Ali Bulaç gibi düşünenler çoğunluktur

DÜN Ali Bulaç’ın yazısına kızdım ya, başka kızanlar da olmuş.

Mesela Fatma Şahin.

Kadın ve aileden sorumlu ama gerçekten de kendini sorumlu hisseden bakanımız.

Anladığım kadarıyla Ali Bulaç’ın yazısından Habertürk’ü görünce haberdar olmuş.

Çünkü sabah beni aradı, “Sizden önce de Ali Bulaç’ı aradım” diyerek.

Bulaç’a epey sitem etmiş bu yazı için.

“Ali Bey’i aradım. Bana ‘Ben o manada yazmadım’ dedi ama yazdıklarının manası çok açık. Ben de ona bu işin kadının çalışması, evden çıkmasıyla ilgisi olmadığını, tam aksine ekonomik nedenlerle çok ilgisi olduğunu söyledim. Kadının istihdamıyla ilgili rakamları anlattım kendisine. Ekonomik durum kötüye gittikçe kadına şiddet artıyor. Burası kesin” dedi Bakan Fatma Şahin.

Söyledikleri ekonomiyle de sınırlı kalmamış.

Din üzerinden de eleştirmiş Ali Bulaç’ı.

“İslam’da kadını eve kapatmak mı var. Tam aksine İslam kadını sosyal ve ekonomik hayata dahil ediyor. Her alanda hem de. Bunu da söyledim Ali Bulaç Bey’e. Şimdi kadına ‘Kır dizini otur evde’ derseniz, bunu da dine bağlamaya kalkarsanız olmaz. Olmaz, çünkü Hazreti Ayşe anamıza, Hazreti Hatice anamıza haksızlık etmiş olursunuz.

1

Hazreti Ayşe değil midir, zamanının en önemli entelektüel çalışmalarından birini yapıp Peygamber Efendimiz’in hadislerini derleyip toparlayan. Yazıya geçiren. Hele Hazreti Hatice. Çok önemli bir işkadını değil midir? Zamanın çok ilerisine gitmiş bir işkadınıdır Hazreti Hatice. O dönemde lojistik sektörüne yatırım yapmıştır. Tarihteki en önemli işkadınlarından biridir. Dahası İslamiyet’in yayılmasında çok emeği vardır. Sen kadına ‘Otur evinde’ dersen en başta bu iki önemli insanın hakkını yemiş olursun. Bunları söyledim Ali Bey’e” dedi.

Ama Fatma Hanım durumdan şikâyetçi değildi. “Fatih Bey, aslında Ali Bey’e kızmamamız lazım. Tam aksine Ali Bey’e belki de teşekkür etmeliyiz. Ben emin olun kendisine teşekkür ettim” dedi.

Şaşırdım, “Niye teşekkür ettiniz ki!” dedim.

Anlattı Fatma Şahin.

“Bakın aslında pek çok erkek, Ali Bulaç gibi düşünüyor. Ne işi var kadının işte güçte. Otursun evinde. Çıkmasın evinden. Çıkarsa başına bunlar gelir elbet diyor. Kadına şiddetin arkasındaki gerçek nedeni ne biliyorlar, ne anlıyorlar. Ali Bulaç gibi düşünüyorlar ama bunu asla söylemiyorlar. Söylerlerse eleştirileceklerini bildikleri için söylemiyorlar. Ama Ali Bulaç gibi cesur biri çıkıp gerçekten ne düşündüğünü söyleyince bize de bu düşüncenin ne kadar yanlış, ne kadar eksik olduğunu anlatma, kanıtlama fırsatı çıkıyor” dedi.

Fatma Hanım’ın haklı olduğu yer şurasıydı.

Türkiye’de pek çok erkek böyle düşünüyor. Muhafazakâr olsa da, olmasa da!

 

Bokunu çıkarmak mı dediniz

BÖYLEDİR bu işler.

Tabii bizim memlekette.

Ya ifrattır, ya tefrit.

Ortası yoktur.

Paris’te faili şimdilik ve bizim tarafımızdan bilinmeyen üç cinayet işlendi.

Biri kurucularından, ikisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından kırmızı bültenle aranan üç PKK’lı öldürüldü.

Şimdi cenazeleri Türkiye’ye getirilecek ve defnedilecek. Hiçbir itirazımız olamaz.

Elbette doğdukları topraklara gömülmek haklarıdır.

Ölen PKK’lıların büyük bölümü zaten ailelerine teslim edilir ve Türkiye’ye gömülürler.

Kim ne diyebilir ki! Denmez zaten. Bugüne kadar da kimse bir şey demedi.

Bu kez Diyarbakır’da bir de büyük tören yapılacakmış.

Barış umudu, görüşmeler, diyaloglar falan derken ona da kimsenin sesi çıkmaz bu saatten sonra.

Koskoca devlet “Görüşelim, anlaşalım” demiş.

Millet de bıktı zaten. Görüşün, anlaşın diyor. Bir cenazeyi mi önemseyecekler. Öcalan’ın iki seçim sonra TBMM’de yemin etmesine bile neredeyse hazır hale gelmiş vatandaş.

Üç PKK’lının cenazesinin Diyarbakır’da törenle gömülmesine mi kızacak.

Ama her şeyin bir sınırı var.

Gültan Kışanak diyor ki dün, “Tüm Türkiye tek yürek olmalı. Cenaze törenine katılabilen herkes katılmalı, katılamayanlar da bulundukları yerlerde aynı duruş içinde olmalı”.

İfratla tefrit dediğim de tam bu işte.

Hatta isterseniz cenazeyi devlet töreni olarak yapsınlar. Top arabasında taşısınlar. Kabine de tam kadro cenazeye katılsın.

Uyar mı Gültan Hanım.

 

Sneijder meselesi

SNEIJDER meselesiyle ilgili bir şey söylemeyeceğim.

Ben Terim’e bakarım. O “Gelsin” diyorsa gelsin, “Gelmesin” diyorsa gelmesin. Niye mi?

Çünkü yarın öbür gün çıkıp “Sneijder’i ben istemedim. Aldılar, takımın dengesi bozuldu” diye bir bahane üretme ihtimali olan odur. Ben değilim.

Kendi adıma Sneijder’in Galatasaray’da oynayacağını da zannetmiyorum.

Canı gönülden oynayacak adam bu kadar nazlanmaz bence.

Benim asıl derdim, Galatasaray’ın yönetilmiyor olmasında.

Yönetim kurulunda en az üç ayrı klik oluşmuş. 2. Başkan Ali Dürüst, ki yönetimdeki en işe yarar adamdır, sıtkı sıyrık vaziyette geziyor.

Abdurrahim Albayrak, ki yönetimdeki en işe yarar 2. adamdır, patlamaya hazır saatli bomba.

Fatih Terim zaten çok ama çok gergin. Başkan ise olanın bitenin farkında bile değil. Odasına son girenin borusunu öttürüyor. Bu gidiş 2. yarıda kötü sonuçlar doğurur.

Galatasaray bir kez daha rakiplerine 10 yıllık fark atacağı fırsatı elinden kaçırır.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Şiddeti aşk zannetmediğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları