Olsa iyi olurdu ama olmaz

Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.

Abdullah Öcalan, İmralı’da gazetecilerle görüşmek, bir basın toplantısı yapmak istemiş.

İstemese şaşardım.

İstememesi eşyanın tabiatına aykırı olurdu.

Aslında doğrusu da bu belki de.

Aracısız, onun bunun ağzından değil, doğrudan Öcalan’dan bilgi almak.
Aslına bakarsanız Öcalan’dan önce ben istedim Öcalan’la görüşmeyi.
Açılımın ilk günleriydi.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Habertürk’te bir programa konuk olmuştu.
Program öncesi sohbet ederken talebimi ilettim kendisine.

“Sadullah Bey, bakanlığınız izin verse de gidip Öcalan’la İmralı’da bir röportaj yapsam. Kendisiyle yakalanmadan önce son görüşen Türk gazeteci bendim. 16 yıl sonra cezaevindeyken ilk röportajı da yapan ben olayım” dedim.

Sadullah Ergin muzip bir gülümsemeyle suratıma baktı.

“Olacak şey mi bu?” der gibisine.

“Bakalım onca yıl değişen bir şey olmuş mu Öcalan’da, en iyi ben gözlemlerim” dedim.

Sadullah Ergin “Şimdilik böyle bir şeye gerek yok” diyerek konuyu kapattı.

Ardından Başbakan Erdoğan’la yurtdışında bir geziye gittik.

Orada gazetecilerle yaptığı sohbet sırasında bu kez Başbakan’a sordum.
“Buradaki gazeteci grubu İmralı’ya gitsek?” diye.

Başbakan Erdoğan da bu talebimi ciddiye almadı.

Aradan aylar geçti.

Terör örgütünün çekilme süreci devam ediyor.

Barış süreci ufak tefek aksaklıklara, bazı hoşnutsuzluklara rağmen devam ediyor.

Ve şimdi Öcalan, “Gazetecilerle konuşmak istiyorum” dedi.

Bence fena fikir değil.

İlk kez birinci elden “süreci dinleme ve anlama” şansı olabilir.
Ama izin verileceğini, en azından şimdilik, hiç zannetmiyorum.

 

Öcalan yerinde duruyor

YERİ gelmişken bir kez daha yazmakta belki fayda var.

Abdullah Öcalan’la son görüşen gazetecilerden biriyim.

1997 yılında benimle ve İhlas Haber Ajansı’ndan giden bir ekiple görüşmüştü Öcalan.

Ne ben, ne de İhlasçılar o görüşmeleri yayınlayabildik.

Terörle Mücadele Yasası nedeniyle ne televizyonlar, ne gazeteler o görüşmeyi yayınlayabildiler.

Öcalan’la Lübnan’ın Barelias kentinde yaptım görüşmeyi.

Bir PKK sempatizanının evinde.

Öcalan, Suriye’den kahverengi Mercedes 500 SEL bir araçla geldi.
Yanında bir Muhaberat ajanıyla.

Uzun uzun konuştuk.

Sonra birlikte yemek yedik.

Yemekten sonra bizi akşam için Baalbek’e davet etti.

“Çok güzel eğlence yerleri var” diyerek. Ama yanındaki Muhaberat ajanı bu teklife çok kızdı. Bizim de zaten gideceğimiz yoktu.

Röportajı asla yayınlayamadık. İçeriğini zaman zaman yazdım.

“Öcalan o gün ne dedi?” diye merak etmenize de gerek yok.

Bana röportajda ne dediyse, aynılarını mahkemede de söyledi.

Hatta beni de tanık olarak gösterdi ve dinlenmemi talep etti.

Mahkeme heyeti gerek görmedi.

Bugün de aynı şeyleri söylüyor.

Kürtlere liderlik yapmaya kalkışanlara güvenmediğini, Kürtlerin en fazla Türkiye’de mutlu olabileceğini, bölünmeden yana olmadığını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Özal ve Erbakan dönemlerinde kendisiyle temas kurduğunu, Türkiye ile Kürtlerin çıkarlarının ortak olduğunu…

Öcalan o gün bugündür aynı noktada duruyor.

Kızsak, kızmasak da!

 

El insaf Milliyet

BİR süre önce Türkiye’nin büyük gazetelerinin yayın yönetmenleri bir araya geldik ve bir karar aldık. Bu kararı da bir açıklamayla duyurduk.

Gazetelerin binbir emekle, binbir masrafla hazırladıkları içeriklerin, internet siteleri tarafından izinsiz şekilde kullanımına karşı çıkacağımızı söyledik.

İnternet sitelerinin bazıları buna uydu. Bazıları uymadı.

Bizim bu konudaki hukuki mücadelemiz sürüyor.

Ancak bu ortak bildiriye imza atan gazetelerin kendi koydukları kurallara uyma konusunda sıkıntıları var.

Önceki gün Habertürk’te bir haber yer aldı.

Elif Key’in özel haberi.

12 fotoğrafçının objektifinden İran’daki ev hayatı.

Çok güzel fotoğraflar ve Elif’in çok güzel bir yazısı.

Dün Milliyet’in internet sitesi bizim bu haberi almış.

Sanki babalarının haberiymiş gibi aynen kullanmış.

Hadi kullansınlar. Elif’in yazısını da aynen alıp sayfalarına taşımış. Hadi taşısınlar.

Ama bu kadarı yüzsüzlüğe giriyor.

Bir yerde de deyin ki, bu Habertürk’ün haberidir.

Hadi onu demiyorsunuz…

Bari Elif Key’e saygı gösterin.

Yazısını kullandığınız insanın adını yazın.

Ayıp yahu!

El insaf!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Polis devletinin suçunun poliste olmadığını anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları