Başbakan karar verdi bir kere

7 Ağustos günü şöyle yazmıştım, hemen hemen 10 gün önce:

"Başbakan Erdoğan her konuda ‘yapacağım’ dediği şeyi ‘yapan’ bir lider oldu, Sadece Kürt konusu bunun dışında kaldı, Burada başarılı olunamamasının nedeni Erdoğan değil, Sorun ‘etnik Kürt politikasını yürütenlerde’, Ne istediklerini isimlendiremedikleri için, kararlılıkla çözülecek bir noktaya varılamıyor, PKK eksenli ‘çözümlere’ bile açık olduğunu hissettiren iktidar partisine ‘Çözüm budur’ denilemediği için bir yere varılamıyor, Erdoğan ‘çaresiz’ bırakılıyor, Erdoğan zorla ‘zor kullanmaya’ yönlendirilmek isteniyor gibi bir hava oluşuyor, Sanki örgüt ya da örgütü yönlendirenler, hükümeti 1990’ların ilk yarısındaki ‘sert’ politikaya dönmeye zorluyor, Burada korkutucu olan Erdoğan gibi ‘kararlı’ bir liderin bu ‘politikaya’ zorlanması, Çünkü eğer Erdoğan ‘Güzellikle olmuyorsa ben bunu başka yolla çözerim’ deme noktasına gelirse, o zaman Türkiye çok değişik yönlere gider, Kimse de ‘O günler geçti, Avrupa ve Amerika buna izin vermez’ falan hesabı yapmasın, Erdoğan ve Türkiye bugünlerde öylesine vazgeçilmez ve öylesine havalı ki, kimsenin gıkı çıkmayabilir,"

Erdoğan’ın önceki akşam bir iftar daveti sırasında söyledikleri bizi haklı çıkardı,

Çünkü Erdoğan "kendi gibi" bir lider,

Neye nasıl tavır alacağı belli, Tutarlı,

Şimdi herkes "Ramazan bitince ne olacak?" diye soruyor,

Ben size ne olacağı konusundaki hissiyatımı söyleyeyim,

Yargı devreye girecek,

"Suç olup da suç olmayan suçlar" yine "suç olarak görülecek",

Öncelikle herkesin bahsettiği 800 ila 1400 kişi arasında değişen bir "tutuklama" listesi var,

Bunlar tutuklanmaya başlayacak,

Bu listede kimler mi var,

Başta Demokratik Toplum Kongresi dedikleri "kerameti kendinden menkul" örgütlenmenin üyeleri, sorumluları ve sözcüleri,

Bunlar "özerlik ilanının’ arkasındaki kişiler,

Bunlar toplanacak,

Terör örgütü ile bağlantılarını açıkça belirtmekten çekinmeyen ve hatta bununla övünen BDP’li siyasetçiler ve hatta yemin etmeyen milletvekilleri de listede,

Örgütün sözcülüğüne soyunan bazı gazetecilerin de tutuklanacaklar arasında yer aldığı söyleniyor,

Listenin 1400 kişiye kadar uzandığı dedikoduları konuşuluyor,

Bu işin yargı boyutu,

Diğer yandan çok şiddetli bir "güvenlik operasyonu"na başlanacağı da söyleniyor,

Bu operasyonda ABD ve Kuzey Irak Kürt yönetiminin de desteği olması muhtemel, İran’ın kendi Kuzey Irak sınırındaki güvenliği artırıp, sınırı tam anlamıyla kontrol altına alması da bunun göstergesi,

İran’ın, muhtemelen ABD destekli Türk kuvvetlerinin "sıcak takip" gerekçesiyle kendi topraklarına girmesini engellemek ve terörist grupların İran sınırını aşmasına izin vermemek için sınır güvenliğini artırdığını öngörmek mümkün,

Bütün bu olup bitecek olan sırasında Batı’nın tavrına güvenenler varsa onlar da yanlış hesap içinde,

Çünkü Batı, Türkiye’nin bu meselede attığı adımları çok olumlu buluyor ve destekliyordu,

Türkiye’de demokrasinin ve özgürlüklerin genişlediğini düşünüyor,

Bu yüzden de "şımarıkça ilan edilmiş" bir özerkliğin, kabul edilemez olduğunun onlar da farkında,

Farkında olup olmamaları da çok önemli değil,

Türkiye güçlü ve Batı kendi dertleriyle daha meşgul,

Türk liberal aydınlarının ve aklı başında Kürtlerin de "Kürt faşistlerine destek vermesi" pek mümkün görülmüyor bu saatten sonra,

Keşke bunlara gerek kalmasaydı diyor insan ama sadece kendi kendine,

Çünkü duyan yok,

 


Kaotik bir karar

FUTBOL Federasyonu şahane bir karar verdi,

"Karar vermemeye karar vererek,"

Bu karar en kötü karardan daha kötü bir karar ve kaosu büyütecek bir karar,

Yazının devamını Spor Bölümü’nde okumak için tıklayınız

 


 

Olmayacak iş yoktur Murat

TÜRKİYE’nin genişleme potansiyeliyle ilgili yazıma Murat Bardakçı’dan her zamanki zarif üslubuyla bir "karşı çıkma" yazısı geldi,

Bardakçı "Neo Osmanlıcılara" karşı takındığı klasik tavırla bana da "Yanılıyorsun" diyor, "Federasyon rüyası 1918’in kâbusudur" başlıklı yazısında,

"Sevgili dostu" Aziz Nesin’in Kahire’de yaptıkları yürüyüş sırasında söylediği bir cümleyi aktararak,

Nesin, Kahire’de birlikte gezerken çevresine bakıyor ve Murat Bardakçı’ya, "İyi ki buraları kaybetmişiz, Düşünsene buralar hâlâ bize ait olsa idi, sokakta gördüğün bu adamların hepsi şimdi bizim vatandaşımızdı" diyor,

İyi hoş da, "bizim vatandaşımız" olmayan o adamların "aldığı kararlar" bizi, bizim vatandaşlarımızın aldığı kararlar kadar derinden etkiliyor, yaptıkları yanlışlar bize zarar veriyorsa o adamların bizim vatandaşımız olmamasının bize ne yararı var!

Hadi bunu bir kalem geçelim,

Murat Bardakçı benim yazımın haklılığını kendi yazısında zaten söylüyor,

Bardakçı yazısında, "Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan itibaren başlattığı genişleme politikası, öncelikle kendi çevresindeki güçlerin kendisini ortadan kaldırmasını engelleme maksatlıdır" diyor,

Benim de yazımda söylediğim tam budur,

"Ya büyür ya küçülürüz" diyorum,

Bu bir tercihtir,

Hangisi doğrudur, önceden bilmek çok mümkün değildir,

Murat’ın da dediği gibi "Büyük devletin çöküşü uzun zaman almaktadır",

Mirasın nasıl paylaşılacağı hâlâ kesin değildir,

İngilizlerin geçici "paylaşımı" sonucu aile bireyleri arasında hâlâ kavga sürmektedir,

Ortadoğu’nun derdi budur,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Karar almamanın karar almaktan daha zor olduğunu zaman göstermediği zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları