunu kimse hatırlamak istemiyor” diyor.

Haklı.

Herkes her şeyi unutuyor. 

Siyasette ilkeli olmak, haksız muameleye maruz kalmaya neden oluyor.

Dün söylediğinin bugün tam tersini yapmak kimseyi utandırmıyor. 

Özel yönetimi, kendisini aday gösterince “Siz hukuksuz bir yönetimsiniz” demeyen belediye başkan adayı, seçimi kaybedince kendisini aday yapan yönetimi hile yapmakla suçlayıp, dava açıyor.

Kayyum olarak atanan CHP’li, ilk iş genel başkandan randevu isteyip seçilmiş il başkanını yanına alacağına, önce 1. partinin cenazesini kaldırmaktan söz ediyor sonra genel başkandan randevu istiyor. 

Sanki biraz geç kalınmış bir talep…

Yanılıyor muyum! 

Emre Bey biraz da komisyona gidelim arzu edersen. 

MHP, Suriye’de YPG’nin, Türkiye’deki çözüm ya da barış sürecinin bir parçası olması gerektiğini söylüyor.

Doğru. 

Ben bunu, Devlet Bey yeni açılımı gündeme getirdiği günden beri, aylardır söylüyorum. 

Hikmet Çetin, cezaevinde yaptığımız konuşmada Suriye’nin kuzeyinin de komisyonun çalışma alanında olması gerektiğini söyledi, ben de aktardım. 

MHP şimdi bunu hatırlatıyor ve kurucu önder diyerek bu konuda Öcalan’ı adres gösteriyor.

İyi de bu baştan konuşulmadı mı? 

Pervin Buldan bunun söz konusu olamayacağını, kurucu önderle yaptığı görüşmelere dayanarak söylüyor. 

Haydaaaa!

Ne olacak şimdi?

Senin soruna da yanıt vereyim, Çin’in silahlı gövde gösterisinin ABD’ye meydan okuma olup olmadığını sormuşsun. 

ABD’nin iki eski başkanı, özellikle de Obama, Çin’in sadece ekonomik büyümeye odaklanmamasını, dünya sorunlarıyla ilgili olarak siyasi bir güç olarak da sahneye çıkmasını istemişti. 

Çin’in siyasi bir kutup olmasını istiyordu ABD. 

Bence bu silahlı gösteri, bir meydan okuma falan değil. 

Yani ABD’ye yönelik değil.

Bölgesel bir meydan okuma bence. 

Oradaki asıl meydan okuma törene katılan liderler: Rusya, Kore, Pakistan yan yana yürüyenler.

Biraz da iyi şeylerden söz edelim.

Hoşuma giden birkaç haber var. 

Mesela Polonya’da aşırı sağcı konfederasyon partisi üyesi Dawid Szostak partisinden istifa etmiş.

LGBTİ karşıtı söylemleriyle tanıtılan partinin Katowice Başkanı Szostak, trans bir modelle ilişkisi ortaya çıkınca istifa etmek zorunda kalmış.

Çok güldüm! 

Bir de hakiki güzel haber gördüm.

TCDD, yani Devlet Demiryolları, 40 yeni lokomotif alımı ile ilgili medyada çıkan adrese teslim ihale haberleri üzerine ihaleyi iptal etmiş.

Bu da güzel!

Tabii erkek milli basketbol takımımızın başarısını tepeye yazmak lazım.

Ergin Ataman kumandasındaki gençlerimiz Sırbistan’ı yendiler.

Sırbistan Olimpiyat Yarı Finali’nde, Amerika’nın rüya takımına şansızlık sonucu yenilen bir takım, bence dünyanın en iyi basketbol takımı olabilir.

Onları yenmek müthiş bir başarı.

Genç arkadaşım Alperen Şengün ve eski dostum Ergin Ataman nezdinde tüm takımı kutluyorum.

Yine uzattım.

Biraz kendimden, Silivri’den söz edeyim.

Birkaç gündür belimin arkasında başlayan bir ağrı vardı.

Artınca doktora gittim, daha doğrusu götürüldüm.

Doktor böbrek dedi, ben kastaki kasılmaya dikkatini çektim. 

Gülerek “Masaj iyi gelir” dedi.

Tabii ki burada öyle bir imkan yok. 

Sonunda ortak teşhis koyduk. 

Böbrek ağrısına bağlı olarak, bölgesel adele kasılmasında karar kıldık. 

Kurum doktoru Buscopan, kurum hastası Bengay merhem yazdı.

Şimdi iyiyim, ağrım azaldı.

Keşke şu gerilim azalsa, yüzleri güldürecek şeyler olsa, belirsizlikler ortadan kalksa da baş ağrımız da azalsa…

Emre emin ol, CHP’ye kapatma davası açılmış olsa bile durum daha az karışık, daha az tartışmalı, daha anlaşılabilir olurdu.

Bu tansiyon ülkede gerçekten çok hasar yapıyor.

Yazık!

Herkese huzurlu bir hafta sonu diliyorum. 

Allah herkese kolaylık versin!

Çünkü bunlar hikaye, aslında asıl mesele ekonomi. 

Özgür Çelik görevden alınınca kimsenin kredi kartı borcu azalmıyor. 

Tam aksine artıyor.

FatihAltaylı
X’te yanıtla

X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.

FatihAltaylı
  • Geçmiş yazılar

TümüFatihAltaylı
Silivri Günlüğü - 61
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 61

Fatih Altaylı

Eylül 16, 2025

Silivri Günlüğü - 60
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 60

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

Silivri Günlüğü - 59
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 59

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

  • Videolar

TümüFatihAltaylı
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye" görseli
FatihAltaylı
Bugün
FatihAltaylı
YouTube
Mehmet Demirkol yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 17, 2025
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti" görseli
Dün
FatihAltaylı
YouTube
Barış Terkoğlu yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 16, 2025
2 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Zeki Demirkubuz yorumluyor

Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"

Eylül 15, 2025

3 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı

"Gülmek bir savunma mekanizması"

Eylül 14, 2025