Tunus’ta seçime 105 parti giriyor

ERDOĞAN’ın "Arap Baharı" yaşayan ülkelere yaptığı gezi bence çok doğru bir zamanda gerçekleşti,

Bunu söylememin nedeni, Avrupa’da yarattığı etki ve Sarkozy’nin "ayakları poposuna vurarak" aynı gün içinde Libya’ya gitmesi,

Belli ki Erdoğan etkisinden korkuyorlar,

Başbakan’ın gezisini ne gazetecilerden, ne ajanslardan izledim,

Daha güvenilir bir kaynağa, Tunus’taki yakın bir dostuma sordum,

"Mısır’ı bilmiyorum ama buradaki karşılama müthişti" dedi,

Hemen hemen 10 bin kişilik bir grup, havaalanında 6 saat Erdoğan’ın gelişini beklemiş, Havalimanında da En Nahda hareketi lideri Başbakan Raşid Gannuşi karşılamış Erdoğan’ı,

Gannuşi, 20 yıl boyunca sürgünde yaşadıktan sonra son olayların ardından Tunus’a dönen İslamcı bir lider, Şu anda da ülkedeki en güçlü partinin başkanı,

Tunus’taki dostum, Erdoğan’ın ziyaret ettiği Tunus’taki ortamı şöyle tanımlıyor:

"Tam 12 Eylül sonrası Türkiye gibi, Siyaset dizayn edilmeye çalışılıyor, Seçime tam 105 parti katılacak, En Nahda hareketi, İslamcı yönü ağır bastığı için Batı tarafından istenmiyor, En Nahda’nın oy oranı yüzde 28 olarak çıkıyor anketlerde, İktidara gelmesini engellemek için seçim barajını kaldırdılar, En Nahda’dan sonra 2, gelen partinin oy oranı yüzde 8, Zaten bu partilerden 60’ının başındakiler alaşağı edilen Bin Ali’nin yakın çevresindeki adamlar tarafından kuruldu,"

Seçimden nasıl bir sonuç çıkacağını sordum,

"Büyük ihtimalle koalisyon ve yine büyük ihtimalle bir siyasi istikrarsızlık dönemi çıkacak" dedi,

"Sonra ne olur" dedim,

"En Nahda güçlenir giderek, Sonunda da onlar iktidar olurlar, Seçim beyannamelerini de açıkladılar, Bir program oluşturmuşlar, AK Parti’nin programının kopyası gibi, Zaten onlar da bunu kabul ediyor" dedi,

Başbakan Erdoğan’ın da En Nahda’yı desteklemesi partinin şansını artırıyormuş,

Tunus’un Türkiye’ye eskisinden çok daha yakın olacağını düşünüyor Tunus’taki dostum,

 


İmam-ı Şafii’nin mezarını da Türkiye onaracak

BAŞBAKAN Erdoğan’ın Mısır ziyaretinin bir de görünmeyen yüzü var,

Daha önce yazmıştım, Türkiye, eski Osmanlı topraklarındaki tarihi eserlere de bir süredir sahip çıkmaya başladı,

Şam’da bulunan ve Mimar Sinan’ın eseri olan Süleymaniye Camii ve külliyesine Türkiye sahip çıkmış, yıkılmak üzere olan eserin restorasyonuna başlamıştı,

Yanlış hatırlamıyorsam bu iş için 20 milyon TL’lik bir de kaynak ayrılmıştı,

Başbakan Erdoğan, Mısır’da da aynı yolu izliyor,

Başbakan Kahire’de de Osmanlı döneminden kalan ve kimileri harap durumda olan Türk eserlerini tespit etmek üzere heyette bulunan bazı görevlilere talimat verdi, Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’daki önemli Osmanlı eserlerini uzmanlara incelettirmeye başladı,

Pek çoğu bakımsız ve harap durumda bulunan eserlerin tadilatlarını yaptırtmayı amaçlayan Erdoğan, restorasyon uzmanlarının yapacağı incelemelerden sonra bu eserlerin Türkiye’nin denetiminde ve Türk restoratörler tarafından, Türkiye tarafından sağlanacak bir bütçeyle onarılmasını sağlayacak,

Erdoğan’ın incelettirdiği eserler arasında Osmanlı eserlerinin yanı sıra ehli sünnet dünyasının en önemli eğitim merkezi konumunda bulunan El Ezher Üniversitesi’nin camisi de bulunuyor, Bu işle ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez görevlendirildi,

Görmez’in takip ettiği konular arasında Şafii mezhebinin kurucusu İmam-ı Şafii’nin türbesi ile Kahire’deki en önemli İslam eserlerinden biri olan ve yakın zamana kadar bu ülkeye gelen Türk öğrencilerin kaldığı "Ravak-ı Etrak"ı onarmak da var,

 


Kızar ve aldırmaz

ENTERESAN milletiz,

Zaten Hüseyin Rıfat Işıl’ın şiirinin son dizesi de bu enteresanlığı anlatır, hani "ib,, dersin kızar da, ,,, aldırmaz" diye biten,

Bunu niye mi söylüyorum,

PKK temsilcileri ile Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden iki kişinin görüşmelerinden sonraki tepkiler tam bu dizelere uygun da ondan,

Devlet adına görevlendirilmiş birileri terörü sona erdirebilmek için bazı görüşmeler yapıyor,

Bu görüşmelerin kayıtları ortaya çıkıyor,

Tepkiler şöyle:

"Görüşmeleri normal de, bu dil kullanılır mı?"

Bunun adına "Detayda boğulmak" denir en hafif tabiriyle,

Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, "Sayın Öcalan" demiş,

Ne diyecekti,

"Apo denen pe,,,nk mi" demesi lazımdı,

Öyle diyeceksen zaten gidip orada görüşmene de gerek yok,

"Devlet, teröristle görüşür mü?" dersen anlarım,

Bir tavır bir görüştür,

Ama görüşülmesine "İyi" deyip, kullanılan dilden ötürü "karşı" çıkmak çok da akıl alır bir şey değil,

Bunlara takılmamak lazım,

Not: Bazı aklı evveller çıkıp "Sen de Öcalan’la görüşürken sayın demiştin" diyeceklerdir, Asla demedim, Öcalan’la Barelias’ta yaptığımız görüşmede kendisine "Abdullah Bey" diye hitap ettim,

Not 2: Başta yazdığım dizelerin Neyzen Tevfik’e ait olduğunu söyleyecek olanlar da çıkacaktır, Ama değildir, Yazarı Hüseyin Rıfat Işıl, Neyzen’in adını kullanarak şiirler yazmıştır, Bu şiirlerden birini okuyan biri, Neyzen’e "Bunu siz mi yazdınız" deyince Neyzen’den ilginç bir yanıt almıştır, ama burada nakletmek biraz ayıp olur,

 


Pet şişe ve güneş

PET şişe-cam şişe tartışması sürüyor,

Ruhi sorunları olduğunu düşündüğüm birisi, "Bu tartışma çoktandır var, Ben yıllardır yazıyorum, Fatih Altaylı yeni mi uyandı" demiş,

Keşke bunu söylemeseymiş,

Belli ki, onun yazdıklarını pek "ipleyen" olmamış, Ama yazmaya devam etsin, Kötü bir şey yapmıyor,

Pet şişe üreticileri bana hayli kızmış, Ama oldukça nazik bilgiler de gönderiyorlar,

Yolladıkları bilgilerden anladığım şu:

"Plastik damacanalar, pet şişelerden daha tehlikeli,"

Bir üretici ise şöyle yazmış:

"Fatih Bey, merhabalar

Yazınızı okuduktan sonra bir pet üreticisi olarak size yazmak istedim,

Yazınızda bahsettiğiniz doktorun söyledikleri kısmen doğrudur ve yanıltıcı niteliktedir, Pet şişeler içindeki su veya herhangi bir gıda maddesi, güneş ışığına direkt maruz kalmadığı sürece zarar vermez,"

İyi de, hangi pet şişe güneş ışığına maruz kalmıyor,

Büfelerde, bakkallarda, sokaklarda karanlıkta mı saklanıyor bu şişeler,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Araca değil amaca önem verdiğimiz zaman

Erişilebilirlik Araçları