Savcısı bile ‘Katakulli var’ diyorsa yeniden yargılama şart

İNSANLARIN hafızası unutma gibi bir arızaya sahipmiş.

Türklerinki ise balıklarınkiyle eşdeğer neredeyse.

O nedenle hep hatırlatarak başlıyoruz yazılarımıza.

Ergenekon ve Balyoz davalarının başladığı günleri hatırlatmak istiyorum.

Emekli ve muvazzaf askerler gruplar halinde tutuklanıyor, gazeteciler sabahın köründe evlerinden paketlenip götürülüyor, aydınlar dizi dizi sıralanıp mahkemeye çıkarılıyor, ardından cezaevine postalanıyordu.

Anamuhalefet partisi CHP’nin o zamanki genel başkanı Deniz Baykal ise “Bu davalar hukuksuz, bu davalar delilsiz, bu davalarda katakulli var” diye bas bas bağırıyordu.

O günlerde henüz 17 Aralık operasyonu gündemde olmadığı için Başbakan Erdoğan bu davaları savunuyor, bu davaların ve davaların savcılarının arkasında duruyordu.

En sonunda ikili arasındaki tartışma öyle bir noktaya geldi ki, Başbakan Erdoğan, Deniz Baykal’a “Sen bu davaların avukatıysan, ben de bu davaların savcısıyım” dedi.

Kıyamet koptu tabii.

Koptu da ne oldu?

Hiçbir şey.

Erdoğan’ın savcı olduğu bu davalar görüldü, itirazlar dikkate alınmadı, sanıklar savunma haklarının engellendiğini söylediler, takan olmadı.

Avukatlar duruşmaları protesto ettiler, kimse umursamadı.

Ve bu davaların tümü “ağır mahkûmiyetlerle” sona erdi.

Sonra ne olduysa oldu, 17 Aralık yaşandı.

Ve şimdi yıllar önce bu davaların “savcısı” olduğunu ilan eden ve bir günden bir güne bunun aksini söylemeyen Başbakan Erdoğan dün çıktı ve “Balyoz davasını alelacele hallettiler. Ergenekon’da halen gerekçeli karar hazırlanmadı. Burada bir katakulli olduğu çok açık. Bu davalarda haksızlığa uğrayan insanlar var. Çok ciddi sayıda tutuklu insan var. Bütün bu davalarda intikam hissiyle hareket ettiler. Kısacası, paralel yapı bu davalarda görevini icra etti” dedi.

Haydaaa, Atilla Maydaaaa!

Bu az uz bir laf değil.

Tüm bu davaların “savcısı” olduğunu açıkça ilan eden kişi çıkıyor ve “Bu davalarda katakulli var” diyor.

Bundan daha açık, bundan daha seçik bir “yeniden yargılama gerekçesi” olamaz.

Savcının itirafı bu davaların tümünü düşürmüştür.

Hepsi yeniden soruşturulmalı, deliller yeniden gözden geçirilmeli ve bu davalar yeniden görülmelidir.
Ben demiyorum, “savcı” diyor.

KAFA KESENLER ARAMIZDA, ORGENERAL HURŞİT TOLON İÇERİDE

ZİRVE Yayınevi katliamını hatırlatmama gerek var mı?

“Misyonerlik faaliyeti” içinde oldukları iddiası ve gerekçesiyle Malatya’da bir yayınevi, ipsiz sapsız gençler tarafından basıldı.

İçeride bulunan bir Alman ve baskını yapanların akranı 2 Türk genci “boğazları kesilerek” yani “El Kaide usulü” öldürüldü.

Sanıklardan biri camdan atlayarak kaçmaya kalkışınca düşüp bacaklarını kırdı, diğerleri de anında yakalandılar.

Mahkemeye çıkarıldılar, tutuklandılar, yargılamaları sürerken “işler karıştı”.

Zirve Yayınevi katliamından bir süre sonra başlayan “Ergenekon soruşturması” belirli bir aşamaya geldikten sonra buldukları her türlü iddiayı “Ergenekon sepeti”ne atan savcılar, Danıştay saldırısı ve Zirve Yayınevi katliamını da Ergenekon davasına eklemek istediler.

Ortada bu ikisini birbirine bağlayacak “somut” deliller olmadığı için “gizli tanıklar” icat edildi ve Zirve katliamı davası da Ergenekon davası sepetine eklendi.

Bu yüzden de neredeyse suçüstü yakalanmış sanıkların davası uzadı da uzadı, 7 yılı buldu.

Ve yapılan yasal düzenlemeler nedeniyle “kafa kesmek suretiyle” üç kişiyi öldüren “sanıklar” serbest bırakıldı.

Bu işin bir yönü.

Gelelim diğer yönüne.

Eski 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon ise “Zirve Yayınevi katliamına azmettirdiği” gerekçesiyle mahkûm oldu.

Kim olduğu belirsiz, akli ve ruhi durumu tartışmalı bir gizli tanık, Hurşit Tolon’un Malatya’ya yaptığı bir ziyareti gerekçe göstererek, Tolon’un bu ziyarette “beyaz kuvvetleri” Zirve Yayınevi katliamına azmettirdiğini, bu cinayeti organize ettiğini hiçbir delile dayanmadan, daha doğrusu Tolon’un Malatya’ya gitmesinden başka hiçbir delile dayandırmadan iddia etti ve mahkeme heyeti de bu iddiayı geçerli sayarak Hurşit Tolon’u mahkûm etti.

Şimdi emekli Orgeneral Hurşit Tolon “azmettirdiği” iddiasıyla içeride.

Kafa kesenler ise dünden beri aramızda.

Bu ülkede adalet duygumuz her gün biraz daha fazla örseleniyor.

Biz de izliyor ve üzülüyoruz.

BABASI AĞLAYANLAR

ERDOĞAN Demirören’in dinleme kayıtları gösterdi ki, sadece anamız değil bazılarımızın “babası da ağlatılmış”.

“Babası ağlatılan” kişi ise hâlâ “Lig TV’yi bana satın” derdinde, babasını ağlatanlarla pazarlık halinde…

Yani diyeceğim o ki, Başbakan Erdoğan belki de haklı.

Siz ne dersiniz!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Zekâmızla ve aklımızla alay edilmediği zaman.

Erişilebilirlik Araçları