ASLINA bakarsanız CHP’yi eleştirmek gibi bir niyetim yok.
Muhalefete muhalefet etme kolaycılığına düşmek istemiyorum.
Ayrıca iktidardan daha fazla muhalefeti eleştirmeyi ‘’ayıp’’ sayıyorum.
Bu yüzden de yazacaklarımı bir ‘’muhalefet eleştirisi’’ gibi görmeyin.
Yapmak istediğim aslında bir ‘’durum tespiti”dir.
Geçen hafta bugün Habertürk Televizyonu’nun 5 kadın programcısı, anamuhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu Habertürk TV ekranında konuk edeceklerdi.
Ne var ki, program CHP Genel Merkezi’nde çekileceği için bir yandan da kendileri CHP’ye konuk olacaklardı.
Bu yüzden de program ekibi, programdan 2 saat kadar önce CHP Genel Merkezi’ne gitti.
Ben de oraya giden arkadaşlarıma CHP Genel Merkezi’ndeki intibalarını sordum.
Ekip CHP Genel Merkezi’ne girince ilk şaşkınlığı yaşamış.
Kendilerini karşılayan olmamış.
Kapıdaki görevliye Genel Başkan’a geldiklerini söylediklerinde, görevlinin biraz sonra orada bir televizyon programı çekileceğinden haberi olmadığını anlamışlar.
Görevli kendilerine Genel Başkan’ın odasının yolunu tarif etmiş.
Bizim ekip loş binada asansörü bulup, loş koridorlardan geçerek genel başkanlık makamına ulaşmış.
Genel Başkan’ın odasına geldiklerinde odanın kapısını açık bulmuşlar.
Kapıda ne bir sekreter, ne bir özel kalem müdürü olmadığı için bizimkilerin birkaçı doğrudan odaya girmiş, birkaçı ise kapı önünde kalmış.
Ancak oda boşmuş.
Tam ‘’ayıp olmasın’’ diye çıkacaklarken Kemal Bey gelmiş.
Bütün nezaketiyle ‘’Hoşgeldiniz’’ diyerek ekibi zaten oldukları odaya buyur edip oturtmuş.
Bizimkiler oldukça şaşkınmış.
Çünkü Kemal Bey’in yanında ne bir partili, ne bir danışman, ne de program için Kemal Bey’le birlikte çalışacak kimse yokmuş.
‘’Herhalde program sırasında gelecekler’’ diye düşünmüşler.
Az sonra Gürsel Tekin de gelmiş.
Başka gelen de olmamış.
Daha sonra programın çekileceği salona geçmişler.
Orada da bir hazırlık yapılmadığını, CHP’nin dekor falan gibi şeyleri Genel Başkan’ın katılacağı programa yakışır hale getirecek, en azından denetleyecek kimsenin olmadığını görmüşler.
Program sırasında Genel Başkan’a bilgi vermesi muhtemel danışmanlardan veya parti yöneticilerinden de hâlâ eser yokmuş.
Ardından program başlamış.
Tam o sırada partinin bilinen milletvekillerinden biri gelmiş ve bizim ekipteki arkadaşlara, ‘’Beni hiçbir programa çıkarmıyorsunuz’’ diye sitem edip gitmiş.
Program boyunca Kemal Kılıçdaroğlu tam bir yalnız adam olarak soruları yanıtlamış.
Ne kendisine bir bilgi verecek, ne de bazı sorularda detaylar hakkında sufle verip not iletecek kimse yokmuş.
5 kadının karşısında tam anlamıyla yalnız bir adam varmış.
Başka liderlerle yaptıkları programlarda bir danışman ordusuyla karşılaşan ve liderin sürekli bir biçimde program boyunca bilgilendirilmesine alışkın olan bizim arkadaşlar, bu duruma hayli şaşırmışlar.
Parti yönetimindeki isimlerin, etkili milletvekillerinin dahi bu önemli program öncesi ve sırasında parti genel merkezinde ve genel başkanlarının yanında olmaması bizim arkadaşları hayrete düşürmüş.
Bu izlenimleri bana aktaran ve kendisi de bir CHP sempatizanı olan arkadaşımız, ‘’Abi, anladım ki Kemal Kılıçdaroğlu çok yalnız bir adam.
Ne yaparsa kendi başına yapıyor. Arkasında ne bir örgüt var, ne bir organizasyon. Emin ol çok üzüldüm. Bir anamuhalefet partisi bu olmamalıydı. Bir anamuhalefet lideri böyle yalnız bırakılmamalıydı’’ diye aktardı izlenimlerini.
İlk kez kapısından girdiği CHP Genel Merkezi içinse ‘’Hani faaliyet alanı kalmamış ama genel müdürlüğü hâlâ duran eski büyük şirketler vardır ya, aynı onlar gibiydi koca genel merkez’’ tanımlaması yaptı.
Yazıya başlarken kurduğum cümleye dönüyorum tekrar.
‘’Muhalefeti eleştirme kolaycılığına girmek istemiyorum’’ ama acaba Türkiye’yi AK Parti ile baş başa bırakan partiyi eleştirmemek doğru mu?
Acaba AK Parti yüzde 50 oyu, CHP bu oyların bir bölümüne talip olacak organizasyonu yapamadığı, beceremediği için mi alıyor?
İster muhalefette olsun ister iktidarda, işini iyi yapmayanı eleştirmek gerekmez mi?
