Zamansız gerilimler

NEW York’un bence en hoş lokantalarından birinde iki finansçıyla sohbet ediyoruz,

İkisi de Avrupalı,

Konu haliyle ekonomi,

Avrupalı finansçıların ruh hali bana tanıdık geliyor,

Bizim 10-15 yıl önceki ruh halimiz,

"Bizden bir şey olmaz" haletiruhiyesi,

"Avrupa ekonomileri artık kolay kolay düzelmez, Bu kriz biter, seneye yenisi başlar, Biz adam olmayız, Krizlerle yaşamaya alışmamız lazım" diye sızlanıyorlar,

Önlerini görememekten, değil birkaç yıl, birkaç aylık yatırım planı yapamamaktan şikâyetçiler,

Onlar konuşuyor, ben gülüyorum,

Sanki 1990’larda Türk bankacılarla konuşuyorum,

Epey bir ağlayıp sızladıktan sonra, "Siz çok şanslısınız" demeye başlıyorlar,

"Ekonominiz çok stabil, Çok güvenilir, Sürpriz yok" diye övüyorlar,

Biri şöyle bir soru soruyor:

"Merkez Bankanızda hangi ülkelerin bondları var,"

Yanıtı bilmiyorum, Telefon açıp soruyorum,

"Euro yok mu" diye soruyor biri,

"Fazla yokmuş" diyorum,

"İşte budur, Kim yapmışsa çok doğru yapmış, Bu kararları kim veriyor Türkiye’de çok merak ediyorum, Hatasız gidiyorsunuz" diyor diğeri,

Türkiye’nin kredi notunun artmasını gecikmiş bir karar olarak görüyorlar, "Daha önce olmalıydı" diyorlar,

New York’ta yaşayan iki Avrupalı bankacının düşünceleri bunlar,

Belli ki, Türkiye iyi gidiyor,

Gerçi ben kendi adıma üretime dayanmayan büyümeden hep korkmuşumdur ama yine de etrafa bakınca iyi gidiyoruz,

Fakat ilginçtir, Türkiye ne zaman "iyi gider" gibi olsa mutlaka başına bir felaket gelir veya getirilir,

Yine öyle bir durum var sanki,

İsrail’le gereğinden fazla tırmanan bir gerilim, Dahası "savaş" sesleri,

İsrail destekli gaza gelen Kıbrıs Rum Kesimi üzerinden Yunanistan’la sıkıntı,

Bu gerilimlerin bu ülkelerle sınırlı kalması da mümkün görünmüyor,

En ufak bir hareket, AB ve ABD ile yeni bir dönem, yeni dertler demek,

Türkiye iyi gidiyor diye sevinirken biri Türkiye’yi bacağından aşağı çekmek için uzanıyor sanki,

Ve sanki biz de bacağımızı yakalasın diye aşağı uzatıyoruz,

 


Emniyet bu tekneleri almasın

İSTANBUL Emniyeti, deniz polisinin kullanımı için İtalya’dan tekne alıyormuş,

Haber öyle diyor,

Tekneye bir de benzetme yapmışlar "Deniz Ferrarisi" diye,

Fotoğraflara baktım, pek öyle Deniz Ferrarilik bir hali yok teknenin,

Tanesi 350 bin Euro’ymuş,

Aslında 700 bin dolarmış da bize 350 bin Euro’ya mal olacakmış,

Babalarının oğluyuz ya, o indirim ondan,

Satıcının kim olduğu falan da belli değil,

Zaten benim derdim de o değil,

Satıcı kimse kim,

Söyleyeceğim şu: Bütün dünya Türkiye’den alırken bu tip tekneleri, biz niye Türk kaşığıyla İtalyan’ınkini yemeye çalışıyoruz,

Çevremizdeki ülkelerin büyük bölümü, Körfez ülkeleri ve daha onlarcası denizde kullandıkları bu tip tekneler için Türkiye’ye sipariş veriyorlar,

Bu konuda uzmanlaşmış tersanelerimiz var,

Bir yandan Başbakan Erdoğan "yerli malına teşvik" için bağırıyor,

Bakanlar bağırıyor,

Diğer yandan Türkiye’de ağababası yapılan bir tekne için polisimiz İtalya’dan sipariş veriyor,

Bunun çift taraflı zararını kimse görmüyor mu Allah aşkına,

Hem yurtdışına dövizimiz gidiyor, hem de bizim yerli üreticileri "Kendi polisiniz bile sizden almıyor, biz niye alalım" diye zora sokuyoruz,

İptal edin şu siparişleri,

Yemin ederim yerliler daha iyi,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Vitrindeki gümüşün, vitrinde olmayan altından daha değerli olmadığını anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları