DTP süreci provoke etmek istiyor

"DEMOKRATİK açılıma karşı mısın?" dün en çok karşılaştığım soru oldu,

Hem gazetenin eleştirel manşeti hem de benim yazım, bu soruya muhatap olmama yol açtı,

Bunu söyleyenler, beni tanımayanlar olsa gerek diye düşünüyorum,

Hayatımın hiçbir yerinde özgürlüklere karşı olmadım, Hep daha fazlasından yana oldum,

Ne azgın liberal oldum, ne azgın demokrat, ne de azgın dönek,

Ama çevreniz dönünce siz sabit kalsanız bile sorun oluyor, Onu da fark ettim,

Belki hatırlamayanlar vardır, "Öcalan’ın asılması Türkiye’ye bir şey kazandırmaz" diye ilk yazan benim,

O dönem yazdığım Hürriyet Gazetesi’nin Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök yazımı görünce, "Fatih bunu yazmak istediğinden emin misin?" diye sorma ihtiyacı hissetmiş, ben "Evet" deyince "Vallahi iyi cesaret" demişti,

Ne açılıma karşıyım, ne dağdaki çocukların ve adamların, kadınların inmesine,

Sabah Gazetesi’ni yönettiğim dönemde Mehmet Ağar, Balçiçek Pamir’le yaptığı röportajda, "Dağdan inip düz ovada siyaset yapsınlar" demiş, sonra beni arayıp "Yahu bu cümleyi koymasak daha iyi olur" diye rica etmişti,

Ben de ona "yaptığı bu önerinin Türkiye’nin geleceği açısından büyük önem taşıdığını, kendisine oy kaybettirse bile uzun vadede Türkiye’nin lehine bir tartışmayı başlatacağını" söylemiştim, O da o zaman büyük bir cesaret göstermiş, "Öyle diyorsan kalsın" demişti,

Dağdaki yurttaşlarımızın inmesinden yanayım elbet,

Ama her şeyin de bir "raconu" var,

Dağdan inmeyi bir zafer gibi bu milletin gözüne sokamazsınız, Çünkü değildir,

Bunu bir gösteriye çevirirseniz, bunu bir şova dönüştürürseniz herkesi kırarsınız,

Bir toplumun "barış projesini" "Kürt şovenizminin gövde gösterisine" çevirirseniz partinizin adını "Demokratik Toplum Partisi" olarak değil "Faşist Parti" olarak değiştirmek zorunda kalırsınız,

Davranış biçiminiz, bu toplumun bölünmez bütünlüğüne hizmet etmez,

Kırılmaktan şikâyet edenlerin başkalarını da kırmaması gerekir,

Bu yaptığınız "barışa hizmet" değil provokasyondur,

Ben kendi adıma bunu bilinçli yaptığınızı, süreci baltalamak istediğinizi düşünüyorum,

Ve emin olun, İmralı’daki adam sizden çok daha akıllı ve çok daha sağduyuludur,

 

 


Para bizim, bilmek hakkımız

KUTLU Esendemir’in "2010 Yağması" başlıklı haberi dün manşetimizdeydi ve kıyamet koptu,

İstanbul 2010 Kültür Başkenti ile ilgili çalışmalar, başından beri "acayip" gidiyor,

Kutlu’nun haberi, acayipliğin fotoğrafını ortaya koydu,

Dün manşette adı geçenlerin büyük bölümü aradılar veya yanıt yolladılar,

Kenan Işık aradı,

"Hüsn ü Aşk, İstanbul 2010 projesinin ruhuna çok uygundu, Bu yüzden önerdim ama daha sonra Devlet Tiyatroları ile birlikte yapmaya karar verince geri çektim, Şeyh Galip’in dünyada tanınması gereken önemli biri olduğunu düşünüyorum, Amacım buydu" dedi,

Ayşe Böhürler de bir düzeltme metni yollamış,

"Ben bu projeyi sunduğum zaman 2010 Danışma Kurulu üyesi değildim, Daha sonra Danışma Kurulu üyeliğine seçilince etik olmayacağı için projeden ayrıldım, Asıl işim belgesel yapımcılığıdır, Restorasyon projesi değil belgesel projesi vermem doğaldır" diyor,

Elbette herkesin bir gerekçesi var ama sonuç olarak bizim haberimiz tamamen doğru,

Zaten biz bir yolsuzluk iddiası ortaya koymuyoruz,

Etik yanlışlardan bahsediyoruz, Beral Madra, Türkiye’nin kendi alanında en önemli ismidir belki ama kendi projesine ödenek çıkarması doğru mudur?

Ya da Orhan Pamuk,

İstanbul’u Orhan Pamuk’la anlatmak iyi bir fikirdir, Orhan Pamuk, İstanbul’un çıkardığı değerlerden biridir ama zaten yaptığı bir müze için halkın kaynaklarından ekstradan para alması, Orhan Pamuk’un içine siniyor mu?

Tayfun Talipoğlu, "İstanbul’da Kadın Olmak" diye bir proje yapacakmış,

Bu belgesel için 1,5 milyon TL istemiş, 1,5 milyon TL almış, Bu parayla nasıl bir belgesel yapacak, çok merak ediyorum, Acaba maliyeti 100 bin lirayı geçecek mi?

İstanbul 2010 projesinin maliyetini siz, ben karşılıyoruz,

Bu paranın nasıl harcandığını, hangi projelere verildiğini ve kimlerin nelerle bu paranın peşinde olduğunu bilmek hepimizin hakkı,

Bunun bilinmesini sağlamak ise hiç ama hiç ayıp değil, gazetecilik görevi,

 

 


Domuz gribi aşısı

ÖNCEKİ gün Teke Tek’te domuz gribi aşısını konuştuk,

Konuğum, Mikrobiyoloji Profesörü Dr, O, Şadi Yenen’den çok önemli bilgiler aldım,

Benim anladığım şudur:

Domuz gribi virüsü, bugün için çok öldürücü değil, Çok yaşlı veya bebek değilseniz ya da bağışıklık sisteminiz bir transplantasyon veya başka bir nedenle baskı altında değilse domuz gribinin öldürücü etkisi yok, Şu ana kadar normal griplere oranla daha öldürücü bir seyir izlemiyor,

Ancak virüs, genetik değişime uğrayıp kuş gribi gibi daha öldürücü bir forma girerse o zaman aşı şart,

Mevcut aşının yeni forma karşı bağışıklık sağlayacağının garantisi yok ama faydası olma ihtimali var,

Gelen aşılardan sadece biri, daha önce denenmiş bir aşı ve yan etkisinin olmadığı kesin, Diğer iki aşı ise daha önce geniş ölçekte kullanılmadığı için yan etkileri konusundaki klinik bulgular tam değil,

Aşıların üretim biçimleri çok önem taşımıyor, İçindeki cıva ise kayda değer bir zarar vermiyor, Zaten hemen hemen tüm aşılarda koruyucu madde olarak cıva var,

Bu bilgilerden sonra ben bu aşıdan olmamaya karar verdim,

Bilginize,

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kaş yaparken göz çıkarmayacağımızdan emin olduğumuz zaman.

Erişilebilirlik Araçları