Parlamentoya sormak iyidir

Türkiye’nin Suriye’ye yapılacak bir askeri operasyona “katılabilmesi” için, hükümetin parlamentoya gidip “onay” almaması, daha bildik tabiriyle “tezkere” geçirmemesi muhalefet tarafından eleştiriliyor.

Oysa böyle bir operasyon planlayan ülkelerin, Türkiye’den Suriye operasyonuna katılması yönünde bir talebi yok ki, şu anda böyle bir tezkereye ihtiyaç olsun.

Gördüğüm kadarıyla böyle bir şey yapılması kararlaştırılırsa, yani ABD Kongresi, İngiltere Parlamentosu ve Fransa Meclisi hükümetlerine bu harekât için yetki verirse işi bu üç ülke yapacak.

Bizden bir şey istendiği yok. Kendi kendimize gelin güvey oluyoruz.

Bu konuda Türkiye’yle ilgili Batı’nın kafasını kurcalayan tek mesele, “Suriye misilleme olarak Türkiye’ye saldırırsa ne olacak?” sorusu.

Onu da NATO Genel Sekreteri Rasmussen açıkladı.

“Türkiye’yi koruruz” diye.

Bu korumanın Türkiye vurulduktan sonra olacağına kimsenin kuşkusu olmasın.

Haaaa, eğer Suriye’yi vuracak olan ülkeler Türkiye’den destek isterse!

İşte o zaman Meclis’e gidip onay alması hükümetin kendi lehine.

Ve Meclis’in kararı, hükümeti korumak açısından da önemli.

Bunu yakın geçmişte yaşadık.

2003 yılında, ABD Irak’a gireceği zaman Türkiye’den destek istemişti.

Hem kendi askerlerini Türkiye’de konuşlandırmak hem de Türk askerinin Irak’ın kuzeyine girecek ABD ordusuyla birlikte savaşması için.

Çok net hatırlayacaksınız, o günün hükümeti, yani AK Parti’nin Abdullah Gül başbakanlığında kurmuş olduğu ilk hükümet, bu konuda ABD’nin isteklerini kabul etmişti.

Yani Gül hükümeti, ABD askerlerinin Türkiye’de konuşlanmasını ve Türk askerinin ABD askeriyle birlikte Irak’a girmesini kabul etmişti, hatta bu konuda istekliydi.

Ama yine de konuyu parlamentoya getirdiler.

Ve parlamentodan “izin çıkmadı”.

TBMM, muhalif CHP’nin ve bir kısım AK Parti milletvekilinin oylarıyla hükümetin bu isteğini reddetti ve Türk askeri Irak’a girmedi, ABD askeri Türkiye’ye yerleşemedi.

Şimdi başta iktidar partisi olmak üzere herkes “Irak’a girmemiş olmakla övündüğüne” göre parlamento, hükümetin talebini reddederek doğru kararı vermiş oldu.

Bu nedenle Suriye’yle ilgili bizden bir şey istenirse bunu parlamentoya sormak iyidir.

 

Esad’ın devrilmesi Türkiye’den başkası için önem taşımıyor

Hükümetin Esad rejimine karşı tüm dünyayı ayağa kaldırmaya çalışması ve “Hava harekâtı yetmez. Rejimi değiştirecek bir operasyon yapılması lazım” demesi üzerine epey bir eleştiri yapıldı.

Bana göre AK Parti hükümetinin bu talepte bulunmasından daha doğal bir şey olamaz. Başka bir talepte bulunsalar, bundan azıyla yetinseler garip olurdu.

Hükümet, Esad Suriye’si ile gerilimi öylesine üst noktaya tırmandırdı ki, artık buradan geri dönüş yok diye düşünüyor.

Dış politikada geri dönüşsüzlük diye bir şey yoktur ama hükümet böyle bir geri dönüşü kendisi açısından mümkün ve doğru görmüyor.

Esad yerinde oturduğu müddetçe, Türkiye ile Suriye ilişkilerinin normalleşmesini mümkün görmüyor.

Esad devrilmedikçe Türkiye-Suriye sınırındaki çatışma ortamının bitmeyeceğini biliyor.

Bu ortamı bitirmeye kalktığında şu anda Esad’a karşı savaşan El Kaide ve El Nusra gibi güçlerin bu kez Türkiye’ye yönelik olarak terör tehlikesi yaratacağını görüyor.

Bu yüzden de Türkiye’nin en uzun sınıra sahip olduğu bu komşusuyla normalleşebilmesinin tek yolunun Esad rejiminin devrilmesi olduğunu biliyor.

Bu nedenle de Esad’ın gitmesi, dünyadaki herkesten daha çok Türkiye için önemli.

ABD de, İngiltere de, Fransa da ve hatta Suudiler bile Esad’ın koltuğunda kalmasından dolayı çok büyük sıkıntı çekmezler.

Ama Türkiye giderek artan bir sıkıntıya girer.

Bu nedenle hükümet haklı olarak “Esad’ı devirin” diyor.

Belki de sırf bu yüzden Batı da Esad’ı devirmek konusunda ayak sürüyor.

 

Bankalara kızarız ama

Bankalarımıza kızarız, her fırsatta bankalarımızı suçlarız ama güçlü bir bankacılık sektörünün varlığının ne kadar önemli olduğunu unuturuz.

Dün bunu bir kez daha hatırladık.

İstanbul’a yapılmakta olan 3. Boğaz köprüsü ve çevre yolları inşaatı için yüklenici firmalar uzun süreden beri kredi arayışı içindeydi.

Dünyanın içinde bulunduğu ekonomik ortamda bu kredi konusunda uluslararası finans devlerinden çıt çıkmazken, Türk bankalarından oluşan bir konsorsiyum 2.3 milyar dolarlık bu krediyi sağladı.

Garantibank International N.V., T. Garanti Bankası A.Ş., T. Halk Bankası A.Ş., T. İş Bankası A.Ş., T. Vakıflar Bankası T.A.O., T. Ziraat Bankası A.Ş. ile Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’nin katılımıyla meydana gelen konsorsiyum, Türkiye’nin bu büyük projesine bu dev finansmanı sağlayarak “bankalarımızın” değerini gösterdiler.

Garanti ve Yapı Kredi gibi iki özel sektör bankasının bu konsorsiyumun başını çekmesi ise çok önemli oldu.

 

Olimpiyat şansı

Bugün G-20 Zirvesi için St. Petersburg’a, 6’sında da 2020 Olimpiyatları’na kimin ev sahipliği yapacağının kararlaştırılacağı IOC toplantısına katılmak için Buenos Aires’e gidiyoruz.

Umudumuz olimpiyatları alıp gelmek.

Peki alabilecek miyiz?

Şu kadarını söyleyeyim, eğer bu oylama geçen yıl yapılacak olsaydı “Yüzde 100 alırız” diyebilirdim.

Bugün bunu söylemek mümkün değil. Çünkü olimpiyatlar, politikadan bağımsız değil.

Bana göre yüzde 51 şans Tokyo’dan yana.

Bizim şansımız yüzde 30.

Madrid’in şansı yüzde 19.

Ama hiç belli olmaz.

Yüzde 30 şimdiye kadar elde ettiğimiz en iyi şans ve yüzde 100’e dönüşmesinin önünde çok büyük engeller yok.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sürekli bir intikam hissinin ruhlara yük olduğunu unutmadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları