Silivri Günlüğü - 57
Fatih Altaylı
Eylül 12, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü - 57
Silivri Günlüğü - 57
Selamlar Emre Beyciğim, nasılsınız?
Arkadaşlarımız, ekibimiz, izleyicilerimiz, dostlarımız, herkes iyi mi?
Umarım iyisinizdir, dilerim iyi olun.
Beni soruyorsanız, merak ediyorsanız ben iyiyim; moralim, keyfim düne oranla çok çok daha iyi.
Açıkçası bir partinin, ana muhalefet partisinin, İstanbul merkezine binlerce polisle, gazla, suyla girilmesi beni gerçekten çok üzdü.
Durumu en iyi, İYİ Partili Selçuk Türkoğlu tanımladı ve “pespayelik” dedi.
Hangi partiye yönelik olduğundan bağımsız gerçekten çok pespaye, Türkiye’ye yakışmaz bir durumdu.
Garip olan ise Gürsel Tekin’in tavrıydı.
Geliyorum dedi, gelmiyorum dedi, tekrar geliyorum dedi, polisle girmem dedi, sonunda gazla tozla girdi.
Öyle bir izlenim edindim ki, sanki birileri Gürsel Tekin’e “Gir kardeşim ne bekliyorsun” diyordu.
Yanılıyorsam kusura bakmasın ama izlenimim bu.
CHP’den gelen uzlaşma yaklaşımlarına olumsuz yanıt vermesini ben buna bağlıyorum.
Orada dayak yiyen insanlara dönüp “Bunlar CHP’li değil” demesi de hiçbir şey değilse en azından ayıptı.
Biliyorsun ben başından beri bu meselenin diyalogla çözülmesini önerdim.
Her şeye rağmen “uzlaşma ve buna dayalı hızlı çözüm” dedim.
Dün bazı izleyiciler buna kızmışlar.
Bana iletildiği kadarıyla bir kısım, yorumlarda “Bu Gürsel Tekin’le mi konuşacaktı CHP yönetimi?” diye sitem etmişler, doğru düşünmediğimi düşünenler olmuş.
Ben de söylüyorum zaten, burada tek bir doğru yok.
Herkesin kendine özgür bir düşüncesi ve sorun çözme yöntemi var.
Benim ise çok basit bir mantığım var.
Şöyle ki; yargıya bu kararı aldıranın amacı ne?
CHP içinde bir kavga var izlenimi uyandırmak, CHP yönetimini değiştirmese bile CHP’yi oyalamak, enerjisini boşa harcatmak ve olabiliyorsa partiyi parçalanmaya götürecek bir süreci başlatmak…
İstiyorlar ki CHP’de kavga çıksın.
Peki rakibiniz sizin kavga etmenizi istiyorsa, size böyle bir tuzak kuruyorsa tuzağa düşmemenin yolu nedir?
Kavga etmemek.
Kavga etmezseniz rakibin hamlesi boşa çıkar.
Benim söylediğim bu.
Ki zaten ortaya çıktığı kadarıyla, CHP yönetimi bu yolu denemiş ama Gürsel Tekin’e talimat verenler Gürsel Bey’in bu yola girmesini engellemişler, kavga istemişler.
CHP, tüm bu olan bitene rağmen hala hukuk yolu ile bir mücadele vermeye çalışıyor, hala hukuka dayalı çözüm yolları bulmak istiyor.
Belli ki bu süreç kolay kolay bitmeyecek, iktidar kanadı CHP’yi güçsüzleştirmek için her yolu deneyecek.
Önümüzdeki günlerde daha çok şeyler göreceğiz gibi duruyor.
Daha pek çok ilginç yargı kararları görmeye hazır olalım, göreceğimiz yeni ihanetlere şaşırmayalım.
CHP’yi öldürmeyen her darbe güçlendiriyor ve partiyi konsolide ediyor.
O konsolidasyon bugün işe yaramaz ise yarın işe yarar.
Şurası net ki, CHP mitingler ile aktif muhalefete geçmese, Mehmet Şimşek ekonomik sorunları çözmede başarılı olsa, tüm anketlerde CHP’nin yükselişi olmasa tüm bu yaşananlar olmayacaktı.
AK Parti, Erdoğan ile Özgür Özel arasındaki yumuşama, normalleşme süreci sürsün isterdi.
Bu yüzden bu operasyonlar sürer, iktidar CHP içindeki muhalif unsurları kullanmaya devam eder.
Çünkü CHP içinde sayısı çok olmayan ama hem yönetimden hem de İmamoğlu’ndan nefret eden bir grup var.
Kalabalık değiller ama az bile olsalar dış destekle ortalığı karıştıracak miktardalar.
Merak ettiğim ise şu Emre: Bu gerilim seçime kadar 2 yıl nasıl sürdürülür, sinirler buna nasıl dayanır?
Korkarım ki bu tatsız olayın tekrarlarını da görmeye hazırlıklı olmamız gerekecek.
Bu arada Mahmut Tanal’a bir uyarıda bulunayım; yaşı artık genç değil, öndeki yerini gençlere bıraksın.
Bu yaşta gaz, cop, kavga, hızla inip çıkan adrenalin tehlikeli.
Kendine dikkat etsin.
Muhalefete lazım…
Bu ve benzeri olayları daha çok konuşacağız gibi görünüyor.
Belli ki yeni bir döneme, farklı bir hukuki ve siyasi döneme girdik, giriyoruz.
Devlet Bahçeli’nin “İstanbul kararının Ankara’yı etkilemesi lazım” cümlesi de zaten bunu gösteriyor.
Hayalimizdeki Türkiye bu muydu diye düşünüyorum…
Bugün, Ata çemberi ile kuşatılmış memleketimiz bunu mu yaşamalıydı?
Hepimizi mutlu edecek görüntü, tüm parti temsilcilerinin katıldığı bir kuruluş yıl dönümü değil miydi Cumhuriyet’in kurucu partisi için?
Ama gel gör ki, bırak diğer partinin genel başkanlarını, CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bile katılmadı CHP’nin kuruluş yıl dönümü törenine.
Özgür Özel’in yanında, üzerinde “Kemal Kılıçdaroğlu” yazan koltuğa teşrif etmedi.
Bu da ilginç değil mi sence!
Eylül ayının ikinci yarısında bu görüntüleri tekrar izlemeyiz inşallah.
“İktidar sandıksız Türkiye istiyor” söylemine ise hala katılmıyorum.
Sandıksız Türkiye isteyen bir yönetim tüm bunları yapma ihtiyacı duymaz.
Seçim yapmıyorum der, olur biter.
İçişleri Bakanlığı’na bir küçük hatırlatma yapmak istiyorum.
CHP İstanbul İl Başkanlığı’na yapılan gazlı operasyon sırasında giysilerinde herhangi bir yazı, numara, işaret bulunmayan siyah tişört siyah pantolonlu genç bir grup vardı.
Büyük olasılıkla polis…
Yani inşallah polistir!
Ancak kıyafet ve renk seçimi olumsuz çağrışımlar yapmaya çok müsait.
Emre izninle başka bir konuya geçelim, iktidarın terörsüz Türkiye diye tanımladığı sürece…
DEM tarafı, sürecin bir an önce hızlanmasını ve Öcalan’a özgürlüğünü değilse bile özgürlük yolunu açacak umut hakkının verilmesini, dağdaki PKK’lılar içinse eve dönüş benzeri bir yasa çıkarılmasını istiyor, talep ediyorlar.
Ki zaten, bunun üzerinde uzlaşılmış bir konu olduğu süreç başlarken yapılan açıklamalardan belliydi.
İktidar tarafı ise sürecin Suriye’nin kuzeyindeki YPG’yi de kapsaması gerektiğini söylüyor.
Belli ki baştaki pazarlık bunu da kapsıyormuş.
Ancak bu hiçbir zaman netleşmedi.
Öcalan’ın YPG’de de etkin olduğu, Mazlum Abdi’nin Öcalan’ın manevi oğlu gibi olduğu hep söylendi ama YPG konusu hiçbir zaman net olarak sürece dahil mi, değil mi anlaşılamadı.
Hatta bu belirsizliğe dikkat çeken Hikmet Çetin “Komisyon Kuzey Suriye’yi de kapsamalı” diye uyarmıştı bütün tecrübesiyle.
Şimdi süreci başlatan MHP’den, YPG’nin de silah bırakması gerektiğine ilişkin sert açıklamalar geliyor.
“YPG’yi de kapsıyor” diyor, aksinin mümkün olmadığını söylüyorlar.
Ancak burada ciddi bir uyuşmazlık var.
İmralı’ya sık sık giden, İmralı heyetinden Pervin Buldan ise “Böyle bir şey yok. Süreç YPG’yi kapsamıyor” diye net ve açık biçimde söylüyor.
Bu durumda konu, komisyon temsilcilerinin İmralı’da Öcalan ile yapacağı görüşme ile aydınlığa kavuşacak.
Benim şahsi kanaatim, YPG’nin kendini sürece dahil etmeyeceği ve silah falan bırakmayacağı yolunda.
YPG Öcalan’a değil, ABD’ye bağlı.
Amerikan Büyükelçisi Tom Barrack, YPG’nin ABD’nin müttefiki olduğunu defalarca vurguladı.
ABD’nin ve İsrail’in, Suriye’de kritik görevler verdiği aşikar.
YPG veya SDG’nin Öcalan dedi, istedi diye silah bırakması pek söz konusu olur gibi durmuyor ve bu programda 10 aydır biz bunu söyleyip duruyoruz.
Tüm bunlardan anladığım şu: Suriye’nin kuzeyinde çarşı karışabilir.
Türkiye YPG’ye yönelik bir operasyon yapar mı, 10 küsur yıldır yapmadığını şimdi yapar mı, Amerika ile ilişkileri bozar mı, MHP başlattığı süreci bozar mı hep birlikte göreceğiz.
YPG bir yandan Suriye’deki HTŞ yönetimine, bir yandan da Türkiye ile restleşirken elbette ki ABD’ye güveniyor.
Peki ABD’ye güvenilir mi?
ABD’ye zaten güvenilmez de Trump ABD’sine hiç güvenilmez.
Esip yağıp gürleyen, dün ak dediğine bugün kara diyen, en yakın adamını bile anında satan Trump’ın süper tutarsız yönetimine güvenerek değil kuyuya inmek, bakkala bile gidilmez.
Daha 15-20 gün önce Putin’i, Ukrayna’ya saldırıları durdurmazsa yaptırımları artırmakla tehdit ediyordu.
Sonra Alaska’da manasız, sonuçsuz bir görüşme yaptılar.
Ne konuştular kimse bilmiyor.
Sonra Avrupalı liderleri karşısına dizdi.
Sonuç şu oldu: Rusya, savaşı bitirmek bir yana saldırılarını artırdı; Ukrayna’da, Kiev’de artık hükümet binalarını vurmaya başladı.
Ve Trump’tan tık yok!
Sanki Putin’in, Ukrayna Savaşı’nı sürdürmesini hem ABD hem de Avrupa istiyormuş gibi davranıyorlar ve ABD’ye güvenen Zelenski şaşkın.
Yani demem o ki ne YPG ne HTŞ, ABD’ye güvenmemeli.
Bakın İsrail artık sadece Golan’ı işgal etmekle, Şam’ın dibine kadar gelmekle yetinmiyor.
Üç gündür Humus kentini bombalayıp duruyor.
Emre Bey, tüm bu abuk subuk gündem içinde demokrasinin geleceği için kaygılanır, asıl dertlerimizin önüne geçen özgürlük ve hukuk için dertlenirken asıl gündem olması gereken ekonomiyi ve Mehmet Şimşek’in açıkladığı Orta Vadeli Program’ı konuşamadık.
Biliyorsun Orta Vadeli Programlar 3 yıl için açıklanıyor ama biz her yıl bir daha açıklıyoruz.
Benim dinleyebildiğim kadarı ile açıklanan OVP, biraz Polyanna OVP’si gibi olmuş.
Fazla iyimser.
Her şey iyiye gidecek, bir tür her şey çok güzel olacak programı.
%3.3’lük 2026 büyümesi çok uçuk bir hedef olmamakla beraber enflasyon, işsizlik, vergi ve turizmin gelirlerinde öngörülen artışlar fazla iyimser.
Zaten büyüme de büyük oranda kamu harcamalarına bağlı görünüyor.
Tabii bu da vergi geliri artışlarına bağlı.
Özel sektör bu denli sıkıntıda iken vergi gelirleri reel olarak nasıl artar bilemiyorum.
Ama gördüğüm kadarı ile medyanın gözden kaçırdığı bir şey var.
Cumhurbaşkanlığı tarafından Resmi Gazete’de yayınlanan yeni vergiler var.
Hizmet sektöründe ciddi fiyat artışlarına neden olabilecek vergiler ihdas edildi.
Bunu fark eden pek olmamış.
Daha çok yurt dışı harcına gelen %40’lık zam konuşuluyor.
Bu, yurtdışı çıkış harcına bu yıl yapılan ikinci artış.
Asgari ücrete yılda 1 zam, yurt dışı çıkış harcına 2 zam.
Tek elle verip iki elle almak, kaşıkla verip kepçeyle almak gibi.
Orta vadeli program tutar mı diye soruyorsan, geçmiş OVP’lerin tutma oranına bak.
Bu yılki sapma, enflasyonda %17.
İstersen bu keyifsiz gündemin arasına nispeten keyifli bir gelişmeyi alalım mı?
Togg’u gördün mü? Yeni Togg’u.
Benim aylardır sorduğum “Niye hala piyasada yok” dediğim, yıllardır “Tek modelle olmaz” diye yırtındığım Togg’a yeni sedan model geldi ve biz bunu Togg’un Almanya’da satışa başladığını duyuran reklamlarla gördük, öğrendik.
Zaten bir fuarda da sergilenmiş, bir otomobil fuarında.
Önce modelden gördüğüm kadarıyla söz edeyim.
Çok avangard olmayan ama hoş bir otomobil olmuş.
Önden sevimli bir kabalığı var.
Hafiften EQE Mercedes’i andırıyor, arka stop lambaları ise biraz BYD’yi andırıyor.
Piyasada kaldığı birkaç yıl içinde yüzü eskir mi bilmiyorum ama şu an için hiç de fena değil.
Almanya’da pazar bulur mu?
Türk vatandaşlarının %20’si alsa epey bir satış olur.
Alırlar mı bilemem!
Teknik özelliklerini bilmiyorum ama 600 km civarı bir menzili ve 200 beygir civarında bir gücü vardır diye tahmin ediyorum.
Togg’un yeni yönetim kurulu başkanı bence doğru bir iş yaptı ve Togg’u “Mobilite cihazı” diye pazarlama saçmalığından vazgeçerek, Togg’u otomobil fuarlarında tanıtıp pazarlamaya başladı.
Doğru tercih, doğru yöntem.
Tabii otomobilin Almanya’da satışa başlamasının reklamları Türkiye’deki televizyonlarda yapılınca tebessüm ettim.
Biliyorsun Togg’un Almanya satış fiyatı, Türkiye fiyatından yaklaşık %25 civarı daha düşük.
Herhalde bu yüzden bize Alman reklamlarını izletiyorlar.
Yine de Togg’un model sayısını, bulunduğu segment sayısını artırması olumlu gelişme.
Ben hala Togg’un bir hafif ticari aracı da piyasaya vermesi gerektiğini iddia ediyorum.
Markanın piyasadaki modellerinin bağımsız güvenlik testi NCAP’ten
5 yıldız alması da başarı ama TX10 modelinin en geç iki yıl içinde yenilenmesi gerekiyor, rakipler boş durmuyor.
Dün Ümit Özdağ’ı Özlem Gürses’in programında izledim.
Epeydir konuşmadığı için eleştiriliyordu.
Suriyeli ve Afgan göçmenler meselesi, Ümit Özdağ konuşmayınca kimsenin konuşmadığı bir konu olmuştu.
Birkaç hafta önce genç bir avukatla bu konuyu konuşuyorduk “Pek çoğu döndü. O yüzden gündemden düştü konu” diyordu.
Katılmadığımı söyledim.
Elbette dönüşler var.
Zaten UNHCR, yani Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine dayanarak yıllardır söylediğim oranı haklı çıkaran dönüşler.
Birleşmiş Milletler verileri, 5 yılı aşan mülteciliklerde geri dönüş oranının çok düştüğünü ve %20’nin dönüp, %80’in kaldığını gösteriyordu.
Şu anda Türkiye’den Suriye’ye geri dönenler %10 oranında.
Bu en fazla %20, yani 1 milyon civarı olur; Türkiye’deki ekonomik kriz büyürse 1.5 milyon olur.
Ama hepsi dönmez, daha doğrusu çoğu dönmez.
Ümit Özdağ’a gelince…
İzleyebildiğim bölümde iyiydi, net ifadeler kullandı.
Örgütlenmesini güçlendirirse oylarını çok artırma potansiyeli var gibi duruyor.
Söylemlerinde katıldığım yerler çok, katılmadığım yerler de az değil.
Cezaevi anısını anlatırken, avukat görüşünde tanımadan selamlaştığı birinin yeni doğan çetesi mensubu olduğunu öğrenince kendine nasıl kızdığını anlattı.
Bu kadar mı olur!
Geldiğim hafta aynısını yaşadım.
Birebir!
Aynı selam, aynı duygu…
Bana da selam yolladı Ümit Bey, benden de ona aleykümselam!
“Kılıçdaroğlu partinin başına geçerse, 21 Eylül’deki kurultayda parti Özgür Özel’e döner” yorumunu fazla iyi niyetli buldum.
İzmir’deki cinayetler, karakola yapılan ve iki polisimizin şehit olmasıyla sonuçlanan saldırı giderek karanlık yüzünü gösteriyor.
Saldırgan, 16 yaşındaki saldırgan, çok profesyonel.
Elinde fişekler, ses bombaları ve bunları profesyonelce kullanıyor.
Belli ki eğitimli ve zaten İstanbul’daki yabancı bağlantıları da ortaya çıkarılmış.
Gerisi de gelir…
HTŞ bağlantısı iddiaları ilginç.
Çünkü pek çok radikal İslamcı Orta Doğu örgütü gibi, IŞİD’in İsrail ve ABD kontrolünde olduğu biliniyor.
IŞİD‘in İ’si aslında İsrail’in i’si.
Ve bu örgüt durduk yere İzmir’de bir saldırı organize ediyorsa, bu haybeye bir iş değildir.
Türkiye bununla uğraşacağına boş işlerle uğraşıyor; polislerimiz illegal örgütlerle değil, legal partilerle karşı karşıya getiriliyor.
Bu arada, CHP’nin eski İstanbul İl Başkanlığı önünde polis ablukası hala duruyor, yol hala barikatla kapalı.
Peki haftaya orada futbol maçı olacak, yol yine kapatılacak mı?
Bu ne saçma bir durum!
Koskoca ana arter CHP’de kayyum gidinceye kadar kapalı mı kalacak?
CHP’lilerinin binaya sokulmaması ise zaten ayrı bir idari hata…
Dün öğle saatlerinde, Feti Yıldız’ın Hikmet Çetin’i ziyaret etmesi heyecan yarattı “Acaba Hikmet Çetin’e kayyumluk mu teklif ediliyor?” dendi.
Keşke Hikmet Abi kayyum olsa.
Hiç değilse hızlı bir normalleşme sağlar, saçma sapan egolara kapılmaz.
Ama butlan kararı çıkar ve Kılıçdaroğlu kabul ederse kayyum gelmez.
Zaten Hikmet Çetin görüşmenin içeriği ile ilgili detay vermedi ama Feti Yıldız’ın kayyumu yanlış bulduğunu söylediğini açıkladı.
Zerre hukuk nosyonu olan zaten kayyumu doğru bulmaz ama Feti Bey böyle söylediyse eğer, Devlet Bey’in “İstanbul kararı Ankara’daki davayı etkilemeli” cümlesini nereye koyacağız?
Emre bir konuya değinmeden geçmeyeceğim.
İstanbul İl Başkanlığı’na yapılan operasyondan ötürü sosyal medyada CHP’yi suçlu bulan muhalif görüntülü tipler var.
Bu düşünce doğru değil, CHP suçlu değil, bunu başlatan CHP değil.
CHP hakkını kendi istediği, uygun gördüğü biçimde korur.
Mücadele etse de suçlu, etmese de suçlu ilan edilemez CHP.
Hatta tam aksi, şiddete başvurmadan, şiddet çağrısı yapmadan direnmek herkesin hakkıdır.
Direnmeyeni de gördük…
Benim farklı yöntem de uygulanabilir demem, mevcut yönetimi yanlış bulduğum anlamına gelmez.
Özgür Özel ve ekibi süreci çok iyi yönetiyor, bu çok zorlu duruma iyi dayanıyorlar.
Özel’in programını bozup gelmemesi de doğru tavırdı.
Şunu da eklemek isterim, uzun yıllar sonra CHP’de genel başkan dışında başka parlak isimler de öne çıkmaya başladı.
Ali Mahir Başarır, Ali Gökçek, Mahmut Tanal gibi isimler zaten biliniyor ama Suat Özçağdaş, Deniz Yavuzyılmaz gibi isimler de giderek güneş gibi parlıyor.
CHP ekip hareketi olmuş gibi görünüyor.
Silivri haberlerine geçmeden son olarak bir arzumu dile getireyim.
İstanbul’daki CHP merkezi, eski veya yeni önemli değil, bu haliyle utanç verici.
Orada o önlemler gereksiz.
Bakanlık ya da İstanbul Valiliği, CHP yönetimi ile oturup konuşsun.
Kimse korkmasın; Gürsel Tekin’i orada kimse dövmez, yemez.
Bu çirkin görüntü, bir parti binasının ablukaya alınması olur bir şey değil.
Bu görüntüyü kabul edemeyiz, vatandaş olarak içimize sinmiyor.
Başka parti binasına yapılsa da sinmez.
Tabii Gürsel Tekin’in de tahrik edici tondan vazgeçmesi gerekecek.
Silivri’de bu durum nasıl yankılandı diyorsan, çok net bir şey söyleyemem.
Çünkü pek az avukat görüşüne çıktım iki gündür.
Bu yüzden de çok fazla şey söyleyemem ama görebildiğim 2 belediye başkanı çok tepkiliydi.
Avlulardaki hararetli konuşmalarda bazı isimlere yönelik sert sözler söyleniyor ve benim avluya kadar ulaşıyor.
Benim durumum dün de söylediğim gibi.
Birkaç gündür ülke gibi tansiyonum biraz yüksek.
Adli tatilin sona ermesi ile birlikte davalarım da başladı.
Bu ay 3 mahkemem var, onlara hazırlanıyorum.
Ekim başında ise tutuklanmama neden olan dava görülecek, oradaki savunmama da çalışıyorum.
Olan bitene üzülüyorum.
Ne yazık ki benzer süreçler pek çok ülkede yaşanıyor.
Dünya 2008’den beri farklı bir süreç yaşıyor.
2008 yılında, dünyanın bir büyük savaş gereksinimi içine girdiği analizleri yapıldı.
Dünya Savaşı çıkmadı ama dünyanın şaftı kaymaya başladı.
Liberalizmin, en azından sosyal liberalizmin sona ermeye başladığını görmeye başladık.
İkinci kırılma, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkma kararı Brexit’ti.
Eşzamanlı olarak ilk Trump dönemi de başladı.
Globalleşme darbe almaya başladı.
Avrupa’da radikal sağ ve ırkçı siyaset güçlenmeye başladı.
Göçmen krizleri bu süreci hızlandırdı.
Yani diyeceğim o ki, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada bir siyasi kriz var.
Bizde buna ek olarak bir de ekonomik kriz var.
Türkiye bir demokrasi dışı döneme gider mi?
Bunu ileride konuşuruz ama ben şunu bilir şunu söylerim, Türkiye bu sorunlarını hızla çözebilecek kapasiteye sahip.
Moraller elbet bozuk ama çok da bozmayın.
Sıkıntı çekilecekse çekilir bir süre.
Sonu iyi olur diye umuyorum, görüyorum!
Zor mu olacak? Evet, kolay değil.
Ama Hande’nin çok sevdiği bir söz vardır Beckett’e ait: “Dünyada gözyaşı miktarı sabittir”
Bilmem anlatabildim mi!
Dur bir de düzeltme yapayım, Galatasaray Üniversitesi’nde diploması iptal edilen öğretim üyesi Profesör Aylin Ataay Saybaşılı haber yolladı.
“Ben kendim istifa kararı aldım, rektör istifa et demedi” demiş.
Bana camiadan gelen bilgi öyle değildi ama aslolan kendi söylediğidir.
Erken emekliliğin tadını çıkarsın.
Hadi herkese sevgi, selam…
Yarın görüşmek üzere!
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar


Zeki Demirkubuz yorumluyor
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"
Eylül 15, 2025
Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı
"Gülmek bir savunma mekanizması"
Eylül 14, 2025