İhanet mi, iş bilmezlik mi!

Millet İttifakı’nın bazı bileşenlerini izlerken, “Galiba seçim kazanmak istemiyorlar” diye düşünmeden edemiyor insan.

5 yıldır bize bu seçimin önemini anlatanlar, 5 yıldır AK Parti ve tek adam rejiminden şikayet edenler, 5 yıldır parlamenter demokrasiye geri ve hatta demokrasiye geri dönüşün önemini vurgulayanlar, bu amaçla partilerinden kopup yeni partiler kuranlar, yıllardır Erdoğanizm’den şikayet eden koca koca siyasetçiler bugün sözde bir muhalif cephe içinde, AK Parti’nin değirmenine su taşımak için el birliği ile çalışıyorlar.

Önce İYİ Parti’nin 6’li Masa’ya vurduğu darbeyi izledik. 3 günlük bir krizin ardından olumlu sonuçlandı ve akılcı meyveler de verdi ama İYİ Parti’ye olan negatif etkisi ve parti içindeki kavgaları hala sürüyor. Genel Başkan Akşener, “Söz bir daha olmayacak” diye söz verdi ama belli ki bu söz, partinin bazı isimlerini bağlamıyor.

Bu durum seçime kadar toparlanır derken, şimdi de “siyaset bilmezlik” Millet İttifakı’na damga vurmaya başladı.

Önce İYİ Partili Turan Çömez’in sözlerini kulaklarımıza inanamayarak dinledik.

DEVA Partisi’ni ve Sadullah Ergin’i hedef alarak “Yaptıklarını unutmadık. Parlamentoda hesaplaşacağız” diye ortağına girişti. Haklılığı, haksızlığı ayrı konu.

Sadullah Ergin’i, tepki alacağı Çankaya CHP listesine koyan DEVA’nın lideri Babacan ise “Sadullah Bey’in atadıkları hala Bakanlıkta, onun atadıkları yargılanmadı. Çoğu bugün Yargıtay üyesi, FETÖ’cüleri atayanlar diğer bakanlardı” diye bir savunma yaptı. Doğrudur, değildir. Önemli olan Sadullah Ergin’in Çankaya listesinin tepesinde alacağı tepkiyi öngörememek. Ya da öngördüğü halde inadına oraya yerleştirmektir.

Yetmedi.

Aynı Babacan, gözümüzün içine baka baka “Partimizin tabanının yüzde 30’u AK Parti kökenli ve biz bu seçmeni CHP’ye oy vermeye ikna edemiyoruz. Bunu da CHP’ye söyledik” diyor. Yahu bir siyasetçi böyle bir laf eder mi! Seçmenini “Eh, diğerleri de vermiyormuş madem biz de vermeyebiliriz” düşüncesine taşır mı!

Siz bir MHP’linin “Vallahi HÜDA Par’ın olduğu bir bloğa bizim milliyetçi seçmene oy verdiremeyiz” dediğini, durum bu olsa bile duydunuz mu!

Ama beterin beteri var.

Tüm bunların üzerine tüy diken açıklamayı yapma şerefi ise Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’na nasip oldu.

Davutoğlu da katıldığı bir programda, “CHP listesine mühür vurmaya halamı bile ikna edemiyorum” demesin mi! Davutoğlu’nun muhafazakar bir seçmen olan halası, Ahmet’e oy vermek istiyor ama CHP logosuna mühür basmayı kabul etmediği için veremiyor.

Mümkündür, bu riske masa kurulduğu günden beri dikkat çektik, samimi bir itiraftır belki ama bir siyasetçi bunu söyler mi!

Mesela Tayyip Erdoğan’ın “Vallahi Z kuşağı olan torunum bile bize oy vermiyor. Dede değişim şart diyor” diye bir cümle kurma ihtimali sizce var mı!

Halasını bile ikna edemeyen, toplumu nasıl ikna edecek diye sormazlar mı insana.

Ve tabii “Siz gerçekten siyasetçi misiniz” diye de eklemezler mi!

Bu yapılanların iki anlamı olabilir.

Ya ittifaka ihanettir ya da siyasi zeka eksikliği.

Sonunda ikisi de aynı kapıya çıkar.

Toplumu ilgilendiren ise sonuçtur.

Ve Anadolu’da çok bilinen bir laf vardır, “Kavgalı eve kız verilmez”.

Sizin kızı gerçekten isteyip istemediğinizden de emin olamamam da bu yüzden.

Güveneceğimiz bir yargı hala varmış

Bu ülkeden tam umut kesiyoruz, bir olay oluyor “Hala umut var” diye içimizde güneş açıyor.

Biliyorsunuz, Radyo Televizyon Üst Kurulu, Türk televizyon tarihinde görülmemiş bir kararla Kızılcık Şerbeti adlı diziye 5 yayın durdurma cezası verdi.

Cezanın “emir” ile alındığı çok açıktı.

Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. Dairesi ise dün kararını açıkladı.

RTÜK’ün toplumdan da büyük tepki gören cezasına karşı “yürütmeyi durdurma” kararı verdi.

Bu karar bana hala ve her şeye rağmen idarenin yargısal denetimi ve hukukun üstünlüğü konusunda hala umut olduğunu ve bağımsız yargıçların bir toplum ve o toplumun vicdanı için ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha gösterdi.

Ankara Bölge İdaresi Mahkemesi’nin 10. Dairesine bir yurttaş olarak olarak teşekkür ediyorum.

“Yargı bağımsızlığı” konusunda içimizi ısıtan bir güneş doğmasına neden oldukları için.

İyileri unutmayacağım gibi kötüleri de unutmayacağım.

İşte savcı işte karar

Hatırlayacaksınız, bir süre önce bu köşede gazeteci ya da yorumcu kisvesi altında dolaşan bazı tiplerin, bazen yayınlarda ama özellikle sosyal medya paylaşımlarında insanları tahrik ettiklerini ve bu tahriklerden sonra kendilerine edilen hakaretleri yargıya taşıyarak aldıkları tazminatları gelir kapısı haline getirdiklerini yazmıştım. 

Hem de birkaç kez. 

Bunların bazıları ipe sapa gelmez şeyler söyleyerek insanların damarına basıyor ve bundan gelir elde ediyorlar, yargıyı gelir kapısı olarak kullanıyorlardı. 

Aylık 20-30 bin dolarlık gelirler söz konusu idi. 

Ben de sizlere “Bu tiplere küfür falan etmeyin. Bundan zevk alıyorlar çünkü bunu gelir kapısı yapıyorlar” diye uyarıda bulunmuştum. Çünkü bu iktidar trolleri, trollükten kazandıklarının onlarca kat fazlasını buradan elde ediyorlardı. Bir taşla iki kuş vuruyor bir yandan yalakalık yapıyor, bir yandan da asıl gelirlerinden çok daha fazla bir yan gelir elde ediyorlardı. 

Ancak geçtiğimiz günlerde, bir savcımız, yargıyı gelir kapısı, hakimleri ve savcıları da kendi çalışanı haline getirenlerden biri ile ilgili çok önemli bir takipsizlik kararına imza attı. 

Sözde akademisyen bir trolün açtığı dava ile ilgili, savcının mütalaası aynen şöyle:

“Müştekinin benzer şekilde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen müşteki sıfatıyla şikayetçi olduğu çok sayıda soruşturma dosyasının bulunduğu, müştekinin sosyal medyayı kullanarak diğer kullanıcıların kendisine hakaret etmesini sağlamaya yönelik tweetler atarak mevcut dosyalar kapsamında mevcut durumdan menfaat sağlamak kastıyla bilerek ve isteyerek paylaşım yapma neticesinde kendisine yönelik birtakım eylemlerin yapılmasını sağlayarak menfaat temin etmeye çalıştığı dosya sayısı göz önüne alındığında müştekinin bu durumu meslek haline getirdiğinin değerlendirildiği” diyerek foyayı ortaya çıkarmış ve “Söz konusu soruşturmanın yürütülmesinde kamunun da menfaatinin olmadığı anlaşılmaktadır” diyerek sülalesine küfür ettirerek geçinen bu gibi tiplere gereken yanıtı vermiş. 

Bu savcımızı kutluyor ve bu muhteşem kararın bu gibi edep yoksunlarının açacağı haksız davalara emsal olacağını umuyorum. 

Demokratik sağlık

Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki akşam bir yayın sırasında rahatsızlandı. 

Herkesin yüreği ağzına geldi. 

Yayına verilen kısa bir aradan sonra yeniden ekranda göründü ve kısa bir konuşma ile sağlık durumu ile ilgili bilgi verdi ve yayın bitti. 

Dün de bütün programları iptal edildi. Dün akşam saatlerinde ise Cumhurbaşkanı’nın sağlık durumu ile ilgili bir sürü dedikodu ortaya atıldı. 

Sonunda bir açıklama ile Cumhurbaşkanı ile ilgili ameliyat olduğu ya da kalp krizi geçirdiği iddialarının gerçek olmadığı, bugün katılması planlanan bir açılışa online olarak ofisinden bağlanacağı duyuruldu. 

Kimse bu konuda merak içinde olanlara kızma, eleştirme hakkına sahip değil.

Bir Cumhurbaşkanının sağlık durumu, o toplumu da hatta bazen dünyayı da ilgilendirir. 

Hele hele demokrasilerde, seçmenlerin bunu bilme hakkı kutsaldır. 

Bu yüzden ABD başkanları ile ilgili böyle bir sağlık konusu olduğu zaman Trump örneğinde olduğu gibi hemen sağlık raporu halkla paylaşılır. 

Bunu merak etmek suç değildir. 

Demokratik hak ve demokrasinin gereğidir. 

Hele bir de seçime 17 gün kalmışsa. Daha da önemlidir. 

Cumhurbaşkanı’nın rahatsızlığın önemsiz bir soğuk algınlığı olduğunu umuyor, kendisine bir kez daha şifalar diliyorum. 

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Bir toplumu ayakta tutan en önemli unsurun adil ve güvenilir bir yargı olduğunu asla unutmadığımız zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları