Terim üzerinden karizma yapmak

FATİH Terim hafta sonuna damgasını vurdu.

Ne Kürt meselesi, ne akil adamlar, ne Silivri duruşmaları, ne başka bir şey.

Meselemiz Fatih Terim.

Hafta sonu oynanan Galatasaray-Mersin İdmanyurdu maçı sonrası spor gazetemizin yayın yönetmeni Halil Özer aradı:

“Rica etsem Galatasaray maçı ve Terim’le ilgili birkaç satır yazar mısın?” diye.

“Yazmayayım Halil. Şu an mantıklı bir yazı yazacak durumda değilim” dedim.

Aradan üç gün geçti.

Ne kadar “sakin” yazabileceğim bilmiyorum ama bu konudaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle filmi biraz başa saracağım.

Terim’in asla doğru bulmadığım, bunu da daha maç sırasında benim gibi Terim’i yıllardır tanıyan ve seven dostlarıyla da doğru bulmadığım hareketlerinden önceye.

TERİM YALNIZ ADAM

Öncelikle Terim, sezon başından beri yönetimle ciddi sorunlar yaşıyor.

Kendini çok yalnız hissediyor.

Galatasaray’a karşı gerek Futbol Federasyonu’nda, gerek Merkez Hakem Komitesi’nde, gerekse basında oluşan cepheleşmeye karşı yönetimin kılını kıpırdatmadığını, hatta tam aksine yönetimin Galatasaray’ın “rakipleriyle” uğraşmaktansa yönetim içindeki başkan üzerinde de etkili bir kliğin kendisiyle uğraştığını, bu kliğin Galatasaray’ın maç kaybetmesine sevinecek kadar düşmanlaştığını görüyor.

Abdurrahim Albayrak’ın “sevgi ve saygı” dolu mesajlarının bir işe yaramadığının, Ali Dürüst’ün çıkışlarının yeterince etkili olmadığının, başkanın ise konuyla alakasının olmadığının farkında.

Bütün bunlardan ötürü zaten dolu.

Bütün bunlarla dolu olan Fatih Terim’le birlikte gelelim olaylı maça.

Galatasaray sahaya “hatalı” bir kadroyla çıkıyor.

Terim daha maç başlar başlamaz kadrodaki yanlışlığı görüyor. 3. dakikada yenilen gol bu yanlışlığı Terim’in suratına zaten çarpıyor.

Bu Terim’i daha da geriyor.

İlk yarım saatte Galatasaray’ı 3-0 yenik duruma düşmekten Muslera ve mucizeler kurtarıyor.

Ardından hakemin Danny’ye gösterdiği kırmızı kart geliyor.

Faul mü değil mi, tartışmayacağım.

Ama kırmızı kart olmadığı kesin.

Çünkü arkadan bir hareket yok. Yan yana koşan iki futbolcu itişiyor. Biri düşüyor.

Faulse faul.

Belki sarı kart ama kırmızı değil.

ÖFKESİ KENDİNE

Terim hem buna, hem takımının kötü oyununa, hem kendi yaptığı hatalara kızıyor ve kendine gelen bir topu öfkeyle yere vuruyor.

Sahaya vurmuyor, bir başka futbolcunun üzerine vurmuyor. Hareket birine veya bir şeye yönelik değil.

Kendi kendine öfke patlaması. Büyük ihtimalle de en çok kendine ve takımına kızgınlığını gösteriyor o hareketle.

Hakem ise belli ki fırsat kolluyor.

Terim üzerinden “kişilik ve karizma gösterisi” yapacak.

Bir uyarıyla geçiştirilecek pozisyonda Terim’i sahadan atıyor.

Sonrasında olanlarda Terim’in yaptıklarını elbette kabul etmek mümkün değil.

“İmparator” olarak tanımlanan birine yakışan hareketler değil ama “tahrik” diye de bir şey var ortada.

Terim yanı başındaki Drogba’ya baksa, böyle durumlarda nasıl davranılması gerektiğini görecek ama o kadar öfkeli ki görmüyor.

“Peki” deyip tribüne çıksa 1, bilemedin 2 maçla atlatabileceği bir olayı öyle bir hale getiriyor ki, Galatasaray’ın yolunu kesmek, ne pahasına olursa olsun şampiyonluğunu engellemek isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor.

LİSANSINI İPTAL EDELİM Mİ!

Zaten sonrasında olanlar da bu durumu ortaya net bir biçimde koyuyor.

Terim aleyhtarları olayın üzerine mal bulmuş mağribi gibi atlıyorlar.

Eskiler dahil tüm defterler açılıyor, Terim’in defteri dürülüyor.

Medya elbirliğiyle Terim’e “sezonu kapattırıyor”.

Hatta o da yetmiyor, neredeyse antrenörlük lisansının iptalini istemeye kadar gidiyor iş.

Fatih Hoca da ne yazık ki, onların ekmeğine yağ süren bir iş yapmış olmanın bedelini ödüyor.

 

Böyle yorumculara böyle lig çok bile

SPOR programlarında Fatih Terim’e sallayıp duranlar bir halt bilmeden örnekler verip duruyorlar.

Yok yabancı antrenörler şöyleymiş de, böyleymiş de.

Sanki dünyayı takip ediyorlarmış gibi. Sir Alex Ferguson örneği veriyorlar mesela. Bayılıyorum bu örneğe.

Ferguson dediğin Terim’den pek farklı değil.

Soyunma odasında en yıldız futbolcunun kafasına krampon fırlatıp yaran, hakemler hakkında demediğini bırakmayan, Cüneyt Çakır’ın yönettiği maçta kızıp sahaya inen ve Çakır’ın üzerine yürümesi son anda engellenen Ferguson değil sanki.

Ya bu akşam Galatasaray’ın karşısına çıkacak olan Real’in hocası Mourinho.

Hakemlere küfreden, rakip futbolcularla tartışıp itişen, rakip antrenörlerin üzerine yürüyen, her basın toplantısında İspanyol federasyonuna, hakemlerine veryansın eden, şampiyon olduğu maçta sahaya kayarak girip rakiplere ve medyaya kol hareketi çeken Mourinho değil sanki.

Ayrıca da Fatih Terim’e “edep” dersi vermeye kalkışan spor yorumcularına bir bakın.

Türkiye’de “edepsizliğin” ve “terbiyesizliğin” sembolü haline gelmiş olanlar onlar değil mi!

Türk sporunun bugünkü halinden sorumlu olanlar onlar değil mi!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendi takımını batıran adamın Türk futbolunu kurtarmasını beklemediğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları