Janet Jackson’ın memesi

Demokrat olacağız olmasına da bir türlü olamıyoruz.

Çünkü demokrat olmanın temel koşulu “tahammül çıtasını yüksek tutmak”.

Sakın eleştirmeye falan kalkmasın kimse, kelimeyi bilerek kullanıyorum.

Evet, tahammül…

Beğenmediğimiz, hoşumuza gitmeyen, kendimizde var olduğuna inandığımız değer yargılarına ters gelen, olmaması gerektiğini düşündüğümüz, “Olmasa daha iyi olur” dediğimiz her şeye tahammül.

Bu her şey elbette en başta “başkalarının yaşam biçimini” içeriyor.

Sözü getireceğim yeri tahmin ediyorsunuzdur.

Hüseyin Çelik’in önceki gün kullandığı cümleye.

Genel olarak anlayışlı, tahammüllü, hoşgörülü diye tanıdığım Hüseyin Çelik, geçen gün katıldığı bir televizyon programında, bir televizyon sunucusunun kıyafetini kastederek, “Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez” dedi.

Bilirsiniz “ama” kelimesi önemli bir kelimedir.

Öncesinde söylenen her şey için “0’la çarpılmış” etkisi yaratır.
Öncesinde söylenmiş her nitelemeyi anlamsız kılar.

Çelik’in sözü doğrudur. Bu iktidar, ne tür giyimden yana olduğunu söylemekten imtina etmez ama kimsenin kılık kıyafetine de karıştığını görmedim. Hoşlanmasalar da tahammül ettiklerini biliyorum.

Bu tahammül sonsuza dek sürebilirse, bunun adına demokrasi deniyor zaten.

Tabii karşılıklı olarak.

Ben Hüseyin Çelik’in bu sözü söylerken, bahse konu sunucunun işine son verilmesi ve daha edepli giydirilmesi gibi bir talebi olduğunu da düşünmüyorum.

Ne var ki, Türkiye’nin genetiğinde “kraldan çok kralcılık” ezelden beri var olduğu için, şimdi büyük ihtimalle ya bu sunucu “daha kapalı” giydirilecek ya da işine hepten son verilecek.

Bir çuval demokrasi inciri berbat edilecek.

Oysa dünyanın pek çok ülkesinde televizyonlarda belirli kısıtlamalar var.

Mesela ABD’de açık kanallarda müstehcenlik, daha doğrusu çıplaklıkla ilgili pek çok sınırlama var.

Abonelikle izlenilen kanallarda her şey serbest ama açık kanallarda çıplaklık, çıplaklığı çağrıştıran görüntüler bile yasak.

Üstelik de ağır cezaları var.

Mesela, en bilinen örneklerden biri 2009 Superbowl finali.

Final şovunda yer alan sanatçılardan Janet Jackson’ın program sırasında “kazayla” bir göğsünün açıldığı ve memesinin göründüğünü hatırlarsınız.

Bu görüntüler üzerine ABD’de kıyamet kopmuştu.

Ama en muhafazakâr siyasetçi bile “Bu cezalandırılmalı” diye tek kelime etmemişti.

Buna karşın onların RTÜK’ü sayılabilecek ABD Federal İletişim Bürosu (FCC) harekete geçmiş, Superbowl finalini yayınlayan CBS’nin şemsiyesi altındaki 20 TV kanalının her birine 27 bin 500’er dolardan toplam 550 bin dolar ceza vermişti.

Bu ABD tarihinde bir televizyon programına verilen en büyük ceza olmuştu.

Elbette farklı televizyon kanallarında gördüğümüz farklı görüntüler şu veya bu nedenle bizleri rahatsız edebilir.

Yapmamız gereken şey “kanalı değiştirmektir”.

Eğer ortada yasal açıdan olmaması gereken bir şey var ise onu da RTÜK diye bir kurul var, o cezalandırır.

Bizim beğenimiz veya tahammül düzeyimiz değil.

 

Rica etsek şu yasayı değiştirir misiniz?

DÜNKÜ manşetimiz vicdanları epey yaraladı.

Gördüğüm en hunhar, en karanlık cinayetlerden birine kurban giden Münevver Karabulut’un ailesi, katil Cem Garipoğlu’na tazminat davası açmıştı.

Mahkeme tazminat miktarını belirlemek için bilirkişiye başvurmuş ve bilirkişi de “37 bin 486 TL” tazminata hükmetmiş.

Rezalet.

Ama ne yazık ki, bu ne ilk ne de son olarak alınmış benzer bir karar olacak.

Bilirkişilere kızmak yersiz.

Yasa böyle.

Yasa nasıl bir mantık, nasıl bir insanlık anlayışıyla kaleme alınmışsa, bu tür davalarda “Ölen kişi yaşasaydı kaç lira kazanır, nasıl bir ekonomik getiri elde ederdi?” diye hesap yapılıyor.

Şu okulda okuyacaktı…

Mezun olursa şu işi bulacaktı…

Şu kadar maaş alacaktı…

Şu kadarını harcayacaktı…

Şu kadarı elinde kalacaktı…

Değeri o kadardır.

Yasanın mantığı bu.

Bilirkişinin hesaplama yöntemi bu.

Böyle bir şey olabilir mi?

Bir canın, geride bıraktıkları için değeri bu mudur?

Biz yakınlarımızı kazandıracakları paraya, yaratacakları ekonomiye bağlı olarak mı seviyoruz.

Bu mantıkla asla çalışması mümkün olmayan bir engelli için bilirkişi, “Para kazanamazdı, ölünce kâra geçtiniz” diyerek üste para mı isteyecek?

Ama gerçekten bilirkişiye kızmak anlamsız.

Bu yasayı yazanı dövmek lazım.

Ya da daha kolayı, bu yasayı değiştirmek!

 

Kolay mı?

BİR kez daha hatırlatmak istediğim bir mevzu var.

THY’nin iki pilotunun Lübnan’da Hizbullahçı örgütlerden biri tarafından kaçırılmasının üzerinden bugün itibarıyla 2 ay geçti.

Bize kolay.

60 gün.

Dile kolay.

Altmış gün.

Ama gelin siz bunu bir de 60 gündür rehin olarak yaşayan pilotlara ve onların yakınlarına sorun bakalım kolay mı?

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bazılarının sosyal demokrasi anlayışı, “Başarısız olsun ama benim olsun” olmadığı zaman.

Erişilebilirlik Araçları