Okur mektupları

Domatesin trajikomik kota hikayesi

Türkiye domates üretiminde tarlada 9 milyon, serada ise 4 milyon üretim olmak üzere, 13 milyon tona ulaşan üretim rakamıyla, dünyada dördüncü sırada yer almakta. Ülkemizde sadece domates üretimiyle geçimini sağlayan milyonlarca insan bulunmakta. Bu hikâye ise onların hikayesi. Peki kim bu ülke ihracatında önemli rol oynayan isimsiz kahramanlar?

Yarısından fazlası Antalya bölgesinde bulunan 200.000’e yakın üretici ve çiftçi, yerel işçiler, mevsimlik olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çalışan tarım işçileri, sektör alanında hizmet veren nakliyeciler, malzemeciler, kasacılar, tedarikçiler, ihracatçılar vb. hepsi, korona virüs koşullarında büyük bir özveri ile çalışan binlerce aile.

Tamamı geçimini domates üretiminden kazanıyor. Fakat tüm geçimi bu domates üretimine bağlı olan onca vatandaşımız ve aile, Kasım ayının sonundan itibaren Rusya’nın uyguladığı domates kotasına takılmış durumdalar. Üretimi yapılan domatesler şu an bekliyor, toplansa bile sınırlı toplanıyor. İhracat neredeyse durmuş durumda. Hepsi resmi makamlardan gelecek açıklamaları bekliyorlar. Üstünden 20 gün geçmiş olmasına rağmen halen herhangi bir açıklama yapılmadı ama bekleyiş umutla devam ediyor.

Rusya, Türkiye ile 2015 yılının Kasım ayında yaşadığı siyasi kriz sonrasında Türk domatesine ambargo kararı almıştı. 2017 yılı Kasım ayında Türk domatesi Rusya’ya ihracat vizesi alırken, bu kez kotayla karşı karşıya kaldı. 1 Kasım 2017 tarihinde 100 bin ton kota açıklandı. Kısa sürede bu kotanın dolması üzerine, kota önce 150 bin tona, 7 Mart 2020 tarihinde ise 200 bin tona çıkarıldı. İhracatçılar ve üreticiler, kota dolmaya başlarken bu duruma ve kotaya bir çözüm bulmaya çalıştılar fakat çözüm için kimsenin destekçi olmayışı, kotanın dolmasının üzerinden 20 gün geçmesiyle ortaya çıkıyor. Kotanın kaldırılması için Tarım Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı ya da farklı bir kurumdan herhangi bir destek yok. Tarımda çalışan işçilere, üreticilere, sektörün tedarikçilerine ve ihracatçılara gösterilen herhangi bir çözüm yolu yok.

Domates üretiminden ve ihracatından geçimin sağlayan yüzbinlerce işçi kotadan ciddi anlamda etkilenmekte. Kotanın kalkmaması durumunda, domates üzerinden geçimini sağlayan binlerce vatandaşımız mağdur olacaktır. Bu mağduriyetin sonuçları ise vatandaşlarımız ve ülkemiz adına iç açıcı değildir. Bu durumun hesabı kime sorulacak?

Bu sessizliğin arkasında ise enflasyonu düşük göstermek için ihracat kapılarını kapatmak olduğunu tahmin etmek zor değil. Unutulmamalı ki; enflasyon düşük gösterilebilir, rakamları istenilen gibi çıkarılabilir fakat bununla birlikte sürdürülebilir tarım ve buna bağlı bir ihracat ortadan kalkar. Bu, bir ülke için felakettir. Bugün için gelecekteki felaketleri kabul etmenin değerlendirmesini, kamuoyuna bırakıyoruz.

*

Yalaaaaaan

Bu satırları yazmadan önce bir dostumun amcasının vefat ettiğini öğrendim. “Yoğun bakımlarda problem yok” diye beyanat veren yetkililer kına yakabilir. Hasta önce Bursa’dan Mustafakemalpaşa’ya, oradan da Yalova’ya sevk ediliyor. Orada vefat etti.

Salgın ilk çıktığında siz “Maske takmalıyız” dediğiniz için başta Sayın Bakan, Sağlık Bakanlığı yetkilileri ve ekranlardan hiç kaybolmayan profesörler tarafından topa tutuldunuz.

Sonra herkes sizin dediğinize geldi, “Aman maske takın” diye bombardımana tutulduk.

Bedava maske dağıtılacak diye paramızla maske alamadık.

+65’ler bu yıl paralarıyla bile “Grip aşısı” olamadılar, farkında mısınız? Paramla aşı satın alamıyorum. 81 yaşındaki, şeker hastası, tansiyon hastası, tek böbrekli gazeteci Hıncal Uluç bile grip aşısı olamadığını köşesinde yazdı.

Eczacılar odasının yurtdışından getirmek istediği aşıya “Yandaş” olmadığı için izin verilmedi. O aşıları İranlılar aldı.

Aşı sorgulamak için e-nabız’a sadece vatandaşlık yazarak girebilirken, engellendik. E-devlet şifresi almayı mecbur kıldılar. Amaç vatandaş sorgulamadan yorulsun, aşı peşinde koşmaktan vaz geçsin.

Ayrıca herkesin evinde internet, herkesin elinde akıllı telefon var zanneden yetkililer, isteseler aşı hakkı olanların telefonlarına sık sık gelen mesajlar gibi mesaj gönderirlerdi. Geçenlerde Sağlık Bakanı sanki bizim suçumuzmuş gibi aşıların yarıdan çoğunun vurulmadığını söyledi. Doğru düzgün organize olamadığınız için o aşıları siz vurduramadanız Sayın Bakan.

Birçok insan hastaneye gitmeye korkuyoruz. Olmam gereken küçük bir operasyon var ve özel hastaneye bile gitmeye korkuyorum. Çünkü temiz hastane kalmadı. Tedavi olamayan insanlar ölüyor. Sayıları hala saklayanlar bu ülkeye kötülük yapıyorlar. Deneyimli bir kuşağı kaybediyorsunuz. Halkı kandırdığınızı zannediyorsunuz!

*

Türkler zaten Batı’ya dönüktü

Uzun yıllar İslami camianın içinde ve tam göbeğinde olan insanlarla (kendim asla o camiaların birine bile yakınlık duymadım ve bir camiaya ait olmayı kendime zul görürüm) çalıştım ve Süleymancısı, Menzilcisi, Coşancısı ve daha birçokları ile iş yaptım. Dolayısı ile bu camiaya ait insanların kafa yapılarını ve kodlarını çok iyi bilirim.

Evet İslami değerlere önem verirler, görevlerini ellerinden geldiğince yerine getirirler. Koyu ve radikal olanları da vardır, daha liberal olanları da vardır. Ama hepsinde gördüğüm ortak eğilim ve görüş şudur ki esasen laik camianın kafalarındaki algının aksine bu tip insanlar Araplardan ve Doğu’dan pek haz etmez. Ve akılları hep Batı’dadır.

Arap coğrafyasına pek yakınlık duymazlar. Duydukları tek yakınlık Medine-i Münnevver’edir ve Kabe’dir hepsi o. Ve elbette Kudüs. Bunun dışında ne Araplara ne de o coğrafyalara bir yakınlık ve aidiyet hissetmezler.

Hele hele o 90’lı yıllarda Türkiye İranlaşıyor mu diye başlatılan ve arkasında askeri vesayetin bilerek oluşturduğu ve yıllarca süren yaygaralar vardı bilirsiniz.

O yaygarayı çıkaranlar da esasen böyle bir şeyin olmadığını çok iyi ibliyorlardı. İran’ın Şii olduğu ve bir sünni bir ülkenin İranlaşmasının olası olmadığını bilmeyen ve bu yaygaraya inanan zır cahiller (ki çoğunluğu sol görüşlülerdir) bize en az 10 yıl kaybettirdiler.

Türkiye asla İranlılaşamaz bu mümkün değil. Ama Araplaşamaz da. Çünkü kodlarımızda başka gelenekler vardır ve bazıları kabul etmek istemese de ve görmezden gelse de yüzyıllar öncesinden gelen damıtılmış Türklere’e ait gelenek ve görenekleri vardır bu halkın.

Bu halk ne Araba benzer ne de Aceme.

Dincisi de dinsizi de liberali de, solcusu da Batı’ya daha sıcaktır.

Allahaşkına Fatih Bey, Almanya’da Fransa’da, İngiltere’de, Belçika’da, Hollanda’da oturan Türklerin büyük çoğunluğu sol partilere oy verirler. Ancak Türkiye’de ise AKP’lidirler. Bu tezatı nasıl açıklayacağız. Nasıl oluyor da, dışarıda solcu içeride ise sağ-İslamcı olunabiliyor?

Olunabiliyormuş demek ki.

*

Sayın Bakan, olmayan fakirliğin resmi bu

Fatih Abi, öncelikle seni çok sevdiğimi söyleyerek söze başlamak isterim.

Adım ….. 39 yaşındayım. 10 yaşında bir kızım, 4 yaşında da bir oğlum var. Eşim bim markette tezgahtar olarak çalışıyor. Ben ise ücretsiz izine çıkarıldım. Eşimin maaşı 2200 TL geliyor. Banka borçlarımız yüzünden maaşında haciz var. Normalde maaşı 2900 TL. Benim gelirim 1179 TL’lik pandemi yardımı.

Şu an çalışıyor olsaydım aylık maaşım 3400 TL di.

İcra kesintisi ile net 2600 TL elime geçiyordu fazla mesailer hariç.

Ben kiracıyım, Kocaeli Gebze de ikamet ediyorum. Annem babam emekli Giresun’da memlekette yaşıyorlar.

Yani ailem varlıklı bir aile değil. 800 TL ev kirası veriyorum. Fatih Abi, ben devletin verdiği 1000 TL pandemi yardımından faydalanmak için e-devlet üzerinden başvuru yaptım.

Zaten ilk pandemi zamanındada yapmıştık ama vermediler. Kayınçomun 5 daire sahibi varlıklı evsahibine devlet 1000 TL pandemi yardımı verdi. Postacı bizzat zarfın içinde teslim etmiş.

Ev sahibi yalan olmasın iade etmiş. Fatih Abi, benim toplam gelirim 3400 TL. 400 TL çamaşır makinesi taksidi, 130 TL telefon taksidi, 100 TL giyim taksidi, 200 TL dişçi taksidi, 100 TL de hizmet almadığımız halde kayıt formu diyerek eşime imzalatılan satış sözleşmesi gereği ödemek zorunda olduğumuz dolandırılma taksidimiz var.

Elimizde net 2470 TL kalıyor. Ev kirası, mutfak, faturalar ve özel giderlerimizi daha hesaba katmadım. Bugün e-devlet üzerinden pandemi yardım başvurumun sonucunu kontrol ettim. Devletim; benim muhtaç olmadığım kanaatine vararak 1000 TL’lik pandemi yardımını vermeyi reddettmiş. Ek dosyaya sonuç görüntüsünün fotoğrafını ekledim görebilirsin Fatih Abi. Ben merak ediyorum Fatih Abi, iktidara göre muhtaçlık derecesi nedir? Tek seferlik 1000 TL yardımı hak edip almak için vatandaşın ne kadar muhtaç olması gerekir?

Bugüne kadar Suriyelilere vatandaşın paralarından milyar dolarlar harcayan bu iktidar niçin bana, vatandaşına bu yardımı layık görmez? Ya da o müteahhitlerin katrilyonluk vergi borcunu silen iktidarın bana vereceği 1000 TL mi devletime ağır geldi?

Söylenecek çok şey var Fatih Abi ama maalesef durumum bu.. Allah’a emanet ol Fatih Abi, kolay gelsin.

Erişilebilirlik Araçları