Batı dünyası ne etkin Türkiye istiyor, ne 2. Mısır

DÜN yazdığımız bugün “netleşti”.

“Hem ABD’de, hem de İsrail’de Esad’ın devrilmesine yönelik bir operasyon istenmiyor; çünkü muhaliflerin iktidara gelmesi Batı ve İsrail açısından daha büyük sıkıntı yaratıyor” dedim.

ABD’de operasyonla ilgili olarak Obama’ya yönelik eleştirilerin başladığını hatırlattım.

Ne oldu!

İngiltere ve ABD ve hatta Fransa, “Operasyon yapmasak daha iyi olacak galiba” moduna geçtiler.

Sadece onlar mı?

Arap Ligi de bir açıklama yaparak, “Operasyon Suriye halkına daha çok zarar verir, yapılmasın” dedi.

Suriye meselesi yeniden belirsizliğe doğru sürüklendi.

Gerçi operasyon, belirsizliği tam olarak ortadan kaldıracak türden bir operasyon olmayacaktı zaten ama yine de Türkiye’nin prestiji açısından önemliydi.

Herkes, Türkiye’nin aylardır, yıllardır söylediği noktaya “tam olarak olmasa da” gelmiş olacaktı.

Bütün bu gelişmeleri ve satır aralarını okumaya çalışırken aklıma bir de soru geliyor.

“Acaba bu operasyondan Türkiye’nin işine gelmesi olasılığından ötürü mü vazgeçildi?” sorusunu kafamın bir köşesinden atamıyorum. Çünkü Türkiye, Suriye’ye yönelik bir operasyonu “fazla iştahlı” bir şekilde destekliyor ve Esad’ın devrilmesini “herkesten fazla” istiyor.

Çünkü Türkiye, Suriye’deki muhalif gruplar üzerinde çok etkin olduğunu, özellikle de Suriye’deki Müslüman Kardeşler organizasyonunun tek “örgütlü” yapı olması nedeniyle Esad sonrası dönemde iktidarı ele geçireceğini düşünüyor.

İsrail ve Amerika başta olmak üzere tüm Batı bloku ise “Bu filmi çok yakın zamanda izledik. Yeniden görmeye gerek yok” diyor olabilir.
Mısır’da olan da üç aşağı beş yukarı buydu ve Batı, Mursi’li Müslüman Kardeşler deneyinden beklenen sonucu alamadı.

Şimdi aynı elementlerle aynı deneyi bir daha yaparak farklı bir sonuca ulaşamayacaklarını bilecek kadar “pozitif bilimlere hâkim” olan Batı, Suriye’de yeni bir Müslüman Kardeşler olayı istemiyor.

Üstelik de Mısır’da ABD’ye bağlı bir ordu vardı ve deney başarısız olunca hemen duruma el koydu.

Suriye’de ise böyle bir ordu da ortalıkta olmadığı için “şimdilik” kaydıyla Esad’ın yerinde kalmasının Batı açısından bir mahzuru yok.
Suriye’deki mevcut durumun devam etmesi halinde bundan zararlı çıkacak olanlar ise Suriye halkı ve Türkiye.

Batı’nın bugünlerde bu ikisini de pek umursadığını hiç zannetmiyorum.
Tam aksine, Müslüman Kardeşler’e bu kadar karşı olmalarının arkasında Türkiye’nin bölgedeki gücünün ve etkinliğinin artmasını engelleme çabası var.

 

Yüzde hesabı değil bölge dengeleri

PKK’nın yüzde kaç çekildiği doğrusu beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
İşin beni ilgilendiren tarafı şu:

Süreç başladığından beri kan akıyor mu?

Akmıyor?

PKK karakol basıyor mu?

Basmıyor.

Şehir cenazeleri sıra sıra geliyor mu?

Gelmiyor!

Devlete başkaldırmış bile olsalar, Doğulu, Güneydoğulu anaların evlatları, dağlarda telef oluyor mu?

Olmuyor!

Durum böyleyken, “Yüzde 2 çekildi”, “Yüzde 10 çekildi” lafları önemli değil.

De ki, Irak’a gitmediler, köylerine döndüler.

Ne fark eder?

Önemli olan kanın durmuş olması.

O da durdu.

Ve bana göre sürece yönelik en büyük tehlike, bölgede gelişen olaylar nedeniyle PKK’nın içindeki “yabancı servislerde”.

PKK 30 yıllık terör döneminde bölgedeki tüm dengeleri kendi lehine kullandı.

Ama yine bu süreçte PKK içinde başta Suriye, sonrasında İran olmak üzere pek çok istihbarat örgütü, ki buna Türkiye ve bazı Batılı istihbarat örgütleri de dahil, önemli pozisyonlar elde etti.

Şimdi Ortadoğu hiç olmadığı kadar karışırken, birileri PKK’yı yeniden aktif hale getirmeye çalışacaktır.

Sürecin önündeki en önemli tehlike budur.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kullanamadığın gücün başına dert olduğunu anladığın zaman.

Erişilebilirlik Araçları