Terör, yaz gelmeden bitecek mi?

BAZEN insanın komplo teorilerine inanası geliyor,

Hangisi diye sormayın, anlayın,

Bilirsiniz yıllardır terörle mücadele "yazlık" bir işti,

Havalar soğuyup Doğu’nun dağlarına kar düşmeye başladı mı, terör örgütü "sözde bir ateşkes" ilan eder, kışlık barınaklarına çekilir, bahar gelip karlar eriyinceye kadar kayda değer bir olay olmazdı,

Teröristler de o mevsimde şehre iner, kentlerde otobüs, otomobil yakar, masum insanları öldürürlerdi,

Bu yıl işler biraz değişmişe benziyor,

Ya da bana öyle geliyor!

Sürekli bir operasyon var, Dağlarda, mağaralarda kış uykusuna yatan teröristler avlanıyor, operasyonlar sürüyor, terör örgütü üyeleri yakalanıyor, etkisiz hale getiriliyor,

Bir süre önceydi, belki bir veya iki ay önce, AK Parti’nin önemli isimlerinden biriyle sohbet ediyorduk,

"Artık terörle mücadele çok farklı bir boyutta ele alınıyor, Bu kış çok farklı bir terörle mücadele göreceksiniz, Örgüt büyük darbeler alacak, Büyük bir ihtimalle bu PKK’nın son kışı olabilir" demişti,

Ben de şaşırmıştım,

"Nasıl olacak o iş" diyerek,

"Görürsün nasıl olacağını" demişti,

Daha sonra aynı konuyu devletin terörle mücadele eden birimlerinden birinde görev alan, önemli bir strateji uzmanıyla konuştum,

"Bu kış PKK’nın son kışı olacakmış, Böyle bir iddia duydum" dedim,

"Kimden duydun bilmiyorum ama doğru olma olasılığı çok yüksek" dedi

"Yani terörle mücadele bu yaz sona mı erecek? Örgüt bitecek mi?" dedim hayretle,

"Bizce öyle, Yaz demeyelim, Örgüt yazı görmeyebilir, Yazdan önce örgütte büyük çözülmeler olabilir, Eylem yapma gücünü sıfıra indirmiş olabiliriz" dedi,

"Yani terör meselesinde sona mı geldik" diye sordum,

"Geldik gibi" dedi,

Doğrusu şaşırdım,

"Bu kadar kolay mıydı bu iş? Yeniden hortlamaz mı?" dedim,

"Eylem yapamaz hale gelirler, Bu arada siyaset sorunu halleder, Terör olmadan rahat rahat konu çözülür" dedi,

Operasyonlar sürdükçe ve haberler geldikçe ben o gün için hiç de inandırıcı bulmadığım bu sohbeti, daha doğrusu bu sözleri hatırlıyorum,

"Acaba doğru mu söylüyorlardı?" diyerek,

 

 


Ya medya patronu

HASAN Cemal’in Başbakan Erdoğan’a kırgınlığı ciddi bir memleket meselesi haline geldi,

Özellikle de ben, "Gazetecilerin başbakanlara kırılma hakkı yoktur, Biz kendimizde öyle bir hak görürsek, onlar da böyle bir hak sahibi olurlar" dememden sonra,

Gerçekten böyle düşünüyorum,

Ne başbakanlar gazetecilere, ne de gazeteciler başbakanlara kırılabilirler,

Tabii bu yazıyı tekrarlamamın asıl nedeni bu değil,

Başbakan’ın Hasan Cemal’in kırılmasına neden olan toplantıdaki sözlerinden önce bir gazetecinin ve bir gazete sahibinin mesleğe yakışmayacak sözler sarf ettiğini ve açıkça "sansür" istediğini yazdım,

Şaka gibiydi ama doğru,

Önce bir gazeteci sansür istedi,

Onun ardından söz alan bir medya patronu, altta kalmamak ve hatta daha ileri gitmek için, "Siz veya sizin uygun göreceğiniz bir bakanınız bize çekidüzen versin" anlamına gelen sözler sarf etti,

Benim o yazıdan bu yana "o gazetecinin" kimliği üzerine epey bir yazı yazıldı,

Ama her nedense "o medya patronunun" kim olduğu hiç tartışılmadı,

Neden acaba?

 


Kıskananlar çatlasın

BAZI gazeteciler rüyalarında Habertürk görüyor olmalılar,

Ya da sürekli Habertürk okuyup, Habertürk’ten söz etmek için fırsat kolluyorlar,

Hele bir tanesi var ki, maşallah,

Her gün köşesinde bir Habertürk haberi var,

Kendince bize "çakıyor",

Ne yazsak, ne haber yapsak, neyi gündeme taşısak, "O haber eski, o daha önce yazılmıştı, onu ben duymuştum zaten" gibi eleştiriler yapıyor,

Bilmiyorum belki de haklıdır,

Ama zaten Habertürk’ün de farkı burada,

Belki o veya gazetesi ya da belki başka gazeteler haber yapıyor, yazıyor, çiziyor ama Türkiye’de artık bir meselenin gündem haline gelmesi için o meseleyi "Habertürk’ün" haberleştirmesi veya bir Habertürk yazarının yazması gerekiyor,

O gazetecinin delirmesi de bu yüzden galiba,

Ama ne yapalım,

Habertürk’ün gücü bu,

Artık amiral gemisi burası,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bahar geldi diye sevinenler martın kapıdan baktırdığını unutmadığı zaman

Erişilebilirlik Araçları