Araplar ne diyor?

TÜRKİYE, Mısır’ı tartışır konuşurken Arap entelektüeller de benzer bir şekilde Türkiye’yi tartışıyorlar.

El Cezire’nin internet sitesinde bu konudaki fikirler toparlanmış.

Oldukça ilginç bir yazı.

Türkiye’de Mısır ile Türkiye karşılaştırmaları nasıl moda olduysa, benzer bir şekilde Arap dünyasında da karşılaştırmalar yapılıyor.

Ancak bunlar Türkiye’de bu karşılaştırmayı yaparak “benzerlikler” kuranların çok da hoşuna gidecek karşılaştırmalar değil.

Arap entelektüeller her iki ülkenin karşılaştırılabilir olduğu kanaatinde değiller.

Ortak fikir şu: “Türkiye, Arap âlemine örnek olamaz.”

Mısır’da olan bitenle Türkiye’de Gezi Parkı bahane edilerek olup bitirilmek istenenlerin de birbiriyle alakası olmadığı Arap entelektüellerin, en azından El Cezire’nin referans alıp fikirlerini yayınladığı entelektüellerin ortak fikri.

Mısır’da “orduyu” ve “güvenlik güçlerini” arkasına alanların “seçilmişlere karşı” bir hareket başlattığı, Türkiye’de ise sokağa dökülenlerin arkasında ne ordunun ne de başka bir güvenlik gücünün olmadığı, ortaya konulan en açık farklılık.

Mursi’nin Türkiye’nin tavsiyelerine uymadığı, Mısır’da seçilenlerin Türkiye’nin tavsiye ettiği laikliği benimsemediği ve bunu da “Türkiye 90 yıldır İslamiyet’ten uzaklaştı” fikriyle “onların tavsiyelerine uymamayı” rasyonelleştirdiği de ortaya konulan bir başka unsur.

Arap entelektüellerin Türkiye üzerine yazdığı makaleleri okuyunca bir yandan da Türkiye’ye karşı bir “husumet” ve hatta bir ölçüde “öfke” ve “beğenmemezlik” de göze çarpıyor.

Yazılanları okuyunca bunu çok açık şekilde hissediyorsunuz.

Ekonomiden etnik meselelere kadar Türkiye’ye yönelik sert eleştiriler ve hatta yer yer alaylar fikir olarak sunuluyor.

En “pro Türk” olması beklenen pozisyonlarda bulunanların bile “Türkiye’nin Arap Baharı”na neden emsal olamayacağıyla ilgili analizler yaptığı görülüyor.

Benim bunlardan anladığım şudur:

Arap yönetimlerinde ve onların etkisindeki entelektüellerde Türkiye’ye karşı bir tavır var.

Bu tavrın Arap dünyasının kendi dinamiklerinden çok Arap dünyasını da etkileyen başka dinamiklerden kaynaklandığı, hatta ısmarlandığı açık.

Nedenini çözmek ise zannederim Dışişleri’mizin işi.

 

Büyük devlet

SOMALİ’de El Kaide’nin büyükelçiliğimize düzenlediği bombalı saldırıda 1 polisimiz şehit oldu.

Fotoğraflara bakıyorum, pırıl pırıl bir adam.

Arkasında pırıl pırıl evlatlar bırakmış.

Kimsenin elini uzatmadığı, herkesin görmezden geldiği Somali’ye Türkiye’nin uzattığı dostluk elinin bedeli bu.

Hiç itirazım yok.

Büyük devlet olmaksa eğer, büyük devletler bunu yaparlar.

Ve ne yazık ki, büyük devlet olma iddiasındaki devletler bunun bedelini de zaman zaman böyle öderler.

Ama yine büyük devletler, vatandaşlarının başına böyle bir olay geldiği zaman tepkilerini de gösterirler.

Böyle bir olay olmamış gibi yapmazlar.

“Geçmiş olsun” diye geçiştirmezler.

 

Ayak ve yorgan meselesi

İZMİR’de bir hanımefendi, kredi kartı borcu 200 bin lirayı bulunca bankaları eleştiren bir şarkı yazmış, bestelemiş, seslendirmiş.

İyi de 200 bin lirayı kim harcamış, bankalar mı?

Kredi kartını al, gelirinin çok çok üzerinde limitleri sevinerek kabul et, sonra da işin içinden çıkamaz hale gelince bankaları suçla, şarkı yaz.

Sağlık harcaması olsa anlarım. Mesele sağlıksa gerisi teferruattır.

Bu hanımefendi bu parayı sağlık için mi harcamış?

Hiç zannetmiyorum.

Devlet zaten böyle durumlarda sağlık harcamalarının büyük bölümünü üstleniyor.

Çoluk çocuk aç kalmasın diyeyse yine anlarım.

Ama o da 200 bin lira olmaz herhalde.

Kimse kusura bakmasın ama harcadığı para için bankaları suçlayana pek hak veremiyorum.

Alma o kartı, kullanma.

Kullanıyorsan da hesabını bil.

Kasiyere plastiği uzatırken iyi, sonra parasını ödemeye gelince banka suçlu.

Peki binbir sıkıntı içinde kıvranmasına rağmen borcunu ödeyenin, ayağını yorganına göre uzatanın suçu ne?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendi söküğünü de dikebilen terzinin en iyi terzi olduğunu anladığımız zaman.
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları