Kurtarın 22 vatandaşımızı

HORİZON 1 gemisi aylardır Somali’de rehin,

Bir avuç korsanın elinde,

Şu anda tutulduğu yer tam anlamıyla bir “No man’s land”,

Hiçbir devlet gücünün giremediği, hiçbir otoritenin olmadığı, ortaçağ havasında bir limanda,

Gemi, sahibi firmanın vurdumduymazlığı nedeniyle içindeki 23 mürettebatla aylardır korsanların elinde, Ve içindeki sülfür yükü nedeniyle her an batma tehlikesiyle karşı karşıya,

Geminin sahibi firma vurdumduymaz olunca, konuyu “Türkiye’nin her bir vatandaşından sorumlu” olan hükümetin, konuyla ilgili bakanıyla konuşmak gerekti,

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’la Horizon 1 “meselesini” konuştum,

Bakan Yıldırım da konuyla ilgili en az bizim kadar endişeli,

Olayı ilk gününden bugüne yakından takip ediyor,

Binali Bey, gemi korsanların eline geçer geçmez niye bir operasyon yapılmadı?

– Yapılmadı, çünkü geminin sahibi firma olayı bize geç haber verdi, Anında haberimiz olsaydı, hemen bir operasyon yapılabilirdi belki, Ama biz duyduğumuz zaman korsanlar geminin kontrolünü tamamen ele geçirmişlerdi,

Sonrasında bir şey yapılamaz mıydı?

– Bu konu gündeme geldi, Tartıştık, konuştuk, Hemen Genelkurmay’la temasa geçtik, Deniz Kuvvetlerimizin bölgede gemileri var, biliyorsunuz, Onlar, “Biz bir kurtarma operasyonu yapabiliriz, Ancak zayiat konusunda bir garanti veremeyiz” dediler, Yani mürettebattan da kayıplar olabilirdi, Bu olasılık üzerine operasyondan vazgeçildi, Çünkü sonuçta parayla çözülebilecek bir konu vardı ortada ve parayla çözülebilecek bir konu için bir vatandaşımızın hayatını tehlikeye atmaya değmezdi, Bu yüzden hükümet operasyon seçeneğinden vazgeçti,

Peki sonrasındaki gelişmeler,,,

– Deniz Kuvvetlerimiz, Horizon 1’i uluslararası sularda takip etti, Ta ki, şu an bulunduğu limana girinceye kadar,

O limanda bir şey yapılamıyor mu?

– O liman öyle bir yer ki, orada hiçbir otorite yok, Somali devleti bile o limana giremiyor, Biz girebilir miyiz? Gireriz girmesine de, girmek bir şey kazandırmaz,

Peki fidye niye ödenmiyor? Bütün dünya ödüyor ve vatandaşlarını kurtarıyor, Daha önce de Türk gemileri kaçırıldı, Mesela, Yalçın Sabancı fidyeyi ödedi, kurtardı gemisini de, adamlarını da,

– Bizim de anlamadığımız bu, Sonuçta bir pazarlık yürümüş, 2 milyon dolara kadar düşmüşler,

Gemi sahibi bunu niye ödemiyor?

– Bilmiyorum, Ancak tahminim şu, Gemi çok değerli bir gemi değil, Yani fidye için istenen para, geminin değerinden daha fazla, Zaten gemi ve içindeki yük sigortalı, Bu yüzden ödemiyor olabilirler,

Yani gemi sahibi gemi batsın mı istiyor?

– Bunun bilemem, Bildiğim, fidyenin geminin değerinden fazla olduğu,

Gemi sigortası korsanlığı kapsamıyor mu?

– Kaçırıldığı gün geminin sahibiyle temasa geçtik, Bize gemi sigortalı bilgisini verdiler, Ancak öğrendik ki, geminin sigortası korsanlığı kapsamıyormuş, Zaten kapsasaydı herhalde şimdiye kadar çözülmüş olurdu, Bunu başta söylemediler, Size ilginç bir şey söyleyeyim, Bu korsanlık işi artık bir sektör olmuş, İçinde avukatlık büroları var, sigorta şirketleri var, aracılar var, Bayağı bir iş olmuş,

Bakanlığınızın, Denizcilik Müsteşarlığı’nın bu konuda gemi sahibine yönelik bir yaptırımı yok mu?

– Yok, Keşke olsaydı,

Bu parayı devlet ödeyip, 23 vatandaşımızı kurtaramaz mı?

– Devlet, korsanlara nasıl para öder,

Ödeyip gemi sahibinden tahsil edemez misiniz?

– Yasal dayanağı nasıl olacak?

Bilmem,

– Devlet yasal dayanağı olmayan iş yapamaz, Ama bu vatandaşlarımızı bir şekilde selamete kavuşturmamız gerek, Merak etmeyin, Onları orada unutmadık,

Peki örtülü ödenekten bu para ödenemez mi?

Bu önerim üzerine Bakan Binali Yıldırım güldü, Belli ki, kafasında bazı çözümler var,

Bence bu para bir şekilde ödenmeli,

Örtülü ödenek bu iş için en uygun formül olabilir,

1 milyon dolara 23 vatandaşımızın hayatını kurtarmak pahalı bir bedel değil,

Gemi sahibi firmanın ağır sorumsuzluğuna ve vurdumduymazlığına karşı da mutlaka yapılabilecek bir şeyler vardır,

 

 


Ayıbından utanmayanlar

AR damarı önemlidir, Bazen çatlar,

Bazen doğuştan yoktur,

Münevver Karabulut cinayetini ilk gününden bu yana takip ediyoruz ya, konunun tarafı olmadığını söyleyen amca Hayyam Garipoğlu’ndan sürekli hakaret içeren mailler alıyorum,

Ne zaman konuyla ilgili bir şey yazıp söylesek, Hayyam Garipoğlu sarılıyor  klavyeye ve başlıyor hakarete,

Ancak hakaret de kesmemiş olacak ki, şimdi de “beddua” moduna geçti,

Cuma sabahı bilgisayarın başına oturdum, maillerime bakacağım,

Hayyam Garipoğlu imzalı bir mail,

Şöyle yazmış: “Bir gün ilahi adalet mutlaka kendi yaşamınızda da tecelli edecek ve savunma imkânı olmayan kişilere yaptığınız haksızlıklar ve iftiraların ne kadar acı olduğunu siz de anlayacaksınız,”

Emin olun ki, İlahi midir, kozmik midir bilemem ama mutlak bir adalet olduğuna ben de çok inanırım,

Çevreme baktığımda da hep örneklerini görürüm,

İlahi adalet her zaman bir el bulup, doğrudan veya dolaylı tecelli eder,

Siz de bakın çevrenize göreceksiniz,

Bazen öyle sert tecelli eder ki, “Bu kadarı da haksızlık” diyesiniz gelir, ama İlahi adalet ö le bir şeydir,

Bazen taşıyabileceğiniz büyüklüğün ötesinde gelir,

Hayyam Garipoğlu hiç merak etmesin,

Eğer ben de böyle bir cezalandırmayı hak edecek bir şey yaptıysam, İlahi adalet beni de ıskalamayacaktır,

Ama önce o oturup düşünsün, Bugün ailesine tecelli eden o İlahi adalet acaba hangi günahları için,

Hele hele masum bir kızı kesmek ve o katili aylarca saklayıp adaletin  pençesinden kurtarabileceğini zannetmek nasıl bir “duygu”dur ve buna adalet

adına karşı çıkana beddua etmek nasıl bir “insanlıktır”,

Ayıbından utanmayana nasıl insan denir!

 

 


Benim inancım da ceketimi çıkarmamı engelliyor

GEÇENLERDE Atatürk Havalimanı’na yurtdışına çıkmak üzere giriyorum,

Önümde bir grup tesettürlü kadın ve cüppeli erkek, Üzerindekileri çıkarmadan dedektörlü kapıdan geçiyorlar,

Sıra bana gelince, cebimdeki her şeyi çıkarıp kutuya koyuyorum, Kemerimi de,

Görevli “Ceketinizi de çıkarın” diyor,

Önümdekileri işaret edip “Onlar cüppelerini çıkarmadı” diyorum,

“Siz çıkarın” diyor,

“Onlar çıkarmadıysa ben de çıkarmam” diyorum,

Tartışma başlıyor, Görevli terbiyesiz,

Ama ben de terbiyesiz olma kapasitesine sahibim,

“Onları kabinde arıyoruz’” diyor,

“Beni de kabinde arayın” diyorum,

Sonunda araya girenler olayı yatıştırıyor,

Ve biri diyor ki: “Onlar inançlarından ötürü öyle giyindiği için hoşgörüyle bakıyorlar,”

Ben de bundan sonra olacaklar için uyarıyorum,

Ben de inançlarımdan ötürü, çağdaş bir insan gibi görünmek için ceket giyiyorum,

Bu da benim inancım, Sıkıysa bundan sonra çıkarttırın,

  

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hiçbir işe başarılı olmamak için başlanmayacağını anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları