Bölünme imkân dahilinde değil

Bir süreden beri bazı çevrelerde konuşulan,

“Kürtlerle birlikte yaşamak zorunda mıyız kardeşim” cümlesi, birkaç gündür “yazılır” oldu,

En net seslendiren de Ertuğrul Özkök’tü,

Şunu söyleyerek başlamam lazım, Evet bunu dillendirenler var ama bunu söyleyen Türklerin oranı, ayrılıkçı Kürtlerin oranından fazla değil,

Yani anlamlı bir çoğunluğu oluşturmuyorlar,

Fikir mi fikir!

Özkök, yazısının “Beyaz Türk kibri” ile yazıldığını söyleyenlere kızıyor,

Benim çevremde de çok kızan var,

Doğrusunu isterseniz ben, Özkök’ün yazısında öyle bir Beyaz Türk kibri görmedim ama hassasiyet derecesine bağlı olsa gerek,

Tonlamanın, “Ne istiyorsanız verdik, Daha ne kaldı” şeklindeki tezahürüne kızıyorlar,

Ama ben öyle bir tonlama da hissetmiyorum, Dediğim gibi “hassasiyet” farklılığından olabilir,

Ancak şu da bir gerçek ki, PKK’nın teröre başladığı gün talep ettiği ne varsa hemen hepsi gerçekleşti,

Uygulamada sorunlar var mı?

Var ama terör sürdüğü müddetçe bu sorunların tamamının ortadan kalkması daha uzun zaman alacak,

Ayrılık mı?

Bence imkânsız,

Ne Bask modeli uyar Türkiye’ye, ne İrlanda, ne İskoç,

De ki, her iki tarafta azınlıkta olanların istekleri oldu ve Türkiye bölündü,

Nasıl böleceksiniz ki!

Oralarda Basklar Bask’ta yaşıyor, İrlandalılar İrlanda’da, İskoçlar İskoçya’da,

Türkiye’de ne yapacaksınız?

Sayısal olarak en fazla Kürt herhalde İstanbul’dadır, ne diyeceksiniz onlara?

Antalya’dakilere, İzmir’dekilere, Ankara’dakilere,

“Hadi yallah” mı?

Özkök’ün yazısındaki “kibir” de belki buradan, bunu ima eden tavrından kaynaklanıyor, Ben hissedemedim ama hissedenlere de saygım var,

Ben bu işin sarpa sardığını söyleyenlere de katılmıyorum,

Çözüme her zamankinden daha yakınız gibime geliyor,

En zorunu aştık çünkü,


TCDD Müdürü’nü eleştirmiyor muyuz?

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ için yazdıklarıma kızanlar da oldu, “Doğru” diyenler de,

Emin olun ki, ne kızanlar umurumda oldu hayat boyu ne de doğru diyenler,

Hep bildiğimi yazdım, İnandığımı,

Genelkurmay Başkanı’nı eleştirirsen, “Görevini yapan asker eleştirilir mi” derler,

Emekli olunca eleştirirsin, “Sıkıysa görevdeyken eleştir” derler,

Unuturlar bir önceki Genelkurmay Başkanı için görevdeyken “İstifa et” diye yazdığımı, Anlamadığım şu:

Niye eleştirmeyeceğim,

Hızlı tren kazası olduğunda TCDD Genel Müdürü’nü eleştirmiyor muyuz, görevini hakkıyla yapmadığı için, Ulaştırma Bakanı’nı da eleştiriyoruz tabii yanında,

Ya da valiye kızmıyor muyuz siyasete dalıp eleştiriler yapmaya başlayınca,

Hadi valiyi beğenmediniz, DSİ GenelMüdürü ya da BaşbakanlıkMüsteşarı siyaset yapınca hoş oluyor mu, hoşunuza gidiyor mu? Veya Emniyet Genel Müdürü!

O zaman oturup bir düşünün bakalım,

Arada bir fark var mı diye,


İyi popülizm, kötü popülizm

CHP, genel seçimlerde uygulanan yüzde 10’luk “demokrasi dışı” barajın yüzde 7’ye düşürülmesi için TBMM’ye teklif sundu,

Bence o bile çok ama yüzde 10’dan iyidir,

12 Eylül kalıntısı yasaları temizlemekle övünenlerin, bir anlamda 12 Eylül dönemi kalıntısı sayılabilecek bu barajı düşürmemek için çaba göstermelerini anlamak mümkün değil,

2002 seçimlerinde oyların yüzde 40’ının değerlendirme dışı kaldığı düşünülürse, yüzde 10’luk barajın demokrasi açısından ne anlama geldiği net bir biçimde ortaya çıkıyor zaten,

Ancak Türkiye’ye “her açıdan demokrasi getirdiklerini” söyleyenler, nedense bu açıdan demokrasi getirmeye pek de niyetli görünmüyorlar,

CHP’nin teklifini değerlendirenAKP sözcüleri, “barajın indirilmesi” teklifini “son derece samimiyetsiz ve popülist” bir yaklaşım olarak değerlendirmişler,

Samimiyetini bilemem ama barajın indirilmesi, adı üzerinde elbette “popülist” bir taleptir,

AKP’nin buna bu kadar sert karşı çıkması ise çok manidar,

Çünkü evlere kömür, bulgur, pirinç, buzdolabı, çamaşır makinesi dağıtmaktan, sağlık hizmeti için inanılmaz kaynaklar aktarmaktan daha popülist bir yaklaşım değil barajın indirilmesi,

Tabii arada bir fark var,

Yukarıda saydıklarımın bedelini biz vergi olarak ödüyoruz,

Barajın düşmesinin bedelini iseAKP ödeyecek,


İstediğimiz yerde değiliz

Gazeteniz Habertürk 15, ayını geride bıraktı,

Denetlenmiş, yani hakiki günlük satışları 240 bin civarında, Üstelik de diğer gazeteler gibi sürekli promosyon yapmadan, kupon vermeden, gazeteyi kırtasiye dükkânına çevirmeden,

Bir süredir Türkiye’nin 2, gazetesi olduğumuzu ilan ediyoruz zaten,

Reklam dünyasının önemli dergilerinden Mediacat, son sayısında bir anket yayınladı,

Reklamveren şirketlerin üst düzey yöneticileriyle yapılmış bir anket,

Bakın Mediacat’in anketinde gazeteniz için neler yazılmış:

“Mesleki gereklilik dışında düzenli olarak izlediğiniz gazeteler sorusuna yanıt verenlerin yüzde 61’i Hürriyet demiş, İkinci sırada yüzde 40’ı bulan bir oranla Habertürk bulunuyor, Genç bir gazete olarak Habertürk’ün bu kritik kitle nezdinde bu düzeyde ilgi görmesi ciddi bir başarı,”

Bu yanıtı veren de, verdiren de siz okurlarımızsınız,

15 ay gibi bir gazete için kısa sayılabilecek bir sürede buraya gelmiş olmamız, önümüzdeki günler için büyük umut veriyor,

Ha şunu da ekleyeyim, Aynı ankette “Mesleki gereklilik nedeniyle okuduğunuz gazete” sorusunda da sıralama aynı,

Ama doğruyu söylemek gerekirse, henüz olmak istediğimiz yerde değiliz,

Şimdilik,,,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Okuyucunun istediklerini yazarak kişiliğimizi yitirmektense, kişiliğimize sadık kalarak okuyucuyu yitirmeyi yeğlediğimiz zaman. (Cyrill Conolly)

Erişilebilirlik Araçları