Ecdadımız mall muydu?

ECDAD tartışmalarına ve Muhteşem Yüzyıl’a Başbakan Erdoğan’ın gösterdiği tepkiye verilen desteğe bakınca geçmişine, geleneklerine, atasına, dedesine çok bağlı bir toplummuşuz gibi duruyor değil mi?

Doğrusunu isterseniz ben pek o kanatte değilim.

Bizim memlekette geçmişe değer veren pek yoktur.

Bunu da Süleyman Demirel gayet iyi söylemiştir, “Dün dündür bugün bugündür” vecizesiyle.

Bizim geçmişe, geleneğe pek saygımız yoktur. Bağlılığımız ise hiç yoktur. Varsa sadece lafta vardır.

Bunu bana söyleten nedir biliyor musunuz?

İnci Pastanesi’nin yıkılması.

Gençlik yıllarım… Avrupa’nın bir kentine ilk kez gideceğim… Ailenin büyüklerinden biri, çok sevdiğim biri, hayli yaşlı biri bir adres verdi.

“Bu adresteki kafeye git. Bilmem ne pastası ile bir kahve söyle. Ertesi gün bir daha git. Bir tane de aynısından benim için ye. Oraya ilk gittiğimde senin yaşlardaydım. Yıllarca hep gittim. Şimdi gidecek halim yok” dedi.

Gittim.

O yıllarda neredeyse 90’lı yaşlarda olan aile büyüğünün gençliğinde gidip keyif yaptığı kafe aynı yerinde duruyordu. Aynı pastayı hâlâ yapıyordu.

1800’lerin başından beri aynı yerde, aynı lezzeti dağıtıyordu.
Bizim ülkemizde böyle bir şey bulmak mümkün mü?

Bizim gençliğimzde tattığımız lezzetleri, gittiğimiz yerleri, bırakın torunlarımızı, çocuklarımız bile göremiyor ne yazık ki!

İşte İnci Pastanesi.

Çocukluğumun, gençliğimin adreslerinden biri.

Bazen bir profiterol, bazen bir pechemelba. Bir limonata.

Yukarda, küçücük yazıhanesinde oturan Bay Sotiri’ye verilen bir selam.

Artık yok.

Aynı dönemlerde gittiğimiz Markiz gibi, Abdullah Efendi gibi, Dört Mevsim lokantası gibi.

Hiçbiri yok.

Bir Pandeli kaldı Mısır Çarşısı’nda ama gidince içim kan ağlıyor çünkü can çekişiyor.

Bir de Hacı Bekir.

Geçmişten hiçbir şeyimiz kalmıyor. Hiçbir iz bırakmıyoruz geçmişimizle ilgili.

Çocuklarımıza, torunlarımıza aktaracak hiçbir şey.

Düne dair ama hâlâ yaşayan tek bir anı bırakmıyoruz.

Sonra da ecdadımıza saygıdan bahsediyoruz.

Ecdadımıza, geçmişimize önem veriyormuş gibi yapıyoruz.

Sanki ecdadımızdan bize kalan tek şey “mall”larmış gibi her yere mall dikiyoruz.

Arkadan gelenler bizim için “Ne mall atalarımız varmış” diyecek.

Utanmıyoruz.

Cübbeli’ye geçmiş olsun

CÜBBELİ Ahmet Hoca tahliye olunca hemen aradım.
Geçmiş olsun demeye.

Hayli heyecanlıydı.

“Hiçbir şeye üzülmüyorum da, beni insan taciri yaptılar ona yanıyorum” dedi.

Hapiste olduğu süre boyunca dışarda hakkında söylenen olumlu sözler ona moral vermiş.

“İnanamazsınız Fatih Bey. Solcusu, sağcısı, Müslüman’ı, Hıristiyan’ı, ateisti. Herkes aradı, haber yolladı. Solcu gençler geldiler ziyaretime o kadarını söyleyeyim sen anla” dedi.

Tahliye oldu ama hâlâ tedirgin.

“Dava nasıl sonuçlanacak bilmiyorum. Asıl önemli olan o tarafı. Bu çamurun üzerimde kalmaması lazım. Tahliye olmak önemli değil. Önemli olan sonunda aklanmak” dedi.

Tahliyeden sonra arayanların çokluğu onu mutlu etmiş.

“Sağ olsun Başbakanımız bile arayıp geçmiş olsun dileklerini iletti” dedi.

O eski neşeli, şen hali yoktu.

Belli ki, dava sonuçlanmadan olmayacak da!

Zibidiler

YILLAR önce Ahmet Kaya hakkında yazdığım bir yazıdan ötürü, sağda solda hakarete uğruyorum bir grup zibidi tarafından.

Sanki Ahmet Kaya benim yazdığım bir yazı yüzünden ölmüş gibi.

Gayet yakından tanıdığım, yönettiğim kanalda Ahmet Abi’nin Vapuru diye program yapmış, şarkılarını severek dinlediğim ama sonunda geldiği nokta yüzünden eleştirdiğim Ahmet Kaya’yı hedef göstermişim.

Hedef medef göstermedim de, zaten adam hedef gösterildiği için ölmedi.
İçki, sigara ve yaşadığı hayat tarzı yüzünden, belki fazla kilolarından kalp krizi geçirip öldü.

Vurulmadı, kırılmadı.

Beni ve bazı gazetecileri Ahmet Kaya’ya hakaret etmekle suçlayıp, ölümüne neden olmakla itham edenler bizim Ahmet Kaya’ya asla etmeyeceğimiz hakaretlerin bin mislini bize edip, sonra da bize ders veriyorlar.

Ulan zibidiler!

Her şeyden önce sizlerin ciğerini biliyorum.

Bugün Ahmet Kaya hayatta olsa, büyük ihtimalle KCK tutuklusu olurdu ve siz de “pozisyonunuz gereği” Ahmet Kaya’ya bize ettiğiniz hakaretleri ediyor olurdunuz.

Hadi onu bir kenara bırakalım.

Yarın biz ölsek, kalp krizinden veya başka bir şeyden bunun sorumlusu da siz mi olacaksınız?

Bir sonraki zibidi nesli de bizim ölümümüze sebebiyet verdiği için size mi hakaret etsin istiyorsunuz?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Rüzgârla beraber değil, rüzgâra karşı işemenin önemli olduğunu anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları