Barış sürecinin tek zaafı

TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin terörü sona erdirmeye ve PKK’yı tasfiye etmeye çok yakın bir noktada olduğunu görüyorum.

Bu kadar olmasa bile ona yakın bir şansa 1993’te de sahip olmuştuk.

Anlatmaya gerek yok. O yılı hatırlıyor büyük çoğunluğunuz. Türkiye’nin en karanlık yılı olmuştu muhtemelen.

Şimdi daha yakınız çözüme.

Örgüt asla başaramayacağını gördü, Türkiye ise sonsuza dek bu şekilde sürebilecek bir işi ancak demokrasi ve özgürlüklerle çözebileceğini.

Ancak bu sürecin tek bir zafiyeti var.

Bu zafiyet içeriden kaynaklanmıyor.

CHP’nin alamadığı pozisyon bir zaaf değil, mecburiyet.

Hükümetin yaklaşımına tam destek verse Erdoğan’ın siyasi kariyerinin önünü açacak. Vermese sol parti kimliğini iyice kaybedecek. Üstelik tabanında bu işi sindiremeyenler var. O yüzden net bir tavır alamıyor. Bunda da büyük bir sıkıntı yok, çünkü “Dur bakalım ne olacak’ diyen bir toplum kesimi de var. CHP onların da tavrını yansıtıyor.

Keza MHP.

Toplumdaki bir grubu temsil ediyor. Bu süreçte onların sesi oluyor. Bu kesimin kendini kale alınmaz hissetmesine engel oluyor. Düdüklü tencerenin düdüğü gibi. Fazla basıncı kontrollü bir şekilde boşaltıyor. Ses çıkarıyor ama bu ses aynı zamanda patlamayı önlüyor.

Devlet Bahçeli’yi de kutlamak lazım aslında.

Ülkücülerin sokağa dökülmesini önlüyor, toplumsal gerilimi kontrol ediyor, doz ayarı yapıyor.

Bu iki partinin yaptıkları son derece normal.

Süreç netleştikçe, barış görünür hale geldikçe oradan gelecek destek de artacaktır.

ASIL TEHLİKE

Süreci bekleyen asıl tehlike ise barış arayışının yüzde yüz milli olması.

Bu proje Türkiye’nin projesi ve şu ana kadar hiçbir ülkeden bu sürece ilişkin bir destek açıklaması gelmedi.

Özellikle de ABD’den.

Çünkü herkes bu sürecin Türkiye’ye büyük güç katacağının ve evindeki dağınıklığı toplamış bir Türkiye’nin çevresiyle daha güçlü ve sağlıklı bir şekilde ilgilenebileceğinin farkında.

Özellikle de Türkiye’nin Kuzey Irak’la daha da yakınlaşacağının.

Türkiye’nin Kuzey Irak’la ya da Kürdistan’la yakınlaşmasının hem merkezi Irak hükümetiyle nasıl bir gerginlik yarattığını, hem de ABD’nin buna ne kadar sert tepki gösterdiğini ve Türkiye’yi Kürdistan’la ilişkilerin derinleşmemesi konusunda nasıl ciddi bir biçimde uyardığını biliyoruz.

Türkiye’nin terörü sona erdirmesinin ardından bölgede kazanacağı güçten tedirgin olmadıklarını mı zannediyorsunuz!

İşte barış sürecinin zayıf karnı burası ve bölgede 1991’den beri etkin olan yabancı aktörler bu barışı istemeyeceklerdir.

Bunun için de Türkiye’ye 40 türlü sorun kapısı açacaklardır.

Bu ille terör, ille tahrik olacak diye bir şey yok.

Terörün ve tahrikin yanı sıra ekonomik olarak köşeye sıkıştırma girişimleri de olabilir.

Kimbilir belki de ABD’nin AB ile yapmaya hazırlandığı serbest ticaret anlaşmasına bile bu gözle bakabiliriz.

BAZI YAZARLARI YAZDIRAN GÜÇ

Türkiye’de bazı liberal yazarlar yıllarca devletin Öcalan’ı muhatap alması gerektiğini, silahla bu işin çözülemeyeceğini, demokrasi ve özgürlük gerektiğini yazdılar.

Şimdi Türkiye onların yıllarca söylediğini yapmaya başlayınca bu liberaller ani bir dönüşle bunun yapılmaması gerektiğini söyler oldular.

Belli ki, samimi değillermiş.

“Türkiye nasılsa bunu yapmaz’ diyerek yazıyorlarmış.

Türkiye yapınca bu liberallerin ekseni kaydı.

Bu eksen kayması, projenin milli olmasından kaynaklanıyor olmalı.

Çünkü bu arkadaşlar milli değil.

Onları yönlendirenlerdeki “Ya bu iş çözülürse’ paniği, onların kalemlerinden dışarı yansıyor.

Bugün çözüm bu kadar yakınken “çözülmesin’ paniği içine girmeleri bu yüzden olmalı.

Başka makul açıklaması yok…

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Fiyatı olmayan şeylerin satılamayacağını anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları