Ağlamak güzeldir

BAŞBAKAN ağladı…

İlk kez ağlamıyor Başbakan Erdoğan.

Eleştirenler var.

“Ona ağlamıyor, buna ağlıyor” diye.

Ağlayana karışılmaz.

Herkes istediğine, üzüldüğüne ağlar.

Ben de çok ağlarım.

Sık sık gözlerim dolar.

Bazen boşalır yaşlar, bazen göz pınarlarımda birikir.

Bir resim, bir fotoğraf, bir şiir, bir olay, bir anı, bir an, bir kutlama, bir acı, en çok da bir ölüm ağlatır.

Sevinçten, mutluluktan da ağlanır ama onlar iz bırakmaz.

Üzüntüler iz bırakır.

Bazen derin izler, bazen silik…

80’lerin başıydı.

Dedem öldüğünde çok ağlamıştım. Hatta ağlamayanlara kızmıştım. 8 yaşındaydım. “O kadar da ağlama canım. Ne olmuş” diyen bir aile büyüğüne küfrü basmıştım… Hâlâ hak ettiğini düşünürüm.

Babaannem öldüğünde 17 yaşındaydım. Son görüşmemizde sarılıp, öpüp ayrılmıştım yanından.

Sonra tekrar dönüp tekrar sarıldım. Sonra tekrar, sonra tekrar.

Sordular “Delirdin mi?” diye.

“Delirmedim. Bir daha göremeyeceğimi biliyorum” dedim.

Göremedim gerçekten.

Çok ağladım.

Büyükbabam öldüğünde 20 yaşındaydım.

Taparcasına severdim. 1 hafta ağladım. Ama ağlamayanlara kızmamayı öğrenmiştim. Kendi kendime ağladım.

Evdeki bizimle yaşayan hayvanlar öldüğünde de çok ağlardım. Av köpekleri öleceklerini anlayınca kaçarlar, ölülerini göstermezlerdi ama bilirdim öldüklerini.

Giderlerken arkalarından ağlardım.

30 yaşındaydım. Kedimiz öldü.

Gözlerim şişti ağlamaktan.

45 yaşındaydım. Anneannem öldü. Annem kadar yakındı, hatta bazen daha yakın. Çok ağladım.

48 yaşındaydım. Babam gitti aramızdan. Öldü demeye hâlâ dilim varmıyor.
Çok ağladım.

Hâlâ adını andıkça, hatırladıkça bazen gözüm dolar, bazen boşalır yaşlar. Şimdi olduğu gibi.

Birkaç gün önce bahsederken yine gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Okan vardı karşımda, Bayülgen, “Keşke ben de babamı senin sevdiğin kadar sevseymişim” dedi.

Gerçekten öyle.

Bunları anlattım diye sadece bu kadar ağladım zannetmeyin.

Çok ağladım, hem kendi acılarım, hem başkalarının acıları için.

Ama bunları unutmadım hiç.

İnsanlar sevdiklerine, sevdiklerinin acılarına da ağlar.

Ne kadar seviyorsa, ne kadar yakın hissediyorsa o kadar çok ağlar. O kadar uzun süre ağlar.

Gözyaşı deposunun musluğunu, ağlamaya sebep olan insana yakınlık ayarlar.

Ne kadar yakınsan, yakın hissediyorsan o kadar çok ağlarsın, o kadar uzun süre ağlarsın, bazen ölünceye kadar ağlarsın, ağlarım.

Asabım bozuksa, içimde bir şeyler birikmişse daha çok ağlarım.

Keyfim yoksa, canım sıkkınsa, gizli gizli ağlamak isterim ama tutamam.
O yüzden bilirim ki, ağlayana karışılmaz.

Gözyaşının ölçüsü kalptedir.

Şuna ağlayayım, buna ağlamayayım diyemez insan.

Ağlayacaksa ağlar, ağlamayacaksa ağlamaz.

Bir de “Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar” vardır ya.

Ona da inanırım.

Hiç kimse evladına ağlayan ana gibi ağlamaz.

Allah kimsenin anasını ağlatmasın!

 

Üç ayrı duygu

BAŞBAKAN’ı ekranda ağlarken görünce önce üzüldüm.

Güçlü bir liderin, yaşananlar karşısındaki çaresizliğine, elinden gözyaşlarını dökmekten başka bir şey gelmiyor olmasına üzüldüm.

Sonra mutlu oldum.

Bir liderin duygularını halkından gizleme gereği duymaması ve kameralar karşısında hıçkıra hıçkıra ağlaması çok doğru göründü gözüme.
Ardından korktum.

Çünkü duygusallık iyidir, duygularını saklamamak da iyidir. Fakat başbakanlar hem duygusal, hem de rasyonel olmak zorundadır.

Kararlarını duygularıyla değil, akıllarıyla almalıdırlar.

Bu duygu yoğunluğu korkuttu beni.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Beceremeyeceğini anlamanın da bir erdem olduğunu anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları