İstanbul 19°
FatihAltayli

Fatih Altaylı

Diğer yazılarıFatihAltaylı

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü - 56

detail banner reklam

Silivri Günlüğü - 56

FatihAltaylı
Köşe Yazısı

Fatih Altaylı

Eylül 9, 2025

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü - 56

Silivri Günlüğü - 56

Selamlar Emre Bey, selamlar bizi dinleyen herkese…

Emreciğim, aslına bakarsan pek bir şey anlatasım, pek bir şey konuşasım yok. 

Dün geceden beri bir mide bulantısı, bir keyifsizlik hakim üzerimde. 

Tatsız, tuzsuz, keyifsizim. 

Yıllar önce benzer bir günde, Çetin Altan’ın tek satırlık bir köşe yazısı vardı “Bugün içimden yazı yazmak gelmiyor” diyen.

Benim de halet-i ruhiyem tam da bu!

Ama böyle bir hakkım yok, biliyorum. 

Aklıselimin, Türkiye’nin hangi siyasi görüşten olursa olsun toplumsal merkezinin, ideolojiye tutsak olmamış ve vatanseverliğin, gençlerin geleceği ile dertlenen herkesin ortak sesi olarak konuşmak, makulü dillendirmek, seslendirmek zorundayız.

Tabii öncelikle İzmir’de hayatını kaybeden şehit polislerimize rahmet dileyelim. 

Emre kusura bakmazsan tatsız konularla değil son günlerde, ne günü, son aylarda meydana gelmiş tek iyi, tek olumlu, tek güzel şey ile başlayalım. 

Kadın voleybol takımımızın dünya ikinciliği ile!

Ne yalan söyleyeyim, Dünya Şampiyonası öncesi kadın voleybolcularımızdan böyle bir başarı beklemiyordum. 

Çeyrek finalden yukarı bir başarı umudum pek yoktu.

Takımın son bir yılda motivasyon kaybettiğini; bireysel PR faaliyetlerine, reklam ve tanıtım filmlerine, etkinliklerine fazla odaklanmaları nedeniyle konsantrasyon kaybına uğradıklarını zannediyordum. 

Son birkaç turnuva performansları beni böyle düşünmeye sevk ediyordu. 

Kadın voleybol takımımız beni çok kötü yanılttı. 

Ellerine, ayaklarına sağlık! 

İlk 2 seti keyifle izledim.

36 maçtır yenilmeyen İtalya’ya kök söktürdüler ve ilk 4 sette İtalyanlardan daha çok sayı kazandılar. 

İtalyanlara bayağı bir korku yaşattılar.

Karar setini ise izleyemedim, kalbim dayanmadı.

Televizyonun sesini kapadım ve üst kata çıkıp bekledim. 

Ve kaybettik, dünya ikincisi olduk. 

Şöyle söyleyeyim; büyük, çok büyük başarıdır. 

Başka herhangi bir konuda, daha doğrusu başka herhangi bir olumlu konuda dünya ikincisi mi olduk ki voleybolda olmamızı beğenmeyelim, küçümseyelim.

Bir büyük iştir, bir büyük olaydır. 

Ve Emre şunu söyleyeyim, herkese büyük derstir.

Bir liyakat dersidir, liyakatin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir derstir.

Hiçbir alanda dünya ikincisi olamayan ülke nasıl oluyor da voleybolda ikinci olabiliyor ve en iyiye kök söktürüyor? 

Çünkü torpil yok, yakın kayırma yok, sevmediğini beğenmediğini, fikren kendisine uymayanı göndermek yok.

Ebrar Karakurt’u sevmesen de takıma koyuyorsun, Melissa Vargas’a bazıları kafayı taksa bile takımdan uzaklaştırmıyorsun; partilinin kızını, iktidara yakın dernek başkanının yeğenini torpille takıma almıyorsun.

Sadece hak edeni, siyasi görüşünden, sosyal konumundan, cinsel tercihinden bağımsız olarak yalnızca yetenek, başarı ve hak etmeye dayalı bir takım kurunca dünya ikincisi olabiliyorsun.

Bu sadece voleybol için değil, her alan için geçerli. 

Bizim niye yıllardır liyakat dediğimiz herhalde bundan daha iyi somutlaşamazdı.

Gelelim dün akşamüzeri İstanbul’da başlayan ve süren gerginliğe, olaylara…

Sen dün bana şöyle bir soru ilettin, demiştin ki “Gürsel Tekin yarın CHP Genel Merkezi’ne girebilir mi?”

Ben de buna yanıt olarak şunu verdim “Emreciğim bu soruya Silivri’deki kısıtlı bilgimle yanıt vermem kolay değil, ancak bir tahmin yürütebilirim. Tahminim de şu olur, pazartesi öğlen saatlerinde Gürsel Tekin’den önce CHP il binasına 150-200 polis gönderilir. Bu polislerin alacağı güvenlik önlemleri altında Tekin, il binasına girmeye çalışır. Epey bir arbededen sonra Gürsel Tekin içeri girer. Ama onu orada huzur içinde oturtmazlar. 

İl kongresine kadar geçecek süreç boyunca her gün bu yaşanır. Kağıthane’de her gün bir tantana yaşanır. Bana sorarsan burada soru Gürsel Tekin il binasına girer mi değil, Gürsel Tekin bundan sonra insan içine çıkabilir mi?” olmalıydı dedim.

Sonra ne yaptım biliyor musun, bu satırları sildim.

“Ulan Fatih” dedim kendi kendime “Yarın tüm bunlar olur, il binası önünde kavga gürültü çıkar, faturayı sana keserler. Halkı kin ve düşmanlığa sen tahrik ettin derler. Zaten cezaevindesin bir de bu davayla uğraşma şimdi. Sen söylemezsen de olacak olan olacak. İzle bakalım” dedim.

Ve bu satırları sana yollamadım. 

Zaten yanıldım da; benim pazartesi öğlen saatlerinde gelir dediğim emniyet güçleri bir pazar akşamı CHP il binasını ablukaya aldılar ve gece boyunca gergin görüntüler yansıdı ekranlarımıza. 

Çok çirkin ve normal bir ülkede olmaması, yaşanmaması gereken olaylardı.

Normal şartlarda, Gürsel Tekin gelir eğer içeri alınmaz ise güvenlik talebinde bulunur, polis gücü gerekiyorsa Tekin’in isteği üzerine yollanırdı.

Hukuki olan bu olurdu.

Sokulmama, girememe olasılığına göre önlem, hem de abartılı önlem, çok da demokratik bir görüntü vermez ve vermedi de.

“Mahkeme kararını yok saymak suçtur” diyerek böyle bir önlem operasyonu çok da haklı değil.

Mahkeme kararlarına uymak elbette demokratik veya demokratik olmayan devletlerde devlet olmanın gereğidir ama Anayasa Mahkemesi gibi en üst mahkemenin de kararlarını yok saymamak gerekir.

En alt mahkemenin kararını karar sayarken, en üst mahkemenin kararını karar saymamak demokratik olmayan rejimlerde bile olmaz.

Şu kadarını söyleyeyim, bir hukuk devletine yakışmayan bir abartılı önlem görüntüsü vardı.

Görebildiğim kadarıyla tek olumlu yön, görevlendirilen polislerin tutumuydu. 

Belki yanılıyorumdur ama ben müdahale eden polislerin gözünde bu tutumu onaylamadıklarını gösteren bir bakış gördüm.

Hepsinde değilse bile çok önemli bir kısmında bunu gördüm sanki. 

Bana çok acayip bir soru sormuşsun “Siz olsaydınız nasıl bir tavır alırdınız?” diye.

Bu soruyu çok anlamadım. 

Kimin yerinde olsaydım? 

İktidarın mı, Gürsel Tekin’in mi, CHP yönetiminin mi? 

Buradan makul olan seçeneği düşünüp, “CHP yönetiminin yerinde olsam…” şeklinde alacağım soruyu.

Çünkü iktidarın yerinde olsam zaten işler bu hale gelmezdi. 

Bu iktidar en başarılı ve en yüksek oy aldığı dönemde demokratik bir tavır içindeydi; özgürlükçü, hukuka saygılıydı. 

Bu tavrını korusaydı bugün bunları zaten yaşamıyor olurduk. 

Gürsel Tekin yerinde zaten olamam. 

CHP yönetiminin yerinde olsam sorusuna yanıt vermeye çalışayım ama önce şunu söyleyeyim; kimse kimsenin yerinde olamaz, herkes ancak kendi pabuçlarının içinde olur. 

Hele hele benim gibi tüm hariçten gazel okuyan yorumcular için laf söylemek, şöyle yapılmalı böyle yapılmalı demek, özellikle böylesi durumlarda doğru değildir. 

Sırtında yumurta küfesi olmayan, boşamak zorunda olduğu bir eşi olmayan bekarlar için konuşmak kolaydır. 

Bunu net bir şekilde belirttikten sonra, şu an yerinde olmak isteyeceğim son kişi CHP Genel Başkanı Özgür Özel’dir.

Bence çok iyi dayanıyor. 

Yaşadıklarına, yaşatılanlara can dayanmaz. 

CHP’nin bugünkü tutumunun doğru veya yanlış olduğuna karar vermek haddim değil. 

Benim şahsi görüşüm şudur; CHP Yüksek Seçim Kurulu’nun kararından sonra önemli bir hukuki üstünlük elde etti ve partinin kendi ifadesiyle en kötü olasılıkta dahi 21 Eylül’de partiye yeniden hakimiyet kuruyor, yönetimi kaybetti ise bile geri alıyor. 

Böyle bir hukuki moral ve ahlaki avantaj elde etmişken, ben olsam İstanbul İl Başkanlığı’na girmesi konusunda Gürsel Tekin’e zorluk çıkarmaz, binada Tekin’e bir oda verirdim. 

Kalan iki kişi ile otursun binada. 

İl başkanı odasını asla vermezdim, çünkü Gürsel Tekin il başkanı olarak atanmadı. 

Yani ben Gürsel Tekin‘le bir girdi girmedi savaşı değil, il başkanlığında bir sınır harbi yürütmeyi tercih ederdim.

Milletvekilleri ve ildeki partililerin arasında bırakırdım.

Doğrusu budur diyemem, ben böyle yapardım diyebiliyorum sadece. 

Bu meselede ilk düğme yanlış iliklendi.

Tekin, o hatalı açıklamayı yapmasa işler bu hale gelmezdi. 

Ama kim bilir, belki de Gürsel Tekin işlerin bu hale gelmesini bilerek, isteyerek o açıklama ile girdi konuya. 

Öyle üzülüyorum ki Emre, ülkenin enerjisi nerelere harcanıyor. 

Yazık…

Bu arada, birisi Gürsel Bey’e bu partiye genel başkan olarak değil, İstanbul il kongresini en kısa sürede yapmak için çağrı heyeti üyesi olarak atandığını hatırlatsın, o da pozisyonunu abartmasın.

Umuyorum sen bunları yayında okumadan bu gerilim biraz düşer. 

Çünkü bu gerilimin artmasını isteyenler, artsın isteyenler var. 

Bu durumda doğru olan tansiyonu düşürmek.

CHP, enerjisini kuruluş yıldönümüne ve açıklayacağı programına yoğunlaştırsın. 

Sonuçta Tekin, bazılarının yansıttığı gibi partiye yeni bir yön çizecek bir yerde değil.

Emre Bey kardeşim bizim memlekette değil bir gün, birkaç saatte olan olaylar medeni bir Avrupa ülkesini, ne bileyim bir Norveç’i bir Finlandiya’yı birkaç yıl idare eder. 

Mesela bak birkaç gün önce, Antalya İl Emniyet Müdürü görevden alındı, yolsuzluk suçlaması ile gözaltına alındı.

Şaka değil, il emniyet müdürü!

Hatırladığım kadarıyla Antalya’da bu ilk değil. 

Birkaç yıl önce yine bir Antalya emniyet müdürü, yine yolsuzluk iddiası ile görevden alınmıştı. 

Ne var bu Antalya’da çok merak ediyorum… 

Asıl felaket ise dün İzmir’de yaşandı. 

16 yaşında bir saldırgan, pompalı tüfekle polis karakoluna saldırdı.

Bir polisi nöbette, bir emniyet müdürünü ise kendisini takip ederken şehit etti.

16 yaşında bir velet, elindeki pompalı ya da belki otomatik av tüfeği ile polis katliamı yapıyor!

İlk gelen bilgilere göre 28 el ateş etmiş. 

Normal bir pompalı tüfeğin fişek haznesi 5 fişek alır. 

Saldırı yerinde 28 kovan bulunmuş. 

Yani saldırgan, 6 kez boşalan fişek haznesini doldurmuş. 

İnanılmaz bir şey…

Tek başına bir karakola saldırıp, 6 kez fişek haznesi dolduracak zamanı buluyorsunuz.

Bu, amatörce yapılacak bir iş değil sanki. 

Haberde duyduğum, 16 yaşındaki katilin IŞİD sempatizanı olduğu söylendi, bu da garip bir olay. 

Umarım arkasındaki gerçekleri öğrenebiliriz! 

Memleketin huzuru yok olurken bir yandan da Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu toplantılarını sürdürüyor. 

AK Parti’nin tavrına bakarak “Galiba sürmeyecek” denilen sürece iktidar partisi yeniden destek verince can vereceği düşünülen süreç reanime edildi, dirildi.

MHP’nin hukukçusu Feti Yıldız Bey, Öcalan’a bir Meclis heyeti gitmesini doğru bulduğunu söyledi.

Kendi fikridir, partisinin fikridir. 

Ancak Feti Bey’in açıklamasında hiç ama hiç katılmadığım bir bölüm var. 

Diyor ki: “Türkiye 300 yıldır en güçlü olduğu dönemi yaşıyor.”

İki nedenle katılmam mümkün değil. 

Türkiye’nin en güçlü dönemi demek, ülkeyi küçümsemektir. 

Bu ülke en sıkıntılı döneminde ABD’ye ve Rusya’ya ve tüm dünyaya rağmen Kıbrıs’a çıkarken de güçlü idi. 

Lozan’da dünyanın en güçlü ülkelerinin karşısında otururken de güçlü idi. 

Atatürk, Dünya liderlerini yeni Cumhuriyet’in içinde ağırlarken de güçlü idi.

Öcalan’a gidip gitmemek komisyonun kararı.

Yüce meclistir, ne isterse ona karar verir.

Ama Türkiye her zaman güçlüdür.

Komisyona gelirsek…

Bence gereksiz zaman kaybediyorlar, alakalı alakasız herkesi dinlemeye bence gerek yok.

Meclis zaten herkesin ortak temsilcisi.

Ahlaki olarak şehit ailelerini, gazi yakınlarını dinlemek tamam ama fazlası gereksiz.

İlla birileri dinlenecekse ben bir tavsiyede bulunayım.

Kandil’deki yöneticilerden biri; Karayılan, Karasu mesela.

O anlatsın sürece uyup uymayacaklarını.

Hatta Suriye’den Mazlum Abdi değilse de Salih Müslim getirilsin.

Tabii ki ütopik ama bana sorarsan faydalı olabilir.

Muhtemeldir ki, kamu görevlileri bu gruplarla ilgili komisyona bilgi vermiştir ama süreçte sürekli değişimler oluyor, ABD her gün başka bir şey söylüyor.

Bir update, bir güncelleme gerekli olabilir.

Dün okullar açıldı.

Allah bütün çocuklarımıza zihin açıklığı versin.

Kötü eğitim sistemine rağmen kendilerine yatırım yapsınlar; öğrenmeye, bilgilenmeye çalışsınlar.

Bol bol okusunlar.

Alimleri okul değil, kendi çabaları yetiştirir.

İlber’in, Celal’in, Murat’ın hepsinin sınıf arkadaşları vardı.

Bütün sınıf İlber olmadı.

O yüzden kendinizi yetiştirin, bol bol okuyun, ilgi alanlarınızı bulun, sizi neyin mutlu ettiği kadar neye yeteneğiniz olduğunu belirleyin ve çalışın.

Başta ne kadar çok çalışırsanız sonra o kadar az çalışarak başarınızı sürdürürsünüz.

Okul kıyafetleri konusu ise yıllardır konuşulur durur.

Bizim zamanımızda ilkokulda herkes siyah önlük giyer, beyaz yaka takardı; zengin fakir ayrımı olmasın diyeydi.

Her yerde, köyde de kentte de ilkokul kılığı buydu.

Ortaokulda ise genelde bir üniforma vardı.

Erkekler ceket pantolon, kızlar jile giyerdi.

Ben Galatasaray’da yatılı okudum.

Okula pazartesi gelirken göğsünde rozet olan lacivert ceket, gri pantolon; okul içinde ise serbest kıyafetti.

Kimin zengin kimin fakir olduğu sadece ayakkabılardan anlaşılırdı, o da biraz.

Yani diyeceğim o ki, makul fiyatlı üniforma iyidir; olması gereken odur ama keşke Türk milli eğitiminin tek sorunu kılık kıyafet olsa.

Emre inanır mısın, cezaevinde önümüze koyulan iki kap yemeği yerken aklım hep okula aç giden binlerce, belki on binlerce öğrencide. 

Keşke bu yemekler cezaevlerinin istihap haddinin %30 üzerindeki cezaevi sakinlerine ya da 50 küsur bin tutukluya değil, aç öğrencilere verilse. 

Emre konuşacak, konuşulacak bin mesele var…

İstanbul’da olan biten gerçekten çok üzücü.

Demokrasi adına, hukuk adına üzücü. 

Bu işe seyirci kalanlar ya da destek verenler aynı şey kendi partilerine yapılsa ne hissederlerdi?

Ne yazık ki, hukuk ve demokrasi olmayınca kimsenin garantisi kalmıyor. 

Eğer muhalefet yok edilirse iktidar yanlısı olmak da anlamsızlaşır. 

Sonuçta Emreciğim, önceki akşam tatsızdı. 

Üzerine bir de A milli futbol takımının hezimeti geldi. 

İstanbul’daki rezaletten kafamı uzaklaştırayım dedim, Konya’daki felaketi izledim. 

Kazanmak zordu elbet ama 6-0 fazla oldu. 

10 olurdu, Allah korudu.

Keşke ülkemizin tansiyonu biraz düşse… 

Tansiyonu yukarı taşıyorlar; belki siyaseten kazandıklarını düşünebilirler ama sonuçta sağlıklı biriyle değil, tansiyon hastası biriyle uğraşıyorlar. 

Zordur tansiyon hastasına bakmak.

Vallahi olan biten benim de tansiyonumu çıkardı. 

Haftalardır 11’e 7 olan tansiyonum üç gündür yüksek.

Önceki gece maçtan önce 13’e 9 oldu, hiç bu kadar yükselmezdi. 

Gece bir ara üzüntüden ağladım. 

15 yıl önce Avrupa Birliği’ne üye adayı olur muyuz, 1 lira 1 dolar olur mu diye tartışırken şimdi düştüğümüz hal dün gece beni ağlattı. 

Yazık kere yazık!

Ne başka ülkemiz var, ne yaşamayı düşüneceğimiz ne de günü geldiğinde gömüleceğimiz başka bir ülke… 

Niye bu canım ülkeyi bu halde tutuyoruz!

Tek umudum gençlerde Emre. 

Bu ülkeyi güzel günlere yeniden taşıyacak olanlar onlar. 

Kusura bakma bugün kısa kesiyorum. 

Yoruldum Emre… 

Gündemden, gereksiz gerilimden yoruldum. 

Yorulduk…

Herkese selamımı söyle, herkese sevgiler…

FatihAltaylı
X’te yanıtla

X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.

FatihAltaylı
  • Geçmiş yazılar

TümüFatihAltaylı
Silivri Günlüğü - 61
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 61

Fatih Altaylı

Eylül 16, 2025

Silivri Günlüğü - 60
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 60

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

Silivri Günlüğü - 59
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 59

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

  • Videolar

TümüFatihAltaylı
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye" görseli
FatihAltaylı
Bugün
FatihAltaylı
YouTube
Mehmet Demirkol yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 17, 2025
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti" görseli
Dün
FatihAltaylı
YouTube
Barış Terkoğlu yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 16, 2025
2 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Zeki Demirkubuz yorumluyor

Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"

Eylül 15, 2025

3 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı

"Gülmek bir savunma mekanizması"

Eylül 14, 2025