Merkez Bankası ve pisliklerin eline koz vermek 

Perşembe gününden bu yana herkesin en “lezzetli” mevzuu Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan ile ilgili iddialar.

Bir Merkez Bankası çalışanı Başkan Gaye Erkan’la ilgili birtakım iddiaları Cimer’e şikayet ediyor ve rezalet buradan patlıyor.

Konuyla ilgili Youtube kanalımda söylediklerimi özetleyeyim önce.

1.     Cimer insanları karalamanın, insanlara itibar suikastı yapmanın bir aracı haline geldi. Biri hakkında bir şey yapılmak isteniyorsa önce Cimer’e bir şikayet organize ediliyor, sonra oradan yürüyorlar.

2.     Cimer’e yapılan bu şikayet anında piyasaya sızdırılıyorsa bu iktidar içinde Gaye Erkan’dan rahatsız olan birileri olduğunu, Gaye Erkan’ı yıpratmak ve görevinden aldırmak için iktidar içinde veya iktidara yakın odakların devreye girdiğini düşünmek gerekir.

3.     Gaye Erkan’ın de kendisini görevden almak isteyenlerin ekmeğine yağ süren bir tavrı olduğu açık. Babasının Merkez Bankası’nın özellikle İstanbul’daki binasında dolaştığı, patronluk tasladığı yolunda aylardır süren söylentiler var. Belli ki, Baba Erol Bey, fazlasıyla işin içinde olmaya çalışıyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Kızı Amerikan bankasında CEO’luk yaparken o bankada sağa sola emirler yağdırabiliyor muydu da burada sürekli Merkez Bankası binasında?

4.     Ne kadar eğitimli olursan ol, ne kadar Batılı görünümlü olursan ol, olmadı mı olmuyor. Sen en iyi okulları bitir, en büyük bankalarda çalış ama Türkiye’ye gelip kamu görevini kapınca babanı da işin içine sok ya da girmesini engelleyeme. Demek ki, liyakat sadece eğitim ve bilgi işi değil, bir de kültürel boyutu var.

5.     Türkler boşuna atasözü üretmemiş. Eğitim cehaleti alır, eşeklik baki kalır diye.

6.     Keşke bu iddialar yalan çıksa.

Bunlar Cuma günü yayınlanan fikirlerim.

Sonrasında başka gelişmeler de oldu.

Gaye Erkan’ın yılbaşından bu yana 24 gündür yurt dışında olduğu açıklandı.

Mehmet Şimşek’in Gaye Erkan’ı artık istemediği söylendi.

Bu arada Sevgili Uğur Dündar ikinci kez kendini Gaye Erkan’a siper etti ve Gaye Hanım’ın çok çalıştığını ve bebeğini Merkez Bankası’nda emzirdiğini, emzirme saatlerinde de anne ve babasının bankaya gittiğini duyurdu. (Gaye Hanım’ın bankada çocuğu için bir oda yaptırdığını biliyorduk)

Ve Gaye Erkan’ın annesi ile bir Merkez Bankası çalışanı arasındaki yazışmayı da Gaye Erkan’a komplo kurulmakta olduğunun delili olarak paylaştı.

Bir banka çalışanı Merkez Bankası Başkanı’nın annesine, kızına komplo kurulacağına ilişkin bir Whatsapp mesajı yollamıştı.

Ben Uğur Dündar alet edilerek yapılan bu savunmayı görünce Gaye Erkan’la ilgili iddiaları daha inandırıcı bulmaya başladım.

İlk aklıma takılan şu.

Bebek emzirilecekse, anneyi anladık da, babanın orada ne işi var? De ki, eşini getirdi bankaya. Aylardır bu dedikodular varken, bırakır gider iki saat sonra gelirsin.

Merkez Bankası çalışanının Gaye Erkan’ın annesine Whatsapp mesajı yollaması ne alaka!

Merkez Bankası çalışanında Gaye Erkan’ın annesinin telefonu niye var, niye Gaye Erkan’a değil de, annesine mesaj atılıyor?

Tüm bu olanlardan benim görebildiğim, Hafize Gaye Erkan’ın ailesinin biraz “Ne olduk” havasına girdiği.

Babanın fazlası ile işin içine girmeye çalıştığı ve hatta kızının yokluğunda “vekaleten” Merkez Bankası Başkanı olmaya çalıştığı, Gaye Erkan’ın da bunu engelleyemediği…

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Hafize Gaye Erkan’ın karşısında olduğu iddialarına gelince…

Şimşek, çok değer verdiği ve devlet görevi dışında da saygı duyduğu Hafize Gaye Erkan’ı bu şekilde yıpratacak tıynette değildir.

Mehmet Şimşek’in ekibinin Ahmet Hakan’a verdiği röportajdan bu yana Gaye Erkan’ın tarzını beğenmediğini ise biliyorum.

Sonuç olarak, aile olarak makamı sindirememe durumunun, bu yoklukta hiç de fena bir Merkez Bankası Başkanlığı yürütmeyen Gaye Erkan’ın sonunu getiriyor olması çok muhtemel.

Bu arada yıllardır “Gaye” olarak bilinen Merkez Bankası Başkanı’nın sözde muhafazakar iktidarın Merkez Bankası Başkanlığına getirilince “Bana Hafize deyin, babaannemin adıdır” demesi bende bir soru işareti yaratmıştı zaten.

Ama kendisine saldıranlara bakınca da, Merkez Bankası Başkanı’nın içine düşürüldüğü duruma da üzülmüyor değilim.

Çünkü kendisini karalayanların, amaçlarına ulaşmak için hiçbir ilke tanımayan pislikler olduğunu da görüyorum.

Onun hatası ise bu pisliklerin eline koz vermiş olmak.  


Martı CEO’su: Yasal düzenleme çıksın diye zorluyoruz

BinBin adlı scooter işletmecisinin patronu Üsame Erdoğan’la görüşünce, Martı TAG’ın CEO’su Oğuz Alper Öktem aradı.

“Biz de görüşüp derdimizi anlatmak istiyoruz” diye.

Ben de “Buyrun” dedim.

Geldiler. Ekibi ile beraber.

Genç bir ekip. Tipik startup patronları.

Önce ben anlattım.

“Scooterlarla ilgili güvenlik donanımı itirazlarımı geri çektim ama hâlâ bir ehliyet gerekliliği konusunda ısrarlıyım çünkü sonuçta trafikte kullanılıyor, trafik işaretlerine ve trafiğin akışına ilişkin bilgi sahibi olmak gerekiyor. Kaldırımlarda gitmesi kabul edilebilir gibi değil ama bu sizin değil kolluk kuvvetlerinin yapması gereken bir iş, onlar görevini yapmıyor. Yollara gelişigüzel atılması kaldırımları kullananlara karşı büyük saygısızlık, hepinizin bir araya gelip, belediyelerden scooter park ve şarj istasyonları için yer kiralamanız lazım. Dünyada pek çok kentte var ama pek çok büyük kentte de yasaklandı.

Elektrikli motosiklet konusunda da güvenlik donanımı ve ehliyet konusu çözülmesi gereken bir mesele. Burada muhatabım siz değilsiniz. Kanun koyucu ve güvenlik güçleri sorumsuz davranıyor.

TAG’a gelince. Bana göre tamamen hukuksuz ve tam anlamıyla korsan taksicilik. Siz de ben de biliyoruz ki, bu benim gittiğim yöne gidiyorsanız sizi de götüreyim benzin masrafını da paylaşalım sistemi falan değil. Bu UBER gibi bir sistem. Bu böyle, ben yaptım diye olmaz. Ben vakti zamanında UBER’e karşı çıktım çünkü bu iş kamu otoritesi ile anlaşarak ve kamuya belirli bir ödeme yapıp hak sahibi olarak ve kamunun belirleyeceği standarda uyarak olur. Bu hali ile korsan taksiciliktir. Sizin şirket olarak bundan komisyon almıyor olmanız ne beni ne de başkasını ilgilendirir. Çünkü yine hepimiz biliyoruz ki ileride bundan komisyon alacaksınız. Şu anda alt yapı hazırlıyorsunuz.

New York borsasında halka erken açıldınız ve hisseleriniz çok hızlı değer kaybedince arkanızdan aynı işi yapacak olanlara zarar vermiş oldunuz.”

Oğuz Alper Öktem, heyecanlı, yapmaya çalıştığı işe aşık, fazlası ile özgüvenli, şöhret kazanmış olmaktan çok memnun bir genç.

Heyecanlı bir şekilde yanıt verdi.

Önce scooter mevzuuna açıklık getirdi.

“Dünyada nasıl ise burada da aynı şekilde uyguluyoruz. Bazı kentlerde olmadığı doğru ama çoğunda var. Bakın Türkiye’de milyonlarca kiralama ve milyonlarca kilometre kullanımda sadece üç ölümlü olay oldu. Biz evrensel uygulama ne ise onu yapıyoruz.” dedi.

Asıl dertleri ise çok belli ki, TAG uygulaması.

Buna Paylaşımlı Araç kullanımı diyorlar. Anlayabildiğim kadarı ile asıl hedefleri, aynen Martı uygulamasında olduğu gibi kentin belirli noktalarında, kredi kartı ile kiralayıp kullanabileceğiniz küçük otomobillerden oluşan bir filo kurmak ve hizmet vermek.

Bu, dünyanın hemen hemen tüm büyük kentlerinde başlamış bir uygulama.

Şu anki TAG uygulamasını ise UBER’e rakip olarak kurgulamışlar.

Oğuz Alper Öktem de bunun gayri yasal olduğunun sizin, benim kadar farkında, şöyle diyor:

“Bu tip gelişmelerde yasal düzenlemeler hep sonradan gelmiş. Önce bir yenilik bulunmuş, uygulamaya başlanmış. Kamu bunu yasaklamaya çalışmış ama sonra bunun toplumda bir ihtiyaca karşılık ortaya çıktığını görmüş ve yasal düzenleme sonradan gelmiş. Şimdi de öyle olacak. Biz çok açık bir ihtiyaca yanıt veriyoruz. Kentlerin ulaşım sorunu ortada ve hem mikro mobilite, hem de İstanbul gibi kentlerde taksi sorunu çok açık. Mikro mobilite yani Martı ile hem gençlerin kısa mesafeli ucuz ulaşım sorununu çözüyoruz hem de kentlerdeki karbon ayak izini azaltıyor, çevreci bir çözüm getiriyoruz.

TAG ise giderek yaygınlaşan araç paylaşım sistemlerinin bizdeki ilk uygulaması. Biz devletin bununla ilgili yönetmelikleri çıkarmasını istiyoruz. Yasası olmayan bir iş yapmaktan biz de memnun değiliz ama başka türlü de yasa çıkmayacak.”

Ben Oğuz Alper Öktem’in bu yaklaşımını 1990’ların başındaki radyolara ve hatta özel televizyonların yaşadığı sürece benzettim açıkçası.

Onlar da yasasız başlamış, yasaklanmak istenmiş ama toplumsal talep patlaması sonucu mecburen yasalar arkadan gelmişti.

Tabii birinde basın özgürlüğü söz konusu idi, burada durum tam aynı değil ama bir gelişim ve bu gelişimden doğan bir ihtiyaçtı.

Ancak burada başkalarının haklarına ve hatta zaman zaman da güvenliğine yönelik bir ihlal de söz konusu oluyordu.

Oğuz Alper Öktem’le üzerinde kesinlikle anlaştığımız, Devlet’in bir an önce bu konu ile ilgili yasal düzenlemelere hayata geçirmesi gerektiği oldu.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Sevdiklerimize vakit ayırdığımız zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları