Silivri Günlüğü - 68
Fatih Altaylı
Ekim 2, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü - 68
Silivri Günlüğü - 68
Merhaba Emre Beyciğim…
Selamlar, sevgiler, güzel günler diliyorum sana…
Tabii değerli izleyicilerimize de aynı dileklerimi ilet lütfen.
Emre, memleketimizin de dünyanın da gündemi oldukça karışık.
Bu karışıklık, olan biten kimsenin moralini bozmasın.
Dünyada 4. Sanayi Devrimi’nin başlaması, güç dengelerinin değişmeye başlaması, buna karşı oluşan direnç, Çin’in farklı yöntemler izleyerek gerçekleştirdiği büyümenin yarattığı yeni düzen ve oluşturduğu kötü örnek, batının 2. Dünya Savaşı sonrası oluşturduğu demokratik ve toplumsal refah düzenini tartıştırıyor.
Dünya tarihi böyle geçiş dönemleri ile doludur.
Kimse ne şanssız döneme denk geldik diye dertlenmesin.
Ben böyle karamsar düşüncelere daldığım zaman hep farklı bir açıdan bakmaya çalışırım.
Dedemi düşünürüm.
1800’lerin sonuna doğru doğmuş.
Van’da Ermeni isyanını görmüş, ailesinin yarısını kaybetmiş.
İstanbul’a gelmiş; bir imparatorluğun çöküşünü, işgali yaşamış.
I. Dünya Savaşı’nda geçmiş gençliği.
Sonra Kurtuluş Savaşı’nı görmüş.
Var olmaya çalışan bir ülkenin kuruluşunda emek vermiş, Türkiye’nin ilk özel bankasını kurmuş.
Ardından II. Dünya Savaşı’nın ortasında bulmuş kendini.
Her şeyini kaybetme noktasına gelmiş.
Üç askeri darbe yaşamış.
Rahmetli babam, 4 yaşında genç bir cumhuriyete doğmuş.
Dünya Savaşı’nda gençliği geçmiş.
Darbeler, ekonomik krizler yaşamış.
Annem, güzel annem, Dünya Savaşı’nda ekmeğin karne ile dağıtıldığı günlerde doğmuş.
Hepsinin hayatı mücadele ile, kendi yaratmadıkları felaketlerin üstesinden gelme çabası ile geçmiş.
Onları düşünürüm hep ve “Şanslıyız” diye düşünürüm.
Düşünsene biz Trump’tan yakınıyoruz haklı olarak, babam ya da dedem ise Hitler’e denk gelmişti, Stalin’e denk gelmişti.
Hadi şimdi iyimserliği bir kenara bırakıp Ankara Belediyesi’ndeki operasyona bakalım biraz daha.
Görebildiğimiz kadarı ile 1 yıldan fazla süre önce ortaya atılmış, mülkiye müfettişlerince denetlenmiş, sorumlu olma ihtimali olanlara görevden el çektirilmiş bir olayda niyeyse birdenbire bir şafak operasyonu başlatılıyor.
Konserlerle ilgili bir operasyon…
Konserlere fazla para harcanmış.
Harcanmış mıdır?
Olabilir de ille yolsuzluk mudur bu?
Aynı sanatçıyı, iki farklı şirket personel buluşmasında sahneye çıkartsa ikisinin fiyatı bir olmayabilir.
Standardı olmayan bir iştir ama tespiti zor değildir.
Bu konser mevzuu ile ilgili bir süre önce TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda tartışmalar yaşandı.
Komisyon üyesi Cavit Arı, Kültür ve Turizm Bakanı’na Kültür Yolu Festivalleri’nde düzenlenen konserlerde sanatçılara ödenen ücretleri ve konserler için yapılan toplam harcamaları sordu.
Bak işte bu güzel bir soru.
Barem belirlemek için iyi bir yöntem olabilir.
Gerçi sanatçılar iktidara, sık sık işlerinin düştüğü Kültür ve Turizm Bakanlığı’na daha düşük fiyat da vermiş olabilirler ama bir organizasyon şirketinin ya da sanatçının defterlerine bakılırsa ortalama bedellerle ilgili bir rayiç belirlenir.
Zor değil.
Bahsedilen toplam para yaklaşık 3 – 3.5 milyon dolar.
Yani aslında iki üç dinozor bedeli.
Bu arada Mansur Yavaş, sorumlu personelin Gökçek döneminden kalan ve görevlerine devam eden personel olduğunu söyleyince yıllar önce rahmetli Alparslan Türkeş’in anlattığı bir siyasi hikaye aklıma geldi.
Sana da anlatayım, gül biraz.
Yıllar önce MHP’li güneydoğu illerinden birinde il başkanı hayatını kaybetmiş.
Yerine Başbuğ tarafından biri atanacak.
Alparslan Bey’in sevdiği, değer verdiği, üzerinde hatırı olan biri, birkaç iş adamı Başbuğ’a giderek bir isim önermişler.
İlin sevilen isimlerinden, esnaftan biri…
Alparslan Türkeş sonunda ikna olmuş ve önerilen kişiyi il başkanı yapmış.
Bir iki ay sonra bu kişinin atanmasında etkili olan dostları ziyarete gitmişler il başkanını.
Sohbet sırasında kendi ekibini kurup kurmadığını, ilçe başkanlarını yenileyip yenilemediğini sormuşlar.
“Gerek görmedim. Hepsi gelip bağlılık bildirdi. Hepsi iyi ülkücüler ve bana saygıları büyük” demiş.
Ziyaretçiler uyarmış “Yapma, hiç değilse yarısını değiştir. Sonra pişman olursun” demişler.
İl başkanı dinlememiş “Hepimiz ülkücüyüz, hepimiz ocaktan yetiştik. Gerek yok” demiş, bildiğini okumuş.
Bir süre sonra genel seçimler gelip çatmış.
İl başkanı da aday adayı olmuş.
Ancak genel merkez kendisini aday göstermemiş.
İl başkanı için Alparslan Bey ile gidenlerden biri Başbuğ’a sormuş “Niye aday göstermediniz?” diye.
Başbuğ “İlçe başkanları istemedi” demiş.
Ne demek istediğimi anlamışsındır.
Siyasette ekip, kadro önemlidir.
Boşluk bırakamazsın.
Bıraktın mı oradan virüs girer.
Bu örneği umarım Kasım’daki olağan kurultay öncesi Özgür Özel de duyar.
Hazır Özgür Özel demişken, senin “Kurultay davaları artık bitti diyebilir miyiz, iktidar bu davalardan ümidi kesmiş olabilir mi?” soruna da yanıt vereyim.
Öyle bir hava var ama bu havayı yaratanlar 3 AK Parti’li.
Orhan Miroğlu, Savcı Sayan, Cem Küçük ve eski AK Parti’li Hüseyin Kocabıyık.
Hüseyin Bey artık AK Parti’li değil ama AK Parti’de hala varolan vicdanlı kesimi de temsil ediyor.
Bu 4 isim son iki günde, bu davalarla CHP’yi dizayn sevdasından vazgeçilmesini önerdiler.
Bu, partinin politikasını etkiler mi bilemem.
Parti yönetimi anketlere bakacaktır.
Bu yapılanlar oylara nasıl yansıyor ona bakacaktır.
Ancak iktidar CHP ile uğraşmaktan, dizayn çabasından vazgeçmez.
Ben, Meclis’in açılmasından sonra CHP’ye yönelik bir dokunulmazlıkların kaldırılması hamlesi olacağını düşünüyorum.
İktidar bu konuda kendince bir yola girdi.
Artık oradan dönmez, dönemez.
Öyle görünüyor.
İstanbul İl Kongresi’ni durdurma kararı bile yeterince bilgi veriyor gelecekle ilgili ama Allah’tan YSK İstanbul’daki mahkemenin Anayasa’ya aykırı karar verdiğini söylüyor.
İlginç bir soru sormuşsun “Ankara ile ilgili bula bula konserleri mi bulmuşlar yolsuzluk iddiası olarak?” demişsin.
Buradaki tek mesele yolsuzluk değil bence Emre.
İktidar, CHP’li belediyelerin konser, festival benzeri tüm etkinliklerine karşı çıkıyor, engelliyor, soruşturuyor.
Çünkü bu konserler ve festivaller CHP’li belediyelerin halka dokunduğu yerler.
Modern-muhafazakar, genç-yaşlı, herkesin buluştuğu ve CHP ile temas ettiği yerler.
İktidar, CHP’nin halkla temas ettiği noktaları engellemek istiyor.
Kent lokantaları, yurtlar…
Halktaki, sağ seçmendeki CHP algısını değiştirebilecek tüm noktaları engellemek istiyor.
Emre Bey, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler’deki Filistin ya da Gazze konuşmasının büyük bölümünü dinledim.
Şahaneydi.
Türkiye’de o konuşmanın altına imza atmayacak tek kişi yoktur.
Ama ne yazık ki, bu konuşmalar ne kadar güzel olursa olsun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun kubbesinde yankılanıp gidiyor.
Salondaki 50-100 kişi dinliyor ama bir sonuç olmuyor.
Erdoğan’ın yıllardır vurguladığı ve Trump’ın da bu kez söylediği gibi, Birleşmiş Milletler fonksiyonsuz, etkisiz bir kurum.
Hele hele 5 ülkenin her türlü kararı veto etme hakkı varken…
Birleşmiş Milletler laf-ı güzaftır.
Ama Erdoğan’ın “Dünya 5’ten büyüktür” söylemini tutarlı biçimde tekrarlaması giderek taraftar topluyor.
Ama benim gördüğüm, BM artık manasız bir kuruluş.
Net.
Kıbrıs’ı, Türk Cumhuriyetler tanımıyor.
Kimse ne yazık ki tanımaz.
O da net.
Devlet Bahçeli de konuşmasından ötürü Erdoğan’ı arayıp tebrik etmiş.
O önemli değil ama MHP liderinin Türkiye-Rusya-Çin ittifakından sonra önerdiği “Kudüs Paktı” ile İsrail’e karşı bölge ülkelerinin iş birliği yapması gerektiğini söylüyor.
Aslında Türkiye geçmişte de bu tür bölgesel ittifaklar kurdu, bazılarını uzun süre devam ettirdi.
Kimse hatırlamıyor ama Sadabad Paktı kuruldu.
Senin yaşın yetmez ama yıllarca CENTO Paktı vardı.
Türkiye-Irak-İran-Pakistan’dan oluşuyordu yanlış hatırlamıyorsam.
Tabii bu paktlar, birlikler ABD izin verdiği ölçüde yaşadı ya da etkili oldu.
CENTO ilginç tabii…
İnsana, Amerika’nın Clinton zamanı kurduğu Centcom’u da hatırlatmıyor değil…
Devlet Bey’in fikri hoş geliyor kulağa ama kiminle yapacaksın?
Bölgede ABD güdümünde olmayan ülke mi kalmış…
Kimle yapacaksın, İran’la mı?
ABD-İsrail ilişkisi malum.
Sen kiminle İsrail’e karşı birlik kuracaksın?
Hoş bir dilek, güzel bir hayal…
Ama konjonktür müsait değil.
Dediğin gibi bugün bizim Başkan ile Amerika’nın başkanı, Beyaz Saray’da görüşecek.
5 yıl sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden Beyaz Saray’da.
Biliyorsun Biden döneminde Beyaz Saray’dan hiç davet almadı; Biden ile sadece uluslararası toplantılarda, NATO toplantılarında görüşebilmişlerdi.
Bugünkü görüşmelerde masada, Boeing’ten alınacak uçak anlaşması, daha önce anlaşma sağlanmış ve İsveç’in NATO üyeliği karşılığı onaylanmış 23 milyar dolarlık F-16 Blok 70 satışı ve parça temin anlaşması var.
Ek olarak Trump’ın açıklamasından anladığımız, F-35 satışının önündeki CAATSA engelinin kaldırılması da masaya gelecek.
S400’lerin alımı ile ilgili sorun aşılmış olmalı ki, Trump kendi engellediği satışı yeniden masaya taşıyor.
Herhalde S400 paketini açmama sözü verdik.
Yerine kendi çelik kubbemizi kuracağız zannederim.
Bunlar bilinenler…
Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün Birleşmiş Milletler’de söylediklerini Trump’ın gözlerinin içine bakarak tekrarlayacak mı!
Aynı tonda değilse bile, Gazze’deki dramı aktarıp, ölümleri durdurması için Trump’ı ikna edebilecek mi?
Yoksa Trump, İsrail yanlısı aşırı tavrını sürdürüp, bunu Erdoğan’a söyleyecek mi!
Bu bahis açılmışken şunu da söylemem lazım, ABD Dışişleri Bakanı Rubio’nun Türkiye ve Cumhurbaşkanı ile ilgili terbiye sınırlarını aşan sözleri kabul edilemez.
Açık hakarettir!
Türk Dışişleri, bu edepsize gereken yanıtı vermek zorundadır.
Parantezi kapatıp ekleyeyim, Trump‘la masadaki konulardan birinin, Amerikan Başkanı’nın kısa süre önce söylediği “Rusya’dan tüm enerji alımlarını durdurun” cümlesinin sadece Avrupa’ya yönelik olup olmadığı konusu olmasından ve bu konuda Türkiye’yi de bağlamasından korkarım.
Bu Türkiye’yi bayağı zorlar.
Anladığım, Amerika Başkanı senin oldukça ilgini çekmiş.
Trump’ın “ABD bugün tarihte hiç olmadığı kadar saygı görüyor” cümlesinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığını merak etmişsin galiba.
“Bu doğru mu, değil mi?” diye sormuşsun.
Bence değil.
Buna saygı değil, korku denir.
Başında dengesiz biri olduğu için herkes korkuyor.
“Delidir ne yapsa yeridir” korkusu.
Korku, güçlü ve hakim bir duygudur.
Saygıyla karıştırılabilir zaman zaman, hatta sıklıkla.
Şunu söyleyeyim, Trump’ın hiçbir saygınlığı yok.
Sıfır.
Clinton’ın vardı, Obama’nın bile biraz vardı, bu herifin saygınlığı sıfır.
Bana daha önce sorduğun bir soruyu hatırladım şimdi.
Demiştin ki “Amerikan demokrasisi nasıl olur da Trump gibi birini seçer?”
Anlatayım…
Yıllar önce yazdığım bir yazı vardı.
“Çin’in yıllık 10’lara çıkan ortalaması 7’nin altına düşmeyen büyümesi, büyümekte zorlanan batı ve Japon ekonomilerine ve demokrasilerine kötü örnek olabilir ve otoriter rejimlere yol açabilir” diyordum.
Bugün yaşadığımız budur.
Amerika’dan başlayıp yaşanan ve yayılacak olan budur.
Buna “büyüme karşılığında otoriter yönetim” adı veriliyor.
Bu yeni siyasetin adı bu.
Çin’in ihracatı.
Amerika’da olan budur.
Trump ekonomik büyüme, istihdam vaadiyle otoriter yönetimini kabul ettirmeye çalışıyor ve sermaye bunu kabul etmiş görünüyor.
İşsizliğin yoğun olduğu eyaletler bunu destekliyor.
Avrupa ve Amerika’nın sanayiden uzaklaşması, üretim gücünü yitirmesi, hizmet sektörünün fazla ağırlık kazanması bir yerden sonra taşınamaz hale geliyor.
İşsizlik, göç, büyüyememe ve gelir adaletsizliği “büyüme karşılığı otoriterleşmeyi” getiriyor.
Bunu Avrupa’da da göreceğiz daha.
Mesele şu ki, bu bir tür toplumsal sözleşme.
Büyüme gelmezse, otoriterleşme kabul görmez.
Taraflar sözlerini tutmak zorunda.
Trump büyümeyi gerçekleştiremezse poposuna teneke bağlarlar.
Faizleri düşürmek için tepinmesi bu yüzden.
Büyüme karşılığı biraz enflasyona razı.
Dikkat et, istihdam verileri umduğu gibi gelmeyince FED’e saldırdı hemen.
Emre, geçen gün bir habere dikkat ettim, bir kaza haberine…
Tıp fakültesi öğrencisi bir genç, ters yola girip kaza yapmış.
Bir otomobile çarparak otomobildeki bir kadın ve yedi aylık çocuğunun ölümüne neden olmuş.
Ölümlere elbette çok üzülüyoruz ama haberin detayı ilgimi çekti.
Doktor adayının çarpıştığı otomobilde 11 kişi var.
Hayatını kaybeden kadın 4 aylık hamile, 7 aylık bebeği kucağında ve otomobilin ön koltuğunda.
Ve araçtaki 11 kişinin hepsi Suriyeli göçmenler.
Çok saçma bir durum değil mi!
Bir başka haber ise dün bahsettiğim ihkakı hak ya da yargıya güvenmeyenlerin kendi yargı infaz sistemini kurmaları…
Bir müteahhit aynı daireyi birden fazla kişiye satıyor.
Müteahhitler tarafından dolandırılanlardan biri müteahhiti yolda yakalıyor, boğazını kesiyor.
Ölene kadar bekliyor.
Sonra teslim oluyor.
Tam da söylediğim bu işte.
Adam biliyor ki yargıdan hakkını alamayacak, dava yıllar sürecek, sonunda eline 3 kuruş ya geçecek ya geçmeyecek.
Tüm birikimi yok olacak.
Bu yüzden gidiyor kendi adaletini gerçekleştiriyor.
Olacak şey değil ama yargı işlemeyince olan bu.
Çok ciddi sorun.
Emreciğim, bugünlük artık toparlayalım istersen.
Son olarak spora şöyle bir bakalım…
“Saadettin Saran’ın başkanlığı engellenebilir mi, bahis şirketine ortak olması neticesinde federasyon başkanlığını engeller mi?” diye soruluyor.
Federasyon o topa girmez, zaten federasyonun yetki alanında olduğu bile tartışmalı bir konu.
Kapattım der, ki zaten dava nedeniyle kapanması lazım, davayı çeker biter.
Saran artık başkandır.
Ali Koç karşıtı koalisyon onun etrafında toplandığı için kazandı.
Bakalım yönetimde başarılı olacak mı?
En azından futboldaki tansiyonu düşürür.
Mansur Yavaş’a yönelik de iktidar operasyonu başladı ve burada da iktidar hata yapıyor.
Yavaş aday, yani cumhurbaşkanı adayı olma konusunda çekingen davranıyordu.
Bu kadar üzerine gidilirse çok da niyetli olmadığı halde aday olabilir ve oylarını artırır.
Çünkü haksızlık toplumda tepki gördü, görür.
Ben Ankara’da ilçe belediyelerine de bazı hazırlıklar yapıldığı dedikodularını duyuyorum.
Tüm bunlar Türkiye’yi daha çok yorar.
İş öyle bir hale geldi ki, artık gerçek bir yolsuzluk varsa bile inandırıcı olmuyor.
Durum bu Emre.
Ben de iyiyim…
Biraz savunmama yoğunlaşmak istiyorum ama gündemden kafamı kaldıramıyorum.
Belki haftaya senden bir iki gün izin isteyeceğim hafta sonunu doğru düzgün değerlendirmezsem.
Bakalım bugün Trump görüşmesi nasıl geçecek…
Umarım şu Marco Rubio’ya birisi haddini bildirir diyeyim.
Herkese güzel bir gün dileyeyim…
Yarın görüşmek üzere!
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar