Maliye bu işi ihaleyle yapmalıydı

HÜRRİYET’teki haberi okuyunca gözlerime inanamadım.

Negmar Denizcilik adında bir şirkete Eskihisar ile Topçular arasında arabalı vapur taşımacılığı yapması için lisans verilmiş, bir de liman olarak kullanılmak üzere Maliye Bakanlığı tarafından arazi tahsis edilmiş.

Diyeceksiniz ki, “Bu haberin nesine inanamadın?”

Anlatayım.

Biliyorsunuzdur, Eskihisar ile Topçular arasında arabalı vapur taşımacılığı yapma hakkı İDO’ya aitti.

Bir süre önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 900 milyon dolara İDO’yu özelleştirdi.

Bu özelleştirme sırasında asıl değer “taşıma lisansları ve kullanılan limanlar”dı.

İçinde yabancı ortaklığı da bulunan bir Türk firması, 900 milyon doları bu “haklar” için verdi ve İDO’yu aldı.

Özelleştirmenin üzerinden iki yıl geçmeden, İDO’ya rakip bir şirketin ortaya çıkıp taşımacılık yapmaya başlaması ve buna devlet tarafından izin verilmesi, İDO’yu 900 milyon dolara yakın para ödeyerek alan yatırımcıya büyük haksızlık.

Çünkü sonuç olarak İDO’yu satan “kamu”, satıştan hemen sonra İDO’ya rakip olacak bir özel sektör firmasına izin veren de kamu.

Maliye’nin hangi mantıkla böyle bir işletmeye izin verdiğini anlamak mümkün değil.

Maliye’nin bu mantığıyla bundan sonra devlete güvenip kim hangi özelleştirmeden ne alır!

Sakın yanlış anlamayın.

Rekabet olmasın demiyorum.

Rekabet iyidir.

Kalite çıtasını yukarı çeker ama “haksız rekabet” olmaz.

Devlet eliyle haksız rekabet yaratılmaz.

Maliye hem bu haksız rekabeti önleyebilir, hem de devlete ekstra gelir temin edebilir.

Burada başka bir hat daha mı açılacak?..

Açılır.

Ama bir ihale yapılır.

İDO’nun gelirlerinin yüzde 70’ini bu hattan elde ettiği bilindiğine göre bu hat için bir fiyat belirlenir.

En az 300, hatta 400 milyon dolarlık bir fiyattan bu hat satışa çıkarılır.

Nefesine güvenen borazancıbaşı girer alır.

Hem devlet kazanır, hem de devlete güvenip özelleştirmeden bu hattı alan yatırımcı haksız rekabete maruz kalmamış olur.

Aksi takdirde devlete güvenip kamuya 900 milyon dolara yakın para verenin karşısına böyle bir haksız rekabet yolu açmak, her türlü şaibeye de yol açar.

Not: Konuyu biraz daha araştıracağım. Yarın devam edeceğiz.

 

Ben demedim, vali dedi

GEÇEN hafta barış sürecini ele aldığım bir yazıma “Genç PKK’lılar rahatsız” başlığını atmıştım.

Yazı epey gürültü kopardı.

Çeşitli kentlerde yaşları 1721 arasında değişen PKK’lı gençlerin barış sürecine inanmadığını, bunların sorun yaratabileceğini ama şimdilik sayılarının çok olmadığını vurgulamıştım.

Ve eklemiştim, “PKK’ya bölgeden yoğun katılım var. PKK’nın ileride bölgeyi yöneteceğini düşünen gençler örgüte katılarak geleceklerini garantilemek istiyorlar” diye.

Barış sürecinin kilit isimlerinden Yalçın Akdoğan bir açıklama yaparak “bazı” PKK’lıların yarattığı sorunun farkında olduklarını ama örgüte yoğun katılım yaşandığının bir şehir efsanesi olduğunu açıkladı.

Akdoğan açıklamasında çok dikkatli bir dil kullanmıştı.

Ancak bendeki bilgi ve bulgular farklıydı.

Nitekim dün Siirt Valisi Ahmet Aydın bir açıklama yaptı.

“PKK süreci provoke ediyor” dedi ve ekledi: “Siirt’ten son altı ayda 100 kişi PKK’ya katıldı.”

Doğu’daki pek çok kentte durum farklı değil.

PKK’ya katılımlarda artış var.

Ancak bu katılımlar eskisinden farklı.

Katılanlar doğrudan “dağa” veya “Kandil’e” gitmiyorlar.

Kentlerde kalıyorlar.

Hepsi PKK’nın silahlı güçlerine de katılmıyorlar.

Daha çok legal bir siyasi partiye katılır gibi bir katılım söz konusu.

İleride bölgedeki etkin olacağını düşündükleri bir siyasi harekete katıldıklarını düşünüyorlar.

Bu yüzden geçmişte örgüte katılacak çocuklarını engellemeye çalışan aileler de bu duruma ses çıkarmıyorlar.

Çünkü ileride bölgedeki yönetimin BDP’lilerde değil, BDP’lilere her zaman üstten bakan PKK’lılarda olacağını düşünüyorlar.

Nitekim Sakık’ın, “Sınır dışına çekilen PKK’lılar bakan, vekil, belediye başkanı olmalı” sözleri de durumu özetliyor.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bazen öküzün altından da buzağı çıkıyor diye her öküzün altında buzağı olduğunu zannetmediğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları