2 kişi, üç koltuk, bir görüşme 

Beklenen görüşme gerçekleşti.

Herkes dün akşamdan beri CHP lideri Özgür Özel ile AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın buluşmasını konuşuyor.

Önce toplantı öncesi herkesin merak ettiği bir soruya yanıt arayayım. “Özel, toplantıya niye Namık Tan ile birlikte gitti?”

Bence doğru bir seçim.

Çünkü Namık Tan, CHP içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsen en yakından tanıyan isim.

Üst düzey bir Dışişleri mensubu, bir büyükelçi olarak 12 yıl Erdoğan’la çalıştı.

2010-2014 yılları arasında Washington büyükelçisi olarak dönemin Başbakanı Erdoğan’la defalarca bir araya geldi.

Bunu söyledikten sonra görüşmeye dönersek, görüşme bittikten bir süre sonra Özgür Özel’i aradım.

Telefonu açacağından pek umudum yoktu. Muhtemelen bir değerlendirme toplantısında olurdu ve ancak gece geç saatte geri arardı.

Ancak CHP lideri telefonu açtı ama umut kıran bir cümle ile başladı.

“Fatih Bey, görüşmenin içeriğini kamuoyu ile paylaşmamama kararı aldık. Bu nedenle içerikle ilgili hiçbir şey söylemem mümkün değil.” dedi.

Ben de “Özgür Bey, içeriği merak etmiyorum. Genel izleniminizi merak ediyorum. Mesela yan yana üç koltuk meselesi ve genel tavırları merak ediyorum. İçeriği bir şekilde öğrenirim” dedim.

Öncelikle görüşmenin neden Beştepe’deki Saray’da değil de, AKP genel merkezinde olduğu merak ediyordum.

“Biz görüşmenin Beştepe’de değil de Çankaya’da ya da AKP Genel Merkezi’nde olmasını istediğimizi söylemiştik. Ama ille de Saray derlerse de gidecektik. Fakat Hasan Doğan’ın (Erdoğan’ın özel kalem müdürü ve bugün Türkiye’nin en güçlü bürokratı) çabaları sayesinde görüşme AKP Genel Merkezi’nde gerçekleşti. Zaten bunun için de Hasan Doğan Bey’e teşekkür ettim” dedi.

Yan yana üç koltuk meselesine de açıklık getirdi.

“Orada öyle bir düzen olduğunu görünce doğrusu rahatsız olduk. Eğer koltuklardan birine Sayın Elitaş otursaydı itiraz edecektim. İki genel başkanın koltuklara oturması, Sayın Elitaş ve Sayın Tan’ın da karşıdaki koltuklara oturması uygun olur diyecektim. Ancak benim uyarıma gerek kalmadı ve oturma düzeni o şekilde oldu. Fakat ben yine de koltuk düzeninin bizi rahatsız ettiğini söyledim. Hemen Hasan Doğan’a seslendi. ‘Konuklarımıza ayıp etmişiz. Hemen bir iade-i ziyarette bulunalım ve ilk uygun zamanda CHP Genel Merkezi’nde de görüşelim’ dedi.”

CHP heyeti Erdoğan’la buluşmaya iki de hediye götürmüştü.

Biri Paşabahçe’nin dekoratif serisinden Türkiye Ateşi adlı kırmızı cam objeydi. (Fiyatı 9550 TL)

Bunu götürmelerinin nedeni Atatürk’ün eğitim hamlesini ve yurt dışına eğitime gönderdiği öğrencileri hatırlatmak ve Milli Eğitim konusundan bahsetmekti.

Diğer hediye ise mesir macunu idi, Özel “Çikolata ya da baklava yerine bu kez mesir macunu götürdük” dedi.

İçerikle ilgili ise Özgür Bey’den çok fazla bilgi alamadım.

“Görüşme öncesi not aldığımız tüm konuları açma fırsatı buldum.” demekle yetindi.

Peki neler görüşülmüştü?

Öncelikle adalet ve Anayasa Mahkemesi kararlarını gündeme getirmişti CHP tarafı. İsimlerden bağımsız olarak, yaşananlar ve toplumdaki rahatsızlık iletilmişti.

Belediyeler ile merkezi iktidar arasındaki ilişkiler ve buradaki sorunlar aktarılmış, belediye kaynaklarının kısılmaması gerektiği ifade edilmişti.

AKP tarafı ise beklendiği gibi Anayasa konusundaki beklentilerini dile getirmişti ama bu konuda detaya girilmemişti.

CHP’deki genel hava, toplantının olumlu geçtiği yolunda idi.

En azından beklentiler, sorunlar birinci elden iletilmişti.


Açıklamama kararı

Nerede yapılmış olursa olsun, Türkiye’nin iki önemli partisinin, iktidar partisi AKP’nin ve son seçimde 1. olmuş CHP’nin genel başkanları toplumun merak ettiği bir görüşme gerçekleştirmişse, bunun içeriğinin kamuoyu ile paylaşılmaması bana doğru bir karar gibi gelmiyor. 

Hele hele Özgür Özel açısından bu görüşme Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapılmışsa. 

Üstelik de CHP Genel Başkanı bundan böyle tüm süreçleri şeffaf biçimde yürütme sözü vermişken. 

Erdoğan ile yapılan, içeriği açıklanmamış görüşmeler toplumda bir güvensizlik hissi uyandırır. 

Bunun en iyi örneği meşhur Dolmabahçe Görüşmesi’dir. 

Erdoğan’a yönelik bir muhtıranın, 27 Nisan Muhtırası’nın ardından Erdoğan ile Dolmabahçe Sarayı’nda bir görüşme yapan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt “içeriği açıklanmayan” bu görüşme sonrası çok ciddi ithamlarla karşı karşıya kaldı ve bu “gizli” görüşmenin altında ezildi. 

Gerçi bu görüşme baş başa değildi, Namık Tan ve Mustafa Elitaş’ın tanıklıkları da var ama yine de bizim millet gizli görüşmeleri pek sevmez. 

Hele Erdoğan ile yapılmış ise. 


Kırık karne sendromu

AK Parti ve liderinin seçimden bu yana daha makul bir ton benimsemesinin nedenlerini farklı farklı yorumlayanlar var.

Benim yorumum ise çok basit.

Haşarı çocuklar vardır, hepinizin çevresinde bulunur.

Ders çalışmazlar, haylazlık yaparlar, evde sürekli sorun çıkarırlar, konu komşudan şikayetlere neden olurlar.

Asla da laf dinlemezler.

Bir an önce yaz gelsin, arkadaşları ile tatil yapsın, gezsin eğlensin derdindedir.

Sonra yıl sonunda karne gelir.

Zayıf doludur. Bütünlemeye kalmıştır.

Öfkeli ana ya da babayı tatil planlarına razı edebilmek için iyi talebe taklidi yapması gerekiyordur.

Bir anda ders çalışır gibi yapmaya, odasını toplamaya, ev eşlerine yardım etmeye, işten gelen babasının çantasını taşımaya, konu komşunun gönlünü alacak hareketler yapmaya başlar.

Aksi takdirde tatil planları aksayacak, yazı babasının yanında işte geçirecektir.

Hatta “Bu okumaz. En iyisi bir yere çırak olarak verelim” denmesi bile söz konusudur ve bu hiç işine gelmez.

O yüzden de uslu, kurallara saygılı ideal öğrenci gibi davranır.

Ben seçimi kırık karne olarak gördüm.

Sizce de öyle değil mi!


One Minute ninnisi ve Azeri petrolü

İsrail’le ticareti kestiğimizi açıklamamız bir gereği ortaya çıkardı.

İsrail ile bir “ticaret anlaşmamız” varmış ve biz Türk milleti “One minute” ninnisi ile uyutulurken, meğer alttan alta ticaret anlaşması yürürlüğe sokulmuş.

Bunu da Türkiye’den değil, İsrail Dışişleri Bakanı Türkiye’yi ticaret anlaşmasına uymamakla suçlayınca öğrenmiş olduk.

Olay tam da bizim “Kardeşim, millete yalancı demeyin. Anlaşmalarımız gereği bu satışları yapmak zorundaydık, deyin” dediğimiz gibiymiş.

Şimdi gerçekten ticaret durdu mu yoksa yeni bir tuluatla mı karşı karşıyayız bilmiyorum.

“Milletin gazını alalım sonra kaldığımız yerden devam ederiz” derlerse hiç şaşırmam.

Benim şahsi kanaatim, askerî malzemeler dışında ticaretin sürmesinde hiçbir mahzur olmağı yolunda ama Yeniden Refah korkusu benim kanaatimden daha önemli.

Fakat ortada başka bir sorun var.

Biliyorsunuz “tek millet iki devlet” olarak tanımladığımız Azerbaycan’ın uluslararası alandaki en büyük destekçisi İsrail.

Ermenistan ile savaşında Türkiye dışında Azerbaycan’ın yanında duran tek ülke İsrail idi.

Ve İsrail, enerji ihtiyacının büyük bölümünü Azerbaycan’dan karşılıyor.

İsrail’in kullandığı akaryakıtın yüzde 70’i Azerbaycan’dan geliyor.

Peki nasıl geliyor?

Bakü-Ceyhan petrol boru hattı ile Akdeniz’e ulaşıyor ve oradan tankerlerle İsrail’e gidiyor.

Şimdi merak ettiğim konu bu.

Bu petrol sevkiyatını da kesebilecek misiniz!


Florya peşkeşi doğru mu!

Galatasaray ile ilgili Fenerbahçe maçından sonra birkaç şey yazacağım demiştim ama cin şişeden çıktı.

Süheyl Batum aday oldu.

Madem öyle, biz de bildiklerimizi yazalım.

Taraftarın sorduğu ilk soru Erden Timur niye yok, olmayacak mı sorusuydu.

Erden Timur yok.

Eğer çok ağır bir siyasi baskı altında kalmaz ise olmayacak ama zaten olması da çok istenmiyor.

Erden Timur ile Başkan Özbek arasında çok ciddi sorunlar var, hem de yeni değil.

İlk sorun Başkan Özbek’in salladığı cüzdanının boş çıkması ve seçimin ardından ilk planlama ve nakit akış tablosu yapılırken, Başkan Özbek’in söz verdiği miktarı buraya aktaramaması ile başladı.

Erden Timur bundan duyduğu rahatsızlığı çevresi ile paylaştı.

Sonrasında ise Başkan Özbek’in Erden Timur’a yönelik karalama kampanyası başladı.

Kameralar önünde Timur’u alkışlayan ve alkışlatan Başkan, kulislerde Erden Timur ile ilgili doğru olup olmadığını bilmediğim, çok ama çok çirkin iddialar dile getirdi.

Camiada mektepli kesimlerde ise Timur’a yönelik zaten bir tepki vardı, buna mektepsizler sonra mektepli olmayan üyeler de eklendi.

Son zamanlarda ise Özbek ile ilgili çok çirkin bazı ithamlar var.

Bunların başında Florya’daki proje ile ilgili konular geliyor.

Özbek’in geçen başkanlık döneminde elden çıkardığı ama kendisinden sonraki yönetimler tarafından geri alınan Florya’da tüm projeyi Galatasaray’ın yapacağı ve paranın birkaç yüz milyon dolarlık bölümünün Riva projesinde olduğu gibi müteahhitlere kaptırılmayacağı sözü verilmişti.

Ancak şu anda iddialar çok fena.

Dursun Özbek’in aynen geçmişte yaptığı gibi, bu kez de Florya’yı birilerine peşkeş çektiği iddiaları var.

Özbek’in Abu Dhabi merkezli dev fon yönetim ve yatırım şirketi Mubadala şirketi ile Florya inşaatını içeren bir anlaşma yaptığı ve Galatasaray’ın 1 milyar dolar gelir beklediği projeyi bunun üçte biri fiyata Abu Dhabi’li şirkete devrettiği anlatılıyor.

Hatta iktidara yakın Kuzu İnşaat’ın da bununla ilgili olarak bir garanti mektubu verdiği söyleniyor.

Seçimden sonra Erden Timur’suz yönetimin futbolu yeniden Dursun Özbek’in kardeşi Mehmet Özbek’e teslim edeceği de camiada tepkilere neden olan bir başka konu.

Bu dedikodular üzerine de Galatasaray’da hem liseli hem lisesiz muhalefet bir araya gelip Süheyl Batum’u aday olarak ortaya çıkardı.

Batum yönetiminin, takımın sahibi Sportif AŞ’nin başına ise Ünal Aysal’ı getireceği konuşuluyor.

Şimdi Dursun Özbek’in çıkıp bu iddiaların gerçek olmadığını, Mubadala ile gizli bir anlaşma yapılmadığını ve yapılmayacağını, yanaklarının okşanmasının bu konularla alakası olmadığı anlatıp, herkesi ikna etmesi gerekiyor.

Benim ne düşündüğümü soracak olursanız.

Süheyl Batum’dan Galatasaray başkanı falan çıkmaz. Ne bilgi, ne tecrübe olarak.

Erden Timur’suz bir Dursun Özbek’in sicili ise ortada. Geçmiş dönem muhaliflerini kafalamış gibi görünüyor ama onun nedeni kişiliği değil, takımın başarısı. Bunun aslında kimin başarısı olduğunu herkes biliyor. 

Ben bu seçimde gidip oy kullanmak zahmetine bile girmem.

Altı tarak, üstü şişhane…

Şu anda tek derdim var takımın şampiyon olması.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Bir kere ahlaksız olanın hep ahlaksız olduğunu bildiğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları