İstanbul 22°
FatihAltayli

Fatih Altaylı

Diğer yazılarıFatihAltaylı

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü - 61

detail banner reklam

Silivri Günlüğü - 61

FatihAltaylı
Köşe Yazısı

Fatih Altaylı

Eylül 16, 2025

Yazı İçeriği

  • Silivri Günlüğü - 61

Silivri Günlüğü - 61

Emre Beyciğim selamlar, selamlar, selamlar… 

Herkese sevgiler!

Cezaevine, hücreye tıkıldığımdan bu yana ilk kez dün aklıma geldi “Ben kaç gündür buradayım” diye sayayım dedim.

Neredeyse 3 ay olmuş, 87 gündür tek başıma bir hücredeyim. 

Sevdiğim her şeyden ve herkesten uzak her gün zor. 

Yok hangi yemeği özledin, yok nereye gitmeyi özledin… 

Açık söyleyeyim herkes bilsin, insan tek bir şeyi arıyor cezaevinde. 

İnsanı, sevdiklerini…

Hatta komik olacak ama sevmediklerini bile özlüyor.

Buradaki en önemli yoksunluk, insan yoksunluğu.

Bilirsin beni, pek de sosyal böcek sayılmam ama cezaevinin en büyük cezası insansızlık.

Geçenlerde avukatımdan birkaç gömleğimi verip evden temiz gömlekler getirmesini rica ettim.

“Hande’den rica et üzerine biraz parfüm sıksın” dedim.

Temiz gömlekler geldi.

Mis kokuyordu ama Hande benim parfümümü sıkmıştı.

Oysa benim istediğim, onun parfümünün kokusuydu.

Neyse sabah sabah duygusallığı abartmayalım, zaten canı sıkkın olan izleyicilerimizin canını daha fazla sıkmayalım.

Pazar akşamı ekran karşısına büyük bir umutla oturdum.

Avrupa şampiyonluğuna bir adım vardı ve bu adımın çok zor olduğunu biliyordum.

Biz iyi takımdık ama Almanya istatistiklerde bizden bir adım önde görünüyordu.

Yine de şapkadan tavşan çıkaran bir Ergin Ataman, istim üzerinde bir takımımız vardı.

Çok da iyi başladık, hatta ilk anda üstünlük kurduk.

Çok açık söyleyeyim, maçı top şansımız olmadığı için kaybettik.

Yine de büyük başarıdır.

Ergin’i bilirim, tanırım.

Mutsuzdur, başarısızlık olarak görüyordur bu sonucu ama bence çok önemli başarıdır.

Hepsini kutluyorum!

Keza boksör kızlarımızın gümüş madalyaları da büyük başarı.

Merak etme, gündeme geçeceğiz ama önce izleyicilerimiz haklı olarak bir soru sormuş, benim de aymazlığımı yüzüme vurmuşlar.

Dünkü sohbetimizin sonunda İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’e teşekkür etmiştim.

Niye diye sormuşlar, haklılar.

Bazen herkesin tüm gündemi bizim gibi takip ettiğini zannediyorum.

Gündemi bizden çok daha iyi takip eden izleyicilerimiz olduğu gibi, işinden gücünden kafasını kaldırıp detaylara hakim olacak vakti bulamayan izleyicilerimiz de var.

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’i kutlamamın nedeni, benim Türkiye’den sonra en sevdiğim ve en beğendiğim ülkenin İspanya olması değil elbette.

Böylelikle senin bana daha önce sorduğun ve benim yanıtlamadığım bir sorunun da yanıtını vermiş olayım ve kutlama gerekçemi anlatayım.

İspanya, İsrail Gazze’de katliama başladığı günden bu yana, İsrail’in zulmüne ve soykırımına en net ve sert tepkiyi veren ülke.

Öyle ki, İsrailliler’e lokantalarda servis yapmayı dahi reddeden bir toplum İspanyollar.

Bunu antisemitik bir tavırla değil, Netanyahu’ya ses çıkarmadıkları için demokratik bir tepki olarak sergiliyorlar.

Sosyal demokrat Başbakan Pedro Sanchez’e gelirsek…

Sanchez birkaç gün önce bir açıklama yaptı ve çok net konuştu.

Sözleri aynen şöyle: “İspanya’nın nükleer bombaları, uçak gemileri veya büyük petrol rezervleri yok. İsrail saldırısını tek başımıza durduramayız. Ancak bu, mücadeleyi bırakacağımız anlamına gelmiyor. Çünkü tek başımıza kazanmasak bile uğruna savaşmaya değer davalar var.”

Bu cümlenin sahibi, batılı bir ülkenin sosyal demokrat başbakanı.

İspanyol Başbakanın bu sözlerinin yarısı kadar samimi, dörtte biri kadar etkili bir cümleyi ben ne bir İslam ülkesinin liderinden duydum ne de bir Arap liderden.

Yanlış anlaşılmasın, bizim Cumhurbaşkanı hariç…

Erdoğan da söylüyor ama bu sesin batıdan yükselmesi çok önemli.

Emreciğim, bırak bunları da dünkü yargı kararına gel artık diyorsun, farkındayım ama şunu da anlatmak istiyorum.

Pazar akşamı muhalif diye bilinen televizyonlardan birinde, bir tartışma programına göz gezdiriyordum.

Konuklardan biri şöyle yorum yaptı, dedi ki “Ankara’daki butlan davasının erteleneceğini düşünüyorum. Çünkü AKP’nin amacı CHP’nin televizyonlarda, sosyal medyada tartışılmasını sağlamak. Bence CHP’yi zayıf, kendi içinde birlik olamayan, kendini yönetmekten aciz bir parti gibi göstermek. Bu tuzağa düşmemek lazım. CHP’yi tartıştırarak CHP’yi yıpratmak isteyen iktidarın ekmeğine yağ sürmemek lazım.”

Bunları duyunca istemsizce kahkaha attım hücremde.

“İktidarın CHP’yi tartıştırma tuzağına düşmememiz lazım” diyen yorumcu, haftalardır bir gün o ekranda bir gün bu ekranda CHP’yi tartışıyor.

Hem de ne tartışmak!

Butlan davası ya da kurultay davasına geçmeden önce söz etmek istediğim birkaç farklı konu var.

Meslektaşım Cansu Çamlıbel, Hikmet Çetin ile çok güzel bir röportaj yapmış.

Hikmet Abinin farklı zamanda, farklı yerlerde söylediği pek çok şeyi derlemiş, toplamış, genişletmiş, perspektif kazandırmış.

Hikmet Çetin’in bana anlattığı Alparslan Türkeş anısı, Çamlıbel‘in röportajında CHP ile MHP koalisyonu önerisine evrilmiş.

Hikmet Çetin’in bana anlattığı hikaye şuydu: Başbuğ Alparslan Türkeş, 12 Eylül darbesi sonrası Hikmet Çetin ile birlikte yaptığı bir orman yürüyüşünde “MHP ile CHP koalisyon kursaydı 12 Eylül darbesi olmazdı” demiş.

Buradan hareketle iş, CHP-MHP koalisyon önerisine gelmiş.

Bazı yorumcular, geçmişte CHP ile MHP’nin koalisyon kurduğunu söylüyorlar.

Yanlış.

CHP ile MHP asla koalisyon kurmadılar.

DSP ile koalisyon kurdu.

Bugün böyle bir olasılık sıfırın altında.

Zaten isteseler bile iki partinin Meclis’teki sayıları yetersiz.

Böyle bir olasılık 2015’te kapılarına geldi ancak dışarıdan HDP desteği gerekiyordu.

MHP lideri bu olasılığı reddetti.

Böyle bir şey kimsenin ne aklında var ne de bunun karşılığı var.

Gelelim benim başından beri öngördüğüm kararı alan Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi kararına…

Öncelikle şunu söyleyeyim, 42. Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi, herhalde bugün herhangi bir yargıcın yerinde olmak istemeyeceği bir hukukçu olsa gerek. 

Muhtemelen pazar gecesini uykusuz geçirmiştir. 

Düşünsene ekonomi, toplum yaşamı, ülkenin siyasi hatta demokratik geleceği alacağın kararla senin sırtına yüklenmiş.

Bugün ne yazık ki sadece o hakim değil, pek çok yargı mensubuna çok ağır bir yük bindirilmiş durumda. 

Bu mahkemenin yargıcı, bu davanın o mahkemede görülmemesi gerektiğini bilmeyecek kadar hukuktan uzak mı? 

Zannetmiyorum. 

Ama sıkışmış… 

Benzer sıkışıklıklar dünyanın başka ülkelerinde de yaşandı, yaşanıyor. 

Siyasi tarih, yargının siyasal iktidarlar, özellikle de güçlü siyasal iktidarlar tarafından sıkıştırıldığı, kullanıldığı binlerce değilse bile yüzlerce örnekle dolu. 

Ve ilginçtir, böyle dönemleri kısa veya uzun zamanda aşmayı başaran ülkeler ve uluslar hem demokratik hem ekonomik çıtalarını yükseltiyorlar. 

Aşamayanlar ise Afganistan, Suriye oluyorlar. 

Türkiye bu ülkelere hiç ama hiç benzemediği için bunu aşar, çok rahat aşar.

Neyse, mahkeme 4. kez kararı vermedi ve duruşmayı erteledi.

Ekim sonunda bir duruşma daha yapılacak. 

Yani aylardır söylediğimiz üzere CHP üzerinde Damokles’in kılıcını tutmaya devam edecek.

Bence bu iktidarın da istediği bir şey. 

Çünkü iktidara yakın gruplarda konuşulan bir durum var. 

Gerek belediyelere yönelik operasyonlarda, gerekse CHP’ye yönelik operasyonlarda erken harekete geçildiği, en olumsuz sonuçta dahi CHP’ye toparlanma hatta karşı hamle yapma şansı verecek bir zaman tanındığını düşünüyorlar.

Butlan davasının, seçime ne kadar yakın sonuçlanırsa iktidar için o kadar avantajlı olduğuna inanıyorlar. 

Sadece, Ekrem İmamoğlu’na yönelik diploma iptal ve siyasi yasak davasının zamanlamasından hoşnutlar.

Çünkü buralardaki kararların verilmesini ve yüksek yargı organlarınca YSK’ya listeler verilmeden önce kesinleşmiş olmasını planlıyorlar. 

Bu davalar kesinleşmeden AK Parti bir erken seçim yapmaz, yapamaz. 

Bu yüzden baskın erken seçim diyenler komikti. 

Dünkü davanın en önemli sonucu, ara kararda bir tedbir kararı vermemesi oldu.

Maçta gol olmadı, top orta sahada.

Bana sorarsan, bu davayı açanların ikinci bir hamlesi olacaktı. 

Burada bir mutlak butlan kararı çıkması halinde, yerel seçimlerle ilgili olarak da bir iddianame bulunacak ve 2024’teki CHP adaylarının tartışılmasına yönelik bir hazırlık yaptıklarını düşünüyorum. 

Yani bu adayları belirleyen yönetim yok hükmünde ise adaylar da yok hükmündedir demeyi planlıyorlardı.

Delilim yok ama hissiyatım böyle. 

Bu davayı açan, eski AK Partili Lütfü Savaş “yok hükmünde” dediği yönetim tarafından Hatay Belediye Başkan adayı gösterilmişti.

O zaman yönetim doğru seçilmişti. 

Ben hakimin yerinde olsam, bu onurlu ve haysiyetli siyasetçiye bunu bir sorardım. 

Tabii hakim bu davada ne karar vermesi gerektiğini biliyor da VAR hakeminden korkuyor.

Lütfü Savaş tarafı ise sanki yeni bir hamle için hazırlık içinde gibi. 

CHP karışıkken erken seçim olur mu? 

Bu soruya yanıt verdim zannediyorum. 

Ekrem İmamoğlu’nun aday olmasını engelleyecek davalardan biri kesinlik kazanmadan yani tüm yargı aşamalarını tamamlamadan erken seçim olmaz.

Bana ilettiğin bir diğer soru Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatının açıklamasına inanıp inanmadığım.

Komik bir soru. 

Kemal Bey’in avukatı “Kılıçdaroğlu’nun konuşmamasının nedeni partiye zarar vermemek” demiş.

Gülünç bile denemeyecek kadar komik bir açıklama, ciddiye alınır tarafı yok. 

Emre, biraz değişik bir bakış açısı getirmek istiyorum izninle. 

Ciddiyetsiz açıklamaları boşver.

Mart ayından bu yana ekranlarda sürekli bir “hukuk devleti” tanımlaması konuşuluyor.

Bir şeyi çok konuştuğun zaman aslında kavramın içini boşaltıyorsun. 

Hukuk devleti de böyle bir kavram oldu.

Sana farklı bir şey söyleyeyim. 

Ben bu kavramı evvel ezel içi boş bir kavram olarak görürüm.

Ne demek hukuk devleti? 

Her devlet bir şekilde hukuka bağlıdır, bir hukuk devletidir. 

İster demokratik olsun ister monarşik… 

Hamurabi’den bu yana hukuk devleti var.

Bizim burada hukuk devleti diye tanımladığımız aslında biraz angolasakson tarzı devlet ama aslında II. Dünya Savaşı’ndan sonra refah toplumunun kendini dayadığı devlet anlayışı.

Dönemsel, kültürel bir hukuk devleti anlayışı… 

Bu anlayışı ilginç bir şekilde kavrayan ise Mustafa Kemal Atatürk olmuş.

Bizim bugün arayıp da bulamadığımız şey hukuk devleti değil.

AK Parti “Bizim bir hukukumuz var” dese başı ağrımaz.

Ama mesele hukuk devleti değil. 

Benim çok önemsediğim bir hukuki görüş, aslında bizim ne aradığımızı daha iyi anlatabilir.

Şöyle diyor “Hukukun görevi, devletin eylemlerinin öngörülebilirliğini mümkün kılmak, böylece asgari güvenliği temin etmektir.”

Bugün Türkiye’de yaşadığımız sıkıntı tam da bu. 

Türkiye’de hukuk, devletin eylemlerini öngörülebilir hale getirmiyor. 

Hatta tam aksi oluyor, özneye dayalı bir hukuk sistemine dönüşüyor.

Sorun bu.

Tabii bu bize göre sorun… 

Bu meseleyi şöyle noktalayalım. 

Emreciğim saatleri seviyorsun, incabloc nedir bilir misin?

Biz genç ya da çocukken bazı saatler incabloc diye pazarlanırdı. 

Yani düşmeye, çarpmaya dayanıklı diye…

Tüm bu süreçler CHP’yi incabloc hale getirdi. 

Vurmaya, kırmaya, düşmeye, darbeye dayanıklı hale getiriyor. 

İktidarın beklentisinin tam aksine CHP parçalanmıyor, bütünleşiyor, daha iyi yapışıyor parçalar birbirine. 

Bunun dışında kalan parçanın boyutu giderek küçülüyor ve önemsizleşiyor.

1970’lerde Baykal’la başlayan parti içi hizipleşme giderek azalıyor. 

İktidarın başlattığı süreç tam aksi sonuç veriyor ve CHP’yi güçlendiriyor. 

Sadece İmamoğlu’nun aday olmasını engelleyebilecekler. 

Hadi artık bu konuyu kapatalım… 

Dur ama önce şunu da ekleyeyim öyle kapayalım. 

Geçenlerde Hikmet Çetin bana geldiğinde kendisinden bir ricada bulundum. 

Dedim ki “Abi tüm mitinglere, tüm eylemlere katılıyorsun. Artık genç sayılmazsın. 2 saat ayakta durma. Bir sandalye al ve otur lütfen.”

Baktım Tandoğan mitinginde yine 1 saatten fazla ayakta durdu.

Rica ediyorum, Hikmet Çetin için otobüsün tepesine bir sandalye çıkarsınlar. Lütfen. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Katar’a bir geçmiş olsun ziyareti yaptı. 

Netanyahu denen uluslararası terörist, Katar’a bildiğimiz kadarıyla 14 uçaklık bir filo yollayarak asıl hedefini vurmasa da 5 Hamas üyesini öldürdü.

Suudi Arabistan hava sahasında binlerce kilometre uçarak, Katar hava sahasına girdi.

Hedeflerine saldırdı ve kayıpsız döndü. 

Bildiğimiz kadarı ile Katar’da, ABD’nin en büyük üssü ve bunun savunma sistemleri var.

Buna rağmen İsrail uçakları hiç görünmeden gelip vurdu. 

Peki bu uçaklar Amerikan üssünü vurmak istese vurabilir miydi?

Tabii ki hayır.

Demek ki her ne kadar yalandan itiraz etse de ABD bu saldırının ortağı.

En azından yardım ve yatakçısı…

Şimdi bazı aklıevvel sözde yorumcular, İsrail’in Türkiye’ye saldırma planlarını gözden geçirdiğini ve planlar yaptığını iddia etmeye başladılar.

Onlara bir şey söyleyeyim. 

İsrail o planı yıllar önce yapmış, bunun swot analizini incelemiş ve olmayacağını anlayıp rafa yine yıllar önce kaldırmıştır.

Sakın yanlış anlama İsrail Türkiye’de bir siyasi suikast yapamaz, Hamas üyesi birini, Türkiye’yi destabilize etmek için bir gazeteci, bir siyasetçi ortadan kaldıramaz demiyorum.

Bunu yapar. 

Amerika’da Trump’a yakın bir cumhuriyetçi parti destekçisini öldürebildiği söylenen bir Netanyahu İsrail’i, Türkiye’de bunu yapamaz demek saflık olur.

Ama İsrail Türkiye’yi vuramaz, Türkiye’ye saldıramaz. 

Hadi biraz da Silivri havadisi vereyim… 

Önce şunu aktarayım, bana farklı zamanlarda ilettiğin onlarca özel soruyu yanıtlıyorum. 

Gündemin biraz hafiflediği bir güne saklıyorum, yollayacağım bu hafta içinde. 

İzleyiciler Ekrem İmamoğlu’na sorup yanıt alamadığım soruların ne olduğunu merak etmişler, onu da yarın yazarım. 

Bunun dışında Silivri’de artık akşam ve sabahın erken saatleri soğuk, daha doğrusu serin olmaya başladı.

Kış ayları soğuk olur belli… 

Çünkü demir pencere ve kapılar sıkı kapanmıyor, bayağı zor ısınır.

Şu an için öyle bir durum yok, serinlik iyi… 

22 metrekarelik avluya güneş artık yarım saat falan uğruyor. 

Güneşi sadece duvarın yüksek kısımlarında görüyoruz. 

Genç avukatlar tanışmak için uğramaya devam ediyor, ilginç hikayeler anlatıyorlar, bazılarını paylaşırım. 

İki gündür farklı bir kitap okuyayım dedim. 

Bartu Bölükbaşı “Türk Mitolojisi Atlası” ve “Eski Türk Portreleri” adlı iki kitabını yollamış. 

Müthiş çizimlerle, çok fantastik. 

Pazar akşamı onları okudum, çok iyi geldi. 

Müthiş bilgisayar oyunu karakterleri olur. 

Türk portreleri deyince unuttuğum sorun aklıma geldi. 

Devlet Bahçeli’nin danışmanı Yıldıray Çiçek’in açıklamasını ve yeniden bir paralel devlet yapılanması olduğu yolundaki sözlerinin ne kadar gerçekçi olduğunu sormuşsun. 

Benim açıklamadan anladığım, iktidarın MHP kanadı bürokrasideki özellikle güvenlik bürokrasisindeki atamalar ve görevden almalardan rahatsız.

Ve bu sürmesin diye bir uyarı yapıyorlar.

“Paralel devlet yapılanması yeniden başladı mı?” sorusunun yanıtı ise bürokraside etkin ve hakim olan MHP tarafından benden çok daha iyi verilir.

Var diyorlarsa büyük ihtimalle vardır.

FETÖ’nün farklı çehreler altında yeniden palazlandığını biliyor herkes. 

Benim bu meseleye bakışımı ise bilirsin… 

“Once FETÖ’cü, always FETÖ’cü”

Yani bir kere FETÖ’cü, daima FETÖ’cü derim.

Araya bu konuyu alıp yeniden Silivri’ye döneyim… 

Burada infaz koruma ekibi açık mavi yazlıkları çıkardı, koyu mavi hatta lacivert kışlıkları giydiler. 

Çok şık oldular. 

Biraz jandarma rengi gibi ama daha iyi. 

Ankara’daki mutlak butlan davasının Kılıçdaroğlu’nun kayyum olarak atanmaması ile sürmesi, buradaki belediye tutuklularının moralini yükseltti.

Ancak hala iddianamelerinin olmaması ve haklarındaki suçlamaları hala bilmiyor olmaları keyiflerini kaçırıyor. 

Geçenlerde Silivri’deki Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Kampüsü’nde 30 bin kişi olduğunu söylemiştim.

Bu bilgi eksikmiş, şu anda mevcut 40 bin civarı imiş. 

L tipi bloklarda 7 kişi için hazırlanan bölümlerde yer yer 60 kişi kalıyormuş.

İnanılmaz bir sayı…

Burada pek çok bildik tutuklu var, biliyorsun. 

Geçenlerde bankacı Seçil Erzan’la karşılaştım. 

Tabii ki tanımadım önce. 

Bana bir şeyler anlatmaya çalıştı. 

Şimdi avukatı aracılığıyla uzun bir mektup iletmiş. 

Bugün, yarın okurum.

Yaşadıklarını kendi penceresinden anlatmış.

Söyledim bir kopyasını sana iletecekler, ben burada ilgilenemem ama belki Onlar ekibinin ilgisini çeker. 

Hoş bir gazetecilik olabilir. 

Buradaki durum budur Emre Bey. 

Hadi kalın sağlıcakla… 

Yarın görüşürüz inşallah!

FatihAltaylı
X’te yanıtla

X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.

FatihAltaylı
  • Geçmiş yazılar

TümüFatihAltaylı
Silivri Günlüğü - 60
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 60

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

Silivri Günlüğü - 59
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 59

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

Silivri Günlüğü - 58
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 58

Fatih Altaylı

Eylül 12, 2025

  • Videolar

TümüFatihAltaylı
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye" görseli
FatihAltaylı
Bugün
FatihAltaylı
YouTube
Mehmet Demirkol yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 17, 2025
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti" görseli
Dün
FatihAltaylı
YouTube
Barış Terkoğlu yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 16, 2025
2 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Zeki Demirkubuz yorumluyor

Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"

Eylül 15, 2025

3 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı

"Gülmek bir savunma mekanizması"

Eylül 14, 2025