2014 yazından sonra o kural değişir

BAŞBAKAN Erdoğan, AK Parti’nin adaylarını “programlı” bir şekilde açıklıyor.

Törenler yapılıyor, adaylar teker teker açıklanıyor ve iletişimi başarılı yapılıyor.

Bazı bakanlar beklendiği şekilde belediye başkan adayı olarak gösteriliyor.

Bir iki gün içinde Binali Yıldırım’ın İzmir adaylığı açıklanacak diye umuyorum.

Diğer iki önemli kentte ise mevcut başkanlar aday gösterildi.

Önce Ankara’da Melih Gökçek, dün de İstanbul’da Kadir Topbaş.

Melih Gökçek geçen seçimlerde son ana kadar adı açıklanmadığı için “kurdeşen” dökmüştü.

Bu kez ilk açıklanan oldu.

AK Parti yönetimine yakın kaynaklar, “Gökçek ‘Ben aday değilim’ demediği sürece AK Parti, Melih Gökçek’i aday göstermek zorundadır” diyorlar.

Ancak genel çoğunluk, Gökçek’in bu kez Gezi olayları sırasında takındığı “sert” tutum nedeniyle aday gösterildiğini düşünüyor.

İstanbul’da ise Kadir Topbaş’ın Gezi olayları sırasında gösterdiği “yumuşak” tavır nedeniyle adaylığını sağlamlaştırdığı.

Öyle midir, değil midir bilemem.

Ancak dikkatimi çeken bir şey var.

AK Parti, 11 yıllık iktidarı süresince “önemli kadrolarını” hiç değiştirmedi.

En geniş insan kaynağına sahip parti olduğu halde, vitrindeki önemli isimler hep aynı.

AK Parti yönetimi kolay kolay riske girmiyor ve “Bozuk değilse tamir etmeye kalkışma” prensibini uygulayarak “maç kazanan” kadroyu değiştirmiyor.

Bu manzara bana gelecekle ilgili bir tahmin yapma şansı veriyor.

O da şu:

“AK Parti, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından tüzük değişikliğine gidecek.”

Başbakan Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkması halinde AK Parti, tüzüğündeki “3 dönem” sınırlamasını kaldıracak.

En azından partinin “kurucular kurulu” için bu sınır geçersiz kılınacak ve partinin vitrinindeki isimlerin “erken emekliliği” önlenecek.

Bu değişikliğin Başbakan’ın Çankaya’ya çıkmasından sonra yapılmasının nedeni ise Başbakan Erdoğan’ın bu konuda çok kesin konuşmuş olması.

Başbakan’ın Çankaya’ya çıkıp çıkmayacağı konusunda benim kesin bir şey söylemem mümkün değil.

Ama AK Partililer “kesin” gözüyle bakıyorlar.

 

Yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin üzerinde mi?

ANAYASA Mahkemesi, Mustafa Balbay’la ilgili bir karar verdi.

Ben de önceki günden beri, “Bu karar ne mana taşıyor?” diye çözmeye çalışıyorum.

Öyle ya, Türkiye’nin en “Yüksek” hatta “Yüce” mahkemesi, Balbay için “Tutukluluğu makul süreyi aştı, seçilme hakkı gasp edildi” diye bir karar veriyor ama bu neye yarayacak anlamak mümkün değil.

Şurası kesin, Balbay hapiste yattığı her gün için devletten 2.8 TL’den 5000 TL tazminat alacak.

Ama sonrasıyla ilgili ortada bir “kesinlik” yok.

Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararı yazdıktan sonra İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimleri yeniden toplanacak ve Mustafa Balbay’ın “tahliye talebini” Anayasa Mahkemesi’nin kararı sonrası yeniden değerlendirecekler.

Bu durumda benim aklımda pek çok soru var.

Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını yazıncaya kadar, 13. Ağır Ceza Mahkemesi kendi kararını yazmayı bitirip dosyayı Yargıtay’a yollarsa ne olacak?

Dosya Yargıtay’da olduğu için tahliye kararı Yargıtay’a mı kalacak?

Hadi onu geçelim. Diyelim ki mahkeme heyeti toplandı ve “Biz kararımızda ısrar ediyoruz” dedi, tahliyeyi yapmadı.

O zaman ne olacak?

Yok eğer Anayasa Mahkemesi’nin kararı “kesin kararsa” ve mahkeme her halükârda bu karara uymak zorundaysa o zaman niye bir daha yerel mahkemeye dönülüyor?

Anayasa Mahkemesi kararıyla doğrudan tahliye olamaz mı?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kıyıyı vatandaşa kapatan kamu olmadığı zaman.

Erişilebilirlik Araçları