80 yıl sonra güçlenen lider

Biliyorum siz de farkında mısınız, ama Türkiye’de hızla yükselen bir siyasi akım var.

“Atatürkçülük.”

Kelimeyi dikkatli seçmeye çalıştım ve “Kemalizm” demek istemedim.

Kanlı ve parçalanmış bir coğrafyada, birkaç kenti dışında gelişmişlik düzeyi Afganistan’dan hallice olan bir coğrafyada, tüm dünyanın saygısını kazanan bir ülke ve bir sistem kuran bu adamın değeri “düşmanları” sayesinde giderek daha fazla anlaşılır oldu gibime geliyor.

Bazı hastalıklı ruhların hezeyanlarına, ölümünün üzerinden 80 yıl geçtikten ve son 50 yılında kıyasıya yıpratılmak istenmesine, ağır saldırılara maruz bırakılmasına rağmen Atatürk ve onun kurucu ilkeleri yeniden ve çok daha güçlü bir şekilde bu ülkenin ortak değeri haline geliyor.

– Karmakarışık bir etnik ve dini gruptan bir ortak millet yaratma becerisi,

– Çökmüş bir ekonomiden evrensel bir endüstri toplumu yaratma gayreti,

– Kadınları ve kadın haklarını yücelten öncü tavrı,

– Etnik temelden uzak birleştirici ulus millet anlayışı,

– Başta komşular olmak üzere barışçı yaklaşımı,

– Çok iyi tonladığı uluslararası hak arama yöntemi,

– Örnek olan mili mücadele ve bağımsızlık anlayışı,

– Evrensel saygınlığı giderek daha iyi anlaşılıyor. Atatürk’ü bu ülkenin ortak hafızasından silmeye çalışma gayretleri ters tepiyor.

Tam aksine hafızadaki yeri güçleniyor, duyulan saygı artıyor.

Toplumun aradığı fikri ve milli önder, 80 yıldır yattığı yerden fikirleriyle ayağa kalkıyor.

Kimse merak etmesin, giderek büyüyor.

 

ABD ne yapmak istiyor?

CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın yapacağı kritik ziyaret öncesi ABD, Suriye’de savaşan Kürt gruplara ağır silahlar vereceğini açıkladı.

Zamanlama açısından talihsiz, Cumhurbaşkanı’nın ziyareti öncesi ABD’de görüşmeler yapan heyetimize karşı da kabalık sayılabilecek bir durum.

Fakat hemen öfkeye kapılmak yerine, biraz da “ABD niye böyle yapıyor?” diye düşünmek lazım.

Türkiye, ABD’ye “Niye benim düşman olarak tanımladığım Kürtlerle operasyon yapıyorsun, onları silahlandırıyorsun? Benimle işbirliği yap” diyor.

Fakat meseleye ABD gözüyle bakınca Türkiye’nin yaklaşımı bir anlam ifade etmiyor.

Çünkü ABD, Türkiye’yle ortaklığı ve müttefikliği kesmiş değil.

Sadece Suriye’de Türkiye’yle işbirliği yapmak istemiyor.

Bunun ABD açısından nedenleri var.

Hadi onları sıralayalım:

1.Suriye’de ABD’nin kendine müttefik seçtiği Kürt gruplar dış güç değil, Suriye’nin yerli unsurları. Kürtlerle ortaklık yaparak Suriye’ye bir yabancı gücün, doğrudan müdahil olmasına yol açmamış oluyorlar.

2. ABD’nin Türkiye’yle bir sorunu yok, ama Türkiye’nin Suriye’de işbirliği yaptığı gruplarla sorunu var ve bunlara güvenmiyorlar. Cihadist ve İslamcı gördükleri bu gruplar ile ABD askerini yan yana getirmek istemiyorlar.

3. Fırat Kalkanı Harekâtı sırasında ABD askerleri, Türkiye’nin ÖSO güçleriyle birlikte kontrol ettiği bölgeden geçerken yuhalandılar, tepki gördüler. Oysa Kürt gruplar, ABD askerlerini çiçeklerle karşıladı.

4. ABD, PYD’yi laik bir grup olarak görüyor ve bu yüzden dini örgütlenmelerden meseleye dini değil siyasi bakan gruplarla çalışmak istiyor.

5. PYD ile yaptığı askeri işbirliğini denedi ve memnun kaldı. Bölgede kayıtsız şartsız ABD ile birlikte hareket edecek 50 bin kişilik başka bir güç bulamayacağını düşünüyor.

Meseleye bu açılardan bakarsanız ABD’nin Türkiye’ye karşı düşmanca bir tutum değil, kendine karşı akıllıca bir tutum peşinde olduğunu anlarsınız.

 

Kimi komşu istersiniz

Bazen konulara farklı bir bakış açısı ya da “entel” tabiriyle farklı bir paradigmayla bakmak gerekebilir.

Mesela bana sorarsanız ABD’nin PYD’ye verdiği destekten birinci derecede rahatsız olması gereken Türkiye değil.

PYD’ye destekten en fazla rahatsız olması gereken kişi ya da lider Mesud Barzani’dir.

Çünkü güçlenen PYD, Türkiye’ye değil Barzani’ye, Barzani’nin gücüne ve egemenlik planlarına yönelik bir tehdit.

Türkiye’nin bu meselede akılcı gitmesinde yarar var.

ABD’nin PYD’yi PKK’dan ve Türkiye karşıtı pozisyondan koparması, böylece PYD’yi tıpkı bir zamanların KDP’si gibi Türkiye açısından terör örgütü olmaktan çıkarması bölge için de yararlı olacaktır.

Ben PYD yönetiminin de PKK ile bağlarını giderek koparacağını zannediyorum. Böyle bir durumda güneyimizde IŞİD-DEAŞ’la komşu olmaktansa PYD ile komşu olmak yeğ midir, değil midir?

 

Ne zaman adam oluruz?

Hırs ile ihtirası ayırabildiğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları